Geçtiğimiz Kurban Bayramı’nda, 15 – 19 Kasım 2010 günleri arasında gerçekleştirdiğimiz ve üç ülkeyi, Slovenya, Arnavutluk ve Makedonya’yı kapsayan 4 günlük Balkan gezimiz ve geziden sonra, 11 Aralık 2010 – 7 Haziran 2011 tarihleri arasında kaleme aldığımız ve 21 bölüm süren “Balkanlar’ın En Kilitli Kapısından İçeri” adlı seyahâtnamemizde, sizlerle birlikte kolay kolay unutamayacağımız hoş bir Balkan gezisine çıkmıştık.
Bir bayram namazıyla başlayıp bir Cuma namazıyla sona eren, içinde namaz, kurban, infak, bayramlaşma, paylaşma, dostluk ve kardeşlik gibi İslam’ın en güzel cüzleri bulunan, içinde dağlar, ırmaklar, göller, şehirler ve köyler gibi her türlü coğrafî güzellikler bulunan, içinde tarih, felsefe, sosyoloji, kültür, siyaset, san’at ve edebiyat gibi her alana kanat çırpan bir gezinti bulunan, içinde savaşlar, barışlar, kavgalar, sosyal ve ekonomik sorunlar, dramlar, acılar, gümrük duvarları, sınırlar, hüzünlü aşk öyküleri, halk türküleri, sinema ve spor gibi insanlara ve toplumlara ait ne varsa bulunan, içinde Türkçe, Kürtçe, Arnavutça, Makedonca, Bulgarca, Yunanca, Arapça ve Farsça gibi diller, dünya üzerinde kullanılan çeşitli alfabeler bulunan bu yazı dizisinde sizlere Balkanlar’ın iki güzel ülkesi Arnavutluk ve Makedonya’nın en güzel yerlerini gezdirmiştik.
Bu haftadan başlayarak, Arnavutluk ve Makedonya hakkında kaleme aldığımız makaleleri okutacağız siz sevgili gönüldaşlarımıza.
İlk durağımız, Arnavutluk. Bu ilk yazımızda, Arnavutluk’u çeşitli yönleriyle tanımaya çalışacağız. Bakalım “Arnavut kaldırımlarından”, “Elbasan tavadan” ve “Arnavut ciğerinden” başka neleri neleri varmış bu ülkenin:
- Avrupa kıt’âsında bulunan Arnavutluk, “Balkan Teşekkürü” adlı yazımızın başlığından da anladığınız üzere Balkanlar bölgesindedir. Balkanlar’ın 12 ülkesinden biridir. Ülkenin başkenti Tiran, geri kalanı virandır. Uluslararası trafik plaka remzi AL, para birimi Lek’tir (Lek’in “kuruşu” yoktur). Arnavutluk, 28 bin 748 km² büyüklüğünde bir ülke olup, nüfûsu 3 milyon 195 bin’dir. Arnavutluk’un bayrağı (eğer editörlerimiz yerinden kaldırıp atmamışsa) aşağıda gördüğünüz çift başlı siyâh kartal resmi bulunan kırmızı renkli bayraktır.
- Arnavutluk’un orijinal ismi “Shqipëria” olup, bu isim Arnavutça’da “kartallar ülkesi” anlamına gelir. Arnavutluk bayrağının üzerinde de kartal resmi vardır. Arnavutlar kendilerine “kartalın çocukları” derler. Bir Arnavut atasözünde ise “Mbroje atdhenë si shqipja folenë” (Kartalın yuvasını koruduğu gibi vatanını koru) denilmektedir. Türkçe hariç tüm diğer dillerde kullanılan “Albania” ismi ise Latince kökenli bir sözcük olup “Yüksek ülke, yüksekte duran ülke” anlamına gelmektedir (alban: yüksekte duran). Sadece Türkçe’de kullanılan “Arnavut” ismi ise Arapça’da “âr ve hayânın kalmadığı millet” anlamına gelen “âr-nawud” ifadesinden gelmektedir ve Osmanlılar tarafından sırf bu halkı aşağılamak ve kötülemek amacıyla kullanılmıştır. Bir Toska boyu olan Arvanitler’in isminden türetilerek değiştirilip, kasıtlı olarak Arapça’daki “Arnawud” olarak söylenmiş ve o şekilde de kalmıştır. Zaten dikkat edilirse, ülkenin Türkçe ismi de bir coğrafyayı ifade eden “-istan” veya “iye, -iya” ekiyle değil, bir “hal”i, bir “durum”u ifade eden “-luk” ekiyle oluşturulmuştur.
- Arnavutluk’un yerküresinde bulunduğu nokta oldukça ilginçtir. Ekvator’a ve Kuzey Kutbu’na EŞİT UZAKLIKTA bulunmaktadır. Yani Arnavutluk, kuzey yarımkürenin tam ortasındadır.
- Bildiğiniz üzere, bir ülkenin diğer ülkelerle arasındaki sınırı, dört şekilde belirleniyor; denizle, gölle, nehirle ve toprakla. İki ülke, ya aralarındaki deniz veya göl ile biribirinden ayrılırlar, ya da akan bir nehri sınır olarak kabul etmişlerdir, yani sınırlarını nehir ile çizmişlerdir. Bu üç “su”dan hiçbiri de yoksa, toprağın üzerinde çizilen çizgiyle ve o çizgi üzerine çekilen dikenlitellerle iki ülke arasındaki sınır belirlenmiştir. Arnavutluk çok küçük bir ülkedir; yüzölçümü 28 bin 748 km²’dir. Fakat bu kadar küçük bir ülke olmasına rağmen, Arnavutluk’un sınırları yukarıda anlattığım dört ayrı şeklin hepsiyle de çizilmiştir. Yani dördüyle birden. Arnavutluk’un sınırlarını bir yerde Adriyatik Denizi (Arnavutluk – İtalya sınırı; aradaki mesafe 71 km), bir yerde İyon Denizi (Arnavutluk – İtalya ve Arnavutluk – Yunanistan sınırları; Yunanistan’ın Korfu Adası ile arasındaki mesafe sadece 2 km), bir yerde İşkodra Gölü (Arnavutluk – Montenegro sınırı), bir yerde Ohri Gölü (Arnavutluk – Makedonya sınırı), bir yerde Prespo Gölü (Arnavutluk – Makedonya sınırı), bir yerde Buna Nehri (Arnavutluk – Montenegro sınırı) çizerken, dört yerde de toprakla (Arnavutluk – Montenegro, Arnavutluk – Kosova, Arnavutluk – Makedonya ve Arnavutluk – Yunanistan sınırları) çizilmiştir. Gördüğünüz üzere Arnavutluk coğrafyasının sınırları dört şekilde de çizilmiştir; denizle, gölle, nehirle ve toprakla.
- Arnavutluk, yüzölçümü bakımından Balkanlar’ın en büyük 7., Avrupa’nın en büyük 37., dünyanın ise en büyük 143. ülkesidir. Nüfûs bakımından ise Balkanlar’ın en kalabalık 8., Avrupa’nın en kalabalık 34., dünyanın ise en kalabalık 126. ülkesidir. (GÖNÜLDAŞLARIMIZ İÇİN İLGİNÇ BİR BİLGİ NOTU: Avrupa’nın en büyük 3 ülkesinin de topraklarının sadece bir kısmı Avrupa’da, büyük kısmı ise Asya’dadır ki, bu ülkeler Rusya Federasyonu, Kazakistan ve Türkiye’dir. Yani Avrupa’nın “3 Büyükleri” doğru dürüst Avrupalı bile sayılmazlar. Avrupa’nın en büyük 4. ülkesi olan Fransa, topraklarının tamamı Avrupa’da olan en büyük ülkedir. Öte yandan: Hem Avrupa’nın hem de Asya’nın en büyük ülkesi olan Rusya, aynı zamanda tüm yeryüzünün en büyük ülkesidir. Salaklık edip üç kuruş karşılığında Alaska’yı ABD’ye vermeseydiler Amerika’nın da en büyük ülkesi kabul edecektik.)
- Arnavutluk’un toplam 28 bin 748 km² olan yüzölçümünün 27 bin 298 km²’si kara, 1350 km²’si sudur. En alçak noktası Adriyatik Denizi (0 m), en yüksek noktası ise Korabi Dağı (2764 m)’dır. Oldukça dağlık bir ülke olan Arnavutluk, zaten isminden anlaşılacağı üzere yüksek bir ülkedir. Topraklarının yarısından fazlasının deniz seviyesinden yüksekliği 1000 m’den fazladır. En büyük gölü olan İşkodra Gölü, aynı zamanda Balkanlar’ın en büyük gölüdür. En derin gölü olan Ohri Gölü ise, aynı zamanda Balkanlar’ın en derin gölüdür. Kosova’dan doğup gelen Beyaz Drim ile Makedonya’dan, Ohri Gölü’nden doğup gelen Siyâh Drim ırmaklarının birleşmesiyle oluşan Drim, 282 m’lik uzunluğuyla ülkenin en büyük akarsuyudur. Arnavutluk’ta toplam 6 büyük göl, onlarca küçük göl, 152 nehir ve 200 kaynak (içme suyu veya mineral) bulunur. Cennet gibi topraklara ve coğrafyaya sahip olan bu ülkenin göllerinden birini, nehirlerinden de dördünü gördük orda. Gölleri, tıpkı İsviçre’nin gölleri gibi dünyanın en güzel göllerindendirler. Irmakları ise tıpkı Keşmir’de gördüğüm ırmaklar gibi gümüşî gümüşî akarlar. Böylece 2006’dan sonra 2010’da ikinci kez “gümüş definesi aramak” nasib oldu bize. (Karl May’ın kemikleri, Zwerenz ve Buselmeier’in kulakları çınlasın!.. “Genug der hehren Töne rief mich / im Licht der Straße liegt mein Lied”... “Dich frage ich; an den Bergen, an den Flüssen und Seen / So spurlos bist du verschwunden, hat keiner gesehen / … / In meinem Herz blühen Blumen für dich, Rosen und Tulpen / Ich schreie, und frage die ganzen Bergen den Alpen / ‘Was ist das für ein Gefühl, die mich schlägt wie Hiebe?’ / Der Matterhorn von Zermatt antwortet: ‘Das ist die Liebe.’”)
- Arnavutluk topraklarının % 20’si tarıma elverişli topraklardır. Düzenli ekilen topraklar % 5’tir. Ülke topraklarının % 38’i ormanlık, % 15’i ise otlaktır. Sulanan toplam arazi 3 bin 530 km²’dir.
- Balkanlar’ın dağlık, bol ırmaklı ve bol göllü, gelip gören herkeste – hiç abartmasız söylüyorum – büyük bir hayranlık uyandıracak muhteşem bir doğal güzelliğe sahip ülkesi Arnavutluk, “Qarke” olarak adlandırılan 12 il (alfabetik sıraya göre Beratit, Dibrës, Durrësit, Elbasanit, Fierit, Gjirokastrës, Korçës, Kukësit, Lezhës, Shkodrës, Tiranës, Vlorës) ve “Rrethe” olarak adlandırılan 36 ilçeden oluşuyor. Ondan sonra da “Kalaja” denilen küçük ilçeler veya bucaklar (nâhiyeler) geliyor. Bunları da Arnavutça’daki isimleri “Komuna” olan belediyeler, Arnavutça’daki isimleri “Bashkia” olan kasabalar ve Arnavutça’daki isimleri “Fshati” olan köyler takip ediyor. Köyleri var bizim köye benzemez, dilleri var bizim dile benzemez.
- 28 Kasım 1912 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu’ndan bağımsızlığını kazanan Arnavutluk, gelecek yıl, 2012’de bağımsızlığının 100. yıldönümünü kutlayacaktır. 1614 tarihinde küçük bir köy olarak kurulan ve şu anda “Dünya Bektaşîlik Merkezi” olan başkent Tiran ise 2014’te kuruluşunun 400. yıldönümü kutlayacaktır. Tiran, Osmanlılar zamanında, Arnavut bir paşa olan Sulejman Bargjini (Süleyman Bargyini) Paşa tarafından 1614 tarihinde küçük bir köy olarak kurulmuştur. Süleyman Paşa, köye, şu anda İran İslam Cumhuriyeti’nin başkenti olan Tahran (Tehran)’ın isminden esinlenerek “Tiran” adını verdi.
- Arnavutlar, dünyada, kendi ülkelerindeki nüfûsundan kat be kat fazlasının yurtdışında yaşadığı üç milletten biridir. Arnavutluk’un nüfûsu 3 milyonu ancak aşmaktadır ancak dünyadaki Arnavutlar’ın toplam nüfûsu 20 milyon kadardır (Yunanistan’da 2 milyon 481 bin 663, Kosova’da 1 milyon 800 bin, İtalya’da 1 milyon 375 bin 947, Makedonya’da 1 milyon 9 bin 83, Türkiye’de 600 bin – bizim Gürkan’la Ayhan da orda -, Montenegro’da 531 bin 163, ABD’de 514 bin, Büyük Britanya’da 200 bin, Hollanda’da 105 bin 706 – bizim Mehdi de arada bir gidip geliyor oraya -, Belçika’da 105 bin, Almanya’da 100 bin – bizim Enzo da orda -, İsviçre’de 95 bin, Sırbistan’da 61 bin 647, İsveç’te 35 bin, Kanada’da 22 bin 395 – bizim Olsi de orda -, Fransa’da 20 bin, Avusturya’da 20 bin, Hırvatistan’da 15 bin 82, Bosna – Hersek’te 15 bin, Avustralya’da 11 bin 815, Romanya’da 10 bin, Norveç’te 7 bin, Slovenya’da 6 bin 200, Mısır’da 5 bin, Finlandiya’da 5 bin, Lüksemburg’da 4 bin 802, Ukrayna’da 3 bin 300, Güney Afrika’da 2 bin, Rusya’da 1200, ALSAR’da 50, İHH’da 6, WEFA’da 1 kişi). Arnavutlar genelde millîyetçi insanlar oldukları için gittikleri yerlerde özelliklerini aynen korurlar, kolay kolay asimile olmazlar. Bir Arnavut, dünyanın her yerinde Arnavut’tur. Fakat gittikleri yerlere çabuk entegre olurlar; o ülkenin sosyal, ekonomik, siyasal ve sanatsal yaşamına hemen adapte olurlar. Entegrasyonları çok kolay, fakat asimilasyonları bir o kadar zordur. (Ne cümleydi ama! Konfüçyüs müsün mübarek?)
- Arnavutluk nüfûs bakımından karışık bir ülke değildir. Çok küçük bir azınlık dışında nüfûsun tamamı Arnavut’tur. Arnavutlar Toska ve Gega diye iki kola ayrılmaktadır. Nasıl ki Kürtler Kûrmanc ve Zaza diye iki ana gruba, Türkler Beyaz Türkler ve Zencî Türkler diye iki ana gruba, Müslümanlar “bizim camiâmızdan olan bilinçli Müslümanlar” ve “bizim camiâmızdan olmayan cahil Müslümanlar” diye iki ana gruba ayrılırlar, Arnavutlar da Toska ve Gega diye iki ana gruba ayrılmaktadırlar. Hind – Avrupa dil ailesinin farklı bir dalını temsil eden Arnavutça’nın Toska lehçesi ülkenin güneyinde, Gega lehçesi ise ülkenin kuzeyinde konuşulmaktadır. Bu durum bir Arnavut atasözünde şöyle ifade edilir: “Tosk e Gegë – Pemë nga një degë” (Toska ve Gega – İkisi bir ağacın dalları). Günümüz Arnavut diline uygun olarak yazılmış ilk belge 1462 tarihine rastlamaktadır. İlk edebî eser ünlü dilbilimci Gjon Buzuku’ya ait “Meshari” olup, 1555 yılında basılmıştır.
- Arnavutluk, tüm Avrupa kıt’âsında, nüfûsunun dörtte üçünden fazlasının Müslüman olduğu tek ülkedir. Arnavutluk’un bu sıfatını birkaç yıl önce bağımsızlığını kazanan Kosova da paylaşmaya başladı ama, dikkatinizi çekerim, Kosova da Arnavut.
- Arnavutluk Balkanlar’ın merkezinde olan bir ülke. % 75’i Müslüman, % 25’i Hristiyan. Bu % 75’in % 80’i Sünnî, % 20’si de Bektaşî olarak bilinmektedir. % 25’lik Hristiyan nüfûsun da % 15’i Ortodoks, % 10’u Katolikler’den oluşmaktadır.
- Arnavutluk’ta hem Müslümanlar’ın bayramları olan Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı, hem de Hristiyanlar’ın bayramları olan Noel Bayramı ve Paskalya Bayramı “resmî bayram” olarak kutlanmaktadır. Ancak Ramazan ve Kurban bayramlarında resmî tatil sadece bir gündür; bayramın ilk günüdür. Haftanın tatil günü de Pazar’dır. Arnavutluk’ta “bayram” ve “resmî tatil” olan iki ilginç gün de, 8 Mart Kadınlar Günü ve 19 Ekim Rahibe Teresa Günü’dür.
- Arnavutluk, tarihi boyunca gün yüzü görmeyen, oldu olası dertli bir coğrafya. Müslüman olmadan önce Bizans’ın, Müslüman olduktan sonra da Osmanlı’nın en çok başını ağrıtan eyaleti oldu. Allâh-û Teâlâ’nın en güzel toprakları ve en muhteşem doğal güzellikleri verdiği, ve fakat alnına en acılı yazgıyı yazdığı bir ülke. Özellikle son yüz yıllık yakın geçmişi, tamamen acılarla dolu. 20. yy’ın ilk yarısını Faşizm işgali ve bombardımanı, ikinci yarısını da Komünizm baskısı ve zûlmü altında geçirdi, Arnavutlar. Arnavutlar Müslüman olmadan önce, yani Hristiyan iken de Roma İmparatorluğu’nun ve çevre Hristiyan kesimlerin hışmına uğrayan bir kavimdi. Çünkü Hristiyanlık’ın Begomil mezhebindendiler. 10. yy’da ortaya çıkan ve Bulgar bir râhib olan Begomil tarafından kurulduğu için O’nun adını taşıyan bu mezhep “Teslîs”i kabul etmiyordu; “Tek İlâh” inancına sahipti ve Hz. İsa (as)’yı “Allâh’ın oğlu” değil “Allâh’ın kulu ve elçisi” olarak kabul ediyordu. Begomil mezhebine mensup oldukları için İslam’la tanıştıklarında Müslüman olmaları kolaylaşmış, İslam’ı gönüllü bir biçimde kabul etmişlerdir. Bizans egemenliği altında “Teslîs inancından”, Osmanlı egemenliği altında da “saltanat yönetiminden” hoşnut olmayan Arnavutlar, her iki imparatorluğun da en çok başını ağrıtan kavmi oldular. Aslında Arnavutlar, hem Hristiyan oldukları dönemde, hem de Müslüman oldukları dönemde, mensubu oldukları dînin “sahîh olanına” meyilli bir fıtrat taşımışlar; dînin bozulmuş veya hakim güçlerin menfaatine göre biçimlendirilmiş şekline razı olmamışlardır. Bağımsızlıklarını kazandıktan sonra ise tamamen farklı bir kaderin kurbanı olmuşlardır. Yarım yüzyıl boyunca dış saldırılar ve işgallerle boğuşup ayakta kalma savaşı verdikten sonra yarım yüzyıl da ateist bir devletin zûlüm ve baskısı altında yaşamışlar; bu dönemde ise dîn adına neleri varsa hepsini kaybetmişlerdir. Şu anda ise yoğun bir misyonerlik çemberine alınmış durumdadırlar.
- Arnavutluk nüfûsunun % 55’i kırsal kesimde, % 45’i ise kentlerde yaşar. Ülkenin üçte birine yakını – ne buluyorlarsa - başkent Tiran’da ikamet eder. Nüfûs artış oranı % 0, 52 olan ülkede km² başına 113, 3 kişi düşer. Yaş grubuna göre nüfûs oranı ve yapısı şu şekildedir: 0 – 14 yaş arası % 24, 8 (464 bin 954 aslan, 423 bin 3 ceylan), 15 – 64 yaş arası % 66, 3 (1 milyon 214 bin 942 abi, 1 milyon 158 bin 562 abla), 65 yaş ve üzeri % 8, 9 (148 bin 28 amca, 172 bin 166 teyze). Ortalama yaşam süresi 77, 43 yıldır (amcalarda 74, 78 yıl, teyzelerde 80, 34 yıl). Anne başına 2, 03 bebek düşer ki bu oldukça mükemmel bir rakamdır. Ülkede doğan her 1000 bebekten 20, 75’i doğumda ölmektedir.
- Okuma – yazma oranı % 86, 75’tir. İlköğrenim süresi 2008 yılında 8 yıldan 9 yıla çıkarılmıştır.
- Ekonomisi oldukça kötü olan Arnavutluk, fâkir bir ülkedir. 1 milyon 90 kişi çalışmaktadır ve bunların 352 bini göçmendir. Çalışanların % 58’i tarımda, % 42’si endüstri ve hizmet sektörlerinde ter dökmektedir. İşsizlik oranı resmî rakamlara göre % 14, 3, yarı resmî rakamlara göre % 20, gayr-ı resmî rakamlara göre % 30, hükûmet muhalifi rakamlara göre % 40, rejim muhalifi rakamlara göre % 50, benim fikrimi soracak olursanız % 60’tır. Özelleştirmeler ve kanunlardaki yeni yapılanmaların ilerlemeye katkısı olmasına rağmen eski yapının etkileri nedeniyle sorunlar devam etmektedir: Ekonominin büyümesi uluslararası para kuruluşlarının yardımlarına, inşaat işlerine, yabancı ülkelerde yaşayan Arnavutlar’ın gönderdikleri paralara ve bir de “Yeni bir dünya mümkün” Osmanlı kardeşlerimizin kurban hissesi dağıtımlarına dayanmaktadır. Dünya Bankası’nın 2008 yılı raporunda Arnavutluk nüfûsunun % 12, 4’ü yoksul olarak nitelendirilmiştir. Ortalama aylık gelir 2006 verilerinde 28 bin 322 Lek (yaklaşık 225 Avro) olarak gözükmektedir.
- Arnavutluk’un endüstrisi tekstil ve giyim, kereste, yağ, çimento, kimyevî maddeler, madencilik ve temel metalürjiden oluşmaktadır. Endüstrisinin büyüme oranı % 3, 1’dir. İhracat tutarı 650 milyon 100 bin USD, idhalat tutarı ise 2 milyar 473 milyon USD’dir. İhrac ettiği ürünler tekstil ve ayakkabı, metaller ve madensel cevherler, ham petrol, sebze – meyve, asfalt ve tütündür. İdhal ettiği ürünler ise makinâ ve tachizatlar, gıda, tekstil ve kimyevî maddelerdir. Arnavutluk’un dışarıdan idhal ettiği ürünlerin, bizzat kendisinin de ürettiği ürünler olması ilk etapta göze çarpan garip ve tuhaf bir durumdur. Be hey şaşkın ördek, senin ülkende daha güzelleri ve daha kalitelisi varsa niye dışarıdan getirip halkına kakalıyorsun? Senin ülkende ne yoksa, ne eksikse, dışarıya gidince kendinle onu getirsene! Bu durum tıpkı, yurtdışına çıkıp diğer ülkeleri gezen “Yeni bir dünya mümkün” İslamcı kardeşlerimizin, gittikleri ülkelerde birden fazla resmî dil olması ve tüm tabelaların çift dille yazılmış olması hakkında tek söz bile etmeyip, memlekete döndüklerinde insanlara bol bol o ülkelerdeki camilerin güzelliğinden, minarelerin uzunluğundan bahsedip bunları kakalamaya çalışmasına benzemektedir. BE HEY ŞAŞKIN ÖRDEK, SENİN ÜLKENDE DAHA GÜZELLERİ VE DAHA KALİTELİSİ VARSA NİYE DIŞARIDAN GETİRİP HALKINA KAKALIYORSUN? SENİN ÜLKENDE NE YOKSA, NE EKSİKSE, DIŞARIYA GİDİNCE KENDİNLE ONU GETİRSENE! Arnavutluk’un idhalat ortakları İtalya (% 29, 3), Yunanistan (% 16, 4), Türkiye (% 7, 5), Çin (% 6, 6), Ich liebe dich Almanya (% 5, 4) ve Ya tebya lublu Rusya (% 4)’dır.
- Arnavutluk’un elektrik üretimi 5 milyar 680 milyon kw / saat, elektrik tüketimi 6 milyar 760 milyon kw / saat, elektrik ihracatı yıllık 200 milyon kw / saat, elektrik idhalatı ise yıllık 1 milyar 80 milyon kw / saat’tır. Arnavutluk’un ihtiyaç duyduğu kadar elektrik üretememesi, ciddî sıkıntıları da beraberinde getirmektedir. Sık sık elektrikler kesilmektedir. Örneğin bazı kardeşlerimiz bilgisayarlarının başına oturup “Balkanlar’ın En Kilitli Kapısından İçeri” gezisini büyük bir keyifle okurken birdenbire Kürtçe’den ve Kürt halkından bahseden satırlara geldiklerinde aniden elektrikler kesilmektedir. Bu durum “küsme, bozulma, darılma, alınma, arayıp sormama, sesini çıkarmama, öyle birşey yokmuş gibi davranma” gibi cemiyet hayatını tehdit eden toplumsal sorunlara sebebiyet vermektedir. (Ben henüz hiçbir seçim kazanmadığım için kimseyle helâlleşemiyorum!)
- Arnavutluk’un telefon kodu (00355) olup, ülkede 255 bin telefon hattı bağlanmıştır. İnternet kısaltması “.al” olup, ülkedeki 7 adet internet servis sağlayıcısı toplam 75 bin internet kullanıcısına hizmet verir. Ülkede 3’ü ulusal, 62’si de yerel olmak üzere televizyon yayını yapan 65 istasyon vardır. 2 tane de kablolu yayın bulunur. Televizyon kullanıcılarının sayısı 405 bindir. Ülkede 46’sı FM, 13’ü AM, 1’i de kısa dalga olmak üzere radyo yayını yapan 60 istasyon vardır. Radyo kullanıcılarının sayısı ise 810 bindir.
- Arnavutluk’ta sadece başkent Tiran’daki “uluslararası” olmak üzere 11 tane havaalanı, 1 tane de helikopter alanı vardır. Ülkede 4 tane deniz limanı vardır ki bunlar Dıraç (Arn. Durrës), Sarande (Arn. Sarandë), Şingin (Arn. Shëngjin) ve Avlonya (Arn. Vlorës)’dır. Su yolları 43 km’dir.
- Arnavutluk karayollarının toplam uzunluğu 18 bin km’dir. Bu yollar Fatmir abiden sorulur. Arnavutluk’ta nasıl ki havayolu denince akla ilk olarak “Albanian Airlines” geliyorsa, karayolu denince de akla ilk olarak Fatmir abinin kırmızı minibüsü gelir. Arnavutluk yollarının 7 bin 20 km’si asfalt, 10 bin 980 km’si patikadır. Adriyatik Denizi ile İstanbul’u biribirine bağlayan ve Roma İmparatorluğu döneminde yapılan tarihî Via Egnatia bu topraklarda başlar ki bizler Tiran – Ohri yolculuğunu bu yol üzerinde yapmıştık, hatırlarsanız. Arnavutluk demiryollarının toplam uzunluğu ise 447 km’dir ancak biz hiç trene binmedik orda. Onu da başka bir arkadaşımız seyahat edip anlatsın. (Her şeyi de benden beklemeyin yahu!)
- Arnavutluk’un boru hatlarının uzunluğu, 339 km’si doğal gaz, 207 km’si ham petrol olmak üzere toplam 546 km’dir. Önümüzdeki yıllarda, yakın geçmişte keşfedilen petrol ve doğalgaz kaynaklarının ekonomiye yön veren faktörlerden biri olması bekleniyor. 3 milyar 14 milyon m³ doğalgaz ve 2 milyar 987 milyon varil petrol çıkarılması tahmin ediliyor.
- Geleneksel bir tarım ülkesi olan Arnavutluk’ta tarım, ülkenin çok önemli sektörlerinden biridir. Ülkenin yaklaşık dörtte biri tarım alanı olarak kullanılabilir durumdadır. Hava koşulları her türlü tarımı ve hayvancılığı yapmaya müsaittir. Toprak kalitesi bölgeden bölgeye değişim göstermektedir. Tarım % 22’lik bir payla GSMH (şimdi bu da ne demeyin!) içerisinde önemli bir yer tutmaktadır. Tarım işletmeciliği çoğunlukla geleneksel yöntemlerle yapılmaktadır. Verimlilik düşüktür. Makinâ, tesis ve toprak verimliğinin arttırılması çalışması yatırımları için yeterli sermayenin olmaması, yetersiz sulama tesisleri, eski üretim metodları ve pazara girmekte yaşanan zorluklar, ana sorunlardır. Tarım arazilerinin çok dağınık yerlerde olması ve kooperatifçiliğin psikolojik baskısı da diğer temel sorunlardır. Bu sorunlar, Arnavutluk tarımının gelişmesini uzun yıllar engelleyecek gibi gözükmektetir. Arnavutluk’ta bizim Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker gibi bir adam olmadığı için “Tarımda Sosyoloji” diye bir kavramdan habersizdirler. Halbuki Türkiye’de artık sosyologların medya sektöründe değil Tarım Bakanlığı bünyesinde istihdam edileceklerinden haberleri olsaydı, onlar da bu konuda bizi örnek alırlardı.
- Arnavutluk, bitki örtüsü yönünden müthiş zengin bir coğrafyadır. Ülkede 3 bin 221 bitki türü bulunur. Endemik türlerin tüm Balkanlar’da 489 olan türün 40 tanesi Arnavutluk’tadır. Bereketli topraklara sahip olan Arnavutluk’ta çeşit çeşit sebze ve meyve yetişir. Bu yönden oldukça zengin bir ülkedir. Deniz kıyısındaki bölgelerde bol miktarda palmiye ağacı, portakal ve limon ağaçları bulunur. Kıyı şeritlerden dağlık iç bölgelere gelindiğinde, akarsu vadileri ceviz ve badem ağaçlarıyla kaplıdır. Ülkenin kuzey bölgesindeki ormanlarda akçaağaç, köknar, ladin, meşe ve kayın ağaçları büyür. Özellikle meşe ormanları Arnavutluk’a özgüdür ve Arnavutluk’un toplam ormanlarının beşte birine tekabül etmektedir. Kuzeye nisbeten daha sıcak bir iklime sahip olan güney bölgelesindeki ovalarda ise kuruağaç, çam, ıhlamur ve zeytin ağaçları baskındır. Akdeniz makisi, deniz seviyesinin 800 m yükseğine kadar etkisini hissettirir. Bu bölgelerde okaliptüs ve defne ağaçları bulunur. Arnavutluk’un her tarafında, orada bulunduğumuz zaman zarfında defalarca gizlice içeri dalıp elma çaldığım elma ağaçları, defalarca gizlice içeri dalıp hurma çaldığım hurma ağaçları ve defalarca gizlice içeri dalıp ahududu çaldığım ahududu ağaçları vardır.
- Arnavutluk coğrafyasında pekçok hayvan ve kuş türü yaşar ki, bunlardan bir kısmı diğer Balkan topraklarında nesilleri tükenen türlerdir. Dağlık bölgelerde kurt, vaşak ve tilki yaşar (Biz niye hiç görmedik yaw? Towbe ıstafilla towbe!). Geyik, yaban keçisi ve yaban domuzu da yaygındır. Ancak kahverengi ayıların sayısı 90’lı yılların sonlarına doğru epey bir azalmıştır. Arnavutluk’ta 350 kuş türü vardır. Bunların içinde, “Kordalılar” (Chordata) şubesinden, “Kuşlar” (Aves) sınıfından, “Gündüz Yırtıcı Kuşları” (Falconiformes) takımından, “Atmacagiller” (Accipitridae) familyasından ve “Kartal” (Aquila) cinsinden olan Kaya Kartalı (Aquila Chrysaetos), Artnavutluk’un sembolüdür ve bayrağında resmi olan kartal da budur ve ben Beşiktaşlı olduğum için bu konu bilhassa ilgimi çekmektedir. Arnavutluk’un başlıca yırtıcı kuşları kartal, şahin ve uçurtmadır. Ülkenin kıyı bölgelerindeki sulak alanlar ve göller, bilhassa göçmen kuşlar için önemli bir duraktır. Arnavutluk sularında 260 civarında tatlı ve tuzlu su balık türlerinin yanısıra yeşil kaplumbağalar ve hawksbill kaplumbağaları bulunur. Ancak çevre konusunu eleştirel yazmamak yakışmaz: Sadece son 25 yıl içinde Arnavutluk’ta 2 bitki türü ve 4 memeli hayvan türü tamamen yok olmuştur. Ayrıca yine sadece son 25 yıl içinde 27 memeli hayvan türü, 89 kuş türü, 6 balık türü ve 4 bitki türünün nüfûsu yarı yarıya azalmıştır.
- Arnavutluk’ta içinde onlarca, yüzlerce ve binlerce bitki ve hayvan türünün bulunduğu 14 tane “Ulusal Park” vardır. En büyük üç tanesi Prespa Ulusal Parkı, Shebenik Jablanica Ulusal Parkı ve Dajti Ulusal Parkı’dır. Turistler tarafından en çok ziyaret edileni ise ülkenin kuzeyinde bulunan Thethi Ulusal Parkı’dır.
- Arnavutluk, coğrafî olarak Avrupa’nın en güzel ülkelerinden, bitki örtüsü olarak da Avrupa’nın en zengin ülkelerinden biridir ancak, üzülerek belirtmek gerekiyor ki, Guardian Weekly tarafından Nisan 2004’te yayınlanan rapora göre Avrupa’da çevre kirliliğinin en fazla olduğu ülkedir. Çevre kirliliğini önlemek amacıyla Arnavutluk Başbakanı Dr. Sali Ram Berisha tarafından ülke çapında bir kampanya başlatılmıştı ancak ülke halkı çevre bilincinden yoksun olduğu için 2010 yılına kadar devam ettirilen bu çevre kampanyası başarısız olduğu için sonlandırılmıştı.
- Arnavutluk’un kara ordusunda 8 bin 300 askeri (ayrıca 20 bin yedek askeri), hava ordusunda 1400 askeri, deniz ordusunda ise 1600 askeri vardır. Polis sayısı ise 12 bindir. Polisler “Policia e Rendit” olarak adlandırılan emniyet polisi ve “Policia Kufitare” olarak adlandırılan gümrük polisi olmak üzere ikiye ayrılır.
- Arnavutluk Sineması 1952 tarihinden beri vardır. İlk film, bu tarihte bir Sovyet rejisör tarafından çekilmiştir. Arnavutluk Sineması’nın bu ilk filmi, Arnavutlar’ın kurtuluşu için “işgalci” ve “barbar” Osmanlılar’a karşı savaşan İskender Bey’in “kahramanlıklarını” anlatan bir filmdir. Sözkonusu film, “Kinostudio Shqipëria e Re” (Yeni Arnavutluk) adlı film şirketi tarafından çekilmiştir. Komünizm döneminde yılda ortalama 14 film çeken “Yeni Arnavutluk”, günümüzde artık film çekmemektedir.
- Akdeniz ve oryantal özellikler taşıyan Arnavutluk mutfağı, yemeğinden salatasına kadar Anadolu mutfağıdır. Benim gibi midesine düşkün okuyucularımız için menüyü verelim; eminim bu liste, Kurban Bayramı’nda niçin Arnavutluk’u tercih ettiğim konusunda önemli bir ipucu verecektir: “Byrek” (= börek), “pite” (= pide), “biftek”, “tarator”, “llokume” (= lokum), “kadaif” (= kadayıf), “sultjash” (= sütlaç) ve “bakllava” (= baklava). Yeme de yanında yat!
- Arnavutlar da tıpkı bizim gibi futbol manyağı bir millettir. Her ne kadar Arnavutluk millî takımının ve Arnavut kulüplerinin uluslararası alanda hiçbir başarısı yoksa da futbol yine de oldukça popülerdir bu ülkede. “Kategoria Superiore” olarak adlandırılan Süper Lig’de 12 takım mücadele etmektedir ancak gelecek sezondan itibaren (2011 – 12) Süper Lig 14 takımlı oynanacaktır. Ligin son şampiyonu, 2010 – 11 sezonunu 73 puanla lider tamamlayan KF Skënderbeu Korça (KF İskender Bey Görice) takımı olmuştur ve bu sezon Avrupa’da Şampiyonlar Ligi Ön Eleme Maçları oynayacaktır. 66 puanla lig ikincisi olan KS Flamurtari Vlora (KS Flamurtari Avlonya), 59 puanla lig üçüncüsü olan KS Vllaznia Shkodra (KS Vllaznia İşkodra), 47 puanla lig dördüncüsü olan KF Laçi (KF Laç) ve 44 puanla lig beşincisi olan KF Tirana (KF Tiran) ise Arnavutluk’u UEFA Avrupa Ligi’nde temsil edecektir. Geçtiğimiz sezon ligi son iki sırada bitiren KS Besa Kavaja ve KF Elbasani (KF Elbasan) takımları ise küme düştüler. 1930 tarihinden beri var olan Arnavutluk 1. Futbol Ligi’nde şu ana kadar şu takımlar şampiyonluk sevinci yaşamışlardır: KF Tiran (24 kez), Dinamo Tiran (18 kez), Partizan Tiran (15 kez), Vllaznia İşkodra (9 kez), KF Elbasan (2 kez; bu sezon küme düştü), İskender Bey Görice (2 kez; son şampiyon), Flamurtari Avlonya (1 kez) ve Teuta Dıraç (1 kez).
- “Kombëterja” (Millî Takım) olarak adlandırılan Arnavutluk Millî Takımı’na gelince... Arnavutluk Futbol Federasyonu (Federate Shqiptare e Futbollit), 1930 tarihinde kurulmuş ancak ilk millî maçını 14 yıl sonra, 1946’da yapmıştır. Arnavutluk, ilk millî maçını (dostluk maçı) 22 Ağustos 1946’da başkent Tiran’da Montenegro ile oynamış ve 5 – 0 kazanmış, ilk resmî millî maçını ise 7 Ekim 1946’da yine Tiran şehrinde Yugoslavya’ya karşı oynamış ve 3 – 2 kaybetmiştir. Arnavutluk’un tarihindeki en farklı galibiyetleri, 12 Şubat 2003’te İtalya’nın Nursia şehrinde Vietnam’a karşı 5 – 0, 12 Ağustos 2009’da ise başkentleri Tiran’da Kıbrıs Cumhuriyeti’ne karşı 6 – 1 kazandıkları maçlardır. Tarihteki en ağır yenilgisi ise, 24 Eylül 1950’de Tiran şehrinde, o zamanlar dünyanın en güçlü takımı olan Macaristan’a karşı yaşadıkları 12 – 0’lık hezimettir. Arnavutluk millî formasıyla en fazla gol kaydeden futbolcu Alban Bushi (14 gol), millî formayı en çok giyen futbolcu ise Altin Lala’dır (74 kez). 1975 doğumlu olan Altin Lala hâlâ aktif futbol hayatını sürdürmektedir ve şu anda Almanya’da, Hannover 96 takımının başarısı için ter dökmektedir. Şu anda FIFA Rang Listesi’nde 50. sırada olan Arnavutluk, bugüne dek hiçbir Dünya Kupası’na ve hiçbir Avrupa Kupası’na katılmaya hak kazanamamıştır. Uluslararası alandaki tek başarısı, 1946’da kazandığı Balkan Kupası’dır. Arnavutluk millî takımının şu andaki teknik direktörü, Hırvat çalıştırıcı Josip Kuže’dir. Arnavutluk millî takımının üç oyuncusu futbol yaşamlarını şu anda Türkiye’de sürdürmektedirler. Bunlar, Gençlerbirliği forması altında ter döken 1983 doğumlu Debatik Curri, Galatasaray forması altında ter döken 1983 doğumlu Lorik Cana ve Diyarbakırspor forması altında ter döken 1987 doğumlu Gilman Lika’dır. Arnavutluk millî futbol takımı, tarihinde en fazla maçı Almanya ile oynamış (17 maç), bu maçların 15’ini kaybetmiş, sadece 2’sinde ise sahadan beraberlikle ayrılmıştır; Almanya’ya karşı tek maç bile kazanamamıştır. Almanya ile oynadığı bu 17 maçta Arnavutluk toplam 12 gol atmış, ancak kalesinde 45 gol görmüştür. Arnavutluk ile Türkiye arasında ise bugüne dek 9 maç oynanmıştır. Bunların 4’ünü Türkiye, 3’ünü Arnavutluk kazanmış, 2 maç ise berabere bitmiştir. Fakat Arnavutluk – Türkiye maçlarında galibiyet ibresi Türkiye’den yana olmasına rağmen, gol ibresi Arnavutluk’tan yanadır. Türkiye’nin attığı 8 gole Arnavutluk 11 golle cevap vermiştir. Arnavutluk ile Makedonya arasında ise bugüne dek 6 maç oynanmıştır. Bunlardan 4’ünü Makedonya, sadece 1’ini Arnavutluk kazanmış, 1 tane 90 dakikanın sonunda ise sevinen taraf çıkmamıştır. Bu maçlarda Arnavutluk sadece 4 kez gol sevinci yaşarken, tam 10 kez de meşin yuvarlağı kendi ağlarında görmüştür. Gerisi beni ilgilendirmiyor ama, Arnavutluk’ta sevilen diğer spor dalları voleybol, basketbol ve biniciliktir. Ülkenin Ulusal Binicilik Ligi vardır ve yılda bir kez başkent Tiran’da organize edilir.
- ARNAVUTLUK’LA İLGİLİ EN İLGİNÇ ANEKDOTU EN SONA BIRAKTIK: Arnavutluk’un her tarafından “bunker” ismi verilen “yeraltı evleri” (koruganlar) vardır. Bunlar tıpkı UFO araçlarına benzerler. Bu ülkede gezdiğiniz zaman, sanki her tarafınızda UFO’lar varmış hissine kapılırsınız. “Bunker” denilen bu “yeraltı evleri”, Arnavutluk’un her tarafında! Bunlar Komünizm döneminde Enver Hoxha tarafından yaptırılmış. “Bunker” (korugan), demir ve betondan yapılmış, üstü kubbe şeklinde, bir yönünde silâhlarınızı kullanmanız ve diğer yönünde içine girebilmeniz için iki açık bölümü bulunan sığınma amaçlı askerî yapılara verilen isim. Küçücük Arnavutluk topraklarında 700 bin kadar “bunker” bulunuyor. Yani ülkedeki evlerin sayısı kadar da “yeraltı evleri” var hani, anlayacağınız. Bugünkü nüfûsa oranlarsak, Arnavutluk’ta her 5 kişiye bir bunker düşüyor demektir. Zaten 5 kişilik bir aile için oldukça ideal; anne baba, iki çocuk ve bir de kaynana. Enver Hoxha Arnavutluk’u Yugoslavya, SSCB ve Çin ile olan ilişkilerinden soyutlayıp tamamen yalıtılmış bir rejim haline getirdikten sonra ABD’nin her an Arnavutluk’a saldıracağı ve ülkenin karış karış korunması gerektiği tezini işlemeye başlar. Rivayete göre Enver Hoxha’ya bu bunker’lerin yapımını, görev süresi Temmuz 2007 tarihinde biten Cumhurbaşkanı Alfred Moisiu salık verir. Tek kişilikten başlayarak, büyük topların sığabileceği kapasiteye kadar uzanan sayısız bunker (korugan), Arnavutluk topraklarının hemen her yerini kaplamış halde. Yapımına yaklaşık 5 milyar Dolar harcanan bu bunker’lerin imhâsı da kolay değil. Bu sebeple öylece duruyorlar. Anlatılan o ki, Enver Hoxha bu kadar beton ve demir ile ülkenin tüm yollarını yapabilirmiş. Şu anda halkın başına bela olan bu sığınakların her biri 1, 5 ton demir ve tonlarca beton taşıyor. Kırıp imha etme işini yapan şirketler bu iş için 700 Dolar para alıyorlar. Arazinize bir bina yapacaksanız, projenizi engelleyen bunker’i ortadan kaldırmak için bu parayı vermek zorundasınız. Ama nerde bulacaksınız 700 Dolar’ı, benim gibi araştırmacı yazar ve filozof aynı zamanda WEFA gönüllüsü ve Arbeitslosenhilfe II iseniz eğer?! Çok sağlam betondan yapılmış bu bunker’ler; bol miktarda demir kullanılmış. Askerler olası bir savaş anında bu bunker’lerin içine girip hem kendilerini koruyacak, hem de vatanlarını savunacaklarmış. Anlatılanlara göre o dönemde bir bunker’in yapımı lüks bir dairenin fiyatına mal oluyormuş. Şimdilerde ise bunker’lerin üzerini otlar bağlamış çoğu yerde. Demirleri alınmış atıl vaziyette duruyorlar. Kimi bunkerler insanların evlerinin bahçesinde kalmış. Bazıları garaj niyetine kullanıyor, bazılarıysa bahçesinde dekorasyon olarak. Depo ya da café olarak kullananlar bile var. (Keşke bir tanesini kendimle Almanya’ya getirseydim. Güzel bir döner büfesi yapılırdı bundan.) Komünizm bitmiş, Enver Hoxha dönemi kapanmış, ama onlardan geriye kalan bunker’ler kalmıştı işte geriye. Hani bir Arnavut atasözünde de denildiği gibi; “Mishi tretet kocka mbetet”... Yani, “Et erir kemikler kalır.” Bunker’leri parçalayıp temizlemek ve içlerindeki çelikleri çıkarıp almak çok masraflı olduğu için, onlara şimdilik dokunmuyorlar ama cephaneleri alıp demirlerini eriterek kullanmak istiyorlar. 2008 yılında, belki hatırlarsınız, top mermilerinin barutlarını ayırıp demirlerini çıkarmak isterken büyük bir patlama olmuş ve 33 kişi ölmüştü. Arnavutluk’un her yerinde dağ, taş neredeyse bunker. Bu ülkede sıra sıra bunker’ler görüyorsunuz. İnsanlar onlarca yıl aç susuz kalmışlar ama bu bunker’lerin yapımı devam etmiş. “Düşmana karşı en iyi savunma yolu bu” diye anlatılmış. Ama ne o zaman işe yaramış ne de günümüzde kullanılıyor. Arnavutluk’un paraları yok yere tüketilmiş. Şimdi diyeceksiniz ki; bunca modern silâha karşı ne yapabilir ki bu ibtidaî sığınaklar? Hayır, öyle değil işte! Bu “yeraltı evleri” o kadar sağlam ki, top, tüfek, hatta nükleer bomba, hiçbir şey yıkamıyor. Yani bu sığınaklara saklananlar ecelleriyle ölmeyene kadar onlara birşey yapabilmek neredeyse imkânsız! Bunların yapımı ve denenmesi sırasında Enver Hoxha, bunları bizzat yapan mühendisleri içine sokuyor ve onların üzerine bomba atıyordu, öyle deniyordu. Hadi mühendisi sizseniz, erkekseniz sağlam yapmayın! Çünkü bittikten sonra ilk kez bizzat siz denek olarak kullanılıyorsunuz. Enver Hoxha önce sizi içine koyup bombalıyor. Mühendisler de bunu bildikleri için öyle bir sağlam yapıyorlar ki, hakikaten nükleer bomba bile tesir etmiyor. Tamamen güvenli evler bunlar. Söylendiğine göre, 1999’daki Kosova Savaşı sırasında Sırp ordusu Qukës tarafından (gezide içinden geçtiğimiz köy) Arnavutluk’a giriyor ve bunker’lerin içindeki UÇK askerlerini top atışına tutuyor. Sonuç mu? Dedik ya, Enver abi bunları sağlam yapmış diye. Bunker’ler işe yarıyor ve UÇK direnişçilerine hiçbir şey olmuyor. 12 Temmuz – 14 Ağustos 2006’da siyonist İsrail rejiminin Lübnan’a saldırısı, 33 gün süren “orantısız güç kullanımlı savaş” ve İsrail’in Hizbullah karşısında aldığı ağır yenilgi, fakat siyonist işgal rejiminin Lübnan’ın güneyinde çoğu kadın ve çocuk olmak üzere binlerce masum insanı bombalayıp katletmesi üzerine Arnavutluk’ta bu bunker’lerin tamamının sökülüp Lübnan’ın güneyine göndermek, halkı siyonist İsrail saldırganlığından bu bunker’ler vasıtasıyla korumak bile gündeme gelir. 2006’da bu konu mecliste ciddî ciddî konuşulur. Bunker’leri Müslümanlar’ın cephesine göndermek gerektiğini söyleyenler olur. Fakat bu daha sonra hayata geçirilmez. Bunker’ler şu anda “Arnavutluk’un sembolü”. Turistlere yönelik olarak hediyelik eşya satan suvenir dükkânlarının değişmez malzemeleri durumunda bu bunker modelinde yapılmış hediyelikler. Suvenir dükkânında “bunker” şeklinde yapılmış anahtarlıklar, kül tablaları, çaydanlıklar, kumbaralar, oyuncaklar alabilir, bunları hediye niyetine çocuklarınıza götürebilir, benim yerime de gözlerinden öpebilirsiniz. Bunker’ler, tıpkı UFO araçlarına benziyorlar. Arnavutluk’ta gezdiğiniz zaman, sanki her tarafta UFO varmış gibi geliyor insana. Sanki bir sürü UFO aracı yere inmiş. Öteden beri UFO’lara ilgisi olan bir insan olarak bu durum benim çok hoşuma gitmişti, “şarska so kajmak” çarpsın ki. (UFO’lara karşı müthiş bir ilgim vardır ancak daha önemlisi, çok yakın arkadaşımdırlar UFO’lar; kanka gibiyiz. Arasıra birlikte çay içmek için biribirimize misafirliğe gideriz. Ne zaman bizim gezegenimize gelseler, mutlaka bana uğrarlar. Geçen gün yine misafirim olmuşlardı. Bir yandan çaylarımızı yudumlarken, bir yandan da sohbet ediyorduk. Sohbet esnasında bir ara onlara “Yeni bir dünya mümkün... Irkımız inancımızdır, vatanımız dünya” dedim, hepsi gülmekten yerlere yattı. Öyle güçlü kahkaha attılar ki, nerdeyse gülme krizi geçirdiler. Ben bu duruma çok bozuldum tabiî; suratımı astım. Söylediğim lafla dalga geçtikleri yetmiyormuş gibi, bir de bana akıl vermeye kalkmazlar mı: “Laa İbo, sen şu İslamî STK’larla içli dışlı olduğundan beri senin eksenin kaymış!!!... Sevgili arkadaşım, bizi dinlersen onlardan uzak dur, bulaşma onlara!... Bak İbo, dost acı söyler: Ne sen onlara birşey anlatabilirsin, ne de onların sana bir hayrı dokunur! Şu söylediklerimiz kulaklarına küpe olsun İbo: Bütün sorunlar aynı anda, bir seferde çözülmez; ne kadar sorunun olursa olsun, hepsini tek tek çözmeye çalışırsan çözebilirsin ancak. Kendisini kurtaramayan da, başkalarını kurtaramaz. Onun için âzîz kardeşim: Bütün sorunları çözeceğini söyleyenler, aslında hiçbir soruna karşı çözüm önerisi olmayanlardır. Bütün dünyayı kurtarmaya talip olanlar da, kendi ülkesini, hatta kendi mahallesini bile kurtarmaya güç ve becerisi olmayanlardır. Herkesi sevdiğini, herkesi kucakladığını söyleyen de, aslında sadece kendi kendisini seviyordur. Dolayısıyla İbo kardeş; kendi ülkesindeki insanlar tarafından, kendi öz halkı tarafından adam yerine bile konulmayan insanlar, tabiî ki meydanlara çıkıp dünyanın bilmem neresindeki halklara ve topraklara selam gönderirler. Sana bizden dost tavsiyesi İbo: Kendi ülken için, kendi halkın için, kendi insanların için birşeyler yapabiliyorsan yap, helâl olsun deriz sana, yapamıyorsan da otur oturduğun yerde ve çeneni kapat! Yok bilmem dünyayı kurtarmakmış, yok bilmem yaşasın Zamazingo’daki şanlı direnişimizmiş, geç bunları İbo!... Sizin gezegeninizdeki yaratıklar, yani insanlar çok tuhaf gerçekten: İnsanlara sadece bir kişiyi gösterip “şu insanı sevin, onu da bir kardeşiniz olarak kabul edin” de, kimse yanaşmaz, kimsenin içinden gelmez; fakat lafa gelince tüm insanlığı sevdiklerini, tüm insanları kardeş gördüklerini söylerler. İnsanlara sadece bir köyü veya mahalleyi gösterip “gelin şu köyün veya şu mahallenin sorunlarını çözelim” de, kimsenin gözü kesmez, kimse bu gücü kendisinde görmez, bu konuda kendisine güvenmez ve yanaşmaz; fakat bütün dünyayı kurtaracaklarını söylerler. İnsanlara ülkenizin sadece bir tane sorununu gündeme getirin ve “gelin elbirliğiyle bu sorunu çözelim” de, kimse yanaşmaz, hatta sizi “hain” ilân ederler; fakat lafa gelince iktidara gelmeleri halinde ülkenin tüm sorunlarını çözeceklerini söylerler. Bir bilet kuyruğunda bile sıra için biribiriyle kavga ederler, yolda yürürken “yan baktın” diye kavga ederler, mahallede komşularıyla kavga ederler, işyerinde arkadaşlarıyla kavga ederler, en ufak bir şey için biribirlerine girerler, sonra da çıkıp “Dünyada neden bu kadar çok savaşlar oluyor? Savaş çok kötü bir şeydir. Ben savaşlara karşıyım. Yeni yılda dünyamız için barış dileğinde bulunuyorum. Yaşasın barış!” derler. Kızılderililer’in güzel bir sözü vardır: ‘Eğer herkes bir başkası için bir şey yaparsa, dünyada ihtiyaç içinde kimse kalmaz. Sadece bir kişiye yardım et! Biliyorum, şimdiki usûl bu değil ama inanıyorum, insanlar bu yolu öğrenecekler.’ Bizi yanlış anlama İbo, sizin gezegeninizdeki işlere karışmak istemeyiz, fakat sen bizim arkadaşımız olduğun için sana bu nasihati yapıyoruz.” UFO’ların benim “Yeni bir dünya mümkün” sözüme kahkahayla gülmeleri ve ardından bana böyle ukalaca akıl vermeye kalkışmaları, moralimi çok bozduğu için bozuştum kendileriyle. Geçen gün de onlar beni gezegenlerine çay içmeye dâvet ettiler ama gitmedim, cevap bile vermedim. Kalbimi çok kırdılar. Küstüm UFO’lara, konuşmuyom artık onlarla.)
Evet... Bu haftaki sohbetimizde, Balkanlar’ın güzel ama bir o kadar da dertli olan ülkesi Arnavutluk’u çeşitli yönleriyle tanımaya çalıştık. Umarım ilginizi çekmemiştir; benim gibi yollara düşüp üç gün çaysız kalmazsınız.
Arnavutlar ülkelerine “kartallar ülkesi”, kendilerine de “kartalın çocukları” derler. Bir Arnavut atasözünde ise “Mbroje atdhenë si shqipja folenë” (Kartalın yuvasını koruduğu gibi vatanını koru) denilmektedir.
Nitekim bizde de “Dal sarkar kartal kalkar, kartal kalkar dal sarkar” diye bir söz vardır fakat bunun şimdi konumuzla ne alakası var Alla’nseversen?
Lamtumirë. Me përshëndetje dhe lutje.
Yorumlar