Duyuru

Avrupa’nın şımarık çocuğu

  /   3392   /   28 Ağustos 2014, Perşembe

 Yazdır

  

Yunanistan, Osmanlı Devleti'nin zayıflaması sürecinde, 19'uncu yüzyıl emperyalist devletleri eliyle İstanbul idaresinden çıkartılarak kurulan yirmi sekiz devletten bir tanesi. 14 Eylül 1829 yılında imzalanan Edirne Anlaşması ile Osmanlı Devleti'nden ayrılmıştı. Yunanlılar, Rusya ve Batılı ülkelerin destekleriyle, 1922 yılına kadar yaklaşık 92 yıl boyunca "Megali İdea" olarak adlandırdığı "Büyük Yunanistan" politikası doğrultusunda hareket ettiler.

1917 yılında İtilaf Devletleri'nin yanında yer aldığı Birinci Dünya Savaşı sonrasında galip devletlerin safında yer alan Yunanistan, Mayıs 1919'da İzmir'e asker çıkarmış ve Anadolu'nun içlerine kadar ilerlemişti. Yaklaşık üç yıl süren İstiklâl Harbi'nin ardından 9 Eylül 1922'de ağır bir yenilgiyle Anadolu'yu terk etmek zorunda kalmıştı.

Bağımsızlığını ilan ettiği günden bu yana başta Türkiye olmak üzere neredeyse tüm komşularıyla sorunları bulunuyor. 1981 yılında dönemin Avrupa Topluluğu'na üye olan Yunanistan, bu ülkede yaşayan ve hatırı sayılır bir nüfusa sahip bulunan, Batı Trakya Türkleri başta olmak üzere Çamerya Arnavutları, Ulahlar ve Makedonları azınlık olarak tanımamakta da ısrar ediyor. Yunanistan, bu azınlık gruplarının hiç birini kabul etmemekte ve Türk azınlık dışındakileri Grek saymaktadır. Batı Trakya Türk azınlığını ise dini azınlık olarak kabul eden Yunanistan, azınlık haklarına riayet etmediği için uluslararası mahkemelerde defalarca hüküm giymiş bir ülke. Yunanistan'ın Arnavutluk'la Epir meselesi, Makedonya ile isim anlaşmazlığı devam ediyor.

Yunanistan batakta

Bir yüzyılı emperyalist Batılıların desteği ile düşe kalka geçiren Yunanistan, içine düştüğü ekonomik bataktan kurtulmak için uzun bir süredir çırpınıyor. Büyük bütçe açığının sonucu olarak Papandreu hükümeti, memur maaşlarında kesinti, emekli aylıkların dondurulması ve satış vergilerinin yükseltilmesi gibi çeşitli ekonomik önlemler açıklamıştı. Hükümetin bu önlemlerine karşılık ülkedeki binlerce kamu çalışanları, işçiler ve gençler ise, birçok protesto gösterileri düzenliyorlar. Aslında Yunan halkı mevcut ekonomik durumu protesto etmekte pek haksız sayılmaz. Çünkü Yunanistan'ın ekonomisi uçurumun eşiğinde bulunuyor. 2008 yılında 123 milyar dolar civarında olan mal ticareti, Avrupa Birliği ülkelerinde yaşanan ekonomik bunalım neticesinde 2009 yılında 79 milyar dolar civarına gerilemiş bulunuyor.  Yunanistan yüzde 125 civarındaki kamu borcu ile Avrupa'nın en borçlu ülkeleri arasında yer alıyor. 2008 yılında büyümenin Gayrı Safi Yıllık Hâsıla'ya oranı yüzde iki civarındayken, 2010'da bu oranın eksi 0,3 oranında gerçekleşmesi bekleniyor. Ülkedeki bütçe açığının GSYH'ye oranı ise, iki katından fazla artarak, yüzde 12,7 seviyesine ulaşmış durumda. Bu, Euro bölgesinde yer alan, on altı AB ülkesi için belirlenen yüzde üçlük oranın dört katından bile daha yüksek.

Yunanistan, büyük bütçe açığını Avrupa Birliği vasıtasıyla kapatacağını düşünürken, Almanya'dan beklemediği bir cevap aldı: "İflas etmiş bir taraf, mali kaynak sağlayacak her türlü şeyi kullanmalı ve alacaklarına hizmet etmelidir... Yunanistan mevcut borçlarını ödemek için sahip olduğu binalar, şirketler ve pek çok boş adadan faydalanmalıdır." Yunanistan'ın yardım taleplerine karşılık verilen bu cevaptan da anlaşılacağı üzere "Avrupa'nın şımarık çocuğu" Yunanistan, Batılılar için bile, katlanılmaz bir problem haline geldi.

Krizlerin adamı: Pangalos

Ne var ki, Yunanlılar içinde bulundukları tüm sıkıntılara rağmen, bölgede yeni siyasi gerginlikler çıkarmaktan geri durmuyor. Örneğin, 21 Mart gecesi Batı Trakya'da, Gümülcine Türk Gençler Birliği'ne kimliği belirlenemeyen kişi ya da kişiler tarafından kaldırım taşlarıyla saldırı düzenlendi. Saldırıda dernek şubesinin avluya bakan tarafındaki pencerenin camı kırılarak, kapısı zorlanmış. Bu tür saldırıları görmezden gelen Yunanistan, Türkiye'yi tehdit etmekten çekinmiyor. Yunanistan Başbakan Yardımcısı Theodoros Pangalos, Türkiye'nin Gümülcine Başkonsolosluğu'nu Batı Trakya Türk Azınlığıyla ilgili konulara müdahalede bulunmakla suçlayarak, N''Yunanistan'la dost olduğunu bildiren bir ülkenin başkonsolosluğunun rolü bu değildir. Başkonsolosluğun kapanmasına da karar verilebilir'' demiş.

"Dangalos" olarak da bilinen Başbakan Yardımcısı Pangalos, aslında Türk halkının yakından tanıdığı bir isim. İki ülke arasında yaşanan Kardak krizinin faturasını Yunan Ordusu'na çıkarmıştı. Askerleri acizlik ve beceriksizlikle suçlamış ve dönemin Genelkurmay Başkanı Hristos Limberis'in 7 Şubat 1996 günü ordudan uzaklaştırılmasına ön ayak olmuştu. Kardak kayalıkları meselesinin çözümü için Lahey Adalet Divanı'na başvurma önerisi yine Pangalos'a aitti. Kardak krizinin üçüncü yılında Netnews haber ajansına yaptığı açıklamada, bu krizin "Türk yayılmacılığının somut bir kanıtı" olduğunu ve "kriz gecesi, Başbakan Simitis'e de kafa tuttuğunu" söylemişti.

Bir türlü ağzına hâkim olmayı başaramayan Pangalos, 1998 yılında dönemin Türk Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile New York'ta görüştükten sonra Türkiye'yi "ırz düşmanı, hırsız ve kanlı çizmeleriyle Avrupa yolunda ilerlemek isteyen bir ülke" olarak tanımlamıştı. Pangalos'un bu açıklamaları, iki ülke ilişkilerinde siyasi bir kriz oluşturmuş ve Başbakan Simitis tarafından bir kez daha uyarılmıştı. Ancak Pangalos'un kimseyi dinlemeye, yapılan uyarıları dikkate almaya niyeti yoktu. Dışişleri bakanı olarak Simitis Hükümeti'nde görev aldığı 1999 yılında terörist başı Abdullah Öcalan krizinin başrolünü oynadı. Atina'ya gizlice giren terörist örgüt liderini kurtarmak için Kenya'ya gönderdi. Nairobi'deki Yunanistan Büyükelçiliği'ne ait konutta 12 gün ağırlanmasını sağladı. Terörist başı yakalanınca, Başbakan Simitis'in arkasından işler çevirdiği gerekçesiyle görevden alındı. Daha sonra Kültür Bakanlığı'na atanan Pangalos, insan hakları konusunda Türk politikasını "Hitler'in izlediği politikalar" olarak tanımlayınca, Başbakan Simitis tarafından ikinci kez görevden alınmıştı.

Yunanlıların Ayasofya hayali

Yunanlıların sebep oldukları siyasi krizlere daha birçok örnek vermek mümkündür. Geçtiğimiz ayın sonunda 25 Mart 2010 günü Atina'nın 'Sindagma' meydanında düzenlenen "Ulusal Bağımsızlık Bayramı" geçit töreni esnasında Sahil Güvenlik Komutanlığı Sualtı Görevler Birliği, Arnavutluk, Türkiye ve Makedonya aleyhinde sloganlar atmışlar. Sahil Güvenlik Komutanlığı Sualtı Görevler Birliği hep bir ağızdan Arnavutlar aleyhinde "Akıtacağımız kan, domuz Arnavut'un kanı" şeklinde ırkçı sloganlar atmışlar. Yunan özel kuvvetlerinin eğitim ve tatbikatları sırasında da "Onlara Üsküplü (Makedonyalı) derler, Onlara Arnavut derler, elbiselerimi onların derileriyle dikeceğim", "Ayasofya'ya Ayasofya'ya. İstanbul'a bir akşam, tanklarla girelim. Ayasofya'nın önünde, Geçit töreni yapalım" ifadelerinin yer aldığı marşlar okudukları tespit edilmişti.

Aynı şekilde 2007 yılında ise yine özel kuvvetlerde Türkiye aleyhtarı marşların eğitim ve tatbikatlar sırasında okundukları ortaya çıkmıştı. Yunan Özel kuvvetlerine ait internette yer alan görüntülerde ise, "Çelik kılıçla hangi Türkü buldularsa başını uçurdular, Palikarya'lar Ayasofya yolunda öldüler. Ayasofya'dan Hilal'i çıkaracağım, yerine de Haç'ı takacağım. Tanrı sadece o zaman, İstanbul'u aydınlatacak. Yunan milli marşı her yanda yankılanacak" cümleleri yer alıyor. Yunan Ordusu bu sloganları atar da, Yunanlılar rahat duru mu? Yunanistan'ın Girit adasında bir grup ırkçı, 2 Nisan 2010 tarihinde, İslam Merkezi'ne yönelik bir kundaklama girişimi gerçekleştirmişler. Müslümanların azınlıkta olduğu Girit adasında, ırkçılar sık sık İslam Merkezleri'ne yönelik bu tür saldırılar düzenliyorlar ve bu, adadaki Müslüman azınlığı oldukça tedirgin ediyor. Ayasofya hayalini askeri marşlarla yaşatmaya devam eden Yunan Ordusu'na ve İslam Merkezlerine saldırarak ülkedeki Türk, Arnavut ve Makedon Müslümanları sindireceğini düşünen ırkçı Yunanlılara tavsiyemiz, komşularına ve azınlıklara saldırmak yerine, kendi söküklerini dikmekle uğraşmalarıdır.

Evet, tavsiyemiz budur. 

 

MİLLİ GAZETE

  

Yorumlar