AYHAN DEMİR
1979 Ankara doğumlu. 2002 yılında, Atatürk Üniversitesi Mühendislik Fakültesinden mezun oldu. 2004 yılından beri Milli Gazete’de köşe yazarı olarak görev yapmaktadır. Aynı yıllarda Kırknar dergisinde yayın koordinatörlüğü yaptı. Derkenar dergisi yayın kurulunda bulundu. Kırknar ve Derkenar dergilerinde Balkan ülkeleri üzerine birçok yazı ve söyleşisi yayınlandı.
İsterseniz öncelikle “Balkan” tanımlamasından başlayalım. Balkan ismi nereden geliyor? Balkanlar tanımı neleri kapsıyor?
Avrupa ile Anadolu arasına çekilmiş doğal bir set görünümündeki Balkanların, bu ismi, “ormanlı, yüksek dağlar” anlamına gelen Türkçe bir kelimeden veya Kıpçaklar ve Peçeneklerin, bölgedeki dağları Hazar Denizi’nin doğusunda bulunan, Balkhan Dağları’na benzetmesinden aldığı rivayet edilmektedir.
Aslına bakarsanız coğrafi anlamda Balkanlar, siyasi sınırların değişimine bağlı olarak, değişkenlik göstermektedir. Mesela, 1911 yılında Encyclopaedia Britannica, Balkanları; Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan-Slovenya, Dobruca, Yunanistan, İllirya, Makedonya, Karadağ, Yenipazar, Sırbistan ve Türkiye’yi içeren bölge olarak tanımlamıştı. Buna karşılık, 1995 yılında Encyclopaedia Britannica Macropaedia, Romanya, Voyvodina, Moldovya ve Slovenya’yı Balkan sınırlarına dâhil ederken, Yunanistan’ı dışarıda bırakmıştı.
Osmanlı Devleti, kendisine ufuk olarak gördüğü ve nazar eylediği Tuna nehrinin altına kalan bu toprakları, Rumeli veya Urumeli olarak adlandırmıştı. Güvenliğin sınırlar ve setler ardından sağlanamayacağını kabullenmek zorunda kalan Avrupa ise, Güneydoğu Avrupa gibi yeni bir tanımlamayla, AB üzerinden bölgeyi bir parçası olarak kabul etmiş gibi görünüyor.
Balkanlardaki Müslüman ve Türk nüfusunun dağılımından da kısaca bahsedebilir misiniz?
Balkan Müslümanları; Müslümanlaşmış yerel halklar, Osmanlı Devleti’nin çekilmesinden sonra bölgede kalan Türk kökenli halklar, Osmanlı döneminde iskân edilmiş muhtelif kökenlere sahip halklar olmak üzere üç ana başlıkta değerlendirilebilir. Bulgaristan, Yunanistan ve Makedonya’daki Pomaklar, Arnavutluk, Kosova, Sancak ve Bosna-Hersek Müslümanları, Müslümanlaşmış Balkan yerel halklardır. Trakya, Kosova ve Dobruca şehir ve köylüleri ile Yörükleri ise bölgede kalan Türk kökenli halklardır. Osmanlı yönetiminde iskân edilen Dobruca Tatarları, Yunan, Bulgar, Kosova ve Makedonya Çerkezleri ise muhtelif kökenlere sahip halklardır. Balkanların bugünkü durumuna gelince…
1468’de İskender Bey’in ölümüyle yıkılan Arnavut devletinden sonra, Arnavut Müslümanların sayısı hızla artmıştı. Arnavutluk nüfusunun, yüzde 70’i Müslüman, yüzde 20’si Katolik, yüzde 10’u Ortodoks’tur. Arnavutluk’taki her dört Müslüman’dan birisi Bektaşi’dir.
Sarı Saltuk ve Ayvaz Dede gibi erenler vesilesiyle Müslümanlığı kabul eden Boşnaklar, nüfusu beş milyona yaklaşan, Bosna-Hersek’in yüzde 48’ini teşkil etmektedir. Ülke nüfusunun yüzde 37,1’i Sırp ve yüzde 14,3’ü Hırvat’tır.
Yunanistan'ın kuzey bölgesini teşkil eden Batı Trakya’da, 150 bin civarında bir Türk azınlık yaşamaktadır. Batı Trakya Müslüman Türklerinin yüzde 15'i Roman, yüzde 35'i Pomak, yüzde 50'si Türk'tür. Azınlığın en yoğun yaşadığı il, yüzde 52 ile Rodop’tur. İskeçe, Yüzde 47 ile ikinci sırayı alırken, Evros’ta bu oran yüzde 7’dir.
Bulgaristan’da 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan bu yana Müslüman nüfus katliam ve göçlerle azalmaya devam etse de, bu ülkedeki, Müslüman nüfusu yaklaşık bir buçuk milyon civarındadır. Bulgaristan nüfusunun yüzde 75’i Bulgar, yüzde 12’si Türk, yüzde 13’ü ise Roman, Pomak ve diğer halklardan oluşmaktadır.
17 Şubat 2008 günü bağımsızlığını ilan eden Kosova’nın, yüzde 90’ı Arnavut, yüzde 6’sı Boşnak, Türk ve Roman, yüzde 4’ü kuzeydeki Mitrovitsa bölgesinde yaşayan Ortodoks Sırplardan oluşmaktadır. Ülke nüfusunun yüzde 95’i Müslüman’dır. Kosovalı Türkler, daha çok Prizren ve Mamuşa bölgesinde yaşamaktadır.
Balkanların bir diğer ülkesi olan Makedonya nüfusunun, yüzde 50’sini Makedonlar, yüzde 38’ini Arnavutlar, yüzde 5’ini Türkler, yüzde 2,2’sini Romanler, yüzde 2,1’ni Sırplar ve yüzde 2,7’sini diğer topluluklar oluşturmaktadır. Makedonya’da yaşayan Müslümanların oranı yüzde 50 civarındadır. Makedonya Türkleri, daha çok Üsküp, Kalkandelen ve Gostivar’da yaşamaktadır.
Eski Sırbistan-Karadağ’ın, 8 bin 687 kilometre karelik yüz ölçüme sahip bölgesi olan Sancak, 2006 yılında Karadağ’ın ayrılmasıyla, iki parçaya bölündü. Sancak’ın, 11 vilayetinden 6’sı Sırbistan, 5’i Karadağ topraklarında kaldı. 530 bin nüfuslu Sancak’ın, yüzde 67’sini Boşnak, kalan kısmın büyük çoğunluğu Sırp ve Karadağlıdır.
Edebiyata gelecek olursak; Çağdaş Balkan Türk edebiyatının beslenme kaynakları nelerdir?
Balkanlar, dağları, nehirleri ve doğal güzellikleri kadar, edebiyat kültür ve sanat anlayışıyla da, kendine mahsustur. Osmanlı Devletinin, bu topraklarda kök salabilmesine vesile olan en önemli etken; cami, medrese, han, hamam, köprü ve çeşmelerle bölgenin fiziki çehresini, şiir ve şairler ile de, kültür, sanat ve edebiyat dünyasını zenginleştirmesiydi.
Balkanlardaki Türk edebiyatının, Türk edebiyatı ile Balkan edebiyatlarının aynı potada erimesinden meydana geldiğini söyleyebiliriz. Balkan Türk edebiyatı dil ve ifade imkânları itibariyle Türkçe olsa da, Balkanların kendine has havası içinde gelişmiştir. Bu sebeple Balkan Türk edebiyatı, konu ve olaylara bakış açısından çoğu zaman, ekildiği ve boy verdiği toprakların özelliklerini yansıtan, kendine özgü bir yol takip ederek bugünlere geldi.
Elbette Balkanlar’da Türk edebiyatından bahsederken, bu coğrafyada yaşayan toplumsal, siyasal, kültürel ve ekonomik kırılmalar da mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Osmanlı sonrasında bölgede yaşamaya devam eden Balkan Türkleri, bağlı bulundukları toprakların edebiyatından ideolojik ve estetik yönden etkilenmişlerdi. Bir yandan geleneksel edebiyatı sürdürürken, diğer yandan da yenilik arayışına girişmişlerdi. Bu doğrultuda kendi yayın kuruluşlarında özgün eserler vermeğe başladılar.
Eski Yugoslavya’daki Çağdaş Türk Edebiyatı, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından gelişmeye başladı. Bu dönemde, eski Yugoslavya’nın Sosyalist Cumhuriyeti’nin öteki halkları gibi Türkler de, kendi kültür ve dillerini geliştirmeye, yeni edebi örnekler sergilemeye başladılar. Balkanlardaki Türk edebiyatçıları, öncelikle şiir ile kendilerini gösterdiler. İlerleyen dönemlerde, hikâye ve romana dair ürünler de verdiler.
İsterseniz bölge bölge gidelim. İlk olarak Makedonya Türk edebiyatının öncü isim ve yayınları hakkında bilgi verebilir misiniz?
Osmanlı Devleti’nin Makedonya’dan çekilmesi, Türklerin kültür ve edebiyatını olumsuz yönde etkiledi. Buna rağmen, 1918-1941 yılları arasında; Rehber, Uhuvvet, Hak, Hak Yolu, Mücahede, Sosyalist Fecri, Yeni Vakit, Birlik, Seda-yı Millet, Işık ve Doğru Yol isimli on bir gazete çıkarmayı başarmışlardı. Ancak gazetelerin birçoğu rejim tarafından kapatıldı. Mesela, 11 Aralık 1924 tarihine kadar 956 sayı çıkan Hak gazetesi, hükümetin, Üsküp’teki Burmalı Camii’ni yıkma girişimini sert bir şekilde eleştiren son sayının ardından kapatılmıştı.
Almanlar tarafından işgal edilen Makedonya’nın yönetimi, Bulgarlara devredilince; milli mensubiyetleri dahi tanınmayan Türklerin örgütlenme ve basın-yayın alanındaki faaliyetleri de, durma noktasına geldi. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, yeni dinamikler üzerine inşa edilen ikinci Yugoslavya’nın, azınlıklara verilen bazı kültürel haklara bağlı olarak; 1944 yılında Türkçe eğitim ve basın-yayın faaliyetleri yaygınlaştı.
23 Aralık 1944 tarihinde Üsküp’te yayın hayatına başlayan Birlik gazetesi, Makedonya’da Latin harfleriyle çıkan ilk Türkçe gazeteydi. Ancak gazetenin sorumlu başyazarı devlet tarafından tayin ediliyor, masraflarını devlet karşılıyor ve Makedonya’nın hissedarlı şirketi Nova Makedonya tarafından basılıyordu. Bu sebeple Birlik için, Makedonya Türklerinin çıkardığı değil, Makedonya Türkleri için çıkan gazetedir demek daha doğrudur. Bu önemli ayrıntıya rağmen, Birlik gazetesi, milli bilincin güçlenmesine ve Makedonya Türk edebiyatçılarının seslerini duyurabilmesine önemli katkılar sağlamıştı.
Çağdaş Makedonya Türk edebiyatının ilk kuşak temsilcilerinden Mustafa Karahasan, Süreyya Yusuf ve Şükrü Ramo, hikâye alanında; Necati Zekeriya, Şevki Vardar, Enver Tuzcu ve yine Şükrü Ramo, şiir alanındaki ürünlerini bu gazetede yayınlamışlardı. O günlerde yirmili yaşlarda olan bu isimler, yaşadıkları dönemin acılarını ve yaşadıkları kahramanlıkları kendilerine özgü bir şekil ve dille kaleme almayı amaç edinmişlerdi. Şiir ölçülerine riayet etmeden, anlık heyecanlarla yazılan bu şiirler, genç ve samimi şairlerin ilk adımları olarak kabul edilebilir.
Birlik gazetesinin ardından, Mayıs 1949-Eylül 1957 tarihleri arasında; sorumlu yazarlığını Ranka Karahasan’ın yaptığı Yeni Kadın, sorumlu yazarlığını Nusret Dişo Ülkü’nün yaptığı Sevinç ve Tomurcuk isimli dergiler çıkarılmıştı. Hedef kitlesi ilköğretim çocukları olan Pioner gazetesi de, aynı dönemlerde çıkarılmıştı.
1953 yılında yaşanan göç, Makedonya Türk edebiyatını olumsuz yönde etkilediyse de, yeni bir yazar kuşağının varlığı umutların devam etmesini sağladı. Avni Engüllü, Fahri Ali, Suat Engüllü, İrfan Bellür, Esat Bayram ve Sabit Yusuf bu kuşağın temsilcilerinden bazılarıdır. Makedonya Türk şiirine katkı sağlayan üçüncü kuşak şair ve yazarlardan bazıları ise, Melâhat Engüllü, Oktay Ahmed, Rıfat Emin, Tülay İbrahim, Leyla Süleyman, Meral Kain, Arzu Abdullah idi.
1965-1975 yılları Makedonya Türk şiirinin, siyasi amaçlara hizmet etmekten uzaklaşıp, insan ve doğa sevgisi üzerine, gerçek şiiri arama dönemi oldu. Dolayısıyla bu yıllar aynı zamanda Makedonya Türk şiiri için gelişme yıllarıdır. Enver Tuzcu’nun açtığı bu yolu daha sonra Fahri Kaya, Necati Zekeriya, Mahmut Kıratlı ve İlhami Emin takip ettiler.
Birlik gazetesi bünyesinde çıkarılan bir diğer Türkçe yayın Sesler dergisiydi. İlk sayısı Aralık 1965’de Üsküp şehrinde çıkan Sesler dergisi, Nisan 2001’e kadar tam 331 sayı yayınlanmıştı. Sesler, Bayram İbrahim Rogovalı, İskender Muzbeg, Agim Rifat Yeşeren ve Zeynel Beksaç gibi çok sayıda Kosova Türk şairi için okul vazifesi görmüştü. Derginin yayın kurulu; İrfan Bellur, Recep Bugariç, Fahri Kaya, İlhami Emin, Şükrü Ramo, Mustafa Karahasan, Alaettin Tahir, Avni Engüllü ve Hasan Mercan’dan oluşuyordu. Arif Ago, İlhami Emin ve Suat Engüllü, derginin baş ve sorumlu yazarlığını yapmış isimlerdi. Sesler dergisinin, oldukça geniş bir yazar kadrosu vardı. Yönetim kurulu üyelerine ilaveten dergiye ürün verenlerden bazıları; Nusret Dişo Ülkü, Necati Zekeriya, İskender Muzbeg, Nimetullah Hafız, Zeynel Beksaç, Hasan Kaleşi, Resul Gamzatov, Hamza Humo, İzet Sarayliç, Bayram Rogovalı, Meşa Selimoviç, Secaettin Koka ve Fehim Nametak idi.
Peki, Kosova Türk edebiyatı?
Kosova Türk şiirinin canlandırılması vazifesini, aslen Makedonyalı olan Süreyya Yusuf üstlenmişti. Onun çabalarıyla Makedonya’ya geçen, Naim Şaban, Nimetullah Hafız ve tercihini Makedonya Türk şiirinden yana yapan Nusret Dişo Ülkü şiirde önemli yol kat ettiler. Bir süre sonra Hasan Mercan da, bu üçlüye dâhil olmuştu.
Kosova Türk şiiri, haftalık Tan gazetesinin 1 Mayıs 1969 tarihinde Priştine’de çıkarılmasıyla hızlı bir gelişime dönemine girmiş oldu. Fahri Mermer ve Raif Kırkul bu dönemde ön plana çıkan şairlerdi. Aralıksız tam otuz yıl yayınlanan Tan, NATO’nun Kosova Harekâtı’ndan sonra çıkmaz oldu.
Kasım 1973 tarihinde, Nevzat Hüdaverdi yönetiminde Çevren toplum, bilim ve sanat dergisi çıkarıldı. 1991 yılına kadar, Tan gazetesinin yayını olarak çıkarılan bu derginin yayın sorumlusu Arif Bozacı’ydı. Çevren dergisi, 91’inci sayının ardından, Balkan ve Türk dünyası Türkoloji araştırmaları ile ilgili özgün yazılarıyla dünya Türkologları arasında tanındı. Sorumlu yazarlığını Nimetullah Hafız’ın yaptığı derginin, yayın kurulu üyeleri arasında Bayram İbrahim, Bedri Selim, Süreyya Yusuf, Enver Baki ve Nusret Dişo Ülkü bulunuyordu.
Prizren Doğru Yol KGS Derneği yayını olan Doğru Yol dergisi, 1971 yılında çıkmış, ancak yayın hayatı on beş sayı devam edebilmişti. Aralık 1976’da Prizren’de çıkarılan Esin kültür ve sanat dergisi, Doğru Yol’un devamı olarak yayınlanmaya başladı. Esin dergisinin yayın kurulu Zeynel Beksaç, İskender Muzbeg, Altay Suroy, Bayram İbrahim, Şecaettin Koka, Agim Rifat, Ethem Baymak ve Ahmet İğciler’den müteşekkildi. Esin dergisinin, 7 Mayıs 1980 tarihli 19’ncu sayısı, Tito için kaleme alınan yazı ve şiirlerden oluşan, “Olağanüstü Sayı” olarak yayınlanmıştı.
1979-1999 yılları arasındaki basın-yayınadına bahsedilmesi gereken diğer yayınlar; Alâattin İsmail’in sorumlu yazarlığını yaptığı Kuş, Osman Baymak tarafından çıkarılan Bay, İnci ve Genç Bay’dır. 1999 yılındaki Kosova olayları öncesinde, ülkedeki tüm Türkçe basın-yayın faaliyetleri ile birlikte bu dergilerde yayınlarını durdurmuştu. Bu durum, Kosova Türk şiiri için yeniden zor günlerin başladığı anlamına geliyordu. Aradan geçen yıllara rağmen yıllara rağmen Kosova Türk şiirinin toparlandığını söylemek ne yazık ki pek mümkün değil.
Eski Yugoslavya Türk edebiyatında nesir ne durumdaydı?
Eski Yugoslavya Türk edebiyatlına nesir ve şiir paralel bir gelişim göstermişse de, nesir uzun zaman şiirin gölgesinde kalmıştı. Hikâyeler, önce Birlik ve Tan gazetelerinde; Sevinç, Tomurcuk ve Sesler dergilerinde yayınlanmış ve ardından kitaplaştırılarak yayınlanmıştı.
Şükrü Ramo hikâyeleri, kırsal kesim insanlarını ve bu insanların gelenek ve görenekleri konu ediniyordu. Sait Faik’in, Türk hikâyeciliğine getirdiği “birden birecilik”, Şükrü Ramo ve çağdaşlarında açıkça görülür. Şükrü Ramo hikâyeciliğinin etkileri, kendisini takip eden Mustafa Karahasan ve Süreyya Yusuf başta olmak üzere diğer yazarlarda hissedilir. Ancak Süreyya Yusuf, Ramo ve Karahasan’ın aksine, gelenek dışına çıkma çabasında olmuştu.
Çağdaş Makedonya Türk edebiyatının ilk hikâye örneklerinden olarak kabul edebileceğimiz Mustafa Karahasan’ın Hapishanede Bir Gece isimli eseri 1946 yılında yayınlanmıştı. Ardından 1950’li yıllarda Necati Zekeriya, İlhami Emin, Fahri Kaya ve Hüseyin Süleyman’ın hikâye kitapları yayınlanmıştı. 1950 kuşağını değerlendirirken, bu kuşakta yer alan yazarların ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Mesela, Necati Zekeriya ve İlhami Emin’in, edebiyatçı kimlikleriyle, kuşaklarındaki diğer yazarlara fark attıkları söylenebilir.
1960 kuşağının, 1950 kuşağına kıyasla, edebiyata çok daha avantajlı olarak adım attığı su götürmez bir gerçektir. 1960 kuşağı, Çağdaş Makedonya Türk Edebiyatı’na yeni bir ses getirmiş, edebiyatın gelişim yönünü değiştirmiştir. Ancak o yıllarda bütün önemli mevkilerde bulunan 1950 kuşağının kontrolü elde bulundurma gayretleri sebebiyle, 1960 kuşağı gereğince söz sahibi olamamış ve uzun yıllar birlikte hareket etmek durumunda kalmıştır.
1970 kuşağı ise, edebiyata daha birikimli girdiğinden, bu dönemdeki, Türkçe hikâye kitaplarının sayısı da artmıştı. Bunda kuşkusuz düzenli öğrenim görmelerinin, Türkiye ile Yugoslavya arasındaki kültür ilişkilerinin en üst düzeye ulaşmasıyla doğan birtakım yeni imkânların, iletişim alanındaki hızlı gelişimin, toplumun her kesiminde, özellikle de kültür ve sanatta daha geniş düşünce özgürlüğünün tanınmasının payı oldukça fazladır.
Yugoslavya Türk edebiyatlarında romanın başlangıcı olarak kabul edilebilecek tek çalışma, Mustafa Karahasan’ın, 1959 yılında Birlik gazetesinde, Dertsiz Günler başlığı altında ve on bölüm halinde yayınlanan uzun hikâyedir. Kitaplaşmış ilk roman çalışması olması hasebiyle, Reşit Hanadan’ın, 1987 yılında yayınlanan Sel isimli romanı büyük ilgi görmüştü. Bu roman, 1970’li yıllarda Mamuşa’da yaşanan bir olayı anlatıyordu.
Biraz da komşumuz Bulgaristan’a değinelim. Bulgaristan Çağdaş Türk edebiyatı hakkında neler söylemek istersiniz?
Bulgaristan’da 1920-30’lu yıllarda yayınlanan gazetelerden bazıları sırasıyla; Ziya, Rumeli, Yarın, İntibah, Medeniyet, Turan, Halk Sesi, Karadeniz, Öz Dilek, Rodop, Havadis, Balkan Postası ve Dostluk’tur. Aynı yıllarda Türk öğrenci gençliğine yönelik; Yoldaş, Genç Mektepli ve Çiçek isimli bazı dergi yayınlama girişimleri de olmuştu. Ancak Bulgar devleti, önce Türkçe yayın yapan basın-yayın faaliyetlerine çeşitli kısıtlamalar getirmiş, 1934 yılında ise tamamen yasaklanmıştır. Bu yasaklama ve baskılar sebebiyle, Hüseyin Raci Efendi, Muharrem Yumuk, Lütfi Ercin ve Oğuz Peltek Türkiye’ye göç edince, Bulgaristan Türk edebiyatı önemli isimlerini kaybetmiş oldu.
9 Eylül 1944 tarihinde komünistlerin iktidara gelmesiyle, Bulgaristan’da, Sovyet modeli bir düzen kuruldu. Politik, sosyal ve ekonomik alandaki değişiklikler, kültür, sanat ve edebiyata da yansıdı. Yeni rejim ile ilgili ilk Türkçe güncel yazılar, şiirler, hikâyeler ve denemeler, 1945-48 yılları arasında çıkarılan Türkçe süreli yayınlar; Vatan, Işık, Yeni Işık, Dostluk ve Halk Gençliği’nin sayfalarında yayınlanmıştır.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Bulgaristan Halk Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında, ürün yayınlayan isimler; Selim Bilâlov, Osman Sungurov, Ali Osman Ayrantok ve Sabri Demirov idi. Bu dönemde yayınlanan edebi eserlerde açık bir Tanzimat etkisi hissedilir. İlk şiir ve hikâyeleri oldukça zayıf olan çağdaş Bulgaristan Türk edebiyatının birinci kuşak temsilcileri ise; Riza Mollov, Kemal Bunarciev, Yusuf Kerimov, Enver İbrahimov ve Hasan Karahüseyinov idi.
1950-51 göçü, Bulgaristan Türk edebiyatını önemli ölçüde zayıflatmıştı. Buna rağmen, Bulgaristan’da hatırı sayılır bir Türk toplumunun olması, yeni şairlerin yetişmesine imkân sağlamıştı. Bu genç şairler, Bulgaristan Türk şiirinin gelişimine büyük bir hız kazandırmışlardı. Edebi değeri olan hikâyelere, 1950’li yılların sonlarında rastlanır.
Kemal Bunarciev, Hüsmen İsmailov, Ahmet Tımışev, Selim Bilâlov ve Muharrem Tahsinov ise, Bulgaristan Türk edebiyatının hikâye türünde eser veren isimlerden bazılarıdır. Uzun hikâye türünde eser veren isimler arasında Ömer Osmanov’u anmak gerekir. Bulgaristan Türk edebiyatında roman sahasında eser isimler ise, Sabri Tatov ve Halit Aliosmanov idi.
Bulgaristan Komünist Partisi’nin, 1969 yılında bütünleşme kararı almasının ardından; Bulgaristan Türklerinin Bulgarlaştırılması, Türkçenin yasaklanması, Türk kurumlarının kapatılması yolunun tercih edilmesi gelişim sürecinde olan Bulgaristan Türk şiirine büyük bir darbe indirdi. Todor Jivkov rejiminin son bulduğu 1989 yılı boyunca yaşanan büyük göçlerle, 20 bin Türk aydın Bulgaristan’ı terk etti. Bu büyük göç, Bulgaristan’daki Türk edebiyatının gücünü biraz daha zayıflattı. Bu süreçte, Bulgaristan’da kalan Yusuf Kerimov, Osman Azizov, İsmail Çavuşev, Arzu Tahirova gibi şairler, bu tercih ve çabalarından dolayı, her türlü takdiri hak etmişlerdi.
Bulgaristan Türk edebiyatının 1990 sonrası dönemine dair adına söylenmesi gereken en önemli husus; daha önceki dönemlerde izlenen uyum ve güdüm anlayışının tamamen terk edilmiş olduğudur. Böylece din, dil, vatan ve özgürlük kavramları edebiyatçıların eserlerindeki esas konular haline geldi.
Peki, Batı Trakya? Oradaki Türklerin edebiyat faaliyetleri nelerdir?
Batı Trakya Türkleri kültür ve edebiyat faaliyetleri açısından, 1923-60 yılları arasındaki dönem, tam bir suskunlukla geçirilmişti. Daha sonraki dönemlere ait hikâye ve şiirler ise, genellikle kitap haline getirilememişti. Yayınlanan şiir kitabı sayısı sadece on beş civarındaydı. Kitaplaştırılamayan ürünler ise, 1975-97 yılları arasında yayınlanan çıkarılan; Azınlık Postası, Batı Trakya, Aliş, Muallim Mecmuası, Birlik, Öğretmen, Yeni Ziya, Yeni Adım, Trakya, Gerçek, İleri, Yankı, Trakya’nın Sesi, Batı Trakya Ekspres, Gündem, Özgür Balkan, İsbat, Görüş Hakka Davet, Yuvamız, Şafak, Arkadaş Çocuk gibi süreli yayınların kültür-sanat sayfalarında kalmıştı.
Batı Trakya Türklerinin ilk ve tek kültür, sanat ve edebiyat dergisi Şafak ise, Aralık 1989’da Mücahit Mümin, Rahmi Ali ve Mustafa Tahsinoğlu tarafından çıkarıldı. Batı Trakya Türk edebiyatçılarının neredeyse tamamı Şafak dergisi bünyesinde ürün yayınlamıştı. Şafak, aynı zamanda, azınlık basınında dışa açılabilen tek dergi olma özelliğine de sahip.
Batı Trakya Türk edebiyatında dikkate değer ilk kıpırdanmalar, 1960’lı yıllarda Türk-Yunan ilişkilerinde yaşanan bahar havasının etkisiyle, Türkiye’de eğitim gören bir grup Batı Trakya Türk gencinin geri dönüşünün ardından başlattıkları hareket neticesinde meydana geldi. Alirıza Saraçoğlu, Rahmi Ali, Hüseyin Alibaboğlu, Tevfik Hüseyinoğlu, Abdürrahim Dede gibi kitaplaştırabilenler dışında; Hüseyin Mahmutoğlu, Mehmet Çomak, Kadir Ali, Hüseyin Mazlum, Mücahit Mümin, İbram Onsunoğlu, Salih Halil, Mustafa Tahsin gibi çalışmaları çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanana şair ve yazarlar, Batı Trakya Türk edebiyatının önde gelen isimlerdir.
Bulgaristan Türk şiirinde her ne kadar aruz vezni kullanılmışsa da, daha ziyade hece vezni ve serbest nazım tercih edilmişti. Asım Haliloğlu, Alirıza Saraçoğlu, Hüseyin Mazlum ve Salih Halil’de milli-geleneksel çizgide; Mehmet Çolak, İbram Onsunoğlu ve Refika Nazım’da toplumcu çizgide; Mustafa Tahsin, Rahmi Ali, Naim Kazım ve Hüseyin Alibabaoğlu’nda bağımsız çizgide eser kalem almışlardı.
Batı Trakya Türk hikâyeciliğinin ilk başarılı örneklerini Mehmet Hilmi vermişti. Rahmi Ali de bu türün önemli isimlerindendir. Bunun dışında; Hüseyin Alibabaoğlu, Mücahit Mümin, Mustafa Tahsin ve Tevfik Hüseyinoğlu Batı Trakya Türk hikâyeciliğine katkı sağlayan diğer isimlerdir.
1980 sonrası yıllar ise tam bir açılım ve atılım dönemi oldu. Batı Trakya Türk şair ve yazarları, bu tarihten sonra, dışa açılmak için bir dizi girişim içerisine girmişlerdi. 1980 sonrası dönemde umut bağlanan bu yeni nesil şairler arasında; Cihan Abbasoğlu, Hakan Mümin, Vildan Serdar, İbrahim Baltalı, Mehmet Nuri, İsmail Yusuf, Mehmet Dükkâncı, Sevkan Tahsinoğlu, Şükran Raif, Reyhan İbrahim, Faize Sıcak Emin, Aydın Ahmet ve Sema Salihoğlu’nu saymak mümkündür.
Bosna’ya gelecek olursak…
Bosna-Hersek’in, Avusturya-Macaristan egemenliği altına girmesi, Boşnakların toplumsal ve kültürel hayatını olumsuz yönde etkiledi. Boşnakçaya uygulanmış Arap harflerinin yerini, Latin alfabesinin almasıyla yayıncılık neredeyse durma noktasına geldi. Yeni dönemin ilk kitabı Risaleyi Ahlak ismiyle, 1883 yılında Mehmed Beg Kapetanoviç Lyubuşak tarafından yayınladı. Boşnakların, Doğu-Batı arasındaki arabuluculuk rolünü ele alan Halkın Varlığı ve Doğunun Varlığı isimli kitapları ise, Çağdaş Boşnak edebiyatının yön verici eserleri oldu. Tevfik Fikret üzerine önemli bir inceleme kaleme alan Safvet-Beg Başagiç, doğu ve özellikle Türk şairlerin etkisinde kalmasına rağmen döneminin en yetenekli şairi olarak kabul gören Musa Çazim Çatiç, yeni dönemin en önemli isimleriydi.
Osmanlı dönemi edebiyatını yaşatma çabasındaki Boşnak yazarlar, çoğu şiir ve düzyazılarında örf ve adetleri, doğup büyüdükleri köy ve şehirlerin eski havasını konu edindiler. Ancak Sırp ve Hırvat milliyetçiler, Boşnakların karşısına Sırp veya Hırvatlığı benimsemek ya da Türkiye’ye göç etmek gibi iki seçenekle çıkınca Boşnak yazarların birçoğu Zagreb veya Belgrad’a taşınarak üçüncü yolu tercih ettiler. Kimi yazarlar ise, Osman Nuri Haçiç gibi, yazı hayatından çekilmeyi tercih ettiler.
İki dünya savaşı arasındaki Boşnak edebiyatından bahsedildiğinde, Safet Bey Başagiç ve Musa Çazim Çatiç’in şiir anlayışını sürdüren, Hamza Humo, uzun yıllar Gayret isimli bir dergi çıkarmıştı. Humo’nun, 1927 yılında yayınlanan Grozdan’ın Kahkahası isimli romanı Çağdaş Boşnak edebiyatının temel eserlerindendir. Hamza Humo’nun romandaki başarısını Ahmed Muradbegoviç, hikâyede elde etmişti. Hikâyelerinde, Bosna şehir ve köylerindeki, doğu-batı ve İslam-Avrupa çatışması ağırlık basıyordu.
Sırp-Hırvat-Sloven yöneticilerin toprak reformlarının ardından Boşnak ağa ve beylerin arazilerinin ellerinden alınmasıyla yaşanan dramı anlatan Aliya Nametak, ilgi çeken yazarlardan biridir. Hikâyeleri, hayatın dert ve kederini iyilik, inanç ve alınyazısı ile dengelemeye çalışan Boşnakların ifade zeminidir.
İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki Bosna şiiri bahsinde Salih Aliç, Osman Çikiç ve Hamid Dizdar isimleri zikredilmesi gereken şairlerdir. Ancak yirmici yüzyıl Boşnak edebiyatının en önemli şairleri Mak Dizdar ve Skender Kulenoviç idi. Asıl adı Mehmedali olan Mak Dizdar, çok genç yaşta yazmaya başlamış ve on dokuz yaşında ilk şiir kitabını yayınlamıştır. Şiirdeki yerini, on sekiz yıl sonra yayınlanan Uyuyan Taş isimli kitabıyla kazandı. Özünde yerel öğeler bulunmasına rağmen evrensel değerlerle kaleme alındığından, Mak Dizdar şiiri yirminci yüzyılın en güçlü Boşnak şiiri olarak kabul edilmektedir.
İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında Bosna şiirine damga vuran şairlerden Skender Kulenoviç, serbest nazımla yazmayı tercih etmişti. Alman işgaline karşı halk kahramanlığını savunan devrimci ve isyancı bir şairdi. Üç oğlunu yitiren ana için yazdığı şiir, savaş yıllarında ulusal marş olarak seslendirildi. Zagrep’te Kılavuz isimli Müslüman dergisini çıkaran Kulenoviç, yazdığı destanlar ile Bosna ve Yugoslavya edebiyatında önemli bir yer edinmişti.
Skender Kulenoviç ve Hamza Humo gibi yazarlar, Nazizme karşı yürütülen Halk Kurtuluş Savaşı’nın etkisi altında ürün yayınladılar. Ancak Mak Dizdar, Nusret İdrizoviç, Meşa Selimoviç, İzet Sarayliç, Derviş Suşiç ve Hüseyin Tahmişçiç gibi yazarlar devrim sonrası yıllardaki heyecan dolu söyleyişlerinden uzaklaştılar. Bu isimler dışında, Mustafa Arnavutoviç, Abdullah Sidran ve Cemaludin Aliç de, kendini kabul ettirmiş şairler arasında zikredilebilir. Bu şairler arasında, savaş sonrası Boşnak şiirinin en aykırı ismi, neredeyse her şiiri ayrı bir mesaj niteliğinde olan Abdullah Sidran’dır. Çağdaş Boşnak şiirinin bir sonraki kuşak temsilcileri ise, Cemaludin Latiç, Şemzedin Mehmedinoviç ve Ziyad Sarayliç idi. Bu isimler içerisinde en çok bilinen Cemaludin Latiç’tir.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kaleme alınan eserler konu ve yöntem yönünden zenginlik göstermektedir. Çağdaş Boşnak edebiyatının en bilinen isimlerinden Meşa Selimoviç, savaştan sonra yazdığı hikâyelerde savaşı konu almıştır. Ancak daha ziyade romanlarıyla ses getirmiştir. Romanlarında çağdaş insanların çelişkilerini, iktidar ve resmi kurumlara isyanını ele alan yazarın, Derviş ve Ölüm ile Kale isimli romanları Türkçeye kazandırılmıştı.
Üzerinde durulması gereken bir diğer Boşnak yazar, tarihi konuları modern bir üslupla ele alan Necad İbrişimoviç’tir. Eserlerindeki karakterler genelde tahsilli kişilerdir. On dokuzuncu yüzyıl başlangıcında Bosna’da yozlaşmış bir bey ailesinin çöküşünü anlattığı Uğursuz isimli romanıyla, Boşnak edebiyatının dışına çıkmayı başarmıştı. Karabey isimli diğer romanı da Boşnak edebiyatı adına saygın bir eserdir. İbrişimoviç’in, Vjecnik isimli son eseri yakın bir zamanda Türkiye’de yayınlanacak.
Çağdaş Arnavutluk edebiyatının öncü isimlerinden bahsedebilir misiniz?
Arnavutların Balkanlardaki en eski halklardan olduğu genel olarak kabul edilmektedir. Ancak, Osmanlı dönemi öncesine dair köklü ve gelişmiş, yazılı Arnavut edebiyatından bahsetmek ne yazık ki mümkün değildir. Osmanlı Devleti’nin Arnavutluk’tan ayrılmasının ardından, İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan dönem, karışıklık ve belirsizliklerle geçirilmişti.
Arnavutluk yönetiminin partizanların elinde bulunduğu 1940’lı yıllarda tek sanat akımı toplumculuk ve toplumsal gerçekçilikti. Sadece propaganda edebiyatına müsaade eden Enver Hoca’nın komünist rejimi de, demir yumruğunu tüm gücüyle basın-yayın, kültür ve sanata üzerine indirmişti. Enver Hoca döneminde Seyfullah Malşova, Ahmet Müftiu, Bilal Caferi, Trifon Cacıkis ve Lasguş Poradeci gibi birçok yazar ve şair, yaşadıkları baskı ve zulümler sebebiyle ülkeyi terk etmişlerdi.
1970’li yılların Arnavut edebiyatı da, ulusal kurtuluş savaşı ve 1945’den bu yana devam eden toplumsal ve kişisel değişimlerin etkisinde kalmıştı. Komünist rejim edebiyat sahasında iki isimi öne plana çıkarmıştı: Dritero Agolli ve İsmail Kadera. Asıl adı Nuri Ağaoğlu olan Dritero Agolli, rejime sadakat ifadesi olarak “gerici ismini” değiştirmişti. Toplumcu gerçekçilik akımının öncülerinden kabul edilen Agolli’nin, bir romanı Komiser Memo ismiyle Türkçeye çevrilmişti. Kendine has bir kafiye anlayışı ve bol imgelerle kaleme aldığı şiirlerinde insan hayatı, sorunları ve tabiat temalarını işlemişti.
Agolli gibi akademik hayatına Sovyetler Birliği’nde sürdüren İsmail Kadera’nın, Enver Hoca imzasını taşıyan birçok yayının perde arkasındaki isim olduğu yaygın bir rivayettir. Kadera, rejim ile yakınlığın imkânlarından faydalanarak, edebi yönünü geliştirmiş, kendine has bir dil oluşturmuştu. Ölü Ordunun Serdarı isimli romanı, dünyaca tanınmasını sağlamıştı. İsmail Kadera, inancından vazgeçmeyen Müslüman Arnavutlara “Türk çocukları” diye hakaret edecek kadar, tedavisi zor bir Türk ve Müslüman düşmanlığının tesirinde bulunuyor. Bu düşmanlık, eserlerine de sirayet etmiş.
Çağdaş Arnavut şiirinin günümüzdeki en güçlü temsilcisi, 1974 doğumlu Ervin Hatibi’dir. Kadera’dan farklı olarak, Arnavut kimliği ile İslam kültürü arasındaki ilişkinin çok önemli olduğunu ifade etmektedir. Şiirlerindeki kendine has duyuş ve ifade tarzıyla dikkatleri çekmektedir. “Arnavutça’nın geleceği” diye nitelenen Hatibi’nin yayınlanan şiir kitapları Her Gün Gökyüzünü Seyrederim, Şiir ve Aynanın İçi’dir.
Dr. Olsi Jazexhi yönetiminde, 2004 yılından beri Tiran'da faaliyet gösteren Jehona Etüt Merkezi bünyesinde; 1280-1975 yılları arasını konu alan iki cilt Osmanlı ve Modern Türkiye Tarihi, Filistin Tarihi ve Hasan Rıza Paşa komutasındaki Osmanlı askerlerinin şanlı direnişini anlatan İşkodra Müdafaası isimli eserleri Arnavutçaya çevrilerek, yayınlandı.
Konu Arnavutlardan açılmışken, Eski Yugoslavya’daki, Arnavut edebiyatçılara da değinelim.
Eski Yugoslavya’daki, Arnavut edebiyatı bahsinde iki husus öne çıkmaktadır: Yazarların büyük çoğunluğu bu işe özel bir yetenekleri, edebiyat bilgi ve ufukları olmadan başlamışlardı. Ayrıca çeşitli dönemlerde özel şartlar nedeniyle, edebiyattan ziyade, sosyal ve ideolojik bir takım görevleri yerine getirmek durumunda kalmışlardı.
1950’li yıllarda savaş, kalkınma, eski töresel yaşamdan uzaklaşma gibi konularla ele alınan yazılar içerik bakımından bir yere kadar gelişince, şiirin mizah ve eleştiri imkânlarına başvuruldu. Bu durum, Sıtkı İmami’nin Yeni Günlere Doğru isimli eserindeki hikâyelerde, Zekeriye Rexha’nın mizah ve hiciv hikâyelerinde, Tayar Hatipi ve Recai Surroi’nin hikâyelerinde göze çarpar.
1950’li yıllar geride kaldıkça hikâye yazarları, hem konu hacmini artırmış hem de eski konuları yeni bakış açılarıyla işlemeye başlamışlardı. Bu doğrultuda akılcı ve betimleyici hikâye dili yerini, renkli ve sembollerle yüklü bir dile terk etmişti. Hikâye kahramanları soyut kavramlardan uzaklaşmış, duygusal ve ruhsal hallere yaklaşmıştı.
1960’lı yılların yazarları yaşama ve dolayısıyla edebiyata yeni bir yaklaşım geliştirmeye başlamışlardı. Bunlar arasında en belirgini Kosova’ya has toplumsal ve geleneksel konuları eleştirel bir dille ele alan; eserlerinde insanların kuşkularını, düşlerini ve hoşnutsuzluklarını dile getirmiş, güncel sorunlara eğilen Hivzi Süleymani’dir. Yugoslavya Arnavut edebiyatının ilk hikâye yazarlarından Tayar Hatipi de, kısa ama yüklü anlatımlı hikâyelerinde ustaca diyaloglar kuran bir yazardı. Benzer yapıcı tutum, Arnavut hikâye ve romanına tahlilci gözlemciliği getiren, Recai Surroi’da da görülmektedir.
Bir başka Arnavut hikâyeci Ramiz Kelemendi, ilk dönem hikâyelerindeki iyimserlik, daha sonraki hikâyelerinde ise, eleştirel bakış göze çarpıyordu. Azem Şkreli ise, eserlerinde, fazla ayrıntıya girmeden, sade bir anlatımı benimsemişti. Yugoslavya Arnavut hikâyeciliğinin konu bakımından gelişmesi, sembolik anlatımın güçlenmesi, dilin sadeleşmesi, yeni anlatım tekniği ve bakış açılarının gelişmesine katkı sağlayan diğer isimler; Rıfat Kukay, Samedin Mumciu, Yusuf Bucoi ve Resul Şabani idi.
Yugoslavya Arnavut şiirinin aşama kaydetmesinde önemli payı olan şairlerden ilki Esad Mekuli’ydi. Martin Çamay ise, lirizme tutunarak ilerleme yolunu tercih eden Arnavut şairlerin en bilineniydi. Lirizmi keşfedip, kendine özgü bir dil geliştiren diğer Arnavut şairleri arasında; Din Mehmeti, Azem Şkreli ve Âdem Gaytani’nin isimleri zikredilebilir. Ali Podrimya, Rahman Deday, Musa Ramadani ve Eçrem Başa lirizmle birlikte, iğnelemeyi de tercih eden şairlerdi.
Sizce Balkan Türk edebiyatındaki bugünkü suskunluğun sebepleri nelerdir?
Balkan Türk edebiyatındaki suskunluğun en önemli sebeplerinden birisi, savaşlar ve asimilasyon politikaları sebebiyle, yaşanan yoğun göçlerdi. Basın-yayın faaliyetleri için yeterli finansmanın olmayışı bir diğer sebepti. Bir kısım edebiyatçılar, Makedonya örneğinde olduğu gibi, bölgede önemli bir güç olan Türk ve Müslüman unsurlara ulaşıp, dönüştürmek adına siyasi rejimler tarafından desteklendiler. “rejimin resmi ideolojisini seslendirme” şartıyla, yayınlanan gazete, dergi ve kitapların finansmanı rejim tarafından karşılandı. Ancak, Kosova, Bulgaristan ve Batı Trakya’daki Türk edebiyatçıları, bu kadar şanslı değildiler. Siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel baskılardan bunalan birçok Türk edebiyatçı, çareyi göç etmekte buldular.
Balkan Türk edebiyatındaki suskunluğun bir başka sebebi köken sorunudur. Osmanlı döneminde Rumeli coğrafyasında doğmuş, yetişmiş, eserler vermiş onlarca şair ve yazar hakkında yeterli araştırma yapıldığını ve onlardan yeterince istifade edildiğini söylemek, ne yazık ki, mümkün değildir. Bu anlamda genel olarak Balkan Türk edebiyatında, özelde ise Batı Trakya ve Bulgaristan Türk edebiyatında, bir köken sorunu yaşandığını söyleyebiliriz. Yine Batı Trakya ve Bulgaristan Türk edebiyatında, genellikle amaç iyi ve kalıcı şiir yazmak değil; şiir vasıtasıyla yaşanan baskı ve zulümleri dile getirmek olduğundan bölgedeki şair ve yazarların estetik gibi bir kaygısı da olmadı.
Balkan Türk edebiyatı, kaynak zenginliğine rağmen, dil meselesinde önemli bir sorun yaşıyor. Balkan Türk edebiyatı, eski dönemlerden beri, yabancı kültürlerden etkilenmektedir. Bildiğiniz gibi Osmanlı’nın Balkanlar’dan çekilmesinden sonra bölgede Türk kültürü ve Türk dilinin etkisi azalmış, yabancı dil, kültür ve edebiyatlarının etkisi her geçen gün artmaktadır. Balkan Türk dili ile alakalı en önemli sorun ise, konuşulan fakat yazılmayan yerel dil yerine, yazılan fakat konuşulmayan bir dil kullanılmasıdır. İki hatta kimi zaman üç dilli yaşama biçimi Balkan Türkçesinin gelişmesini ve bir edebiyat dili olmasını engellemektedir.
Balkanlarda konuşulan Türkçe, bulunduğu coğrafyanın dilinden etkilenince, Türkiye Türkçesine uygun olmayan kelimelerin kullanımı söz konusu oldu. Dilde zorlamalar, anlatım bozukluklarına sebebiyet verdi. İfade eksikliği sebebiyle yapılan gereksiz söz uzatımları, şiir veya düz yazıyı anlaşılmaz hale getirdi.
Dergah Edebiyat Dergisi için hazırlanmış ve 245.sayıda yayımlanmıştır.
Yorumlar