Bulgaristan Müslümanları, Osmanlı Devleti'nin Balkanlardan çekilmesinden sonra bölgede bırakmak zorunda kaldığı Müslüman toplumlardan bir tanesiydi. Bulgaristan Müslümanları, yaklaşık bir buçuk milyon dolayındaki nüfusuyla, Avrupa ülkelerindeki en büyük azınlık olma özelliğine de sahip. Bulgaristan Müslümanları etnik köken itibarıyla Türk, Pomak, Çingene, Tatar ve Makedonlardan oluşuyor.
Bulgarlar, en geniş din, dil ve kültür haklarına sahip olarak, beş asır boyunca Osmanlılar tarafından idare edildiler. Buna karşılık Bulgarlar, son yüzyılda, bu toprakları Müslümanlara dar etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bulgaristan'da komünizm döneminde İslam'a ve Müslümanlara karşı bir kampanya başlatılmıştı. Komünizmin çökmesinden sonra bu kampanya büyük ölçüde sonlanmışsa da, bu kampanyayı yeniden canlandırmak niyetinde olan birkaç kişinin uğraşları devam ediyor. Bu zulüm ve baskılar karşısında Bulgaristan Müslümanlarının, milli ve milletlerarası sahada, en büyük destek ve güvencesi ise; 19 Nisan 1909'de Türk ve Bulgar hükümetlerince İstanbul'da imzalanan bir protokol ve 29 Eylül 1913'te imzalanan İstanbul Antlaşması gibi milletlerarası hukuka dayanarak kurulan Bulgaristan Baş Müftülüğü'dür.
Bulgaristan Baş Müftülüğü
Bulgaristan Anayasası'nda belirlenen haklar gereğince kabul edilen dinler kanununa göre çalışan bağımsız bir dinî kurum olan Bulgaristan Baş Müftülüğü'ne bağlı; bin civarında imam ve on bölge vaizi, bin 156 cami, cuma namazı kılınmayan 302 mescit, 51 tekke ve türbe bulunuyor. Dinî hizmetler; Sofya'daki Baş Müftülük merkezi ve 16 Bölge Müftülüğü, bin 300'e yakın yerleşim yerinde bulunan ve Müslümanların dinî işlerinden sorumlu olan cami encümenlikleri tarafından yürütülüyor.
Bulgaristan Baş Müftülüğüne bağlı olarak; Sofya'da bir Yüksek İslâm Enstitüsü ve Şumnu [Şumen], Rusçuk [Ruse] ve Mestanlı'da [Momçilgrad] üç İmam Hatip Lisesi bulunuyor. Madan kasabasında ise, bir hafızlık merkezi faaliyet gösteriyor. Kırk devlet okulunda haftada bir saat olmak üzere İslâm Dini dersi okutuluyor, yaz döneminde Müslümanların yaşadığı birçok bölgede Kur'ân kursları düzenleniyor. Bulgarca ve Türkçe kitaplara ilaveten Müslümanlar isimli aylık bir dergi yayınlıyor. Hacc organizasyonu da yapılıyor.
Bulgaristan Baş Müftülüğü, yürüttüğü faaliyetler vesilesiyle, her yıl onlarca inançsız veya Hıristiyan Bulgar'ın İslam ile şereflenmesine de vesile oluyor. Müslümanlığı benimseyen ama bunu ilan etmeye çekinen pek çok Bulgar var. Kısaca, Bulgaristan Baş Müftülüğü, bu ülkede yaşayan Müslümanların şahdamarı konumunda... Bu sebeple, 130 yılı aşkın bir geçmişe sahip olan Bulgaristan Baş Müftülüğü, özellikle komünist lider Todor Jivkov dönemi başta olmak üzere, her dönemde Bulgar yöneticilerin öncelikli hedefi oldu. Bulgaristan kanunlarına göre, bu ülkede yaşayan Müslümanların, kendi aralarında belirledikleri esaslar doğrultusunda, dinî önderlerini seçme hakları var. Bulgaristan'daki Müslümanlar, 1991 yılından bu yana bu haklarını kullanarak dini temsilcilerini seçiyor. Fakat Müslüman delegeler tarafından seçilen yönetimin ve alınan kararların tescil edilmesi şartı koşuluyor. Tescil işlemi, 2002 yılının sonuna kadar Başbakanlığa bağlı Diyanet Müdürlüğü tarafından yapılmaktaydı. 2002 yılı sonundan itibaren, bu yetki Sofya Şehir Mahkemesi'ne devredildi. Bir başka ifadeyle, Müslümanların dini liderlerini seçmek hakkı, devletin çeşitli kademeleri tarafından, kabul edilmiyor.
İstihbarat ajanı: Nedim İbrahim Gencev
Müslüman delegeler, Baş Müftü ve Yüksek İslâm Şûrası seçimlerinde temsilcilerini belirliyorlar. Ancak, belli odakların desteğiyle, Baş Müftülük çalışmalarını önlemek isteyenler daima seçimlere itiraz ediyorlar. Bu isimlerin başını Bulgar Komünist Parti'nin Baş Müftüsü, istihbarat ajanı bir emekli Yarbay olan Nedim İbrahim Gencev yer alıyor. Gencev, tescil işlemlerine itiraz ederek, yıllardır Baş Müftülüğün çalışmalarını hukukî olarak engelliyor. Ayrıca, hukukî boşluktan istifade ederek, her fırsatta, vakıf mallarını talan ediyor.
Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesi tarafından ülkedeki Müslümanların Baş Müftülüğüne getirilen Nedim İbrahim Gencev, bu göreve getirilmeden önce Kırcaali müftülüğü görevini yürütüyordu. Ondan önce de Bulgaristan'ın gizli polis teşkilatı DS'de çalışıyordu. Bu yönünü kendisi de itiraf etti. Fakat "gizli polis teşkilatında çalıştım" demek yerine sadece "polis teşkilatında çalıştım" diyor. Ardından da ilave ediyor: "Ama asla ihanet etmedim." Ne var ki, Müslümanlara karşı en ağır zulüm ve baskı uygulamalarının yapıldığı bir dönemde Gencev'in, "soyadönüş süreci"ne aktif katılımını, "Bulgaristan'daki Türklere hiçbir baskının olmadığını ve kaçanların birtakım hesaplar peşinde olduklarını" ileri süren açıklamaları bu ihanetin en somut delilidir.
İçkiye olan düşkünlüğü gizli polis teşkilatından atılmasına sebep olan Gencev, rejime sadakatinden dolayı, Türklerin yoğun olarak bulundukları Kırcaali vilayeti müftülüğüne atanmış. Dini meselelerle ilgili olarak sorulan sorulara oldukça cahilane cevap vermemesi için din ilimleri alanında biraz tahsil görmesi için Suriye'ye gönderilmiş. Suriye'de altı aylık bir ilahiyat tahsili gördükten sonra kendisine "ilahiyat doktoru" unvanı verilmiş. Normal şartlar altında birkaç yılda alınabilen bu unvanı, hukuk tahsili görmüş ve gizli polis teşkilatında çalışmış olan İbrahim Nedim Gencev, Bulgaristan'daki komünist diktatör Jivkov yönetimi ile Suriye'deki Hafız Esed yönetimi arasındaki "kültürel işbirliği anlaşması" sayesinde altı ayda gibi kısa bir sürede elde etmiş.
Normal şartlar altında Baş Müftülerin tayinle değil, Müslüman kitleyi temsil edecek delegelerin seçimleriyle belirlenmesi gerektiğinden, komünizmin çökmesinden sonra, Müslümanlar bir kongre düzenleyerek Baş Müftüyü seçimle belirleme kararı aldılar. Müslümanlar kongre kararı alınca Nedim Gencev de: "Kongreye giderek, bu ikiliğe bir son vereceğiz" demişti. Nitekim onun imzasıyla onun taraftarlarından bazıları kongreye geldiler ve Müslümanlar yeni Baş Müftüyü seçtiler. Fakat Nedim Gencev, kongreden sonra da faaliyetlerini sürdürmeye devam etti. Müftülüğe paralel bir Hayırseverler Cemiyeti oluşturmuş. Kendisinin Baş Müftülük görevinde olduğu sırada yapılan birtakım anlaşmalar ve kontratlarla vakıf mallarımızın çoğu bu cemiyete devredilmiş olduğundan, bugün hala vakıf mallarının geliri bu cemiyete gitmektedir.
Nedim Gencev, 1996 yılında düzmece bir kongre ile kendini Baş Müftü ilan etmiş ve mahkeme de bu durumu tescil etmişti. Gencev, bu dönemde Bulgaristan Müslümanlarına ait birçok vakıf malını satarak zimmetine geçirmiş. Strasburg'taki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 26 Ekim 2000 tarihinde aldığı kararla, Nedim Gencev'in 1994 ve 1996 yıllarında düzenlediği konferanslar aleyhinde hüküm vererek; sosyalist hükümet tarafından haksız olarak Müslümanların başına getirildiği, ayrıca devletin haksızlığa karşı gerekli savunma imkânlarını tanımadığı tespit edilmişti. Bunun üzerine Bulgaristan'daki Müslümanlar, 1997 yılında yeni bir kongre düzenlenme kararı aldılar. Bu kongrede mevcut ikiliğe son verilmesi için yeni bir tüzük ve aynı zamanda yeni bir yönetim seçildi. 1997'de yapılan konferans sicilden silindi ve mahkemenin bu konferans için inceleme başlattığı kimseye bildirilmedi. 2000 yılında Baş Müftü Selim Mehmed seçilirken, mahkemenin silme girişimi davası başlattığı yine duyurulmadı. 2005 yılında başka bir konferans yapıldı. Bu kez kayıt gerçekleşti, fakat daha sonra yine sicilden silindi.
Gencev, yeniden sahnede
Aradan geçen on yılı aşkın süre zarfında yapılan üç Baş Müftülük seçimlerine katılmayan Gencev, Nisan 2008'de yapılan kongre sonrasında yeniden harekete geçerek, Baş Müftülük yönetiminin yasal olmadığını ileri sürdü. 2008'deki konferans da mahkeme sicilinden silindi. Gencev, 2008 yılında mahkeme yoluyla bir hafta Baş Müftülük yetkisini aldı. Bu süre zarfında Sofya merkezde Bulgaristan Müslümanlarına ait 27 dönümlük bir arsayı bir Yunan şirketine sattı. Bu satış karşılığında 150 bin Euro'yu zimmetine geçirdiği biliniyor. Nedim Gencev, kendi kurduğu Baş Müftülükte yolsuzluk yaptığı ve zimmetine para geçirdiği iddiasıyla yaklaşık üç yıl önce gözaltına alınmıştı. Bu konudaki davaları hala sürüyor.
Bulgaristan'daki Müslümanlar, son olarak 31 Ekim 2009 tarihinde Olağanüstü Millî Müslümanlar Konferansı düzenlediler. Nedim Gencev, bu konferansa da davetli olmasına rağmen gelmedi. Bulgaristan Müslümanlarının temsilcileri olan imamlar, cemaat-i İslâmiye (encümen) üyeleri ve başkanları bir kez daha dinî temsilcilerini seçtiler. Baş Müftü olarak Mustafa Hacı'yı, Yüksek İslâm Şûrası Başkanı Şabanali Ahmed'i ve şura üyelerini seçtiler. Ayrıca bundan sonraki çalışmalarına esas teşkil edecek yeni tüzük de bu konferansta kabul edildi. Ancak mahkeme, 2009 yılındaki İslam konferansını kayıt altına almadı. Gencev ise, her zaman olduğu gibi, soluğu mahkeme kapısında aldı. Önce Sofya Şehir Mahkemesi ve İstinaf Mahkemesi'ne, ardından Yüksek İdare Mahkemesi'ne itiraz etti. Yüksek İdare Mahkemesi, 12 Mayıs 2010 tarihinde aldığı kararla, eski Baş Müftü Nedim Gencev'in yaptığı itirazı yerinde görerek; Baş Müftülük seçiminin kanuni olmadığı ve hali hazırda görevi başında bulunan yönetimin mahkeme kaydının sicilden silinmesine karar verdi.
Hukuki olmaktan çok, siyasi nitelikteki bu karar; Bulgaristan Müslümanlarının özgür iradesine saygı gösterilmediği ve bazı politik niyetlerin gerçekleştirilmek istendiği anlamına gelmektedir. Daha açık bir ifadeyle, Bulgaristan'daki Müslümanların birlik ve bütünlüğünü zedeleyici birtakım sonuçlar doğurması kuvvetle muhtemel olan bu karar, fiili olarak, ülkeyi Todor Jivkov'un komünist rejimine geri götürüyor. 2006 yılında Baş Müftülük hesaplarından bir milyon leva çalan, kendi dininin prensiplerini çiğneyen, Baş Müftülük gayrimenkullerini satarak onu zarara uğratan bir kimsenin Müslümanların meşru temsilcisi olduğunu iddia etmesinin ve "adil bir mahkemenin" bunu kabul etmesinin başka bir izahı olamaz. Bulgaristan'daki Müslümanların Baş Müftülük seçimlerine son tahlilde Sofya'daki bir yargıç karar verecekse, yapılan kongrenin vakit kaybından başka hiçbir anlamı yoktur.
Görünen o ki, Batı Trakya'daki Müslüman Türk Azınlığının, yıllardır uğruna mücadele verdiği "Müftü Seçme" hak ve özgürlüğünün tesis edilmesi yolunda beklentiler artarken, aynı sorun Bulgaristan'a da sıçradı. Bu gayrı hukuki durum, Balkanlarda söz sahibi olmak iddiasındaki Türkiye açısından önemli bir gelişmedir. Türkiye'nin Balkanlara açılan kapısı konumsundaki her iki ülkenin de Avrupa Birliği üyesi olması ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken bir husus. Ancak, bu iki AB üyesi ülkedeki kısıtlamalar karşısında, tek düşünmesi gereken Türkiye ve Türkler değildir. Türk Hariciyesi, "Baş Müftülük makamı üzerinden, Müslümanların hak ve hukuklarına zarar veren, birtakım oyunlara seyirci kalmayacağını" net bir şekilde deklare ederek komşularını düşünmeye davet etmelidir. Batı Trakya ve Bulgaristan Müslümanlarının birlik ve bütünlüğünün, sadece Müslüman ahali için değil, aynı zamanda Batı Trakya ve Bulgaristan devletinin de çıkarına olduğunun altı çizilmelidir.
MİLLİ GAZETE
Yorumlar