Arnavutluk'un dünü, bugünü ve geleceğini halen İtalya'daki Avrupa Üniversitesi Floransa Enstitüsü'nde doktora çalışmalarını sürdürmekte olan Olsi Jazexhi [Olsi Yazıcı] ile konuştuk.
Röportaj: Ayhan DEMİR - Olsi JAZEXHİ
MİLLİ GAZETE
Arnavut kimliğinin temeli nedir?
Arnavut kimliğinin temelleri üzerine konuşmak çok zordur. Bugünlerde Kosova ve Makedonya Müslümanlarının tamamı Arnavut olarak tanımlanıyor. Büyükbabaları kendilerini Arnavut olarak kabul etmeyen Tiran Belediye Başkanı Edi Rama veya eski Cumhurbaşkanı Alfred Moisiu gibiler de Arnavut sanılıyor. Bu nedenle tek bir Arnavut kimliğinden söz etmek bir hatalıdır.
Bugünkü Arnavutlar, yirminci yüzyıl boyunca şekillendirilmiş yeni bir ulustur. Osmanlı Devleti'nin, Balkan İttifakı tarafından 1913'de yenilgiye uğratılması, Yanya ve İşkodra vilayetlerinin bir devlet haline getirilmesinden sonra Batılıların politikaları yoluyla bir ulusa döndürülmüşlerdir. 1913'den evvel Arnavut olmak, bugün olduğu gibi, etnik bir anlam içermiyordu. Osmanlı döneminde bir Arnavut veya Arnavutluk'tan birisi olmak, Karadenizli, Anadolulu yahut Rumelili olmaktan çok da farklı değildi. O dönemde Arnavutça konuşan bir Müslüman Arnavut için Arnavut olmak -dini manada- Türk olmak demekti. Tıpkı Tuscany veya Lazio'dan gelen bir İtalyan'ın bugün kendisini İtalyan olarak gördüğü gibi. Tıpkı kendilerini Rum olarak gören Arnavutluk Ortodoks Hıristiyanları gibi... Yunanistan'ın bağımsızlık savaşı boyunca, Osmanlı safında yer alan savaşçılar Müslüman Arnavutlarken, Yunanistan tarafının kahramanları Ortodoks Hıristiyan Arnavutlardı. Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi, Osmanlı yönetimindeki Arnavut halkı için, din birliği dil birliğinden çok daha önemliydi.
Osmanlı Devleti'nin çekilmesinden evvel Balkanlarda Boşnakça, Torbeşçe, Arnavutça, Ulahça veya Rumca konuşan Müslümanları, ırk anlamındaki Türklerle bağlayan şey İslam ve Osmanlılık olduğu için bir millet olmayı başarabildiler. Bununla birlikte, Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünden sonra Arnavut kelimesinin anlamı değişti.
Avrupalı güçlerin 1913'de kurduğu ve bugün bizim Arnavutluk olarak bildiğimiz laik devlet, Müslümanların ve Hıristiyanların kimliğini çok değiştirdi. Zog'un krallığı, faşist İtalya ve ardından Enver Hoxha [Enver Hoca] dönemleri boyunca Ulahlar, Goraniler, Gollobordalar, Rumlar, Türkler, Çerkezler, Karadağlılar ve Sırplar asimile edildiler. Kavmiyetçi Arnavut hükümetleri tarafından uydurulan Arnavut kavmiyetçiliği mitlerine boyun eğdirildiler. Batılı bilim adamları tarafından geliştirilen resmi mitlere göre Arnavutlar, Balkan bölgesinin İlliryalılar soyundan gelen, Türklerle ilişkisi olmayan eski bir halktı. On dokuzuncu yüzyıl boyunca Batı'da uydurulan bu mitler, son seksen yıl boyunca Arnavutluk'ta zorla uygulandı. Birçok Arnavut, Hıristiyan orijinli olduklarına, milli kahramanlarının Türklere karşı savaşan İskender Bey olduğuna ve İslam'ın onların milli kimliği ile bir ilişkisinin olmadığına ikna edildi.
Birçok Arnavut hükümeti, birleşik bir Arnavut kimliği yaratmayı denemişse de Arnavutların kimliği çok renklidir. Bu sebeple tek bir Arnavut kimliği üzerinde konuşmamız mümkün değildir. Bazen modern Arnavut kimliğinin Yugoslav kimliğinden çok farklı olmadığını düşünüyorum. Yugoslavya'da Müslümanlar; Boşnaklar, Katolikler; Hırvatlar, Ortodokslar; Sırplar vardı. Arnavutlar arasındaki durum da bundan çok farklı değildir. Kuzey Arnavutluk, Makedonya ve Kosova'nın büyük bir bölümündeki Sünni Müslümanlar, güçlü bir Müslüman kimliğe sahiptir. Onlar, Türkleri yakın akrabaları olarak kabul ederler. Kuzeyin Katolikleri İtalya'yı kendi kimliklerinin merkezi olarak kabul ederken, güneyin Ortodoks Hıristiyanları Yunanlıları kendilerine yakın hissederler.
Modern Arnavut kimliği bir süredir Arnavutluk'un son diktatörü Enver Hoxha [Enver Hoca] ve onun görevlileri eliyle pekiştiriliyordu. İsmail Kadare, Aleks Buda, Eqerem Cabej ve diğerleri modern Arnavut kimliğinin kalemşorlarıydılar. Tarih kitapları, sanat, sinema ve edebiyat yoluyla ve komünist devletin desteğiyle, modern Arnavut kimliği genel olarak dinsizlik ve Türk karşıtlığı temelinde şekillendiriliyordu. Komünizmin çöküşünden sonra Arnavut kimliği yeniden değiştiriliyor. Arnavutluk'taki Katolik ve Protestan topluluklar, Rum ve Ulah Ortodokslar canlandırılırken, İslam hakir görülüyor.
Arnavut kimliği ve İslam kültürü
Arnavut kimliği ile İslam kültürü arasında nasıl bir ilişki vardır?
Arnavutluk'ta modern kimlik İslam kültüründen tamamen ayrılmıştır. Ulusalcı-komünist tarihçiler, yazarlar, akademisyenler ve entelektüeller komünist dönem boyunca, modern Arnavut kimliğinden İslami olan tüm işaretleri uzaklaştırmak için çalıştılar. Bildiğiniz gibi, bugün Arnavutluk'ta konuşulan Arnavutça altmış yıl evvel konuşulan Arnavutça değildir. Arnavutçanın eski hali Osmanlıca ve Farsça kelimelerle doluydu ve tam anlamıyla İslamileşmişti. Başbakan Venizellos'a göre Arnavutçanın İslami seviyesi o kadar yüksekti ki, Versailes Konferansı boyunca Müslüman dili olarak tanımlıyordu.
Arnavut dili, 1920'lerde iktidara gelen milliyetçiler tarafından radikal bir şekilde değiştirildi. Onlar Arnavutçanın Arap alfabesi ile yazılmasını kesin olarak yasakladılar. Türkçeden olabildiğince farklı birçok yeni kelime uydurmaya başladılar. 1950'lerde komünistler ağır bir proje uygulamaya başladılar. Arnavutçadan binlerce Türkçe kelimeyi atarak, yerine Batı dillerinden kelimeler ile uydurulmuş kelimeler koydular.
Arnavutların dil sahasında yaşadıkları değişimi, şehircilik, tarih ve inanç sahasındaki değişiklikler takip etti. Arnavutların İslam'dan uzaklaştırılma süreci, Osmanlı Devleti'nin çekilmesinden hemen sonra başladı. Arnavutların İslam'dan uzaklaştırılma sürecini planlayan ilk devlet Avusturya-Macaristan idi. Birinci Dünya Savaşından sonra Avusturya-Macaristan İmparatorluğu yıkılmış olmasına rağmen, Avusturyalıların projesi modern Arnavutluk'ta bile meyvelerini vermeye devam etti. Kral Zog ve komünizm döneminin, Katolikliği, Arnavutların gerçek ve orijinal inancı olarak sunan ve İslam'ı tamamen dışarıda bırakan tarihçileri, yazarları ve milliyetçi politikacıları hep Avusturya-Macaristan okullarında yetiştirilmiştir. Yirminci yüzyılın ilk dönemlerinde Arnavutların İslam'dan uzaklaştırılma sürecinin önemli bir aktörü İtalya idi. İtalyanlar, en az yoldaşları Avusturyalılar kadar, Arnavut entelektüel düşüncesinin başlıca şekillendiricilerinden biri oldular. Arnavutların, Hıristiyan ve Avrupalı olduğu, İslam'ın Arnavutlarla ilişkisi olmadığı ancak Türk terörü yoluyla baskı altında tutuldukları düşüncesini yaydılar.
Son yüz yılda Müslüman ümmet ve Türkler tarafından unutulan Arnavutluk Müslümanları, bugün ülkenin çoğunluğunu teşkil etseler de, entelektüel ve kültürel olarak, Hıristiyanlıktan ve Batı'dan çok aşağı bir seviyede bulunuyorlar. Bu röportajı gerçekleştirdiğimiz şu günlerde, Batı'nın politika ve parasıyla desteklenen kültürel kurumlar tarafından, İslam'a Arnavutluk'ta istenmeyen düşman muamelesi yapılıyor.
Arnavutluk eski Cumhurbaşkanı Alfred Moisui, Kasım 2005'de, Oxford Üniversitesinde verdiği bir konferansta "Arnavutlar, Osmanlı askerleri tarafından zorla Müslümanlaştırıldılar. Arnavutlar aslında Hıristiyan'dır" demişti. Moisui'nun söylediği gibi Arnavutların İslam'ı kabulü kılıç zoruyla mı yoksa gönül rızasıyla mı oldu?
Avrupa'daki Müslümanların İslam'dan döndürülmesi meselesi akademik çevrelerde çokça tartışılan bir meseledir. İngiliz tarihçi Karen Armstrong'a göre İslam'ın yeryüzüne gelişinden bu yana Hıristiyanlar sürekli olarak, Allah'ın yeni mesajını bir şiddet dini ve sahte din, Hazreti Muhammed'i ise (haşa) bir sahtekâr olarak açıklamaya çalıştılar. Aynı şablon Balkanlarda da görüldü. Son yüzyılda Hıristiyanlar, Güneydoğu Avrupa Müslümanlarının gerçek Müslümanlar olmadığı ancak Türk terörünün kurbanları ve kanları Türk mikropları tarafından zehirlenen, Hıristiyanlığa döndürülmeleri gereken kardeşleri oldukları fikrini desteklediler. Eski Cumhurbaşkanı Alfred Moisiu'nun, Arnavutluk Müslümanları hakkında 2005'te Londra'da deklare ettikleri harfi harfine Yunanlıların, Sırpların, Hırvatların ve Karadağlıların ulusal devletlerinin kuruluşundan bu yana tarih derslerinde Müslümanlar ve İslam hakkında iddia ettikleridir.
Arnavutluk ateist bir devlet olduğunu iddia ettiği ve tüm dini kuralları hakir gördüğünden, komünist dönem boyunca İslam'dan dönüşler dini bir mesele olarak çokça vurgulanmadı. Komünizmin çöküşünden sonra Amerika, Yunanistan, İtalya ve birçok batılı ülkeden aşırı dinci Hıristiyan teşkilatların büyük desteğiyle Arnavutların gerçek Müslümanlar olmadıkları, Türk terörü ile Müslümanlaştırıldıkları fikri bir mit olarak her gün daha yüksek sesle söyleniyor. Bugün geçmişini unutmuş birçok kişi maalesef buna inanıyor. Arnavutların zorla İslamlaştırıldığı iddiası kesinlikle gerçek değildir. Bu tür iddialar, Osmanlı yönetimi boyunca, İslami doktrinin teolojik üstünlüğüne meydan okuyamayan ümitsiz Hıristiyan din adamları tarafından üretilmiş mitlerdir.
Arnavutluk Hıristiyanları bugünlerde öğretim ve propaganda enstitüsüne sahip olduklarından, bu mitleri gerçek gibi anlatan birçok kitap yazıldı, halen de yazılıyor. Bu mitler televizyonlar, medya, internet, okul kitapları ve birçok basın organı yoluyla Arnavutluk ve Kosova'da sıklıkla tekrarlanıyor. Arnavutluk Müslümanları bu iddiaları sürekli reddetse bile onlar bunlara karşı bir şeyler yapabilmek için yeterli derecede güçlü ve organize değiller. Bu yoğun Hıristiyan histerisine karşı çok zayıf ve eğitimsizler. Hıristiyanların yalanlarıyla yüzleşmede yalnız bırakılıyorlar. Daha da kötüsü, Arnavutları terör yoluyla İslam'a çevirmekle suçlanan, Osmanlı bakiyesi Türkiye, olup bitenlere sessiz kalıyor.
Osmanlı'dan sonra Balkanlar...
Arnavutların zorla Müslümanlaştırıldığını savunanlar, 1945'de Kuzey Yunanistan'daki, Çameria'lı Arnavut Müslümanlara karşı girişilen etnik temizliği nasıl izah ediyorlar?
Arnavutların ve Arnavutluk'un tarihi yirminci yüzyıl boyunca sürekli değiştirildi. Osmanlı sonrası Arnavutluk tarihindeki problem politikacılar tarafından kullanılmak istemesidir. Modern Arnavutluk tarihi, gerçeğin ne olduğunu belirtmiyor, iktidara sahip olanların gerçek olmasını istediğini anlatıyor. Gerçek tarihi verilere göre konuşmak gerekirse, Osmanlı'nın çekilmek zorunda bırakılmasının ardından Balkanlarda üç milyondan fazla Müslüman, Hıristiyan devletler tarafından şehit edildi ya da sürüldü. Türk, Arnavut, Boşnak, Rum, Laz ve Pomak Müslümanlar, Sırplar, Yunanlılar, Karadağlılar ve Bulgarlar tarafından öldürüldü ve etnik temizliğe tabi tutuldu. Ne var ki, bunları söylemek Avrupa'da politik olarak doğru değil ve hiç kimse bunlardan bahsetmez.
Yunanistan, 1945'te Çameria'nın Müslüman halkını katletmiş ve etnik temizlik yapmış olsa bile kimse bunu bilmez veya bu konuda konuşmaz. Öte yandan, Avrupalı hükümetler, Ermeni soykırımı mitini kendi halklarına dayatırlar. Bunlar batılıların çifte standardıdır. Hıristiyanlar, İslam'ın zorla dayatıldığını, Müslümanların suç işlediğini, Ermenilerin Türkler tarafından katledildiğini, Hazreti Muhammed'in bir sahtekâr olduğunu, Müslümanların terörist ve Hıristiyanların barışçıl, medeni ve doğru dini takip edenler olduğunu iddia ediyorlar.
Ancak dün Çameria'da, Kosova'da, Srebrenica'da ve bugün Orta Doğu'da, Irak'ta, Filistin'de, Pakistan'da ve Afganistan'da Müslümanlar üzerinde gerçekleştirdikleri terörü kabul etmek istemiyorlar.
Arnavutluktaki okullarda Arnavutluk Müslümanlarına ve onların çocuklarına yapılan, onların, eski Hıristiyanlar oldukları ve İslam'ın Türkler tarafından zorla kabul ettirildiğinin anlatılmasıdır. Bu hırsız "Hırsızı yakalayın" diye bağırmasıdır. İslam tarafından yenilgiye uğratılan ve kendi teolojik meselelerini açıklayamayan Katolik ve Ortodoks Kiliseleri, Avrupalı Müslümanların, Hıristiyanlığın mesajının yozlaşmış ve yanlış olması sebebiyle Hıristiyanlıktan çıkan kişiler olmadıkları, bunların gerçek Müslümanlar sayılamayacakları mitini uydurdular.
Bu sebeple, onların, Hıristiyanlıktan İslam'a geçişlerinin zorlama olduğu veya Türklerin Ermenileri soykırıma uğrattığı şeklindeki mitler gerçekmiş gibi sunuldu. Bu tarihi bir hakikat değil, bilgi kirliliğine yol açan koca bir yalandır. Ne var ki, bu koca yalan güç sahipleri gerçekmiş gibi sunuluyor. Bu sebeple, İslam'ın Türkler tarafından zorla dayatıldığı miti Arnavutlar arasında bir gerçek gibi kabul ediliyor.
Arnavutları Arnavut yapan İslam'dır!
İslam olmadan Arnavut kimliği muhafaza edilebilir mi?
Arnavut halkının kabulünden sonra İslam, Arnavut halkının ana bileşeni oldu. Arnavutluk'taki ulus inşa süreci tamamen sekülerdi. Arnavutluk dışındaki Hıristiyanlar bile, Osmanlı Devletinin düşüşünden sonra, "Arnavut" oluverdiler. Bugün kendisini tam anlamıyla Arnavut olarak gören birçok kişinin dedeleri aslında Torbeş, Gorani, Boşnak ve Türk idi. Bunlar Müslüman Arnavut çoğunluk içinde asimile olmuşlardı. Kosova'da İslamlaşma süreci, Sultan Murat'ın komutası altındaki Türk ordusunun Kosova Savaşı'nı kazanmasıyla başlamıştı. Bu aynı zamanda Arnavutlaşma sürecinin de başlangıcıydı.
Öte yandan, Sırbistan'ın, Yunanistan'ın ve Karadağ'ın Arnavutça konuşan halkları, milli devletlerin oluşmasından sonra Sırp, Yunan ve Karadağlı oldular. Tüm bu sebeplerle Arnavut milletinin, Osmanlı Devleti'nin Arnavutça konuşan vilayetlerinde yaşayan Müslüman halklar vesilesiyle oluştuğunu ve bu oluşumda İslam'ın çok önemli bir rol oynadığını kabul edebiliriz.
Seküler ulusal devletlerin icadıyla birlikte devletler, insanları kavmiyetleri konusunda zorlar hale geldi. Tıpkı Maltalıların ve Sırpların İslam'ın uzaklaştırılmasından sonra ulus olarak var kalabilmeleri gibi Arnavutlar da İslam olmadan etnik bir grup olarak var olabilirler. Ancak Arnavutlar, İslam'ı terk ederlerse, onlar hiçbir zaman evvelki gibi "Arnavutlar" olamayacaklar. Çünkü Müslüman Arnavutların dilini, tarihini, demografisini ve kültürünü şekillendiren elementlerin tamamı İslam'dan beslenmektedir.
Arnavut elitinin, Osmanlı ve Türk kültürel mirasına karşı tavrı nasıl?
Arnavutluk'ta iktidarda bulunan eğitimli elit tabaka, bugün iki ayrı kampa ayrılmış durumda: Bir tarafta komünist dönemde eğitilmiş olan entelektüeller ki, bunlar şimdilerde Batı'daki Hıristiyan gruplar tarafından eğitiliyorlar. Arnavutluk'taki iktidar gücünü ellerinde tutan bu insanlar, Osmanlıyı ve Türkleri gelişmemiş insanlar olarak algılıyorlar. Diğer tarafta geleneksel Müslüman ailelerden gelen, Osmanlı ve Türklere karşı güçlü bir hissiyata sahip olan, entelektüellerden oluşan bir başka sınıf var. Ne yazık ki, Arnavut toplumunun bu kesimi güçsüz ve iktidara ulaşamıyor. Özellikle Hıristiyan lobilerin üniversite ve akademilerde çok büyük bir güce ulaşmasından bu yana bir Arnavut'un Osmanlı'yı halk içinde övmesi, kendini Müslümanları seven ve Osmanlıcı biri olarak tanımlamak çok riskli hale geldi.
İsmail Kadare ve Rexhep Qosya Arnavut toplumu içindeki bu iki grubun izlenebilmesi için en iyi örnektir. Batılı elçilikler ve devletler tarafından desteklenen İsmail Kadare Osmanlı'nın Arnavutluk'a barbarlıktan başka bir şey getirmediğini ve Arnavut kültürünün temellerinin Katolik miras içinde yer aldığını iddia eder. Diğer taraftan Rexhep Qosja, komünist geçmişe sahip olan ve şimdilerde Batı tarafından baskın hale getirilen Arnavutluk'ta güç sahibi entelektüeller tarafından Osmanlıyı ve İslam'ı savunduğu için kınanıyor.
Arnavutluk yaklaşık elli sene komünist rejim ile yönetildi. Bu süre zarfında Arnavutluk'un iç dinamikleri neydi?
Enver Hoxha [Enver Hoca]'nın, Stalin ile isimli kitabını okuyan birisi komünizm döneminde Arnavutluk'un iç dinamiklerinin neler olduğunu anlayabilir. Arnavutluk'taki komünizm, entelektüel Ortodoks Hıristiyanlığın başlıca yansımasıydı. Güneyin veya Toskeria'nın Ortodoks Hıristiyan ve Müslüman Bektaşi halkları, komünizmi kucaklayan başlıca halklardı. Bu halklar, İkinci Dünya Savaşı sırasında faşistlere karşı savaştılar ve daha sonra tüm Arnavutluk'u -askeri olarak- işgal ettiler. 1945'ten sonra iktidarı ele geçiren ve kendi güçlerini yerleştiren bu kişiler, bugün olduğu gibi, komünizm dönemi boyunca Arnavutluk'ta kendi kimlik ve kültürlerini dayattılar. Komünizm boyunca Arnavutluk'taki kültürel ve tarihi enstitüleri takip eden herkes, onların Ortodoks Hıristiyanlar ve güneyli Arnavutlar tarafından baskın bir şekilde elde tutulduğunu fark edebilir. Bu insanlar, ne yazık ki, kendi Tosk kahramanlarını, dillerini (Toskerisht) ve modern Arnavutluk'un resmi standardı haline gelen diğer sembolleri dayatmakta başarılı oldular.
Arnavutluk'taki komünist yönetim, bu yolla ülkenin kültürel çevresinde baskın olan İkinci Dünya Savaşı öncesi İtalyan ve Avusturyalı rahiplerin işbirliği ile dayatılan Katolik etkiyi de yıkmayı başardı. Sünni Müslümanlar da, güneyden gelen komünistlerin baskısı altında ezilen, mazlum bir gruba dönüştüler.
Arnavutluk'ta din-devlet, din-laiklik ilişkisi nasıl işliyor?
Komünist dönemde Arnavutluk, dünyadaki tek ateist devlet olarak ilan edildi. Din insanların günlük hayatında yer almıyordu. Kültürel olarak İslam, Türklerin dini ve Hıristiyanlık, Batı ile temas sağlamanın yolu olarak algılanıyordu. Bununla birlikte, nihayetinde, Arnavutluk'un günlük hayatında dine var olma hakkı verilmiyordu.
Komünizmin çöküşünden sonra durum büyük değişti. İtalya ve Yunanistan tarafından desteklenen Katolik ve Ortodoks kiliseleri, son yirmi yıl içinde, çok güçlü kurumlar oluşturdular ve Arnavutluk'a sızmayı başardılar. Devlet ile din arasındaki iktidar oyununun en başarılı oyuncusu, Batı tarafından kararlı bir şekilde desteklenen ve kendisini Avrupa'nın ve Batı'nın temsilcisi olarak gösteren Katolik Kilisesi oldu. Katolik Kilisesi, devlet ile kendisini devlet içinde devlet haline getiren bir kısım anlaşmalar yaptı. Bu anlaşmalar yoluyla Katolikler, Müslümanlar bunu yapamazken, eğitimli Arnavutları kamu sektörünün istedikleri yerlerinde çalıştırma imkânı buldular. Müslümanların Arnavutluk'a girişi bile sıklıkla engellenirken, Katolik misyonerler Arnavutluk vatandaşlığına alındılar.
İtalya, Avusturya, Almanya ve diğer batılı devletlerin desteğiyle Katolik Kilisesi, dini mirasını ve ruhban sınıfını Arnavut milletinin ulusal mirası olarak kabul ettirmeyi başardı. Ana Terasa [Mother Terasa], Pjeter Bogdani, Gjergj Fishta gibi anti-semitist ve anti-Müslüman kişilerden birçoğu, Kilise'nin büyük para desteği ve güçlü lobisini arkalarına alarak, bugün Arnavutluk okullarında öğretilen Arnavut ulusal kahramanları oldular. Arnavutluk'un parasını, caddelerini ve okullarında öğretilen ulusal kahramanları gören herkes, Katolik rahiplerin ve entelektüellerin Arnavutluk'ta ne kadar güçlü olduklarını anlayabilir. Tiran'ın ana bulvarı Papa John Paul II, tek havaalanı ve en büyük hastanesi Ana Teresa [Mother Terasa] olarak isimlendirilmiştir. Arnavut Lek'i ve pulları, Katolik rahipler ile anti-Müslüman haçlılar ile doldur. Sonuç olarak, laiklik artık Arnavutluk'ta yoktur. Ülkedeki laiklik, Katolikler eliyle fiilen uzaklaştırılmıştır.
Arnavutluk'taki Katolik ruhban sınıfı devlet kurumlarının bir parçası haline gelmişken ve Ana Teresa [Mother Terasa] tüm devlet kurumları ile okul kitaplarında yer alırken, Müslümanlar sürekli olarak sisteminin dışına itilmektedir. Arnavut devleti ve Batılı elçilikler, İslam'ı ve Müslümanları sürekli sistemin dışında tutmayı hedefleyen politikalar üretiyorlar. Başörtülü Müslüman Arnavut kızlara ve Arap ülkelerinde eğitim gören Arnavutlara, orta ve yüksek okullarda eğitim görme ve devlet kurumlarında çalışma izni verilmiyor. Ülkenin ders kitaplarında Ana Terasa'nın [Mother Terasa] örtülü resimleri yer alırken ve Katolik okullar her yerde çalışmalarını sağlamak üzere eğitim verirken, başörtülü Müslüman Arnavut kızları ve Müslüman Dünya'nın din okullarında eğitim görmüş herhangi bir Arnavut, devlet kurumlarına giremiyor. Arnavutluk devleti, yalnızca Müslümanlar ve İslam söz konusu olduğunda laikliği hatırlıyor. Hıristiyanlık ise Avrupalı bir din olarak daha uygun görülüyor.
Arnavutluk'ta misyonerlik faaliyetleri...
Arnavutluk'taki misyonerlik faaliyetlerinden bahsedebilir misiniz?
Arnavutluk, 1991 yılından bu yana yüzlerce misyoner organizasyon tarafından işgal edilmiş durumda. Bu misyoner organizasyonların büyük kısmı, Yehova Şahitleri, Mormonlar, Evangelistler, Protestanlar, Kalvinistler gibi fundamantalist Amerikan Kiliselerinin mensupları. Onlar, Arnavutluk'ta ve Batı'da faaliyet yürüten Batılı organizasyonların politik desteğine ve maddi/manevi desteğini alıyorlar. Geçen yirmi yıl zarfında birkaç bin Arnavut'u İslam'dan Hıristiyanlığa döndürmeyi ve onlara İslam'ı terk ettirmeyi başardılar. Onlar milyon dolarlık bütçeleri ile kendi kiliselerini çalıştırıyorlar. Arnavutluk'un her köşesinde yeni kiliseler, okullar, hastaneler, radyolar, işyerleri açıyorlar. Kısa süre önce yayımlanan USAID raporuna göre Protestanlar, Arnavut toplumumun en zengin kesimini oluşturuyorlar. Bu, onların Batı'dan aldıkları destek sayesinde oluyor.
Protestan misyonerler, Arnavutları sadece Hıristiyanlığa sokmakla kalmıyor, Arnavutluk'taki siyasi partileri de sevk ve idare ediyorlar. Soros ve Amerikan elçiliği marifetiyle oluşturulan MJAFT'ın yan ürünü olarak kurulan G99 isimli parti bunlardan sadece bir tanesidir. G99'un lideri Erion Veliaj, Müslüman kökenli ve fakat Protestanlığa dönmüş birisidir. Veliaj, G99 partisini kurmak ve devamlılığını sağlamak için Batılı elçiliklerden, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Heritage Foundation ve ülkedeki resmi kurumlardan milyonlarca dolar aldı. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere, Protestanlar sadece dine değil, aynı zamanda Arnavutluk için bir politik projelere de sahipler.
Avrupalılar ve misyonerler "bölge halkını ön plana çıkarma bahanesinin ardına sığınarak, Rahibe Teresa başta olmak üzere Katolik aziz ve azizeleri, İskender Bey gibi Hıristiyan unsurları ön plana çıkarıyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Hıristiyan ikonların Arnavutluk'un ulusal kahramanları olarak sunulması, beyaz adam tarafından Afrika'nın ve dünyanın kolonize edilmesinde kullanılmış eski bir kolonyalist projedir. Bugünlerde Singapur'u ziyaret eden ve Çinlilerin Singapur'da yaşayan milli kahramanını öğrenmek isteyen birinin, karşısına beyazlar, İngilizler ve Hıristiyanlar çıkacaktır. Beyaz adam aynı şeyi Afrika'da yaptı. Yönettikleri Müslüman ve pagan kabilelerin kimliklerini değiştirmek ve halkı kolonileştirmek için Hıristiyan valileri, Hıristiyan kahramanları ve Hıristiyan misyonerleri kullandılar. Afrika'daki yerli halkın Hıristiyanlaştırılmasına beyaz Hıristiyan valilerin yönetime getirilmesi ve onların koloninin ulusal kahramanlarına dönüştürülmesi eşlik ediyordu.
Arnavutluk'ta, Hıristiyan kahramanların ulusal kahramanlar haline dönüştürülmesi Avusturya-Macaristan ile başladı. Yirminci yüzyılın başında Avusturya-Macaristan, Arnavutluk'u ilhak etmek ve halkı Hıristiyanlaştırmak istediğinde, ülkedeki ajanları vasıtasıyla, İskender Bey mitini Arnavutların ulusal kahramanı olarak tanıtmaları için destekledi. Yirminci yüzyıldan evvel İskender Bey Karadağlı bir aziz idi. Müslüman Arnavutlar, onun adını bile bilmezdi. Müslüman Arnavutların kahramanları Sultan Mehmet Fatih, Sultan Murat, Gazi Osman Paşa ve Osmanlı'nın diğer önde gelenleriydi.
Osmanlı Devleti Balkanlar'dan çekildiğinde, Müslüman Arnavutlar, beyaz adamın Afrika'da sebep olduğu vahşetin bir benzerini yaşıyorlardı. İskender Bey, 1920 sonrasında iktidara gelen Ulah, Protestan ve Katolik entelektüeller tarafından Arnavutların ulusal kahramanı olarak sunuldu. Arnavutlar arasında, İskender Bey miti, ilk kez Bektaşi Müslüman kökenli mason Naim Frasheri tarafından tanıtıldı. Bununla birlikte İskender Bey hakkındaki ilk kitap Ortodoks papaz Fan Noli tarafından yazıldı. 1920'li yıllarda batılı güçler tarafından yönlendirilen hükümet, Müslüman Arnavutların alfabesinin zorla değiştirilmesini, İstanbul'daki Hilafet ile bağlantının koparılmasını ve İskender Bey'in ulusal kahraman olarak kabul edilmesini sağladı.
Arnavutluk'taki İskender Bey miti Sovyetler tarafından da desteklenmekteydi. 1953'te çekilen ilk İskender Bey filmi Sovyetler tarafından hazırlanmıştı. İskender Bey'i oynayan aktör Gürcü Akaki Harova idi. İskender Bey, Slavlar ile Arnavutlar arasındaki birliğin sembolü olduğu ve Arnavutların ulusal nefretini Türklere yönelttiği için Arnavutların ulusal kahramanı olarak ülkede yerleştirilmesi ile ilgileniyorlardı. Bu yolla İskender Bey komünizm dönemi boyunca Arnavutluk ve Kosova'da popüler hale getirildi. Singapur'un Çinlilerinin beyaz İngiliz James Raffles'in ulusal kahramanları olduğunu düşündükleri gibi, Arnavutluk Komünist Partisi de, Müslüman Arnavutların çoğunu İskender Bey'in ulusal kahraman olduğuna inandırdı.
Komünizmin yıkılmasından sonra İskender Bey, Arnavutluk'taki Katolik ve Ortodoks Kiliseleri tarafından, İslam'a karşı bir Haçlı savaşçısı olarak resmedilerek kullanılmaya başlandı. Katolik Kilisesi, İskender Beyi İslam'a karşı savaşan bir kahraman olarak gösterme hususunda çok dikkatli davranıyordu. İskender Bey, Ana Terasa [Mother Terasa] ve Müslüman kökenli İsmail Kadare, Amerika'daki Katolik Arnavut lobinin lideri Joseph Dioguardi'nin Arnavutluk'ta ulusal azizler olarak sunulması Katolik Kilisesi için çok önemliydi. Vatikan'ın Arnavutları Katolikliğe döndürme amacının başarılması arkada plandaki sebeptir. Ancak Arben Xhaferi'nin birkaç yıl evvel değindiği gibi, Arnavutların Katolikliğe döndürülmesi için, Katolik Kilisesi evvela onların kültürel dönüşümünü başarmak istiyor. Bu sebeple Teresa, İskender Bey ve diğerleri Müslüman Arnavutluk'un ulusal kahramanları olarak sunuldular.
Misyonerler ve Müslümanlar
Balkanlarda, her geçen gün kendisini daha çok hissettiren, misyonerlik faaliyetlerine karşı Müslümanlar neler yapmalı?
Arnavutluk'taki Müslümanlar, misyoner faaliyetleri, kendi tebliğ çalışmalarını, sivil toplumlarını ve entelektüel organizasyonlarını kurarak cevaplamak zorundalar. Ancak maalesef, Arnavutluk Müslümanları çok zayıf, organize olmamış ve Müslüman ümmet tarafından uzaklaştırılmış haldeler. Bu sebeple Arnavut Müslümanların, maddi anlamda çok güçlü ve yanıltıcı Hıristiyan propagandasını cevaplamaları bugünkü şartlarda mümkün değil.
Türkiye ve Müslüman Dünya Arnavutluk'un haritada nerede olduğunu bile bilmiyor. Balkanlarda çalışan Türkiyeli sivil toplum kuruluşları Arnavutluk ve Kosova Müslümanlarını ancak iftarlarda hatırlıyorlar. Belediyeleriniz her Ramazan ve Kurban Bayramı için yüz binlerce dolarlık törenler düzenliyorlar. Milyon dolarlık bütçelerle çalışan yardım organizasyonlarınız; Arnavutluk Müslümanlarının kendi sivil toplum kuruluşlarını ve kendi basın yayın kuruluşlarını oluşturmalarını, Arnavut Müslümanların haklarını savunmak için siyasi partinin sahibi olmalarını sağlayacak yardımları yapmaktan nedense korkuyorlar.
Arnavut Müslümanlar olarak, Müslüman ümmetten, Hıristiyanların ülkemizde yaptıklarından azını veya fazlasını değil, onlar ne yapıyorlarsa onu bekliyoruz. Bize balık vermeyin, balık tutmayı öğretin. Müslümanların kendi sivil toplumlarına sahip olması ve böylelikle kendi kimliklerini savunmasını sağlayacak, medya ve politik organizasyonlar gibi şeyler...
Arnavutluk Müslüman Forumu'nun kuruluş amacı ve faaliyetleri nelerdir? Neden böyle bir forum kurma ihtiyacı hissettiniz?
Arnavutluk Müslüman Forumu, 2005 yılında kuruldu. Bu, Amerikan histerisi ve Fatos Nano'nun sosyalist hükümeti sebebiyle, Arnavutluk'ta İslamofobinin zirve yaptığı bir dönemdi. Arnavutluk'taki ırkçılık, İslamofobi ve yabancı düşmanlığı ile mücadele edecek başkaca bir sivil toplum kuruluşu olmaması sebebiyle, bir grup Müslüman entelektüel Arnavutluk Müslüman Forumu'nu kurmaya karar verdiler. Arnavutluk Müslüman Forumu, kuruluşundan bu yana ülkedeki politik ve dini İslamofobiyi duyurmak için çalışıyor. Birçok uluslararası kişi ve kuruma, Arnavutluk'ta İslam'a ve Müslümanlara karşı yapılan eziyetleri dikkate almaları için başvurdu.
Arnavutluk Müslüman Forumu bir gönüllü kuruluştur. Amacı; Arnavutluk Müslümanlarının, sivil toplum çalışmalarını güçlendirmek ve eziyetlere karşı ayağa kalkmalarını sağlamaktır. Arnavutluk dışındaki sivil toplum kuruluşları bugüne kadar Müslüman Forumuna yardım etmeyi asla teklif etmediler. Bazıları sivil toplum kuruluşlarının fonksiyonlarının ne olduğunu anlamadı ve bazıları da korktu.
Bazı çevreler, Arnavutluk'un Müslüman bir ülke olarak resmedilmesinin, Osmanlı mirasına sahip çıkmasının ve İslam Konferansı'na üye olmasının ülkenin Avrupa Birliği'ne uyum sürecine zarar verdiğini iddia ediyor. Sizce bu doğru mu?
Arnavutluk'un kendisini Müslüman bir ülke olarak resmetmesi talebi genellikle Hıristiyan azınlıktan gelmesine rağmen, bence bu iddialarda -başka bir gerçeği işaret eden- bir doğruluk payı da var. Avrupa bugüne kadar Türk ve İslam karşıtı bir içerikte olmayı sürdürdü. Birçok Avrupalı yetkili sıklıkla ama gayrı resmi olarak Arnavutluk'un Müslüman ümmet ile olan ilişkilerini kara listeye aldılar. Arnavutluk, ABD eski Başkanı Bush dönemi boyunca, Müslüman ümmet ile ekonomik ve kültürel ilişkilerini kesmeye zorlandı. Ellerinden geldiği kadar çok sayıda Arap ve Müslüman organizasyonu Arnavutluk'tan attılar.
Türkler, Amerika nazarında, Araplara göre daha iyi görülmesine rağmen; Amerika ve Batı Avrupa'daki Hıristiyan Arnavut lobi, Batılı STK'ları ve hükümetleri Arnavutluk'u etkilemek ve Türkiye ve Müslüman Dünya ile her türlü ilişkisini kesmesini sağlamak için baskı uyguladılar. Bu baskının sebeplerini anlamak hiç de zor değil. Avrupalılar, Arnavutları laik/seküler yapmak istiyor, Müslüman değil. İslam çok yakın zamana kadar Batı'da fiilen yasadışı ve istenmeyen bir dindi.
Avrupa'nın çifte tutumu...
Avrupa Birliği'nin, Batı Balkanlarda çoğunluğu Hıristiyan olan ülkelere vize muafiyeti tanırken, Türkiye, Bosna, Kosova ve Arnavutluk'u muafiyet dışı bırakması nasıl izah edilebilir? Türkiye, Bosna, Kosova ve Arnavutluk'un AB'ye kabul edilme şansı var mı?
Söylediğim gibi, Avrupa genel olarak İslam ve Türk karşıtıdır. Avrupa Birliği tarafından geçmiş yıllarda Romanya, Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve diğerlerine verilen tercihli muamele hakkı Brüksel'de Müslümanlara ve Türklere karşı bir önyargının olduğunu gösterir. Bu sebeple Balkanlarda birçok savaş çıkaran ve suç işleyen Sırbistan, Avrupa Birliği ile vize rejiminden muaf tutulmuştur. Buna karşılık Arnavutluk, Bosna-Hersek ve Türkiye bu muafiyetten ayrı tutulmuştur. Bunun tek bir açıklaması vardır: Hıristiyan fanatizmi.
Hıristiyan Avrupa, Müslümanlardan hoşlanmamak için bir sebebe de sahiptir. Bu sebep standartlar konusunda görülebilir. Arnavutlar bugüne kadar Sırplara nazaran çok az eğitim aldılar. Sırbistan'daki devlet kurumları Bosna-Hersek'e göre daha iyi durumda. Ve yine Rusya faktörünü de kabul etmeliyiz. Avrupa Birliği ve Amerika, Sırpları, Ruslara karşı kendi yanlarına çekebilmek için çok çaba harcadılar. Buna karşılık Arnavutlar ve Boşnaklar, Avrupa Birliği için bugün gerçek bir tehlike teşkil etmiyor. Bu sebeple ciddiye alınmazlar.
Kosova'da ve Arnavutluk'ta yaşayan her Arnavut'un, Amerika'ya karşı az veya çok bir sempatisi var. Bunun en önemli sebebi ABD'nin, 1999 yılındaki, Sırp saldırganlığının durdurulması için NATO harekâtı düzenlenmesine öncülük etmesi. Ancak Arnavutlar, Sırplara katliama girişme cesareti ve fırsatı verenler ile katliamı durduranların aslında aynı kişiler olduğunu fark edemiyorlar mı?
Dünyanın her tarafındaki Müslüman halkların ortak problemi çok kısa bir hafızaya sahip olmalarıdır. Kosova ve Arnavutluk'un, Amerikan taraftarlığının birden fazla sebepleri var. Kosovalıların ve Arnavutların Avrupa'da hissettikleri politik yabancılaşma birinci sebep. Amerikalılar, jeostratejik ilgileri sebebiyle, Arnavutların son on yılda başlıca destekçisi olmuşlardır.
Arnavutluk ve Kosova'da, Amerikan karşıtı olanlar sansür ediliyor, ekonomik ve politik açıdan yıpratılıyorlar. Son yirmi yıl boyunca Arnavutluk ve Kosova'da bazı Arnavutlar ve yabancılar Amerikalılar tarafından kaçırılmıştır. Teröre karşı savaş olarak anılan dönem boyunca Amerikalılar, Arnavutluk ve Kosova'da sivil toplum, medya ve politik hareketler üzerinde demir yumruk politikası uyguladılar. Bir ülkede Amerikan karşıtı hislerin olması ya da en azından bunların konuşulabilmesi için gereken ilk şey; zengin, bağımsız ve uluslararası politikalar hakkında iyi eğitilmiş bir sivil toplumun varlığıdır. Maalesef Arnavutluk ve Kosova'da bu tür bir sivil toplum yok. Bugün Arnavutluk ve Kosova'da çalışan STK'ların büyük çoğunluğu varlığını Amerikan ve Avrupa parası ile sürdürmektedir. Ve bu insanlar için kendilerini besleyen eli eleştirmek çok zordur.
11 Eylül olaylarının ardından, dünyanın her yerinde yaşayan Müslümanlar üzerinde baskılar arttı. Arnavutluk Müslümanları bu olaylardan nasıl etkilendi?
11 Eylül, Arnavutluk'ta 1997 yılında başladı. 1997'deki iç savaş ülkeyi bir girdaba çekti. Müslüman Arnavutlar için politik zulmün başlangıcı bir dönem olan sosyalistleri iktidara getirdi. 1997'den 2005 yılına kadar Amerikalılar, büyük çoğunluğu Arap ve Paki olan birçok Müslüman'ı Arnavutluk'tan kovdu, zulmetti ve öldürdü. Amerikalılar, 11 Eylül sonrası dünyanın her yerinde ne yaptılarsa bunları daha evvel Arnavutluk'ta denemişlerdi. Arnavutluk'taki Müslümanlara yönelik zulüm 11 Eylül sonrası da devam etti. Sosyalist hükümetin Ortodoks Hıristiyanlar tarafından güçlendirilen liderleri Fatos Nano ve Edi Rama, Amerika'nın teröre karşı savaşını onların Müslümanlara karşı tarihi kan davaları olarak algıladılar.
2001 yılından sonra Arnavutluk'taki birçok imam, Müslüman, cami, yardım kuruluşu ve görevlisi Arnavutluk İstihbarat Servisi ve Amerikalılar tarafından takip ediliyordu. 2005 yılında, parlamento seçimlerinden birkaç hafta önce, dönemin başbakanı Fatos Nano ve onun danışmanı İlir Kulla, ülkedeki sosyalistlerin Müslümanlara ve İslam'a ne zulüm yapılması gerekiyorsa yapıldığını göstermek istercesine, Tiran'ın bütün imamlarını tutuklayarak suçlu muamelesi yaptılar. İmamların parmak izlerini aldılar ve fotoğraflarını çektiler.
Müslümanların siyasal örgütlenmeleri...
Arnavutluk Müslümanlarının siyasal örgütlenmeleri ne durumda? Özellikle Sosyalistler, Başbakan Sali Berisha'yı "Müslüman Berisha" ve Arnavutluk Demokratik Partisi'ni "Müslümanların partisi" olarak nitelendiriyorlar. Bu doğru mu?
Hayır. Arnavutluk Demokratik Partisi, bir Müslüman partisi değildir. Arnavutluk Demokratik Partisi ne bir İslami parti ne de Müslüman partidir. O, seküler/laik bir partidir. Arnavutluk Demokratik Partisi lideri Sali Berisha, Müslüman bir aileden geliyor ama o bir İslamcı veya Müslüman ajandaya sahip birisi değildir. Arnavutluk Demokratik Partisi sadece birçok Müslüman'ın üyesi olduğu bir partidir.
Arnavutluk'taki birçok Müslüman, Arnavutluk Demokratik Partisi'nin, yaşanan olaylarda Müslümanlara karşı Katolikleri desteklemesi sebebiyle bu partiye karşı yabancılık hissetmektedir. Geçmiş yıllar boyunca Arnavutluk'taki Müslümanlar kendi İslami partilerini kurmak için birçok defa girişimde bulundular. Ancak Müslümanların çok zayıf bir şekilde organize olmaları, Müslümanların siyasi teşkilatlanmalarının geleceği üzerine halk arasında korku yaratan güçlü Hıristiyan lobinin ve medyanın saldırıları sebebiyle bir türlü başarıya ulaşamadı.
1957 yılındaki sayıma göre Arnavutluk nüfusunun yüzde 73'ü Müslüman, yüzde 14'ü Ortodoks ve yüzde 10'u Katolik. Devlet yönetimini üstlenen kişilere baktığımızda ise tablo tersine dönüyor. Bunda bir terslik yok mu?
Söylediğim gibi, Arnavutluk eski Yugoslavya'ya çok benzeyen bir devlet. Arnavutluk ve Arnavutlar, bir ulus olarak üç dini milletin şekillendirilmesinden meydana geliyordu: Müslümanlar, Katolikler ve Ortodokslar. Enver Hoxha [Enver Hoca] başta olmak üzere Arnavutluk'un farklı rejimleri, çok sert bir biçimde, ülkedeki dini faklılıkları yok etmeye çalıştılar. Bu, Enver Hoxha [Enver Hoca]'nın 1967'de Arnavutluk'u ateist bir devlet olarak ilan etmesinin sebeplerinden birisiydi. Belki de onun arzusu Arnavutları bir ve bölünmemiş olarak görmekti. Arnavutluk'taki okullarda çocuklara "Arnavutların dini Arnavutluktur" diye öğretiliyordu.
Bununla birlikte, komünizmin yıkılmasından sonra, Arnavutluk'ta durum değişti. Hıristiyanlık ve özellikle Ortodoks ve Katolik toplumları, Yunanistan ve İtalya'nın yardımları ile güçlenerek büyüdüler ve iktidara geldiler. Yine Amerikalıların politik ve ekonomik desteğiyle Hıristiyanlar, Hıristiyanlığı çok olumlu yönleri olan ve Batılı bir karakter taşıyan bir din, İslam'ı ise, Arnavutlar için suçluluk doğuran yabancı bir din olarak sundular.
Sizin de bildiğiniz gibi Arnavutluk, seçimleri hangi partinin kazanacağına ve hangisinin kaybedeceğine Batılı elçiliklerin karar verdiği, son on beş senedir bir çeşit Hıristiyan hâkimiyetinin kurulduğu bir muz cumhuriyetidir. Sosyalist Parti saltanatı boyunca birçok bakanlık, cumhurbaşkanı, istihbarat şefi, yüksek mahkeme başkanı ve diğerleri Ortodoks Hıristiyanlardı. Bu bir çeşit dini ırkçılıktır. Bu ırkçılık onları iktidara getiren Batı tarafından destekleniyor.
Türk ve Arnavut halklarının köklü tarihi, kültürel ve hatta ailevi bağları var. Dün Osmanlı çatısı altında birlikte yaşadık ve savaştık. Ancak modern Arnavutlar ile Osmanlı Arnavutlarının, Türk ve Türkiye algıları arasında önemli farklar var. Bunun sebebi nedir?
Arnavutlar on beşinci yüzyıldan yirminci yüzyılın başlarına kadar Osmanlı çatısı altında birlikteydiler. Bu beş yüzyılın büyük kısmında biz Osmanlıydık. İslam, Müslüman Arnavutları ile Müslüman Türkleri birleştirmiş ve onları bir millet yapmıştı. Ama 1913'ten sonra, Osmanlılar Balkanlardan uzaklaştırıldığında, Arnavutlar ve Türkler bir kısım çok derin dönüşüme tabi tutuldular. Neticede bizim tek milletimiz, iki ulusa bölündü. Avrupalı güçler, Arnavutluk gibi Türkiye'yi de, İslam'dan arındırma ve kimlik değiştirmeye zorladılar. Halen bu zorlama her iki ülke için devam ediyor.
Arnavutluk'ta 1913'ten bu yana dilimiz, tarihimiz ve eğitimimiz değişti. Arnavut Müslümanları son yüzyılda birçok baskı ve zorluk yaşadı: Arnavutluk'un Avrupalı güçler tarafından işgali, İslam'ın yok edilmesi için komünist terörün yerleştirilmesi, Arnavutların Osmanlı Devleti'ne ve aziz halifeye vefakâr vatandaşlar olarak sağladıkları medreseleri, camileri, mektepleri ve diğer kurumları dağıtmaları...
Maalesef, yüz yıldır Arnavutların okullarında ve tarih kitaplarında, Türklerin düşmanları olduğu, Arnavutluk'u işgal ettikleri ve Arnavutları zorla Müslümanlaştırdıkları öğretiliyor. Osmanlıyı bilen eski kuşak, modern devletin bu yalanlarına inanmıyor. Ancak yeni nesil ebeveynlerinin bildiklerini bilmiyor. Onlar, ne yazık ki, dinsiz kavmiyetçilerin Türkler hakkındaki propagandalarına inanmaya başladılar.
Diğer taraftan, Türkiye yüz yıldan bu yana Arnavutluk, Kosova ve diğer Balkan Müslümanlarından çok uzak kaldı. Modern Arnavutların büyükbabaları, Osmanlılarla bir millet olsa bile yüzyıllık uzak kalmışlık beraberinde iki ulus meydana getirdi. Artık burada, bizim büyükbabalarımız ile aynı şeyleri düşünen bir halk yok.
Arnavutluk ve Türkiye ilişkileri...
Sizce Türkiye ile Arnavutluk arasında kültür, sanat, eğitim ve sivil örgütlenme alanlarında işbirliğini artırmak için neler yapılabilir?
Türkiye, Osmanlı döneminde olduğu gibi, Balkanları yeniden keşfetmek zorundadır. Fakat sizin de bildiğiniz gibi Türkiye, bugüne kadar Arnavutlar arasında yoktu. Haklarını yemeyelim, Türkiye'den bazı sivil toplum kuruluşlarının son on beş yılda Arnavutluk'a geldiğini gördük. Ancak onlar ne yapıyor: Fakir Arnavutlar için iftarlar veriyor ve kurban dağıtıyorlar. Ancak Arnavutluk'a gelen Türk STK çalışanları ve yetkilileri Arnavutça bilmiyorlar. Dolayısıyla Arnavutların günlük yaşamına dâhil olan gerçek oyuncular olamıyorlar. Bunun yerine Ankara'ya hoş fotoğraflar gönderip, her şeyin yolunda olduğunu göstermeyi tercih ediyorlar. Üzülerek ifade etmek istiyorum ki Türkiye, Yunanistan ve İtalya'nın Arnavutluk ve Kosova'daki Hıristiyan toplumlarla birlikte olduğu ve destek verdiği kadar, Arnavut Müslümanlarla birlikte olamıyor ve destek veremiyor.
Dinin komünistler tarafından tamamıyla baskı altına alındığı yılların ardından, Arnavutluk'ta İslam hızla zemin kaybediyor. İslam'ın yerini Hıristiyanlık alıyor. İtalya ve Yunanistan Arnavutluk'ta çok sıkı bir şekilde çalışıp kendi dindaşları için kiliseler, üniversiteler, okullar inşa ederek Arnavutluk'taki dini miraslarını canlandırıyor. Arnavutluk'taki İslam bir Osmanlı ve Türk görünümüydü. Ancak, Osmanlı bakiyesi olan Türkiye, ne yazık ki, burada yok. Evet, Arnavutluk'ta bir kısım medreseleri faaliyette tutan bazı Türk tarikatlara sahibiz. Ama bu kardeşlerimiz, Müslüman Arnavutlara, kendi ülkelerindeki siyasal hayatta nasıl gerçek birer aktör olabileceklerini göstermekten korkar haldeler.
Müslüman Arnavutlar, Osmanlılar ile beş yüzyıllık bir tarihe, kültüre, sanata ve eğitime sahip olsalar bile, tekraren ifade ediyorum, maalesef bugün Arnavutluk'ta Türkiye yok. Anlaşılan Türkiye, Arnavutluk Müslüman toplumunun ihtiyaçlarını, onları korumayı, canlandırmayı, eğitmeyi ve Osmanlılar ile kaybolan köprüleri yeniden inşa etmeyi pek düşünmüyor.
Türkiyeli organizasyonların Arnavutluk'ta yaptığı iftar, kurban gibi faaliyetler ve seküler aktivistlerin faaliyetlerine destek olmaları Osmanlı mirası bağdaşmıyor. Yunanistan ve İtalya, Arnavutluk'taki Ortodoks ve Katolik toplumlara ekonomik, politik ve medya desteği sağlayacak her türlü faaliyeti yaparken, Türkiye'nin Arnavutluk Müslümanlarına yardım elini uzatmaması çok üzücüdür. Arnavutluk'taki Müslümanlar ve Osmanlı mirası, Yunanistan, İtalya ve Amerika tarafından desteklenen medya yoluyla her gün, her hafta aşağılanıyor. Müslüman Arnavutlar; Hıristiyanlığa ihanet edip, Türklere hizmet eden işgal kurbanları olarak gösteriliyorlar. Müslümanlar kendi haklarını savunacak ve onları Arnavutluk'taki Hıristiyanlar ile eşit konuma getirecek medyaya, insan hakları örgütlerine, siyasi partilere sahip değiller.
Arnavutluk Müslümanları kendi ülkelerinde, Arnavutluk'taki Hıristiyan ve ateist Arnavutlar tarafından sıklıkla Kıbrıs'taki Türklere benzer muameleye tabi tutuluyorlar. Müslüman imamlar, Arnavutluk gizli servisi ve CIA tarafından düzenli olarak rahatsız ediliyorlar. Ancak Türkiye, bu hususta bile, burada yok.
Türkiye, İtalya, Yunanistan ve ABD, Arnavutluk'ta her ne yapıyor ise onu yapmak zorunda. Türkiye, Arnavut Müslümanlara kendi sivil toplumlarını oluşturma, kendi medyalarını ve siyasi organizasyonlar kurma, bir Osmanlı araştırmaları kurumu oluşturma, Türkler ile ortak tarih yazma ve Arnavutluk Müslümanlarına, Osmanlı mirası ile gurur duyma imkânı sağlamak zorunda. Bu duygusal ve hissi değil, tarihi ve dini bir zorunluluktur.
Son olarak Türk milleti ve devletine mesajınız nedir?
Umuyorum ki, dedelerimin ve bizim ulusumuzun halkı olan, peygamberin sancağını Viyana kapılarına kadar götüren Türk milleti en kısa sürede yeniden harekete geçecek; Arnavutluk Müslümanlarının bugünlerde ekonomik ve siyasi zayıflık sebebiyle çektiği acıları durdurmak için bir şeyler yapacaktır. Türk halkı bilmelidir ki, Müslüman Arnavutlar bir yüzyıl evvel büyük Osmanlı milletinin bir parçasıydı. Ama bu hakikat Müslüman Arnavutlara unutturuldu. Onlar, hastalıklı bir eğitimden geçirildi. Onlar, Türklerden nefret etmeye, onları unutmaya zorlandı. Türkler, dedelerinin geçmişte Rumeli Müslümanları eliyle yaptığı gibi, Arnavutluk Müslümanlarına sahip çıkmak zorundalar.
Biz, Arnavutluk Müslümanlarının yeni nesli, komünizm, modernizm, Batılılaşma ve Avrupalılaşma ile geçen bir yüzyıldan sonra anladık ki, geçen yüz yıl içinde en iyi zamanlar Osmanlı sancağı gölgesi altında yaşadığımız zamanlardı.
Olsi Jazexhi kimdir?
1977 yılında Tiran'da doğdu. Arnavutluk'ta başlayan öğretim hayatını Yunanistan, Malezya ve İtalya'da devam ettirdi. Lisans ve yüksek lisans eğitimini Malezya'da tamamladı. Kuala Lumpur'da kitle iletişimi ve tarih eğitimi aldı. Yüksek lisans tezini "Osmanlı'nın İşkodra'daki Kolu Bushatlı Ailesi" üzerine hazırladı. Halen İtalya'daki Avrupa Üniversitesi Floransa Enstitüsü'nde doktora çalışmalarını sürdürmektedir. Doktora tezi çalışması "modern Arnavut kimliğinin inşa süreci" üzerinedir. Olsi Jazexhi [Olsi Yazıcı], anadili olan Arnavutça dışında çok iyi derecede İngilizce, İtalyanca ve Rumca bilmektedir. Arapçayı ise orta düzeyde bilmektedir. 2002 yılından itibaren birçok uluslararası sempozyuma katılan Jazexhi, Arnavut Müslümanları hakkında önemli tebliğler sundu. Tebliğlerinde özellikle dikkat çektiği konular şunlardı: Müslümanlara uygulanan siyasi baskılar, Bektaşilik, İslamofobi, Arnavutluk'ta İslam'ın ve Müslümanların durumu vb. Olsi Jazexhi, 2004 yılından beri Tiran'da faaliyet gösteren, Jehona Etüt Merkezi [Jehona Study Center] isimli yayınevinin de kurucusudur. Jehona Study Center imzasıyla yayımlanan kitaplardan bazıları şunlardır: Osmanlı ve Modern Türkiye Tarihi, Filistin Tarihi ve İşkodra Müdafaası.
Teşekkür
Söyleşinin gerçekleşmesinde yardımlarını esirgemeyen Avukat Gürkan Biçen ve www.muslumanarnavutluk.com'a teşekkür ederim.
Yorumlar