IHH önderliğindeki uluslararası yardım ekibi, "Rotamız Filistin, Yükümüz Özgürlük" parolasıyla ve kararlı bir şekilde, Gazze'ye doğru yol almaya başladı. IHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım ve diğer yetkililer, her fırsatta, gemilerdeki insani yardım malzemelerini Gazze yetkililerine teslim etmeye kararlı olduğunu ilan ediyorlardı. Terörist İsrail ise, günlerdir bu yardım ekibinin Gazze'ye ulaşmasını engelleyeceğini söylüyordu. Bu karşılıklı kararlılık açıklamaları karşısında tek sessiz kalan ise; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ve bir kısım Türk medyasıydı.
Gemiler özgürlüğe doğru yol almaya, suskunlar ise, suskunluklarına devam ettiler. Ancak terörist İsrail, susmadı, durmadı. Terörist İsrail, pazartesi sabahı 04.30 sularında, Mavi Marmara başta olmak üzere tüm yardım gemilerine karşı tam bir korsanlık girişiminde bulundu. İsrail karasularına 77 mil mesafede, silahsız insanı yardım gönüllülerine karşı helikopterler ve hücum botlarla gelen, tepeden tırnağa silahlı bir çetenin gerçekleştirdiği bu eşkıyalık neticesinde; en az on kişi şehit olurken, onlarca kişi de yaralandı. Yardım gemileri, yolcularıyla birlikte Aşdod Limanı'na zorla götürüldüler. Ancak, milletlerarası deniz hukuku ihlal eden zorbalar, yaralıların hastanelere taşınması esnasında bile insanlık dışı görüntülere yol açtılar. Ağır yaralı insani yardım ekibi mensupları, bileklerinde beyaz plastik kelepçeler olmak üzere, hastanelere sevk edildiler. Sadece bu muamele bile, bu korsanlığın bir güç değil, bir zafiyet gösterisi olduğunun ispatıdır.
Aslına bakarsanız İsrail'in gerçekleştirdiği bu korsan saldırının, günler öncesinden aşama aşama planlanmış olduğu çok açıktır. Bu iddiamızı destekleyen en somut kanıt, yardım gemisine saldırırken kayıtta olan kameralardan birinin, İsrail askerlerinin düşürdüğü yardım gemisindeki yolcuların isim listesine ait görüntüleridir. Bu görüntüler, İsrail'in terörist lakabını hak ettiği, saldırının aslında açık bir suikast operasyonu olduğunu göstermektedir.
Neresinden bakarsanız bakın, Türk bandıralı bir gemiye karşı milletlerarası sularda gerçekleştirilen bu korsanlık, Türkiye'ye karşı yapılmış bir saldırıdır. Çünkü bandıranın verildiği gemiye bayrağı çekilen ülke, burası benim toprağım demektedir. Bir gemiye bandıra vermek, o geminin, milletlerarası sulardaki tüm güvenliğini sağlamayı taahhüt etmek demektir. Buna karşılık, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, böylesine geliyorum diyen eşkıyalık karşısında, en iyimser tabirle hazırlıksız yakalandı.
Türkiye cumhuriyeti Hükümeti, gelinen bu noktada, şapkasını önüne koymalı ve bu korsanlık tecrübesinden sonra kendisini sorgulamalıdır. Çünkü hükümetin tek kabahati, "geliyorum" diyen zorbalığı önlememek değil, muhtemel bir saldırı sonrasında yapılması gerekenler konusunda önceden bir beyin jimnastiği yapmaması ve devreye sokulacak bir planının bulunmamasıdır. Sayın Başbakan'ın bu hususta cevaplaması gereken birçok soru var. Mesela, terörist eylemleri artık dünyanın her yanında bilinen İsrail, önceden bir askeri operasyon konusunda ikaz edilemez miydi? Türk bandıralı bir gemiye karşı, hangi sebeple olursa olsun, gerçekleştirilecek silahlı bir saldırının savaş sebebi sayılacağı önceden ilan edilemez miydi? Ya da bu yardım gemileri, havadan ya da denizden takip edilemez miydi? Hani, hükümet, son dönemde yaşanan olaylar sebebiyle İsrail'in ağzının payını vermişti? Peki, o zaman bu son korsanlığın ardından iptal edildiği duyurulan üç tatbikatta nereden çıktı? Yoksa İsrail ile ilişkilerde, her şey daha önce olduğu gibi devam ediyordu da biz mi yanlış bilgilendirilmiştik? Acaba Başbakan Erdoğan, İsrail'in OECD'ye kabulüne mani olmayarak ne büyük bir hata yaptığını anlamış mıdır? Bu ve benzeri soruları, onlarcasını ilave ederek, çoğaltabiliriz. Ancak acımız büyük ve derin olduğundan, diğer sorular için hakkımızı saklı tutarak, şimdilik bu kadarıyla yetiniyoruz.
Filistin Başbakanı İsmail Heniye "Gemiler, Gazze limanına ulaşsa da, ulaşmasa da kazandık" diyordu. Öyle de oldu. İsrail'in bu son zorbalığı, başta Türkiye, Filistin, Bosna-Hersek, Pakistan, İran ve Ürdün olmak üzere tüm İslam âlemini ayağa kaldırdı. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da ayağa kalkmak ve artık "one minute" sözünü eyleme geçirmek zorundadır. Tarih açık bir şekilde göstermektedir ki, terörist İsrail sadece güçten anlar. İsrail Siyonist rejimi ortadan kaldırılmadan, bu sorunun çözülmesi artık pek mümkün görünmüyor.
MİLLİ GAZETE
Yorumlar