5 Nisan 1992, Bosna-Hersek tarihi açısından çok önemli bir gün. 15 Ekim 1991'de bağımsızlık kararı alan Rahmetli Aliya İzzetbegoviç liderliğindeki Bosna-Hersek Hükümeti, 29 Şubat 1992 tarihinde halk oylamasına gitmişti. Bosnalı Sırpların çoğunun boykot ettiği bu referandum, bağımsızlığın kabul edilmesiyle sonuçlandı. 5 Nisan 1992'de Bosna-Hersek Hükümeti bağımsızlığını ilan etti. Ardından ABD ve Avrupa ülkeleri Bosna-Hersek'in bağımsızlığını tanıdılar. 6 Nisan 1992'de ise tepeden tırnağa silahlı Sırplar, ellerinde hiçbir şeyleri olmayan Müslüman Boşnaklara saldırmaya başladı.
Bosna-Hersek için bu denli önemli olan bir günün on sekizinci yıldönümünde, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da, iki günlük temaslarda bulunmak üzere bu ülkeye gitti. Erdoğan, bünyesinde Adil Zulfikarpaşiç Vakfı'nın da bulunduğu, Boşnak Enstitüsü'nde düzenlenen Saraybosna İş Forumu'nda Bosnalı entelektüellere hitap etti. Ancak, hitabet ve hazır cevaplığıyla bilinen, Başbakan Erdoğan'ın konuşması esnasında sarf ettiği bazı cümleler Bosna-Hersek ile alakalı meselelere yeterince hâkim olmadığını ya da danışmanları tarafından yeterli seviyede bilgilendirilmediğini gösteriyordu.
Başbakan Erdoğan, basına yansıyan bilgilere göre, "Türkiye, Bosna-Hersek ve Sırbistan Üçlü Danışma Mekanizması çerçevesinde güven arttırıcı önlemlerin görüşüldüğünü" belirterek, "bunlar arasında Sırbistan Parlamentosu'nun geçtiğimiz hafta kabul ettiği kararın çok önem taşıdığını" vurgulamış. "Sırbistan'ın Srebrenitsa'daki olaylarla ilgili özür dilediğini" söyleyen Erdoğan, "bu ülkenin ayrıca Bosna-Hersek'in toprak bütünlüğünü kabul ettiğini teyit ettiğini" ifade etmiş.
Şimdi Başbakan'ın bu sözlerin üzerine önce Srebrenitsa'da neler yaşandığını yeniden hatırlayalım: Bundan yaklaşık on beş yıl önce, 11-13 Temmuz 1995 tarihleri arasında, Sırbistan Cumhuriyeti Ordusu, General Ratko Mladic'in komutası ve Sırbistan'ın kontrolü altındaki Yugoslav güçleriyle birlikte, Srebrenitsa şehrinde yaklaşık on bin sivil Bosnalı Müslüman erkeği şehit etti. Eski Yugoslavya için Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi, açılan bir davada soykırımla yargılanan Mladic'in yardımcılarından Radislav Krstic'i 46 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Savaş suçu zanlısı olarak aranan Ratko Mladiç ise hâlâ firarda ve Sırbistan derin devleti onu teslim etmeye yanaşmıyor.
Özür değil, kınama!
Peki, Başbakan Erdoğan'ın söylediği gibi, Sırbistan devleti Srebrenitsa'daki katliamlar için özür diledi mi? Ya da bu katliamlarda payının olduğunu kabul etti mi? Bu sorularının cevabı için alınan karar metnine bir göz atmak yeterlidir. Sırp Parlamentosu'nun az bir oy farkıyla kabul ettiği Srebrenitsa hakkındaki tasarı metninde şu ifade yer alıyor: "Sırbistan Parlamentosu, Temmuz 1995'te Srebrenitsa'daki Bosnalı Müslüman nüfusa karşı işlenen suçu şiddetle kınar." Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere Sırbistan, Lahey'deki mahkeme ile aynı doğrultuda, ortada bir suç olduğunu kabul ediyor ve kınıyor ama iş müellife gelince sus pus oluyor. Dolayısıyla ortada özür falan yok. Sadece Sırbistan'ın, Avrupa Birliği'nin gözüne girmek adına, akıttığı timsah gözyaşları var.
Gelelim Başbakan Erdoğan'ın, kabul edilen karar tasarı sebebiyle, övdüğü Sırpların son hamlesine... Sırbistan Parlamentosu, ABD, İsveç ve Bulgaristan'dan sonra sözde "Ermeni soykırımı" iddialarını tanınmak için harekete geçmiş. Sırbistan'ın aşırı milliyetçi partisi SRS, sözde "Ermeni soykırımı" için bir kanun tasarısı hazırlamış. SRS basın sözcüsü Zoran Krasi'nin Belgrad'da yaptığı açıklamaya göre, SRS partisi milletvekilleri tarafından Sırbistan parlamentosuna verilmek üzere hazırlanan kanun tasarısı, 1915 olaylarının resmen "soykırım" olarak tanınmasını öngörüyor. Anlaşılan üçlü danışma mekanizma görüşmelerinde hangi konular gündeme geldi bilmiyoruz. Ancak Sırpların, yenilen pehlivan güreşe doymaz edasıyla, ilk fırsatta Türk olarak adlandırdıkları Boşnaklara ve Türkiye'ye yönelik yeni bir hamle yapmaya hazırlandığı çok açık.
Başbakan Erdoğan'ın konuşması esnasında değindiği bir başka konu ise Bosna-Hersek'in bölünmesi tartışmasıydı. Başbakan aynen şunları söylemiş: "Geçmişte Boşnak, Hırvat ile evleniyor muydu? Evleniyordu. Sırp, Hırvat ile Sırp, Boşnak ile evleniyor muydu? Evleniyordu. Daha sonra ne oldu? Malum gelişmeler, üzücü gelişmeler. Bu sonuç oldu. Şimdi biz farklılıklar içinde zenginliği meydana getirerek, yeni bir Bosna-Hersek'i inşa ettik. Her geçen gün güçlenerek birlik beraberlik içinde bunun devam etmesi lazım. Şüphelerin ortadan kalkması lazım... Farklılıkları da zenginlik olarak görerek, yola devam etmek lazım.''
Başbakan Erdoğan'ın bu sözlerinden sonra Saraybosnalı birkaç Boşnak ile görüştüm. Bu cümleler, beni olduğu kadar, hepsini rahatsız etti. Onların sert yorumu buradan aktarmam mümkün değil. Ancak şu kadarını ifade edeyim ki, Boşnaklar, yaşanan kanlı olaylardan dolayı yeterinde yaralı ve yorgunlar. Savaşmak değil, barış ve huzur istiyorlar ama evli evinde köylü köyünde kalsın istiyorlar. Hiçbir bilinçli Bosnalı Boşnak, eskiden olduğu gibi, Sırp ve Hırvatlarla iç içe geçmeyi, hele aile kuracak kadar yakınlaşmayı kesinlikle istemiyor. Ortada 250 bin şehit varken bu asla mümkün değil. Bu tür tehlikeli cümleleri kurmadan evvel, kendimizi onların yerine koyup, daha sonra konuşmakta fayda var. Bir Müslüman Türk, Sırp, Ermeni ya da Yunan'a kız verme konusunda ne kadar temkinli ise Bosnalı Müslümanlar da, Sırplar ve Hırvatlar ile ilişkilerinde aynı derece de temkinliler. Olmakta da haklılar. Bunun için 250 bin haklı sebepleri var.
Başbakan'a sorular
Başbakan Erdoğan konuşmasının ilerleyen bölümlerinde Bosna-Hersek'in kurucu Cumhurbaşkanı rahmetli Aliya İzzetbegoviç'ten de bahsetmiş. Başbakan Erdoğan, Aliya İzzetbegoviç'i vefatından bir iki gün önce hastanede ziyaret ettiğini ve kendisine "Bosna-Hersek'i bırakmayın. Bu, tarihi bir görevdir" tavsiyesinde bulunduğunu dile getirmiş. Ardından, "Biz, o tarihi bilinç içerisinde sizleri bırakmamız zaten mümkün değil. Bizler her zaman, Bosna Hersek'in yanında olduk, oluyoruz ve olacağız" demiş.
Bu sözler üzerine aklıma birçok soru geldi. Sayın Başbakan, madem rahmetli Aliya'nın tavsiyelerine bu kadar önem veriyorsunuz, kendisinin mirasına sahip çıkmak arzusundasınız ve kendinizi "Bosna-Hersek'in gençleriyle birlikte artık tüm Balkan gençlerine umut dolu bir istikbal vaat etmek zorunda" hissediyorsunuz, o halde şimdi soracağım birkaç soruya da rahatlıkla cevap verebilirsiniz: Rahmetli Aliya İzzetbegoviç'in en güçlü kalesi olarak adlandırılan Genç Müslümanlar Teşkilatı eski Genel Başkanı Ömer Behmen'i sağlığında kaç kez ziyaret ettiniz? Rahmetli Aliya İzzetbegoviç ve Ömer Behmen'in mensubu oldukları ve bugünkü özgür Bosna-Hersek'in kurucu kadrosunun yetiştiği Genç Müslümanlar Teşkilatını hiç ziyaret ettiniz mi? Genç Müslümanlar Teşkilatı'nın Bosna-Hersek'in fiziki ve manevi anlamda yeniden imarına yönelik projelerinden hangisine el uzattınız, hangisine destek verdiniz?
Aslında Başbakan'ın konuşmasında değinilmesi gereken başka hususlar ve sorulması gereken başka sorular da var. Ama biz, şimdilik, bu kadarı ile yetinelim. Başbakan Erdoğan'ın, herkesin bildiği yüzeysel bilgiler dışında, Bosna-Hersek'i ne kadar iyi tanıdığı ve Bosna-Hersek'e ne kadar hazırlıklı gittiği, yine kendisinin bu ülke sınırları içerisinde katıldığı bir toplantının sonunda söylediği sözlerinde saklı: "Ne yapalım, 24 saatte ancak bu kadar oluyor!"
MİLLİ GAZETE
Yorumlar