Duyuru

Balkanlarda siyasal temsil sorunu

  /   3002   /   28 Ağustos 2014, Perşembe

 Yazdır

  

 Farklı ırk, din ve dil özelliklerine sahip çok sayıda milletin buluşma noktası olan Balkanlar, 14'üncü yüzyılın ikinci yarısından itibaren, Osmanlı Türklerinin bu topraklara ayak basmalarından 1913'deki mecburi geri çekilmeye kadar siyasal ve sosyal anlamda bir dönüşüme sahne oldu. 16'ncı yüzyılın sonuna kadar devam eden iskân politikası neticesinde Balkanlardaki Türk nüfusu yüzde on beş seviyesine kadar ulaştı. Sonraki iki yüzyıl, bu oran daha da arttı. Ancak 19'ncu yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun güç kaybetmeye başlaması ve ardından Balkan uluslarının teker teker bağımsızlık ilanları, idari anlamda Türk hâkimiyetinin sona erdiğini ve yeni bir dönemin başlangıcını işaret ediyordu. Bu yeni dönemde Arnavutluk, Bulgaristan, Karadağ, Romanya, Sırbistan, Yunanistan olmak üzere altı ulus devlet ortaya çıktı. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ardından Bosna ve Kosova'da yaşananlar Balkan haritasını önemli ölçüde değişikliğe uğrattı. Ancak Balkanlardaki Türkler ve diğer Müslüman topluluklar adına değişen pek bir şey olmadı. Hali hazırda olduğu gibi, bazı yerlerde çoğunluk, bazı yerlerde en kalabalık azınlık ve bazı yerlerde ise katliam ve göçler neticesinde azınlık durumunda yaşamaya devam ettiler.

Bulgaristan

Balkanlarda en kalabalık Türk nüfusunun yaşadığı Bulgaristan'da Todor Jivkov döneminde Türklere yönelik isim değiştirme, Türkçe konuşmanın kısıtlanması ve Türkçe eğitimin yasaklanması gibi baskılar artık geride kaldı. Bugün Avrupa Birliği mensubu olan Bulgaristan, azınlıklara yönelik özgürlükleri tanıma yolunda kararlı adımlar attı. Jivkov'un iktidardan uzaklaştırılmasının ardından, siyasi örgütlenme ve temsil haklarında yapılan düzenlemeler ile Türklerin seçimlere katılmasının önü açıldı. Elbette bu olumlu gelişmeye en fazla sevinen ülke nüfusunun yaklaşık yüzde onunu teşkil eden Türkler oldu.

Bulgaristan'daki Türkleri temsilen, Ahmet Doğan'ın liderliğini yaptığı Hak ve Özgürlükler Hareketi-HÖH 22 Aralık 1989 tarihinde kuruldu. Bulgaristan'daki Türklerin asimilasyona karşı dayanışmasını sağlamak için 1986 yılında kurulan Türk Milli Kurtuluş Hareketi'nin resmi siyasal temsilcisi olan bu parti, Türkler kadar, ülkedeki diğer Müslümanların büyük çoğunluğu tarafından da destekleniyor. Bu sebeple Hak ve Özgürlükler Hareketi, kurulduğu günden beri, ülke siyasetinde anahtar bir rol üstlenmektedir. Mesela, ülkede Meclis Başkan Vekilliği, kabinede iki Bakanlık, bazı illerin Valiliği gibi önemli makamlara Türk temsilciler geldi.

Bulgaristan Sosyalist Partisi'nin sandıktan birinci çıktığı Haziran 1990'daki parlamento seçimlerinde 23 sandalye kazanan HÖH, aldığı 370 bin oy ile ülkenin üçüncü büyük partisi konumuna geldi. Hak ve Özgürlükler Hareketi, Haziran 2005'de yapılan seçimlerde ise, 32'si Türk olmak üzere, 34 sandalye kazandı. Sosyalist Parti ve eski Bulgar Kralı'nın kurduğu Milli Hareket Simeon II ile birlikte koalisyon hükümetinin ortağı olan HÖH, kabinede iki bakanı (Afet ve Çevre Bakanlığı) bulunuyor. 2007 yılında AB'ye giren Bulgaristan'ın, AB parlamentosuna seçtiği 18 parlamenterden üçü yine Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi üyesiydi.

Bulgaristan, Avrupa Birliği üyesi olduktan sonraki ilk parlamento seçimini 5 Temmuz 2009 Pazar günü gerçekleştirdi. Seçimlerin galibi olan Sofya Belediye Başkanı Boyko Borisov'un Onursal Başkanı olduğu Bulgaristan'ın Avrupai Kalkınması İçin Yurttaşlar Partisi GERB, aldığı yüzde 39,72'lik oy oranına karşılık gelen, 116 milletvekili ile parlamentoda temsil ediliyor. Hak ve Özgürlükler Hareketi DPS-HÖH ise, yüzde 14,45 oranında oy alarak parlamentodaki sandalye sayısını 34'ten 38'e çıkardı. Bu sonuçlarla GERB, Hak ve Özgürlükler Hareketi'nin de mensubu olduğu üçlü koalisyon hükümetini sonlandırdı. Ancak 27 Temmuz 2009'da parlamentodan güvenoyu alarak göreve başlayan 17 üyeli yeni kabinede, Türk kökenli heykeltıraş Vecdi Raşidov Kültür Bakanlığı'na getirildi. Bu görevlendirme de açık bir şekilde göstermektedir ki, Müslüman Türk unsurunu yok sayan bir Bulgaristan ve Bulgaristan hükümeti düşünülemez. Bu noktada üyelerinin büyük çoğunluğunu Müslüman Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi, hükümette bulunduğu dönemin bir muhasebesini yapmalı; oy ve milletvekili sayısını artırmasına rağmen hükümet dışında kalmasının sebeplerini gözden geçirmeli. Bulgar siyasetindeki konumunun aksine, seçimlerden sonra seçmenlerinin taleplerini yerine getirme noktasında oldukça yetersiz kalan Hak ve Özgürlükler Hareketi, hiç değilse bundan sonra, yeni Başbakan Borisov'un "Muhalefettekiler etnik kozu ortaya koymaya çalışmasınlar. Bugüne dek hırsızlık yapanlar cezalarını görecek. Her iki din de 'hırsızlık yapma' diyor. Bu yüzden BSP ve HÖH kenara çekilsin ve hırsızlıkla mücadeleye engel olmaya çalışmasın" sözlerini haksız çıkaracak çalışmalar yapmalı.

Hak ve Özgürlükler Hareketi'nin, Bulgar siyasetindeki konumunun aksine, seçimlerden sonra seçmenlerinin taleplerini yerine getirme noktasında oldukça yetersiz. Bu sebeple Bulgaristan topraklarında yaşayan diğer halklar gibi, Müslümanlar da siyasetten ve siyasetçilerden memnun değiller. Bulgaristan'daki dindar Müslümanlar, siyasetten uzak durmayı tercih ediyorlar. Aslına bakılırsa Bulgaristan Müslümanlarını temsil eden bu siyasetçiler de dindar kimseler değiller. Hatta dini konularda oldukça mesafeli oldukları bile söylenebilir. Gariptir ki, buna rağmen, Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi, diğer Bulgar siyasetçiler tarafından İslami bir parti olarak algılanıyor. Son yıllarda HÖH milletvekillerinin dini konularla ilgilenmeye başlaması, bazı siyasilerin Ramazan ayında iftar davetleri vermeleri ve yeni yapılan camilere maddi katkıda bulunarak Müslümanlarla yakınlaşmak için teşebbüslerde bulunmaları ise gelecek adına ümitleri muhafaza etmeyi sağlayan gelişmeler.

Batı Trakya

Müslüman Türklerin yoğun olarak yaşadığı bir diğer Balkan ülkesi olan Yunanistan'ın Batı Trakya bölgesinde, her iki ülke arasında imzalanan 30 Ocak 1923 tarihli Mübadele anlaşması uyarınca İstanbul'daki Rumlarla birlikte mübadele bırakılan ve bugün sayıları 150 bin civarında olan bir Türk azınlık bulunuyor. Yunanistan, Batı Trakya'da yaşayan Türk azınlığın vatandaşlık, din, ırk ve dil ayrımı yapılmaksızın özgürlüklerin korunmasını, ibadet serbestliğini, dolaşım ve serbest göç etme hakkını, yasalar önünde eşitliğini, siyasal ve sosyal hakların tamamından yararlanmalarını Lozan Anlaşmasıyla kabul ettiği halde, bu ülkede yaşayan Türk azınlığı, Türkiye'nin Yunanistan topraklarındaki doğal uzantısı olarak görmeyi ve potansiyel bir tehdit olarak değerlendirmeyi sürdürdü. Doğal olarak Batı Trakya Türk Azınlığına yönelik siyasal yaklaşımlarda bu algılama doğrultusunda şekillendi.

Bugün Batı Trakya'da yaşayan Türkler, Yunan Parlamentosu'na kendi temsilcilerini seçme hakkı en başta olmak üzere, diğer Yunanistan vatandaşlarıyla eşit haklara sahip değiller. Siyasi iradelerini Yunanistan parlamentosuna tam olarak yansıtamıyorlar. 1927'den itibaren yapılan tüm seçimlere mevcut bir partiye katılarak iki milletvekili çıkarabilen Batı Trakya Müslüman Türkleri, ilk kez 8 Nisan 1990'da seçimlere bağımsız katılarak, iki milletvekili çıkardılar. Rahmetli Dr. Sadık Ahmet, Güven listesinden, Rodop ilini temsilen; Ahmet Faikoğlu, İkbal listesinden, İskeçe ilini temsilen Yunan Parlamentosundaki yerlerini aldılar. 1990 yılında iki bağımsız Türk adayın parlamentoya girmesinin ardından, 24 Ekim 1990 tarihinde Meclise sunulan ve aynı yılın Kasım ayında kabul edilen bir tasarı ile baraj sistemi ilk kez 1993 seçimlerinde bağımsız adaylar için de uygulanmaya başladı. Yeni seçim kanunu, Müslüman Türk Azınlığın, bağımsız milletvekili çıkarmasını imkânsız hale getirdi. Çünkü yeni seçim kanununa göre; parlamento mensubu olmak isteyen her aday, Yunanistan genelindeki toplam oyların yüzde üçüne karşılık gelen en az 200 bin oy almak zorunda. Batı Trakya'da yaşayan Müslüman Türk nüfusunun 150 bin civarında olduğu düşünülürse, bağımsız bir Türk adayın yüzde üçlük oy olması imkânsız hale geliyor. Nitekim 10 Ekim 1993'te yapılan erken seçimlerde rahmetli Dr. Sadık Ahmet, Gümülcine'den parlamenter seçilmeye yetecek kadar oy almasına rağmen, yeni seçim kanunu sebebiyle parlamentoya giremedi.

Tüm bu kanuni engeller sebebiyle, Batı Trakya Türklerinin parlamentoya temsilci göndererek seslerini duyurabilmesi adına, tek bir seçenekleri kaldı: Yunan partilerinin seçim listelerinden gösterilecek Türk adaylar etrafında birleşmek. Yunanistan'ın iki büyük partisi PASOK ve YDP, Türklerin yoğun yaşadığı bölgelerde "3'e 2 formülü" uygulayarak, ikisi Türk olmak üzere beş aday gösteriyorlar. Ancak bu formül de, Türk oylarının bölünmesine ve daha fazla Türk milletvekili çıkarma şansının azalmasına sebep olmaktan öte geçmiyor.

24 Temmuz 1995 tarihinde Dr. Sadık Ahmet'in şaibeli bir trafik kazası neticesinde ölümü üzerine, Türk azınlık arasındaki görüş ayrılıkları yeniden nüksetti. Önceden olduğu gibi Türk adaylar yeniden Yunan listelerinden seçilmeye başladılar. 22 Eylül 1996'da yapılan seçimlerde Gümülcine'den Galip Galip (PASOK) ve Mustafa Mustafa (Birleşik Sol-Sinaspismos) ve İskeçe'den Birol Akifoğlu (YDP) Yunan Meclisi'ne seçildiler. 9 Nisan 2000 tarihinde yapılan seçimlerde PASOK tüm Yunanistan'da olduğu gibi, Batı Trakya'da da oylarını artırdı. Bu sebeple sadece Gümülcine'de PASOK listelerinden seçime giren Galip Galip ve Ahmet Mehmet milletvekili seçilebildiler. 7 Mart 2004 tarihindeki genel seçimlerde, adaya oy verme esasına dayanan Yunan seçim sisteminin bir azizliği yaşandı. Batı Trakya Türkleri, sadece 40 oy farkla, Gümülcine'den ikinci milletvekili çıkarma şansı kaybettiler. İskeçe'de ise 700 oy farkla çıkarılacak tek milletvekili kaybedildi. Neticede, YDP'nin Gümülcine adayı İlhan Ahmet, azınlığın tek temsilcisi olarak Yunan meclisinde görev yaptı. 2007 yılında yapılan genel seçimlerde de bu durum pek değişmedi. Gümülcine'den DEP eski Genel Sekreteri Ahmet Hacıosman ve İskeçe'den Dr. Çetin Mandacı, Batı Trakya Türklerinin ve aslında tüm azınlıkların Yunan Meclisi'ndeki temsilcileri oldular.

4 Ekim 2009 tarihinde yapılan erken genel seçimlerin galibi olan Panhelenik Sosyalist Hareket Partisi-PASOK, Batı Trakya'da da seçimlerin galibi oldu. Çeşitli partilerden 14 Türk adayın katıldığı seçimlerde, PASOK İskeçe Milletvekili adayı Çetin Mandacı ile PASOK Rodop Milletvekili adayı Ahmet Hacıosman Yunan Meclisi'ne seçildiler. Batı Trakya Müslüman Türkleri, iktidar partisinden PASOK'tan milletvekili seçilen Ahmet Hacıosman ve Dr. Çetin Mandacı'nın, artık derin bir yara haline gelen, azınlık haklarına ilişkin bir dizi açılımın sağlanmasında etkin rol oynamalarını bekliyorlar.

Makedonya

Önemli oranda Türk nüfus barındıran bir diğer ülke olan Makedonya'daki Türklerin, 1940 yılından itibaren Türkiye'ye göç etmeleri bu ülkedeki Türk varlığının önemli oranda azalmasına sebep oldu. 1991 yılındaki sayıma göre, Makedonya'daki toplam nüfusun yüzde beşine tekabül eden, 97 bin civarında Türk bulunuyordu. 2010 yılı itibariyle bu sayının daha da gerileyerek 80 bin seviyesine düştüğü tahmin ediliyor. Toplam nüfus içerisinde yüzde beşlik bir paya sahip olmalarına rağmen, Batı Trakya Türk Azınlığı gibi Makedonya Türkleri de parlamento ve devletin diğer kurumlarında temsil sorunu yaşıyorlar.

Makedon resmi makamlarına göre ülke nüfusunun yüzde 66'sı Makedon, yüzde 25'i Arnavut, yüzde 5'i Türk ve yüzde 4'ü ise diğer etnik gruplardan oluşuyor. Ancak Makedonya'da yaşayan Müslümanlar bu rakamların gerçeği yansıttığını düşünmüyorlar. Makedonya yönetiminin ülkedeki belediyeler ile ilgili yaptığı son düzenlemeler birçok seçim bölgesinde Müslüman halkın azınlık durumuna düşürülmesine ve dolayısı ile Müslüman nüfusun sahip olduğu gerçek oranın sandığa yansımamasına sebep oluyor. Tüm bu olumsuzlukların üzerine Makedonya'da Müslüman nüfusunun unsurları olan Arnavutlar ve Türkler de seçime üçer, dörder parti ile katılıyorlar.

Makedonya'da yaşayan Türkler tarafından kurulan ve bugün aktif durumda bulunan üç Türk partisi bulunuyor: Türk Demokratik Partisi TDP, Türk Milli Birlik Hareketi TMBH, Türk Hareket Partisi THP. Bu partilerden TDP, 2008 yılına kadar sosyal demokratlarla seçim ittifakına giriyordu. Ancak TDP, 2008'deki parlamento seçimlerinden hemen önce çok büyük bir strateji değişikliğiyle, Makedon milliyetçi VMRO-DPMNE önderliğindeki on sekiz partili iktidar koalisyonu içinde yer almayı tercih etti. Bugün Makedon milliyetçi VMRO-DPMNE önderliğindeki koalisyonda, Türklerin en büyük partisi olarak seçimlere katılan TDP adına Hadi Nezir, Makedonya Parlamentosunda bulunan tek Türk temsilci olarak Devlet Bakanlığı görevini de yürütüyor.

Makedonya'daki Arnavut Müslümanların durumu da pek farklı değil. Makedonya'da kurulan tüm hükümetlerde en az bir Arnavut partisi hükümetin küçük ortağı olarak kendisine yer buluyor. 2002 yılında gerçekleştirilen parlamento seçimleri neticesinde iktidara gelen Makedonya Sosyal Demokratlar Birliği-MSDB, seçimlere kısa bir zaman kala kurulan ve Makedonya Arnavutlarının iki büyük partisinden biri ve Kosova Kurtuluş Ordusu UÇK'nın devamı olan Entegrasyon için Demokratik Birlik Partisi-EDB ile ittifak yapmıştı. Türk Demokratik Partisi de, iki milletvekiliyle koalisyonun küçük ortağı olmuştu.

5 Temmuz 2006'da yapılan parlamento seçimleri sonrasında yine pek bir şey değişmedi. Aktörler değişse de Makedonya siyasetindeki Hıristiyan Makedon etkinliği aynı şekilde devam etti. Aşırı sağcı-milliyetçi Makedon partisi VMRO-DPMNE, bir kaç küçük partiyle koalisyon kurduğu seçimlerden 44 parlamenter kazanmış olarak çıktı. Makedonya Sosyal Demokratlar Birliği-MSDB, 32 parlamenter ile muhalefette kaldı. Arnavut Ali Ahmeti başkanlığındaki Entegrasyon için Demokratik Birlik Partisi-EDB, 18 parlamenter ile temsil hakkı elde etti. Arben Caferi liderliğindeki diğer sağcı Arnavut partisi, Arnavut Demokratik Partisi-ADP ise, 11 parlamenter çıkardı. Yeni Makedonya Hükümeti, Makedon milliyetçi VMRO-DPMNE ve Arnavut Demokratik Partisi-ADP ittifakıyla kuruldu.

Açıkçası Makedonya'daki Müslümanların çok parçalı etnik siyasi partilere ayrıldığı bu şartlar altında, Müslüman bir Cumhurbaşkanı veya Başbakanı seçmeleri çok zor görünüyor. Bu sebeple Arnavut ve Türk partileri en kısa zamanda bir araya gelmeliler. Devletin karar mekanizmalarında etkin hale gelebilmek adına, başta Türk Demokratik Partisi ve Yeni Demokrasi Partisi başta olmak üzere, tüm Müslüman Türk ve Müslüman Arnavut partileri işbirliği yapmalılar. Eminim, Müslüman Arnavutlar ve Müslüman Türkler birer adım atıp bir araya geldiklerinde, kendi aralarında ittifak dururken, bugüne kadar Hıristiyan Makedonlarla yaptıkları seçim birliktelikleri için çok üzülecekler. Aslına bakarsanız bu tür bir durumdan esas üzüntü duyacak olan, Müslümanlar arasındaki bu ayrılıktan istifade ederek, yıllardır Evlad-ı Fatihan toprakları yöneten Hıristiyan Makedonlar olacaktır.

Kosova

Bulgaristan, Yunanistan ve Makedonya'nın ardından, Müslüman Türklerin azınlık olarak yaşadığı bir diğer ülke, 17 Şubat 2008 tarihindeki bağımsızlığını ilan eden Kosova'dır. Kosova'nın, yüzde 90'ı Arnavutlar, yüzde 4'ü Sırplar ve yüzde 6'sı Türkler, Boşnaklar ve diğer unsurlardan oluşuyor. Bu tablodan da anlaşılacağı üzere ülkenin yüzde 95 gibi ezici bir çoğunluğu Müslümanlardan oluşuyor.

Yaklaşık iki buçuk milyon kişinin yaşadığı Balkanlar'ın çiçeği burnunda ülkesi Kosova, sahip olduğu nüfusun aksine, hayli hareketli bir siyasete sahip. Başbakan Hashim Thaci liderliğindeki Kosova Demokratik Partisi-PDK, Cumhurbaşkanı Fatmir Sejdiu'nun başında bulunduğu Kosova Demokratik Birliği-LDK, eski Başbakan Ramus Haradinay'ın muhalefetteki Kosova'nın Geleceği İçin İttifak Partisi-AAK ve Kosova siyasetinin önemli aktörlerinden Adalet Partisi-DP, bir çırpıda ismini sayabileceğimiz Arnavut partilerinden birkaçı.

Kosova'daki Türklerin yakın zamana kadar tek temsilcisi, 1990 yılında kurulan, Kosova Demokratik Türk Partisi-KTDP idi. KDTP Genel Başkanı Mahir Yağcılar, aynı zamanda, Hashim Thaci'nin Başbakanlık görevini yürüttüğü Kosova Hükümeti'nde Çevre ve Alan Planlama Bakanı olarak görev yapıyor. KDTP'nin dışında Başkanlığını Sezai Şaipi'nin yaptığı Türk Halk Cephesi ve Genel Başkanlığını Erhan Köroğlu'nun yaptığı Türk Demokratik Birliği'nden de söz edilebilir. Ancak her iki harekette varlıklarını sürdüremeyerek siyasi sahneden çekilmişlerdi. Bu durum Kosova'da uzun yıllar tek siyasi parti ile temsil edilen Türkler adına iyi bir birlik örneği sergilenmesini sağlamıştı. Ancak geçtiğimiz günlerde kurulan Kosova Türk Partisi-KTP, ikinci Türk partisi olarak, Kosova Türk siyasetindeki dengeleri değiştirebilir. Muhtemelen 2011'de yapılması planlanan genel seçimlerde, Makedonya'da olduğu gibi, Kosova'daki Türk oyları da artık bölünecektir.

Kosova'da Türklerin yoğun olarak yaşadığı Mamuşa'da kurulan KTP'nin Genel Başkanlığına ilk genel kurula kadar, gazeteci ve yazar Reşit Hanadan seçilmiş. KTP yöneticisi ve Kosova Alperenler Derneği Başkanı Ramadan Taç, "Kosova'da yaşayan Türklerin yeni bir siyasi oluşuma ihtiyaç duydukları gerçeğinden hareket ederek bu girişimi başlattıklarını" ifade etmiş.

Böyle bir ayrılık karşısında KDTP'nin yapması gereken, öncelikle kendisini sorgulamasıdır. Kosova Çevre Bakanı Mahir Yağcılar ve KDTP yetkilileri, yalnızca birinci sınıfa giden Türk öğrencilerine yönelik ilk okuma ve yazma ders kitabının dağıtımıyla vazifelerini tamamlamış olduklarını ve bununla ülkedeki varlıklarını koruyabileceklerini düşünüyorlarsa çok yanılıyorlar. Kosova'nın en büyük sorunu din meselesidir. Din ve dil bir bütündür. Ahlak ve maneviyat öncelik Kabul edilmeden bir ileri gidilemez. Zengin ama ahlakı ve dini noksan bir Müslüman Türk'ün ya da Arnavut'un tarih sahnesinde bir ederi yoktur.

Ardından KDTP, ayrılıkların değil, birlik ve beraberliğin; etnik temellere dayalı değil, milli ve manevi değerlere dayalı bir parti olduğunu göstermek adına birleştirici bir vazife üslenmelidir. Bu anlamda, KTP'nin ardından, Kosova Demokratik Türk Partisi'ne en yakın bir diğer siyasi hareket olan Adalet Partisi ile yakın dirsek teması kurulmalıdır. Adalet Partisi'nin öncelikleri en kısa sürede KDTP'nin de öncelikleri haline gelmek zorundadır. Yoksa kavmiyetçi bir parti imajı ile uzun vadeli ve kalıcı bir neticeye ulaşmak mümkün değildir.

KDTP Genel Başkanı Mahir Yağcılar'ın, "Kosova Demokratik Türk Partisi halkın partisi, toplumumuzun partisidir. Diline, dinine, eğitimine, kültür değerlerine sahip çıkan partidir. Türk toplumu başta olmak üzere tüm toplumları, tüm Kosova'yı temsil eden bir partidir" yönündeki beyanatı bu yöndeki girişimler adına bizleri umutlandırıyor. Umarız, KDTP Genel Başkanı Mahir Yağcılar, bu söylediklerini uygulamaya geçirme noktasındaki beklentilerimizi boşa çıkarmaz.

MİLLİ GAZETE

  

Yorumlar