Eski Yugoslavya Federasyonu'nun dağılma sürecine girmesiyle birlikte başlayan Sırp saldırganlığına hazırlıksız yakalanan Boşnaklar, tüm zor şartlara rağmen, ellerinden geldiğince direndiler. Dino Merlin, şarkılarıyla; Abdullah Sidran, şiir, senaryo ve yazılarıyla; Necad İbrisimovic, üzerindeki subay üniforması ve elindeki kalemiyle; Cemaludin Latic şiir ve yazılarıyla; rahmetli Aliya İzzetbegovic kahraman askerleriyle Saraybosna'yı savundular. Bu karşılık Bosnalı olmaktan utanan, eski Yugoslavya ve Sırp Çetniklere müthiş bir hayranlık duyan Nemanja Kusturica ise, "savaş karşıtı", "barış yanlısı" görünmek adına kendi halkının acılarını duymazlıktan gelip ülkeyi terk etti.
Nemanja Kusturica'nın, 1992-95 yılları arasında devam eden, Bosna'daki Sırp saldırganlığına karşı tarafsız kaldığı yönündeki haber ve yorumların tamamı yalandır. O, Bosnalı olmasından dolayı aşağılık kompleksi yaşayan ve bunu filmlerine de yansıtarak Boşnakları kötüleyen bir vatan hainidir. Sırpların cinayetlerine sessiz kalan Nemanya Kustarica'nın, röportaj ve söylemleri, Sırp kasapları Radovan Karadzic ya da Mladic'ten hiç de farklı değildir. Sırp kasaplarıyla aynı şeyleri düşünür, aynı şeyleri söyler. Karadzic ve Mladic, Saraybosna, Tuzla ve Srebrenitsa'da gerçekleştirilen katliamları, "Yugoslavlık bilincini yeniden tesis etmek adına verilen mücadele" olarak tanımlarken, Kusturica'da eski Yugoslavya bakiyesi üzerinden Sırp propagandası yapıyordu.
Nemanja Kusturica, bir Sırp tankı kendi evinin bulunduğu apartmana doğru ilerlerken bile, telefonla bağlandığı, Fransız televizyona; "Boşnaklar abartıyor, yalan söylüyor, olaylar küçük çatışmalardan ibaret" deme yüzsüzlüğünde bulunabilmiştir. Gölgesine sığındığı Sırp Çentikler, Bosna'da yüz binlerce Müslüman'ı katlederken, Emir Kusturica, Belgrad'da devlet protokolüyle karşılanıyor ve Sırp gazetelerine Boşnakları arkadan hançerleyen demeçler veriyordu. Nemanya Kusturica denilen insan müsveddesi, kendi halkını gözünü bile kırpmadan katleden Slobodan Milosevic ile tokalaşma alçaklığına cesaret edebilmişti. Kusturica, Milosevic'e yakınlığı sebebiyle, bir dönem "Milosevic'in dublörü" olarak anılmıştı.
Kusturica'nın bu vicdansızlığına karşılık, "No Smoking" isimli müzik grubunda beraber çalıştığı arkadaşlarından, öz be öz Sırp olan Dzordzo (Corco) Balasevic, tam tersini bir tavırla, "katiller hakkında konuşamıyorum" diyerek, Sırbistan'ı ve Sırp yurttaşlığını terk etmişti. Dzordzo Balasevic, Sırp olmasına rağmen, Sevdalinka'sıyla Boşnakların saygı duyduğu bir insan oldu.
Aliya düşmanı
Nemanja Kusturica, Bosna Savaşı'nın sona ermesinden sonra da, aynı insanlık dışı tavırlarını devam ettirdi. Reha Erus'un, kendisi ile gerçekleştirdiği bir röportajda, yönelttiği "Saraybosna'ya dönmeyecek misiniz" sorusuna; "Kesinlikle hayır. Ülkemin dışında daha iyi ve mutluyum" cevabını vermişti. Emir Kusturica, Reha Erus'un, "Kimi özlüyorsunuz" şeklindeki sorusuna ise, bağımsız Bosna-Hersek'in kuruluşunda büyük bir pay sahibi olan, rahmetli Aliya'yı kast ederek: "İzzetbegoviç'i değil herhalde. Ama müzisyen Goran Bregoviç'i özlüyorum. Hem de çok" cevabını verecek kadar vicdansız bir vatan hainidir. [7 Şubat 1999, Hürriyet]
Cannes Film Festivali'nde Le Figaro'ya verdigi mülakat esnasında, Müslüman kökenli bir aileden gelmesine rağmen, "kendimi Sırp olarak hissediyorum" diyen Kusturica, Sırp Çetniklerle arasındaki bu fikir ve gönül birliğine, din birliğini de ilave etti. 2005 yılında "Aziz George Günü"nde, Sırp Ortodoks kilisesine bağlı Savina Manastırı'nda vaftiz olarak, Hıristiyanlığını ilan etti. O güne kadar kullandığı Müslüman Boşnak ismi "Emir" yerine "Nemanja" ismini aldı. Aslına bakarsanız bu vatan haininin, kendisini Boşnak değil, Sırp olarak tanımlaması ve Hıristiyanlığı tercih etmesi hiç de şaşılacak bir durum değil. Çünkü ilk evvela babası Mustafa, kendisini Boşnak olarak tanımlamıyordu. O, eski Yugoslavya'ya gönülden bağlı koyu bir Titocu ve komünist idi. Nemanja Kusturica, kökeni babasına kadar uzanan bu din ve vatan düşmanlığını, 4 Mart 2005 tarihinde The Guardian gazetesine bir röportaj esnasında tüm açıklığı ile ortaya koymuştu: "Babam dinsizdi ve kendisini her zaman Sırp olarak tanıtmıştı. Evet, belki biz 250 yıl içersinde Müslüman'dık ama ondan önce biz Ortodoks idik. Biz kendi içimizde hep Sırp'tık. Din bunu değiştiremez. Biz İslam'ı sadece Türklerin zulmünden kurtulmak için kabul ettik" diyerek İslam'a ve Türklere dil uzatmaktan da geri kalmamıştı.
Vatan haini, jüri üyesi
Bu soysuz vatan haini, Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin desteğiyle, Antalya Kültür Sanat Vakfı-AKSAV'ın 09-14 Ekim 2010 tarihleri arasında organize edeceği Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne davet edilmiş. Yarım yüzyıla yaklaşan geçmişiyle, Türkiye sineması için hayati önem taşıyan, Antalya Altın Film Festivali'nin "Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması" için jüri üyeliği yapacakmış. Ayrıca, festival kapsamında, Nemanja Kusturica'nın film gösterimlerine de yer verilecekmiş. Yani, ekmeğini yediği suyunu içtiği vatanını ve o vatanın masum insanlarını satıp, Sırp Çetnikler ile işbirliği yapan; İslam'a ve Türklere dil uzatmaktan çekinmeyen bir vatan haini; Başbakanlık Tanıtma Fonu, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin resmi sponsoru olduğu bir film festivaline katılmak üzere Antalya'ya davet edilmiş.
Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'ni takip edenlerin hatırlayacağı üzere, bu vatan haini, 2007 yılında da "onur konuğu" sıfatıyla davet edilmişti. Ancak, gelen tepkiler üzerine, daha sonra bu davetten vazgeçildi. Ne hikmetse hain Kusturica, jüri üyesi olarak, bu yıl yeniden festivale davet edilmek isteniyor. O gün AK Parti'li Antalya Belediye Başkanı Menderes Türel'in yaptığı hatayı, şimdi CHP'li Antalya Belediye Başkanı Mustafa Akaydın tekrarlıyor.
Geçtiğimiz günlerde, konuyla alakalı basında çıkan haberleri okuduğumda, yeniden Bosna Savaşı'nın o en sıcak günlerine gidiverdim. Düzenlenen toplantılarda, kermeslerde ve mitinglerde gözyaşları arasında toplanan yardımlar, ceketimin sol göğüs hizasına diktirdiğim zambaklı Boşnak Sancağı ve kar ve soğuğa aldırmadan katıldığımız protesto mitingleri gözümde canlandı.
Hayır!.. Nemanja Kusturica denen soysuz, Bosna Savaşı'nda gözyaşı döken, kolundaki bileziği, kulağındaki küpeyi Müslüman kardeşlerine yardım için gönderen, şehit Selami Yurdan gibi her şeyini ardında bırakıp, insanlık onurunu kurtarmak üzere Bosna direnişine destek vermeye giden şerefli insanların yurdu Anadolu'ya gelemez. Her fırsatta, "Merhum Aliya İzzetbegovic'in ölümünün bir gün öncesinde kendisini hastanede ziyaret etmiştim" diyen Başbakan Erdoğan ve yine "onu [Srebrenitsa katliamını] unutmayacağız ve ona yol açan zalimleri affetmeyeceğiz" sözlerinin sahibi olan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bu insan müsvettesinin, Türkiye'ye ayak basmasına mani olmalılar. En azından bunun resmi makamlar eliyle yapılmasına ve beş yıldızlı otellerde misafir edilmesine mani olmalılar.
Başbakanlık Tanıtma Fonu ve Kültür Bakanlığı, Ulusal Uzun Metrajlı Film Yarışması Jüri Başkanı Kadir İnanır'ın, N''daha az tartışmalı ve daha saygılı bir jüri oluşturacağız'' sözleri doğrultusunda, öncelikle, soysuz Kusturica'ya bir kez daha "Vatan haini, vatanıma gelemez" denilmelidir. Ardından, sanatına İslam, Türk ve Boşnak düşmanlığı bulaştırmamış isimlerin, Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne davet edilmesini sağlamalıdır. Mesela; "Av Partisi" filminin senarist ve yönetmeni Richard Shepard, 2008 yılında Cannes Film Festival'inde ödüle layık görülen Kar [Snjeg] filminin Boşnak senarist ve yönetmeni Aida Begic ya da Bosnalı rejisör Damir Niksic davet edilebilir. Aslına bakarsanız, tarih şuuru ve kardeşlik hukukunun gereği de budur.
Milli Gazete
Yorumlar