Duyuru

Keşfedilmeyi Bekleyen Bir Ülke Arnavutluk

  /   7105   /   28 Ağustos 2014, Perşembe

 Yazdır

  

 

  Behlül METİN

 

 

Arnavutluk yıllarca dış dünyaya kapalı bir ülke olarak kalmıştır. 1990’dan sonra sosyalist rejimin değişmesiyle yavaş yavaş  kendine gelmeye ve dünyaya açılmaya başlamıştır. Arnavutluk’un başkenti Tiran’aayak bastığınızda baş döndürücü bir trafikle karşılaşıyorsunuz. 1990’a kadar özel araç kullanımının olmadığıTiran’da sınırlı sayıda otomobil varken bugün  150 bini kayıtlı olmak üzere 250 bin aracın caddeleri doldurduğunu görüyoruz. Şehrin 1 milyonluk nüfusu ile araç sayısının orantısız olduğunu fark ediyorsunuz. Bunun sebeplerindenbiri de son model lüks arabaları 2-3 bin dolar gibi paralara alabilmeniz.

 

                Tiran’ın göbeğindeki İskender Bey heykeli, Ethem Bey Camii ve saat kulesi, adeta ülkenin sembolü durumunda. Saat kulesi ve cami Osmanlı’dan yadigar. İskender Bey heykelini gördüğümüzde “kim” olduğunu merak ediyor ve öğrenmeye çalışıyoruz. Bu heykel komünist dönemde Osmanlı ve Türkiye karşıtları tarafından diktirilmiş. Yaklaşık % 75’i Müslüman olan Arnavutluk  halkının inancı ile uyuşmayan bir insan olan İskender Bey’in bundan 500 yıl önce Osmanlı’ya baş kaldıran ve 25 yıl boyunca direnen bir Hıristiyan olduğunu öğreniyorsunuz.

Arnavutluk’taki 500 yıl süren Osmanlı egemenliğini ve Türk halkıyla olan kültürel bağını içine sindiremeyen dış güçler ve komünist rejim Arnavutluk halkının tarihi misyonu ve kültürel dokusuyla hiç bağdaşmayan bu insanın heykelini toplumu dönüştürmenin bir aracı olarak dikmiş. Bunun gibi bir örnek de Rahibe Terasa. Uçaktan indiğiniz hava limanına Nene Terasa’nın adının verildiğini görüyor ve çıkışta bu rahibenin heykeliyle karşılaşıyorsunuz. Halbuki Rahibe Terasa Makedonyalı bir  rahibe ve tüm  hayatı boyunca Arnavutluk’abir kez gelmiş. Bu günlerde nüfus cüzdanlarına da Nene Terasa’nın resminin konulması gündemde. Anlaşılan o ki, Arnavutluk halkı Batı Dünyası tarafından  suni bir şekilde kimlik değiştirilmeye zorlanıyor.

 

TİRAN’IN KURULUŞU VE SÜLEYMAN PAŞA

 

Arnavutluk’un başkenti Tiran varlığını Osmanlı’ya borçlu. Osmanlı egemenliği sırasında İşkodra vilayetinin Draç Sancağı'nda bir kaza merkezi olan Tiran, 17. yüzyıla kadar küçük bir köymüş. İşkodra Valisi Süleyman Paşa zamanında buranın  bir şehir olmasına karar veriliyor. Paşa,  şehre  iki cami ve külliye yaptırıyor. Sonradan Tiran şehri gelişiyor. Ne yazık ki, savaş sırasında yıkılan bu  külliye onarılmamış. Yeri de satılmış ve bu gün bu yere 28 katlı bir iş merkezi yapılıyor.

 

ETHEM BEY CAMİİ

 

          Merkezdeki Ethem Bey Cami  18. yüzyılda yapılmış. Ethem Bey’in ömrü camiyi yaptırmaya yetmemiş ve vefatından sonra çocukları tamamlamış. Caminin giriş kapısının  sağ tarafında Ethem Bey’in, sol tarafında hanımının kabri var. Tiran’da Enver Hoxha iş başına gelmeden evvel 27 olan cami sayısı yıktırılarak 7’ye düşürülmüş. Kalanlar da müze gibi farklı amaçlarla kullanılmış. Ethem Bey camisi de yıktırılmadan ayakta kalan Osmanlı eserlerinden. Cami, 1990’a kadar müze olarak kullanılıyormuş.

 

iran’ın “Taksim”i diyebileceğimiz merkezindeki sembolik mimari yapıtlardan biri de Tiran Opera Merkezi. Bu yapıta baktığınızda    komünist rejimin kültür ve sanata çok değer verdiğini düşünebilirsiniz. Fakat en acımazsız kültür katliamı Enver Hoxha zamanında yaşanmış. Dünyadaki tek ateist devlet olarak ilan edilen bu dönemdeTiran’daki  tarihi cami ve  kiliseler tarihi özeliklerine bakılmaksızın yıkılmış.

 

BETON PAPATYALAR ÜLKESİ

 

Her ülkenin kendini simgeleyen bir özelliği / eseri vardır. Arnavutluk’un simgesi de, ülkenin her yerine 200-300 metre arayla  yayılmış bunker denilen beton papatyalar. Rusya’ya ve Komünist Blok’a kapılarını kapayan Enver Hoxha Batı’nın olası bir saldırısına  karşı şu an sayılarını kimsenin bilmediği bunkerlerle donatmış ülkeyi. Bunun için yaklaşık 5 milyar dolar harcanmış ki, bu Arnavutluk için müthiş bir rakam. Bu parayla ülkenin tüm yolları yapılabilirmiş.

 

Bunkerlerin özelliği tek kişilikten çok kişiliğe kadar değişik boyutlarda olması ve topun işlememesi. EnverHoxha, bunkerleri  yapan ve sağlamlığına garanti veren mühendisleri bunların içine koyup sonra da  top ateşine ve uçaklardan atılan bombalara maruz bırakarak test etmiş. Şu an  halkın başına bela olan bu sığınakların her biri 1.5 ton demir ve tonlarca  beton taşıyor. Kırıp imha etme işini yapan şirketler bu iş için 700 dolar para alıyorlar. Arazinize bir bina yapacaksanız projenizi engelleyen bunkeri ortadan kaldırmak için bu parayı vermek zorunda kalıyorsunuz.

 

 

 

OSMANLI ŞEHRİ ELBASAN


O
smanlı’nın Arnavutluk topraklarında il ayak bastığı şehir Elbasan.

Bu özeliğinden dolayı da Elbasan denmiş ve adı Türkçe olarak hala günümüzde devam ediyor. Fakat Osmanlı eserleri kötü vaziyette.

 

Yıkılmış minaresi ile harabe halinde olan Nazareşa Camii, Arnavutluk’ta görmeye alıştığımız, Osmanlı eserlerinin sahipsizliğini gösteren  manzaradan pek farklı değil. Osmanlı tarafından yapılan Elbasan Kalesi ve kalenin içerisinde yer alan, 1492 yılında yapılmış Kral Camii ise Arnavutluk’ta ayakta kalabilen nadir eserler arasında. Yuvarlak kiremitli evleri ile Elbasan, Osmanlı’dan kalma durumunu kısmen korumuş  bir Anadolu kasabası görünümünde.

ARNAVUTLUĞUN SAFRANBOLU’SU BERAT ŞEHRİ

 

Berat şehri Arnavutlukta mutlaka görülmesi gereken otantik mekanlardan birisi. Osmanlı’dan kalma yapısı pek bozulmamış ve şehir betonlaşmamış. Berat bozulmamış mimari yapısı ile  tarih mirası olarak koruma altına alınması gereken şehirlerden.Berat’ta karşılaştığımız Arnavutlarla konuşuyoruz. Bu insanlar kendilerini Türk olarak tanımlıyorlar. Aslında etnik anlamda Türk değiller. Fakat Türklerin getirdiği dine, İslam’a,  tabi olan  anlamında , dini bir anlam yükleyerek kendilerine Türk diyorlar.

Berat kalesi tüm heybetiyle şehrin tepesinde duruyor. Kaleden şehri  ayrıntılarıyla gözlemliyor, şehrin güzelliğine şahit oluyorsunuz. Kale içinde yer alan köşkü Enver Hoxha dinlenme amacıyla kullanırmış. Yine, kale içinde bulunan TV yansıtıcılarının yanına TRT’nin yayınlarını yansıtmak için de yansıtıcı konulmuşsa da bunların kablolarının Hıristiyanlar tarafından kesildiğini öğreniyoruz. Arnavutluk halkının Türklerle irtibatının kesilmeye çalışıldığı açıkça anlaşılıyor.

Berat Kalesi’ni bize bağlayan bir diğer eser de 2.Beyazıt zamanında yapılan cami. Bu camiden geriye kalan tek şeyin yarım bir minare olduğunu da maalesef söylemek zorundayız. Kalede satış yapan bir kadın Türk olduğumu anlayınca  diyor ki: “Bu camiyi sizin atalarınız yaptı, fakat şimdi siz tamir bile etmiyorsunuz, harap vaziyette, yıkılıp  gidecek, herkes buraya geliyor ve  eseri  bu şekilde görüyor, bu sizin ayıbınız neden tamir ettirmiyorsunuz?”

 

TİKA VE ARNAVUTLUK’TAKİ FAALİYETLERİ

 

Bu satıcı bayanın bahsettiği işleri yapmak üzere Başbakanlığa bağlı olarak kurulmuş TİKA (Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi isminin kısaltılmış hali) ismi ile maruf bir kuruluş var. Şu anda 27 ülkede faaliyette bulunuyor.Tiran’da da bürosu bulunan TİKA’da görevli Dr. Murat Akarsu’yu ziyaret ediyoruz. Kendisi  bizi sıcak bir ilgiyle karşılıyor. Aslında Arnavutluk’ta bir çok Osmanlı eseri yıkılmış, yok olmuş, bir kısmı da yıkılıp yok olmak üzere. Berat kalesindeki camiyi ve satıcı bayanın konuşmalarını aktarıyorum. Kendisi de  Berat’taki Osmanlı eserlerinin korunması için defalarca Berat’a gittiğini ve şu an bu şehir için 4 tane proje hazırlandığını, projelerden birisinin de bu eserin tadili olduğunu söylüyor. Tabii resmi yollarla ödenek çıkması vs, bunlar uzun zaman alan işler. Keşke bir sponsor çıksa da bu eseri kendi imkanları ile tamir etse. Bu iş için öyle büyük paralar da harcamaya gerek yok.

 

TİKA Arnavutluk halkıyla olan tarihi bağlarımızı yeniden canlandırmak için çeşitli faaliyetlerde bulunuyor. Türkçe kursları açmış, eski okulları onarmış. Bu ülkede Yunanistan’ın ve İtalya’nın büyük faaliyetleri var. Fakat sanırım en çok çalışması gereken tarihi bağları sebebiyle Türkiye.

 

ŞKODRA OSMANLI SANCAĞI

 

Arnavutluk Cumhuriyeti’nin en eski yerleşim merkezlerinden biri olan İşkodra aynı zamanda ülkenin kuzey kesiminin en önemli sanayi ve kültür merkezi.

 

İşkodra, Fatih Sultan Mehmet zamanında, 1479 tarihinde, Osmanlı topraklarına katılıyor. 19. asırda vilayet merkezi olan İşkodra Balkan Savaşı sırasında Osmanlıların elinden çıkıyor.  1913 yılında şehir Arnavutluk devletine bırakılıyor. İşkodra Osmanlı’nın bölgede en son terk ettiği yer olma özelliğine sahip.

 

İşkodra’nın en önemli tarihi eseri İşkodra Kalesi (Rozafa) içindeki Sultan Fatih Camii, diyebiliriz. O da yıkılmak üzere olan bir harabe halinde. “Bu mimari eserin  ilk hali bir  kiliseydi” denilerek cami tekrar kiliseye çevrilmeye çalışılmış. Halkın buna tepki göstermesi üzerine bu girişim başarılı olamamış. Her yerde olduğu gibi burada da Osmanlı’dan kalan tüm mimari eserlere topyekün bir saldırı söz konusu. Komünist yönetim şehirdeki bir tek cami dışında tüm tarihi camileri yıkarak burada da bir tarih katliamı yapmış. Osmanlı yadigarı bu mimari eserlere bir an evvel sahip çıkılması gerekiyor.

İşkodra’da gezerken Türk dostu bir yayın organı ile karşılaşıyoruz: Besimtari aylık mecmuası. Selim Gokajtarafından çıkartılmakta olan bu aylık mini gazeteyi inceliyorum. Sanki Türkiye medyasından bir parça. Komünist rejim  ne kadar Türkiye düşmanlığı pompaladıysa  derginin editörü Selim Gokaj “bunun faydalı olmadığını söylüyor ve her ailenin  mutlaka Türklerle soy bağı olduğunu” ifade ediyor. Sonra çıkardığı dergideki bir yazıyı gösteriyor. Yazının konusu soyadları “Bayraktari” olanların Osmanlı’nın torunları olduğu  hakkında. Anadolu’dan buraya gelip yerleşmiş sonra da yöre halkına karışmış. Çok tanınmış bir şarkıcılarının  ismi “Nexhat Osmani  Türklerle kan bağı olan veya olmasa da kendini öyle hisseden bu şekilde bir çok Arnavut var.

Arnavutluk % 75’i Müslüman,  % 25’i Hıristiyan bir ülke. Fakat halkın % 95’i etnik anlamda Arnavut kökenli. Etnik olarak kendilerini “Shqiptar” (Kartaloğlu anlamına geldiği söyleniyor. Ülkenin kendi dilindeki adı olan Shqiperia da Kartallar Ülkesi, demekmiş) olarak tanımlamalarına karşın Müslüman Arnavutların kendilerini Hıristiyan Arnavutlardan ayırt etmek için “ben Türk’üm” demeleri doğrusu bize ilginç geliyor. Ama bahsettiğim gibi,  bunu “Türk” kelimesine dini bir anlam yükleyerek yapıyorlar.

 

ARNAVUT HALKININ TÜRKİYEYE BAKIŞI

 

Arnavutluk  şu an  kimliğini oluşturamamış bir ülke durumunda. Geçmişteki bağlarıyla Batı Dünyası arasında kendine bir yer edinmeye çalışıyor. Hıristiyan Arnavutlar ve komünist rejimden kalan bürokratlar Osmanlı’yı ve Türkiye’yi kötü gösterme çabası içinde. Fakat  Arnavutluk halkının belli bir kesiminde  tarihten gelen bağları sebebiyle Türklere karşı sevgi dolu bir bakış açısı var. Türkiye’yi bir baba gibi görmeseler de, en azından bir ağabey olarak görüyor veya  görmek istiyorlar. Fakat  bu noktada Türkiye’nin büyük ihmallerinin olduğu söylenebilir. Komünist rejim döneminden kalma ders kitaplarında Osmanlı’yı zorba ve işgalci olarak gösteren metinler  hala çocuklara okutuluyor. Türkiye’nin bu konuda ricaları olsa da  hala uygulamaya geçilmemiş.

 

Arnavut halkında Türk çayı (ve genel olarak her türlü siyah çay) içme adeti yok. Türk çayı yerine kahve ve nescafe içiyorlar. Türk şirketlerinden ENKA’nın yürüttüğü yol projesi sebebiyle Tiran’da bulunan Türklerden, Türk çayı satılan tek cafenin yerini öğreniyorum. Burası otantik bir mekan, sanki Anadolu’nun bir köy evinde konaklıyorsunuz gibi. Cafenin girişinde bir kısmı da Türkçe olan birçok kitap görüyoruz. Sonradan öğreniyoruz ki, burası entelektüellerin, felsefe meraklılarının uğrak yeri olan bir mekanmış. Adı Selviya Kültürel  Aksiyon. Türkçe selvi  kelimesinden geliyor. Burada Arnavutluk’un milli şairlerinden Ervin Hatibi ile tanışıyoruz. Devlet tarafından milli şair olarak kabul edilmiş, şiirleri ders kitaplarına alınmış. Kitapları devlet tarafından bastırılıyor.

 

Sohbete başlarken ilginç  bir açıklamayla karşılaşıyoruz: “Ben Türküm  atalarım Arnavutluk’aKastamonu’dan gelmiş.” Ne var ki Hatibi ve ailesi Türkçe bilmiyorlar. Bir yandan çay içerken diğer yandan koyu bir muhabbete dalıyoruz. Hatibi, Osmanlı, Türkiye ve Türk hayranı bir  insan. Zaman zaman televizyon programlarına, açık oturumlara katıldığını ve  Türkiye ile Osmanlı karşıtlarını  nasıl alt ettiğini anlatıyor. Kapalı kutu olarak bilinen bu ülkede bizleri bu kadar çok seven insanların bulunacağını hiç tahmin etmemiştim, fakat bu yakınlık ve ilgi beni sevindiriyor.

 

 

 

 

Tiran’da Türkiye’nin ticari ataşeliği mevcut. Fakat şu var ki, hiçbir zaman için oradaki resmi görevli bu ülke vatandaşı kadar ülkenin durumu hakkında bilgi sahibi olamaz. Arnavutluk’ta ne gibi problemlerle karşılaşabilirsiniz? Başta dil problemi var. Orta yaş grubu ve iş hayatına hakim kesim yaygın yabancı dilleri bilmiyor. Onlarla tercüman aracılığıyla  Arnavutça diyalog kurmak durumundasınız. Yabancı dil bilmeyişlerinin sebebi de çok ilginç. Enver Hoxha, yabancı dil öğrenir de olur ya  dış alemle diyalog kurarlar endişesi ile okullarda yabancı dil eğitimini yasaklamış. Günlük hayat sabah saat 7 de başlıyor. Daha hava aydınlanmadan herkes ayakta. Sebebi de yine Enver Hoxha zamanından kalma bir alışkanlık. Olur ya,  dış saldırı vuku bulursa, savunmak için ülkeyi kışlaya çevirip asker bir millet yaratmayı amaçlayan Enver Hoxha sabah saat 6 da her gün  1 saatlik spor yapmayı tüm halka mecburi tutmuş. Senelerce halka paranoyalar çerçevesinde Batı  ve Amerikan düşmanlığı aşılanmış.

 

Tüm bu baskılar halkın canına yetmiş olacak ki, sosyalist rejim çöktükten sonra halkta Enver Hoxha’nın mirasını temizlemek için büyük bir çaba sarf ediyor. Mimari yapılara kadar sosyalist rejimden arta kalan her şeyi yıkmış. İlginçtir ki inşaatlarda evlerde  resmi belediye binalarında dahi Amerikan bayrağı sallanıyor. Bu durumu çok garipsediğim için sorduğum bir Arnavut,  “bunun Arnavut halkıyla, Amerikanın dostluğunu simgelediğini” söylüyor. Fakat bana kalsa temelinde yatan asıl psikolojik sebep; baskıya, anlamsız yasaklara maruz kalan bu halkın Amerika’yı bir özgürlükler abidesi olarak görmesi.

 

Arnavutluk’ta  karşılaşacağınız diğer bir problem de, pasaportunuzda Batı ülkelerin vizesi yoksa, yeniyse ve ilk defa Arnavutluk’a giriş yapıyorsanız hava limanından geri çevrilme ihtimaliniz. Bunun sebebi de İtalya yoluylaBatı’ya iltica edenlerin Arnavutluk’u bir geçiş üssü olarak kullanması ve bunda da Türkiye’nin önemli bir rol oynaması. Bu durumda Arnavutluk’a giriş yapabilmek için  bir Arnavut’u kefil göstermeniz gerekiyor.  

ARNAVUTLUK TÜRK GİRİŞİMCİLER DERNEĞİ.

 

Arnavutluk gezimiz sırasında Türkiye’den buraya gelip yerleşmiş genç bir iş adamı olan  Fadıl Koyun’a tesadüf ediyoruz. Kendisi Adıyamanlı olup 1997’de İstanbul’a, 1999’da da Arnavut bir bayanla evlenip Tiran’ayerleşiyor. 200 işçinin çalıştığı atölyesinde halen triko üzerine faaliyet gösteriyor. Fadıl Koyun aynı zamanda “Arnavutluk Türk Girişimciler Derneği” başkanı. “Neden Arnavutluk ?” sorusuna, Laleli’de çalışırken de Arnavutluk’tan gelen müşterileri olduğunu fakat, ortaokulda bir öğretmeninin, “Arnavutluk Avrupa’nın kapısıdır” sözünü hiç unutmadığı, cevabını veriyor.

 

Burada yatırım için ortamın nasıl olduğunu soruyorum. “Türkiyeli iş adamlarına yatırım yapmalarını tavsiye ederim, işçilik 130 –150 USD arasında, dışardan gelen mallara gümrük % 5, nakliye de % 3 civarında, bir mal için bunlar ortadan kalktığında fazladan oluşan % 8’in dahi iyi bir kar marjı sağlıyor” diyor. Ve ekliyor; “Aynı zamanda Arnavutluk’un Karadağ, Kosova, Makedonya ile gümrüksüz satış anlaşması var ki bu da toplam 15 milyonluk bir Pazar yapar, kısa bir süre sonra  Arnavutluk AB’ye de  girecek”

 

Arnavutluk’ta inşaat ve tarım ürünlerini işleme dışında sanayi namına hiçbir şey yok, her şey dışardan geliyor. Ülkede en büyük problemlerden biri de elektrik kesintisi. Günde 6 saat elektrik kesiliyor. Fakat sanayi kuruluşları anlaşma yaptılar mı kesintisiz elektrik alabiliyorlar.

 

Ülkenin bu durumunu Yunan ve İtalyan iş adamları keşfetmiş fakat Türk iş adamları için bunları söyleyebilmek mümkün değil. Türk Girişimciler Derneği başkanı Fadıl Koyun, Türk iş adamlarını  bu ülkeye yatırım yapmaya davet ediyor.

 

2008 yılında Arnavutlukta “Türkiye İhraç Ürünleri Fuarı” düzenlenecekmiş. Fadıl Bey, bu fuara Türk firmalarını katılmaya davet ediyor ve konu ile ilgili olarak kendisi ile irtibat kurulabileceğini söylüyor.

 

Mail: fadkom@hotmail.com

 

Görebildiğim kadarıyla inşaat sektörü bayağı faal. İnşaat sektörüne yönelik malzeme  ve iş makineleri yedek aksamı verilebilir. Yine çok sayıda araç var ve bu  otomotiv parçaları ihraç edilebileceği veya orada üretilebileceğini akla getiriyor. Hava limanında karşılaştığım bir Arnavut tüccar Dubai’den teker getirdiğini söylüyor, daha araştırılsa başka  sahalarda çıkabilir. Arnavutluk’ta görebildiklerim bunlar. Konuyla ilgi soruları olanlar bana,oring_profil@hotmail elektronik posta adresinden ulaşabilirler.

 

Yıllarca dünyaya kapalı kalan ve artık neredeyse unuttuğumuz Arnavutluk Türkler tarafından yeniden keşfedilmeyi bekliyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  

Yorumlar