Умот не е во цебот, туку во главата.
(Beyin cebinde değil, kafanın içinde.)
Makedon atasözü
Makedonya’da ilk ziyaret ettiğimiz Struga şehrinin en önemli özelliği, “dünya şiir başkenti” olmasıydı. Şu anda bulunduğumuz Ohri şehrinin ise en önemli özelliği, “dünyanın en yaygın 3. alfabesi durumunda olan Kiril Alfabesi’nin doğduğu şehir” olmasıdır.
Ohri elbette pekçok önemli özelliğe sahip bir şehir ve her biri için ayrı ayrı makale yazılması gereken çok çeşitli boyutları var. Ohri’yi Ohri yapan tüm özellikleri biz, dizinin 16. bölümünde aktarmaya, paylaşmaya çalışmıştık.
Ancak Kiril Alfabesi’nin bu şehirde doğmuş olmasını, takdir edersiniz ki, şehrin en önemli ve ayırt edici özelliği olarak görmemiz gerekmektedir.
Ohri (Ohrid), Kiril Alfabesi’nin doğduğu yerdir... Her ikisi de Ortodoks rahipler ve aynı zamanda misyoner olan Âziz Kiril (827 Selanik – 14 Şubat 869 Roma) ve Âzîz Metodius (815 Selanik – 6 Nisan 885 Moravya) kardeşler tarafından 9. yy’da Ohri şehrinde üretilen ve onların adını taşıyan Kiril Alfabesi, Slavlar’ın ve Ortodoks Hristiyanlar’ın “kendilerine ait bir alfabelerinin olmasına” vesile olduğundan oldukça önemlidir ve Slavlar / Ortodokslar nezdinde adetâ kutsal bir alfabedir. Kiril Alfabesi Yunan Alfabesi’ne benzemektedir.
Kiril (gerçek ismi Konstantin) ve Metodius (gerçek ismi Michael) kardeşler, Selanik’lidirler. Babaları Leon adında bir Bizanslı Yunan subayıydı. Selanik’te doğan bu kardeşlerden Kiril, küçüğüdür. 815 doğumlu Metodius (Michael), 827 doğumlu Kiril (Konstantin)’den 12 yaş büyüktür. Toplam 7 kardeştirler ve Kiril en küçüğüdür.
Aile kökenleri hakkında Bulgarlar ile Yunanlar arasında yüzyıllardır süregelen bir çekişme vardır. Yunanlar bu kardeşlerin babalarını Yunan annelerini Bulgar kabul ederken, Bulgarlar hem anne hem de babanın Bulgar olduğunu, dolayısıyla kardeşlerin öz be öz Bulgar olduklarını iddiâ etmekte, bu satırların yazarı da keyifle kahvesini içip bu kavgayı seyretmektedir.
841 tarihinde (Kiril 14 yaşındaydı) babaları ölünce, kardeşler amcaları Teoktistos’un vesayetine geçerler. Amcaları güçlü bir Bizans devlet adamıdır; Bizans İmparatorluğu’ndaki posta hizmetleri ve diplomatik ilişkilerden sorumludur. Aynı zamanda imparatorluk dahilinde eğitimin geliştirilmesiyle de ilgilendiği için Magnaura Üniversitesi’nin kurulmasından sorumludur. Yeni kurulan üniversitede yıllar sonra Kiril ders verecektir.
Amcası 843 yılında Kiril’i Bizans İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinopolis (= İstanbul)’a çağırır ve burada bir üniversiteye gitmesine yardımcı olur. Amcası daha sonraları da Metodius’u Konstantinopolis’teki Yunan manastırı olan Polikron’a görevli olarak işe yerleştirecektir. Burada Kiril astronomi, geometri, hitabet ve müzik eğitimi alacaktır. Ancak Kiril’in en başarılı olduğu alan filoloji, yani dil bilimidir. Anadili olan Yunanca’nın yanısıra Latince, Arapça, İbranîce ve Slavca’yı iyi konuşur. Kiril eğitimini tamamladıktan sonra “râhib” olur. Kilisedeki görevinin “patrik yardımcılığı” olduğu ve kendisine arşivlerin sorumluluğunun verildiği bildirilir. 6 aylık inzivâdan sonra felsefe ve teoloji öğretmeye başlayacaktır.
Her iki kardeş de papaz ve aynı zamanda misyoner idiler. Hristiyan dünyasındaki önemleri, Moravya ve Panonya coğrafyalarında yaşayan Slavlar arasında Hristiyanlık dînini yaymalarından gelmektedir. İki kardeş, Ortodoks Kilisesi tarafından “Havarîler’e denk” derecede büyük bir sıfatla “Âzîz” ilân edilmişlerdir. Kiril ve Metodius kardeşler, Ortodoks dünyasında Hz. İsâ (as)’nın havarîleri ile aynı derecede kutsanmış kişilerdirler.
Kiril’in teoloji alanındaki yetkinliği ile birlikte Müslüman ve Yahudî dillerini (Arapça ve İbranîce) çok iyi konuşması, O’nu Bizans İmparatorluğu’nun dış ilişkilerinde “vazgeçilmez” kılmıştır. Abbasî Halifesi Mûtewekkîl huzurunda Arap dîn bilginleriyle beraber “Teslîs”i tartışmaya gidecek ve bu sayede halifelik ile imparatorluk arasındaki diplomatik ilişkilerde olumlu rol oynayacaktır. Kiril ayrıca Yahudîlik’le ilgili de yazılar yazmış, fakat daha çok aleyhte bir dil kullanmıştır. Yazılarındaki Yahudî karşıtlığı, Hazar Kağanlığı ziyaretinin sonucu olarak değerlendirilmektedir. (Bilindiği gibi Hazar Hanları, siyasî bir tercih yapmış ve ne Müslüman halifeliğinin ne de Hristiyan imparatorluğunun tabiyetine girmek istediklerinden, Yahudîlik’i “devlet dîni” olarak kabul etmişlerdir)
Kiril 860 yılında Bizans İmparatoru III. Mihail’in isteği üzerine Hazar Hanlığı’na gidecektir. Görevi, yayılmakta olan Yahudîlik’i engellemektir. Ancak bu görev başarısız olacak ve Hazar halklarının “resmî dîni” Yahudîlik olacaktır. Görevden İstanbul’a döndüğünde üniversitede öğretim üyesi olacak, kardeşi de bu süre zarfında Bizans bürokrasisinde yükselecektir.
862 yılında iki kardeş, onları Hristiyanlık tarihinde önemli bir yer almalarını sağlayacak görevle görevlendirilirler. Moravya Prensi Rastislav, İmparator III. Mihail ve patriğe mesaj göndererek, yönetimindeki Slav halklarını Hristiyanlık dînine geçirecek misyonerler isteyecektir. Bu isteğinin sebebinin dînî değil siyasî olduğu anlaşılmaktadır. Rastislav Franklar’ın sayesinde başa geçmiş ancak şimdi bağımsız hareket etmektedir. Roma’dan gelen misyonerleri ülkesinden kovmuş, onun yerine Bizans’tan misyoner istemiş, hem de siyasî destek talebinde bulunmuştur. Bu istek bölgede Bizans etkisinin genişlemesi için bir fırsat olarak değerlendirilecek ve göreve Kiril ve Metodius kardeşler gönderilecektir.
Kardeşler öncelikle bu devâsâ görevde kendilerine yardımcı olacak dîn adamlarını yetiştirirler. 863 yılında ise İncil’i Eski Slavca’ya çevirirler ve dînlerini yaymak için Slav halklarının arasına giderler. Görevlerinde başarıya ulaşacaklardır. Ülkede Franklar’ın Alman dîn adamlarını bulurlar. Bunlarla dînî anlamda çatışmalar yaşanacaktır. Görevlerini daha iyi yerine getirmek için Glagolitik Alfabe’yi geliştirirler ki, alfabe, Slav el yazmalarında kullanılan ilk alfabedir.
Kiril ve Metodius kardeşler, Glagolitik Alfabe’yi geliştirerek bundan yeni bir alfabe icâd etmişlerdir. Bu alfabe, Eski Slav dilinin yazılabilmesi için geliştirilen ilk alfabedir. Kiril Alfabesi bu alfabeyi esas alarak şekillenmiş ve günümüzde ağırlıklı olarak Slav dillerinde kullanılmaktadır.
Kiril ve Metodius kardeşler, Hristiyanlık için önemli metinleri de Slav diline çevirerek ilk Slav yasalarının oluşturulmasına öncülük etmişlerdir. Kardeşlerin İncil’in hangi kısımlarını Slav diline çevirdiklerini tam olarak bilinmemektedir. Ayrıca kaynak İncil olarak Roma mı yoksa Constantinople İncili’ni mi aldıkları bilinmemektedir.
867 yılında Papa I. Nicholas, kardeşleri Roma’ya çağırır. Slav halkları arasındaki misyonerlik faaliyeti bu sırada “Salzburg Başpiskoposu” ve “Passau Piskoposu” olan Teotmar’ı rahatsız edecektir. Teotmar bu bölgede Bizans etkisine karşıdır. Clement’e ait dînî değeri olan eserlerle Panonya (Blaton bölgesi) üzerinden 868 yılında Roma’ya ulaşırlar. Beraberlerindeki değerli eserler yüzünden çok sıcak karşılanırlar. Constantinople ile Roma arasındaki çekişme yüzünden gelişlerine kuşkuyla bakılan kardeşler, bilgileriyle de dikkat çekince Slav halkları arasında yaptıkları misyonerlik faaliyeti Roma tarafından desteklenir. İkilinin yardımcıları olan Formosus ve Gauderic de Roma’da bulundukları sırada kilise hiyerarşisinde yükselirler. Yolculuk sırasında yorgun düşen Kiril hastalanır. 14 Şubat 869 günü hayatını kaybeder.
Kiril ve Metodius kardeşler, misyonerlik faaliyetleri çerçevesinde Slav halklarının kültürel gidişatını etkilemiş ve “Slavlar’ın Önderleri” ünvânına layık görülmüşlerdir. Ölümlerinden sonra, Slav halkları arasındaki çalışmalarını öğrencileri devam ettirmiştir.
Bizim Ohri şehrine gidip Kiril ve Metodius kardeşleri ziyaret ettiğimiz tarihten tam 130 sene önce, 1880 yılında Papa XIII. Leo kardeşlerin bayramını Roma Katolik Kilisesi takvimine dahil etmiş, bizim Ohri şehrine gidip Kiril ve Metodius kardeşleri ziyaret ettiğimiz tarihten 30 sene önce ise, 1980 yılında Papa II. Jean Paul kardeşleri Benedict ile birlikte “Avrupa’nın koruyucuları” ilân etmiştir. Buradaki “Avrupa” teriminin coğrafî değil dînî bir terim olduğunu ayrıca belirtmeye gerek yok sanırım.
Kiril’in gerçek ismi, yukarıda da belirttiğimiz üzere Konstantin’dir. “Kiril” ismi Latince’de “tanrısal / ilahî” anlamına gelen bir sözcüktür ve kendisine Roma tarafından ölümünden sonra verildiği tahmin edilmektedir.
“Slavlar’ın Önderleri” olarak tanımlanan kardeşler, hem Katolik hem de Ortodoks kiliseleri tarafından çok önemsenirler. Roma Katolik Kilisesi’nin takvimine göre, Kiril’in öldüğü gün olan 14 Şubat, “Âzîz Kiril ve Metodius Günü” olarak anılır. Ortodoks Kilisesi ise kardeşler için 11 Mayıs gününü anma etkinlikleri için belirlemiştir. Anma ve kutlama törenlerinde aynı zamanda Slav halklarının Hristiyanlık sayesinde okuma ve yazmayı öğrenmeleri de kutlanmaktadır. Bu yüzden 11 Mayıs tarihi Bulgaristan’da aynı zamanda “Aydınlanma ve Slav Edebiyâtı Günü” olarak da kutlanmaktadır. Makedonya Cumhuriyeti’nde ise 24 Mayıs günü “Âzîz Kiril ve Metodius Aydınlanma Günü” olarak kutlanmaktadır. Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’da 5 Temmuz günü, Rusya Federasyonu’nda ise yine 24 Mayıs günü âzîzler anılmaktadır. Ayrıca Kiril ve Metodis adları Makedonya’daki Üsküp Üniversitesi’ne, Bulgaristan’daki Tarnovoi Üniversitesi’ne, ABD’deki Michigan Dînî Okulu’na ve Antarktika buzul kıt’âsındaki Güney Shetland Adaları’na verilmiştir. Kiril’in naaşı ise İtalya’nın başkenti Roma’daki San Clemente Bazilikası’ndadır.
Bulgaristan’ın başkenti Sofya’daki Bulgar Bilim Akademisi (Bulg. Българската Академия на Науките [Bulgarskata Akademiya na Naukite]; İng. Bulgarian Academy of Sciences) her yıl bilimsel çalışmalar alanında “Kiril ve Metodius Ödülü” adında bir ödül dağıtmaktadır.
Gelelim alfabeye...
Kiril Alfabesi, bugün dünya üzerinde Latin Alfabesi ve Arap Alfabesi’nden sonra en yaygın olan 3. alfabe durumundadır ve daha çok Slav halkları arasında, eski Doğu Bloku ülkelerinde kullanılır. Bulgaristan’ın 1 Ocak 2007’de Avrupa Birliği (AB)’ne girmesinden sonra Kiril Alfabesi, Latin ve Yunan alfabelerinden sonra “AB’nin 3. resmî alfabesi” olarak kabul edilmiştir, aynı zamanda.
Kiril Alfabesi bugün şu ülkelerde “resmî alfabe” olarak kullanılmaktadır: Makedonya, Bulgaristan, Sırbistan, Ukrayna, Belarus (Beyaz Rusya), Rusya Federasyonu, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Moğolistan. Bu ülkeler haricinde ise, bazı ülkelerde de resmî olarak başka bir alfabe kabul edilmiş olmasına rağmen Kiril Alfabesi halen halk tarafından kullanılmaya devam edilmektedir. Bu ülkeler de şunlardır: Kosova, Montenegro (Karadağ), Bosna – Hersek, Moldova, Özbekistan ve Türkmenistan.
Kiril Alfabesi, kısaca “Azbuka” diye de anılır. Bu isim, Kiril Alfabesi’nin ilk iki harfi olan “Аа” (as) ve “Бб” (buki) harflerinin isimlerinin birleştirilmesinden oluşmuş bir sözcüktür. Nasıl ki “Alfabe” ismi, Yunan Alfabesi’nin ilk iki harfi olan “Αα” (alfa) ve “Ββ” (vita) harflerinin isimlerinin birleştirilmesinden oluşmuş bir sözcüktür, aynı şekilde, nasıl ki “Elifba” ismi, Arap Alfabesi’nin ilk iki harfi olan “ﺍ ” (elif) ve “ﺐ” (be) harflerinin birleştirilmesinden oluşmuş bir isimdir, “Azbuka” ismi de, Kiril Alfabesi’nin ilk iki harfi olan “Аа” (as) ve “Бб” (buki) harflerinin isimlerinin birleştirilmesinden oluşmuş bir sözcüktür. (Alfabelerin tarihsel gelişimi, “alfa” ve “elif” sözcüklerinin kökenleri ile ilgili olarak, Avusturya gezimizden sonra kaleme aldığımız “A” adlı bir makalemiz vardı. Konuya meraklı olan kardeşlerimiz için yeniden linkini verelim yazının; oldukça eğlenceli bir yolculuk olacaktır onlar için: http://www.haksozhaber.net/author_article_detail.php?id=6329)
Hazır Kiril Alfabesi’nin doğduğu yer olan Ohri şehrine gelmişken ve yazının altında da Kiril ve Metodius kardeşlerin heykelleri önünde çektiğimiz fotoğraflar varken, dizinin bu bölümünde, siz sevgili kardeşlerime Kiril Alfabesi’ni öğretmek istiyorum. İstiyorum ki bu yazıyı dikkatle takip eden herkes, bundan sonra Kiril Alfabesi’ni rahat bir şekilde kullanabilsin.
Ancak tıpkı Latin ve Arap alfabelerini kullanan farklı diller arasında olduğu gibi, Kiril Alfabesi’ni kullanan farklı diller arasında da bazı harfler değişiklik göstermektedir. Bu da doğaldır; zirâ her dilin ses ahengi farklı farklıdır. Bir dil, dünyadaki her alfabeyle yazılıp okunabilir ancak, bir dilde olan bir ses, başka bir dilde bulunmayabilir. Bu da, aynı alfabeyi kullanan iki farklı dil arasında farklı harflerin yer etmesine yol açmıştır.
Latin Alfabesi’ni kullanan diller arasından örnek verelim... Meselâ İngilizce’deki “q”, “w”, “x” harfleri Türkçe’de yoktur. Türkçe’deki “ı” ve “ğ” harfleri de Almanca’da yoktur. Fransızca’daki “é” veya İspanyolca’daki “ñ”, Danca’daki “æ”, Çekçe’deki “ž” veyahut da Lehçe’deki “ł” gibi harflerle bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Arap Alfabesi’ni kullanan diller arasından örnek verelim bir de... Meselâ Arapça’daki “ﻂ”, “ﻈ”, “ﺺ”, “ﺽ” harfleri Farsça ve Kürtçe’de kullanılmaz. Sadece özel isimler olduğu zaman kullanılır. Tıpkı Türkçe’de sadece özel isimler olduğu zaman “w” “q” kullanıldığı gibi. Öte yandan, Farsça ve Kürtçe’deki “ﮚ” (g), “ﭺ” (ç) ve “ﭗ” (p) harfleri de Arapça’da bulunmaz.
Aynı ses veya harf farklılıkları Kiril Alfabesi kullanan diller arasında da vardır. Dolayısıyla bazı harfler dilden dile veya ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Biz bu Kiril Alfabesi dersini Makedonya gezisinde işlediğimiz için, burada siz sevgili kardeşlerimizle birlikte Kiril Alfabesi’ni Makedonca varyantıyla ele alacağız. Bu bir Bulgaristan gezisi olsaydı Bulgarca, Rusya gezisi olsaydı Rusça versiyonuyla işleyecektik konuyu. Fakat Makedonya gezisi olduğu için, versiyonumuz Makedonca.
İlk önce Kiril Alfabesi’ndeki harfleri tanıyalım:
А а (as) | Б б (buki) | В в (vıdı) | Г г (glagoli) | Д д (dobro) | Ѓ ѓ (ğı) | Е е (estı) | Ж ж (jivıte) |
З з (zemliya) | Ѕ ѕ (sılo) | И и (ije) | Ј ј (yey) | К к (kako) | Л л (ljudiye) | Љ љ (lıy) | М м (mıslite) |
Н н (iaşı) | Њ њ (nıy) | О о (onı) | П п (pokoi) | Р р (rıçi) | С с (slovo) | Т т (tvrıdo) | Ќ ќ (kı) |
У у (urıvı) | Ф ф (frıtı) | Х х (hırı) | Ц ц (ci) | Ч ч (çrıvı) | Џ џ (çi) | Ш ш (ştı) |
Gördüğünüz gibi Kiril Alfabesi’nin Makedonca versiyonunda toplam 31 harf vardır. Fakat yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, tıpkı Latin ve Arap alfabelerini kullanan farklı diller arasında olduğu gibi, Kiril Alfabesi’ni kullanan farklı diller arasında da bazı harfler değişiklik göstermektedir. Bu da doğaldır; zirâ her dilin ses ahengi farklı farklıdır. Bir dil, dünyadaki her alfabeyle yazılıp okunabilir ancak, bir dilde olan bir ses, başka bir dilde bulunmayabilir. Bu da, aynı alfabeyi kullanan iki farklı dil arasında farklı harflerin yer etmesine yol açmıştır. Örneğin Kiril Alfabesi’nin Makedonca versiyonunda 31 harf varken, Bulgarca versiyonunda 30, Uygurca versiyonunda 32, Rusça ve Ukrayna dili versiyonlarında 33, Moğolca ve Biyelo Ruski (Beyaz Rusça) versiyonlarında 35, Kırgızca, Buryatça ve Çukça versiyonlarında 36, Sırpça, Hırvatça, Dunganca ve Marice versiyonlarında 38, Tacikçe versiyonunda 39, Montenegro (Karadağ) dili versiyonunda 40, Romence versiyonunda 41, Kazakça ve Başkurtça versiyonlarında 42, Çeçence versiyonunda ise 52 harf vardır.
Yukarıdaki tabloda Kiril Alfabesi’ndeki her harfin bir isminin de olduğunu müşâhede ediyorsunuz; “as, buki, vıdı, glagoli, dobro...” gibi. Bunlar öyle gelişigüzel verilmiş isimler değildirler. Her harfe verilen ismin, Slav dilinde belli bir anlamı olan bir sözcük olduğunu belirtirsek, sanırım bu dersimiz de daha eğlenceli bir hal alacaktır.
Kiril Alfabesi’ndeki harflere verilen isimler, Slav dillerinde şu anlamlara gelmektedirler:
as: ben (birinci tekil şahıs)
buki: harf
(“Azbuka”: Ben bu harfi tanıyorum)
vıdı: beyaz
glagoli: anlat! anlatsana!
dobro: iyi, kıymetli, hayırlı
esti: -dır, -dir, -dur, -dür
jivıte: hayat, yaşam
zemliya: toprak, yurt, vatan, memleket
sılo: çok
ije: hangisi?
yey: ve
kako: nasıl? (kak dela?: nasılsın?)
ljudiye: halk, toplum
mıslite: siz ne düşünüyorsunuz?
iaşı: bizim, bizimkisi
onı: o (üçüncü tekil şahıs)
pokoi: barış, sulh
rıçi: konuş! konuşsana!
slovo: söz, cümle, kelâm
tvrıdo: sert, çetin
urıvı: solucan
frıtı: taşı! al bunu taşı!
hırı: el
çrıvı: sürüngen
ştı: şarkı, türkü, ır
Gördüğünüz gibi Kiril Alfabesi’nde harflere verilen isimler öyle gelişigüzel verilmemiştir. Bilakis her isim, Slav dilinde anlamı olan bir sözcüktür.
Dersimizin en başında da ifade ettiğimiz gibi, bir dil, dünyadaki her alfabeyle yazılıp okunabilir. Çünkü dil başka şey, alfabe başka şeydir. (Bu fâkir kardeşiniz, Kürtçe, Türkçe ve Almanca’yı, bu üç dili, dünyadaki beş alfabeyle, Latin Alfabesi, Arap Alfabesi, Kiril Alfabesi, Yunan Alfabesi ve İbranî Alfabesi, bu beş alfabenin hepsiyle de rahat bir şekilde okuyup yazabilmektedir. Bu platformda kaleme aldığım ve yıllardır okuduğunuz bütün bu yazılarımı Latin Alfabesi ile yazmak gibi bir mecburiyetim yoktur. Lise öğrencisi olduğum yıllardan beridir bu beş alfabeyi de günlük hayatımda kullanmaktayım zaten. Özellikle bilgisayarın henüz icâd edilmediği dönemlerde, yani herşeyi elle yazdığımız zamanlarda, tuttuğum tüm notları, yazdığım her şeyi Kiril, Yunan veya İbranî Alfabesi ile yazardım. Başkasının eline geçerse okuyamasın diye. Lisede de böyleydim, üniversitede de. Özel şeylerimi saklamak, kilitlemek gibi bir derdim hiçbir zaman olmamıştı benim. Öğrenci yurdunda kaldığım, yani başkalarıyla aynı odada kaldığım zamanlarda bile yazdığım şeyleri rahatlıkla masanın üzerinde bırakıp dışarı çıkabilirdim. Nasıl olsa kimse okuyamayacak! Fakat bilgisayara geçtikten sonra bunu yapamıyorum artık. Çünkü klavye sorunu var, sistemi ayarlama sorunu var. Klavye olsa bile, aynı rahatlıkta yazamam. Q klavyede 10 parmak yazıyorum ama başka bir alfabenin klavyesi olsa, sanırım bir tek harf için parmağımı iki dakika klavye üzerinde gezdirip nerde olduğunu aramam gerekecek. Fakat elle yazdığımda, dediğim gibi, alfabe sorunum yoktur. Türkiye bugün alfabesini değiştirsin, hangi alfabeye geçerse geçsin, yarından itibaren yazılarımı o alfabeyle yazmaya başlarım. Benim açımdan sorun yoktur. Bu yazıları Latin, Arap, Kiril, Yunan ve İbranî alfabelerinin beşiyle de aynı rahatlıkta kaleme alabilirim. Fakat dil aynı tabiî ki; Türkçe.)
Nitekim bazı ülkeler bir yere kadar kullandıkları alfabelerini herhangi bir tarihten sonra değiştirebilir, başka bir alfabe kullanmaya başlayabilirler. Sadece son yüz yıl içinde, hatta sadece son otuz yıl içinde bile alfabesini değiştiren onlarca ülke vardır. Yani, “Rusça illâ Kiril Alfabesi’yle, Rumca illâ Yunan Alfabesi’yle, Farsça illâ Arap Alfabesi’yle, Türkçe illâ Latin Alfabesi’yle yazılacak” diye bir kural yoktur. Ancak şöyle bir kuraldan tabiî ki söz edilebilir: Her dilin, kendi dil yapısına, gramerine, fonetik özelliğine, ses uyumuna en uygun olan alfabeyle yazılması hem daha doğru hem de daha şık bir davranış olur. Yani önemli olan “dil” olmalıdır, “alfabe” değil. Alfabeler dillerin hizmetinde olmalıdır, diller alfabelerin hizmetinde değil.
Öyle bir dünyada ve öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, değer verilip korunması gereken şeyler rahatlıkla aşağılanabilirken, insan ürünü olan sıradan, basit şeyler ise kutsallaştırılıp yüceltiliyor. Örneğin bir ülkede insan hayatının hiçbir değeri yokken, yüzlerce binlerce insan öldürülürken kimsenin sesi çıkmaz ama bir taş heykel için ortalığı velveleye verirler. Taştan yapılma bir heykel, canlı bir insandan daha kıymetlidir. Allâh’ın âyeti olan canlı insanlar, insan ürünü olan taştan heykellere secde ettirilir. Aynı çarpık durum, Allâh’ın âyeti olan diller ile insan ürünü olan alfabeler arasında da müşahâde edilebilir. Bugün insanların konuştukları diller rahatlıkla yasaklanabilmekte veya baskı altına alınabilmekte, öte yandan, bunu yapan aynı çevreler alfabelere de adetâ bir “kutsiyet” atfetmektedirler. Oysa “kutsal” olan, değer verilip saygı gösterilmesi, korunup yaşatılması gereken dillerdir, alfabeler değil. Diller Allâh’ın âyetleridir ancak alfabeler beşer ürünü şeylerdir.
Dilleri yasaklayıp alfabeleri kutsallaştırmayı ben neye benzetiyorum, biliyor musunuz? Bir insanı gözünü kırpmadan öldürürken üstündeki elbiseye leke gelmemesine azamî dikkat göstermek!
Allâh’ın âyetlerini ayak altında çiğneyip beşer ürünü şeylere kutsallık atfederek baş üstünde tutmak, sağlıklı bir davranış mıdır hakikaten? İnsan onur ve haysiyeti, insanın yaşam hakkı ve özgürlüğü mü daha kutsaldır yoksa taştan yapılma heykel mi? Bunun gibi, Allâh’ın âyeti olan diller mi daha kutsaldır yoksa beşer ürünü olan alfabeler mi?
Konuya ideolojik yaklaşmayı ise gülünç bir durum olarak görüyorum açıkçası. Bir alfabeyi belli bir “dünya görüşü” veya “medeniyet” ile özdeşleştirmek ne derce doğru bir davranıştır; bunun tartışmasının sağlıklı bir zihin yapısıyla yapılamadığını düşünüyorum. Zirâ, bugün dünya üzerinde kullanılan tüm alfabeler, Lübnan ve Filistin’deki Fenike Alfabesi’ne, Fenike Alfabesi de Mezopotamya’daki çivi yazılarına (piktogram) dayanır. Yani bütün alfabeler “aynı kaynaktan” doğmuşlardır zaten.
Dedik ki, bir dil, dünyadaki her alfabeyle yazılıp okunabilir. Çünkü dil başka şey, alfabe başka şeydir.
Gelin biz de, hazır konumuz Kiril Alfabesi iken, siz sevgili kardeşlerimizle birlikte, Kiril Alfabesi’nin Türkçe versiyonunu oluşturalım. Ben şöyle bir düzenleme yaptım, bakalım beğenecek misiniz?
Kiril Alfabesi’nin Türkçe versiyonu:
А а Аллах Allah | Б б Балканлар’ын Ен Килитли Капысындан Ичери Balkanlar’ın En Kilitli Kapısından İçeri | Ц ц Цејланпынар Ceylanpınar | Ч ч Чевре Билинци Çevre Bilinci |
Д д Дицле Dicle | Е е Елиф Јарен Ипек Elif Yaren İpek | Ф ф Фырат Fırat | Г г Газзе Gazze |
Х х Хаккари Hakkari | Ы ы Ыспарта Гўлбирлик Isparta Gülbirlik | И и Ислам İslam | Ж ж Жапонја Japonya |
К к Каракочан Karakoçan | Л л Ла Илахе Иллах – Мухаммедун Ресулуллах La İlahe İllallah – Muhammedun Resulullah | М м Мелкылм Ипек Malcolm İpek | Н н Нехирлери Деғил, Баражлары Дурдурун! Nehirleri Değil, Barajları Durdurun! |
О о Охри Гѳлў Ohri Gölü | Ѳ ѳ Ѳзгўр Јазарлар Бирлиғи Özgür Yazarlar Birliği | П п Пери Чајы Peri Çayı | Ќ ќ Ќур’ан Qur’an |
Р р Рамазан Берекеттир Ramazan Berekettir | С с Сиирт Siirt | Щ щ Щерефнаме Şerefname | Т т Тиран Tiran |
У у Уфкумуз Ufkumuz | Ў ў Ўскўдар Üsküdar | В в Ван Гѳлў Van Gölü | Ѣѣ Ѣелат Welat |
Ҳ ҳ Ҳантхи Xanthi | Ј ј Јазмак не хобидир не ищ; бир јащам тарзыдыр Yazmak ne hobidir ne iş; bir yaşam tarzıdır | З з Зап Сују Zap Suyu |
Gördüğünüz gibi, aslında çok kolaydır. Önemli olan harfleri tanımaktır.
Kiril Alfabesi ile ilgili bu dersimizde önce harfleri tanıdık, sonra da kelimeleri. Şimdi de cümle kurmayı öğrenelim.
Kiril Alfabesi’ni pratik bir şekilde okuyup yazabilmek için, birkaç örnek seçtim sizler için. Hani ilkokulda öğretmenlerimiz bize okuma – yazma öğretirken bunu “fişlerle” yaprlardı ya, aynı onu gibi işte.
Hazırladığım “fişleri” tahtaya asıyorum. Sırayla takip edelim:
АДЫНЫ АРАЈАН ЦОҒРАФЈА
ADINI ARAYAN COĞRAFYA
БАЛКАНЛАР’ЫН ЕН КИЛИТЛИ КАПЫСЫНДАН ИЧЕРИ
BALKANLAR’IN EN KİLİTLİ KAPISINDAN İÇERİ
БЎТЎН ИСИМЛЕРИМИЗИ ГЕРИ ИСТИЈОРУЗ
BÜTÜN İSİMLERİMİZİ GERİ İSTİYORUZ
ЕЛАЗЫҒ ДЎНЈАНЫН СЎСЎДЎР
ELAZIĞ DÜNYANIN SÜSÜDÜR
ЕВЛИЈА ЧЕЛЕБИ
EVLİYA ÇELEBİ
ГЎЛИСТАН
GÜLİSTAN
ХАСАНКЕЈФ ЈОК ОЛМАСЫН
HASANKEYF YOK OLMASIN
ИКИ МИЛЈОН АҒАЧ ИЧИН ИКИ МИЛЈОН ИСТАНБУЛЛУ
İKİ MİLYON AĞAÇ İÇİN İKİ MİLYON İSTANBULLU
ИСТАНБУЛ ДЕРСААДЕТ
İSTANBUL DERSAADET
МАВИ МАРМАРА
MAVİ MARMARA
МЕКЕ ГѲЛЎ’НЎН КАТИЛИ БИЗЛЕРИЗ
MEKE GÖLÜ’NÜN KATİLİ BİZLERİZ
НЕХИРЛЕРИ ДЕҒИЛ, БАРАЖЛАРЫ ДУРДУРУН
NEHİRLERİ DEĞİL, BARAJLARI DURDURUN
СЕДИЈАНИ ИЛЕ МАСА-ЈЫ ЕСМА СОХБЕТЛЕРИ
SEDİYANİ İLE MASA-YI ESMA SOHBETLERİ
СУ: АКАРСА НЕХИР, ДЎЩЕРСЕ ЩЕЛАЛЕ, ДУРУРСА ГѲЛ ОЛУР
SU: AKARSA NEHİR, DÜŞERSE ŞELALE, DURURSA GÖL OLUR
СУ ИНТИФАДАСЫНЫН КЕВСЕР ДАМЛАЛАРЫ
SU İNTİFADASI’NIN KEVSER DAMLALARI
Gördüğünüz gibi Kiril Alfabesi ile okuyup yazabilmek, o kadar da zor bir şey değildir. Burada önemli olan, harfleri tanımaktır.
Nitekim yukarıda da belirttiğimiz üzere, bir dil, dünyadaki her alfabeyle yazılıp okunabilir. Çünkü dil başka şey, alfabe başka şeydir. Ayrıca Kiril Alfabesi de tıpkı Latin Alfabesi gibi soldan sağa doğru okunur.
Bazı yazılar sağdan sola (Arap Alfabesi ve İbranî Alfabesi), bazı yazılar yukarıdan aşağıya (Çin Yazısı), bazı yazılar da aşağıdan yukarıya (benim bu sitedeki yazılarım) okunur ancak Kiril Alfabesi, soldan sağa okunan bir yazı çeşididir.
Okulda öğretmenlerimiz de bize dersi bu şekilde anlatırlardı. Ders bittikten sonra ise hepimize “ev ödevi” verirlerdi. Ben de aynı yolu takip etmek istiyorum. Dersimizin sonunda, siz sevgili kardeşlerime “ev ödevi” vermek istiyorum.
Bunları da sizler Kiril Alfabesi ile yazmaya çalışın; bakalım yapabilecek misiniz. Ev ödevimiz şudur:
O, BALKANLAR’IN EN BİLGE LİDERİYDİ... O, BU TOPRAKLARIN GÖRDÜĞÜ EN ERDEMLİ İNSANDI...
“Yeryüzünün öğretmeni olabilmek için gökyüzünün öğrencisi olmak lazım.” (Aliya İzzetbegoviç) “Ben bir Müslüman’ım ve öyle kalacağım. Kendimi dünyadaki İslam dâvâsının bir neferi olarak telakki ediyorum ve son günüme kadar da böyle hissedeceğim. Çünkü İslam benim için güzel ve asil olan herşeyin diğer adı; dünyadaki Müslüman halklar için daha iyi bir gelecek vaadinin ya da umudunun, onlar için onurlu ve özgür bir hayatın, kısacası benim inancıma göre uğrunda yaşamaya değer olan herşeyin adıdır.” (Aliya İzzetbegoviç) “İnsanlar tarihe hükmedemezler. Tarihe Allâh hükmeder ve O ne derse o olur. İnsanlar tarihi yönetemezler. Bunu ne siz yapabilirsiniz, ne de Napolyon, İskender gibi mağrur liderler. Bunu ancak Allâh yapar. Bu böyledir.” (Aliya İzzetbegoviç) “Ey Boşnaklar! Bu savaşta sizden daha çok sıkıntı çeken insanlar var. Onlar dağa çıkıp size kurşun yağdırmak yerine sizinle birlikte yaşamayı tercih eden Sırp komşularınızdır. Onlara merhamette, saygıda kusur etmeyin.” (Aliya İzzetbegoviç) “Bizler insan olmaya ve insan kalmaya çalıştık ve başarılı olduk. Ancak bunu onlardan (Sırplar’dan) dolayı yapmadığımızın altını çizmeliyim. Kendimizden dolayı insan kalmaya çalıştık, onlardan dolayı değil. Onlara hiçbirşey borçlu değiliz. İnsan olmak ve insan kalmak, Allâh’a ve kendimize karşı sorumluluğumuzdur. Onlara karşı değil.” (Aliya İzzetbegoviç) “Ben Avrupa’ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa onlar bunların tamamını yaptılar. Hem de Batı’nın gözü önünde ve hatta Batı medeniyeti adına.” (Aliya İzzetbegoviç) “Bize yapılan soykırımı unutursak bunu bir daha yaşamaya mecburuz. Size asla intikam peşinden koşun demiyorum ama yapılanları da hiçbir zaman unutmayın.” (Aliya İzzetbegoviç) “İktidara gelirseniz, hal ve hareketlerinize dikkat edin. Kibirli olmayın, kendini beğenmişlik etmeyin. Size ait olmayan şeyleri almayın, güçsüzlere yardım edin ve ahlak kurallarına uyun. Unutmayın ki sonsuz iktidar yoktur. Her iktidar geçicidir ve herkes, er veya geç, önce milletin ve nihayet Allâh’ın önüne hesap verecektir.” (Aliya İzzetbegoviç) “Qûr’ân edebiyât değil, hayattır; dolayısıyla O’na bir düşünce tarzı değil, bir yaşama tarzı olarak bakılmalıdır.” (Aliya İzzetbegoviç) “Bağımsız bir Bosna devleti kuruldu, zalimler devrildi. Çok yaşadım ve yoruldum. Şimdi sevgilime kavuşmak istiyorum.” (Aliya İzzetbegoviç) “Bilgisiz kimselerin zihinlerinde kargaşa yaratmak için başvurulacak ilk ve en etkili yol, millî olanla millîyetçi olan arasındaki farkı gözden kaçırmaktır. Aslında bu fark, bazen sevgi ve nefret arasındaki fark kadar büyük olabilir. Millî duyguları olan bir insan, kendi halkını sever, onların kusurlarını da erdemlerini de kendi üstünde taşır, o halka aittir. Bir millîyetçi ise kendi halkını sevmekten çok başkalarından nefret eder, daha da önemlisi, uygulamada, başkalarının mülkü olan şeyi ister. Başkalarına ait farklılıkları boğar, hoşgörüsüzdür; fiziksel baskı uygular. Kendisine ait olanı savunmaz, kendisine ait olmayanı da ister. Millîyetçiliğin özünde Allâh’a imân yoktur. Dünyanın bütün büyük dînleri şu basit hakikati öğretmeye çalışır (ve bütün hakikatler basittir): Sana yapılmasını istemediğin şeyi sen de başkasına yapma. Ya da öyle hareket et ki, davranışların herkes için geçerli olsun; ne sana göre değişsin ne de başkalarına göre.” (Aliya İzzetbegoviç, Dnevni Avaz, 8 Nisan 1999)
Yorumlar