Duyuru

Hacı Hafız Bedri efendiyi anarken

  /   6188   /   28 Ağustos 2014, Perşembe

 Yazdır

  

 

  Bu dünyadan gelip geçti… 


Osmanlı’nın Balkanlardan çekilmesiyle buralarda, hayatın  her kesiminde değişiklikler yaşanmış bulunmaktadır. Haliyle bu değişiklikler Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı, daha sonraki adiyle Yugoslavya Krallığı’nın Müslüman vatandaşlarının dini teşkilatlanmasında da görülmektedir. Her ne kadar Müslümanlar arasına fitne sokulmak istenmişse de, bu etkilemenin daha az olması doğrultusunda zamanın Müslüman aydınlarının çaba sundukları izlenmektedir. Bunu söylerken, Müslüman aydınları olarak adlandırdığımız bu zümrenin çoğunluğunun din görevlilerinden oluştuğu da göz ardı edilmemelidir. Buradan giderek, Yugoslavya Krallığı’nda din görevlilerinin, toplumsal hayatta Müslüman kesimin kaybolmaması, ayrım yapmadan, tüm azınlıkların milli kimliklerinin silinmemesi doğrultusunda etkili bir çalışma içinde bulundukları sezilmektedir.
Osmanlı’nın bu topraklardan ayrılmasından sonraki yıllarda dini hayatın örgütlenmesinde devletin  "parmağı"nı görmek zor değildir.  Müslüman kesimi dolaylı olarak denetimde tutmak, daha sonra işlenip, onun üzerinde yürütülecek politikaları rahatlıkla uygulayabilmek düşüncesiyle teşkilatı araç olarak kullanabilme gayesi, bu teşkilatlanmanın içinde etkili olmayı sağlayacak bir durumu oluşturmakta yatmaktaydı. Bundandır ki bir zamanın Yugoslavya Müslümanlarının birliğini sağlayacak teşkilatlanmanın hep tehlikeli görüldüğü, hatta bu dönemde Müslümanlar arasındaki birliği engelleyici çalışmaların olduğu fark edilmektedir. 
 
Bütün bu gelişme, temayül ve mevcut siyasi oyunlara rağmen, tarihin bu döneminde olup bitenleri ele aldığımızda görülecek odur ki, istisnalar hariç, din görevlileri milli kimliklerin olduğu gibi bu birliğin korutulmasında da hizmette bulundular. 
 
 
***
 
Bu dönemi derli toplu ele alıp, değerlendirmeye kalktığınızda herhalde Türklerin önde geldiği izlenecektir. Bu, aslında, her şeyden önce Osmanlı’nın etkisiyle devam eden Osmanlı bütünlüğü şuurundan kaynaklanıyordu. Ancak bunun bir başka ve ağırlıklı sebebi de Üsküp’te Türklerin diğer Müslüman topluluklara kıyasla daha etkin olmalarıydı. Üçüncü bir sebep de kurulan yeni ve gayri Müslim devletin Osmanlıdan kalan bir alışkıyla her Müslüman’da bir Türk’ü görmesinde yatıyordu. 
 
Her ne kadar Krallık Yugoslavya’da milli mensubiyete dayanan bir bölme görülmüyorsa da, bu durum Makedonya’da Boşnakları ve bir parça Türkleri ön saflara atıyordu. Buradan giderek de, Müslümanların teşkilatlanmasında bunun sezildiği gizlenemez. 
 *** 
Osmanlı Devleti’nin çöküşünün yaşanılacağı düşünülmeyen bir ortamda, anılan bu değişmelere, gelişmelere tanık olacaklarını aklından geçirmeyen Abbas Ağa'nın evinde, 1905 yılında, Üsküp’te, Hamid Ağa ile Bahtişah Hanım’ın bir erkek çocukları daha dünyaya geldi. Ailenin 7. çocuğu olarak doğan bu çocuğa, bir anlamı "dolunay" olmasına rağmen, daha çok Bedir Savaşı’ndan hareketle, Bedri adı verilirken, onun önünde bulunan hayatın büyük bir savaşımdan farklı olmayacağını herhalde düşünen bile yoktu. 

İlkokulunu Üsküp'te Tefeyyüz Mektebi’nde(1) tamamlayan küçük Bedri,  dönemin hocalarından din dersleri görmeye, dini bilgiler almaya devam etti. 6 yaşında Kur-an’ı Kerim'e giren Bedri, 9 yaşında Kur-an’ı Kerim’i ezberler, Üsküp’lü Hafız Ali Bey’de hafız çıkar. Aslında bununla kendisinin bir bakıma hayattaki yolu da belirginlik kazanır. Öğrenimine yine Üsküp’te devam eden Hafız Bedri, daha sonra ailesinin desteğiyle Kahire’ye gider. El Azhar’a kaydını yaptırıp, burada altı yıllık bir öğretimden geçer. El Azhar’da kendilerinden ders aldığı hocalar arasında iki önemli ada rastlanır. Kahire’de Osmanlıca hocası Türkiye milli marşını yazan ünlü şair Mehmet Akif Ersoy’dur. Fıkıh dersini ise son Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi’den alır. Kahire’de yoğun bir öğrenimden sonra o,  El Azhar diplomasıyla Üsküp’e dönmeyi başarır.
  
1936 yılında Kahire’den bir "El Azhar" lı olarak dönen Hafız Bedri Efendi Hamit Abbas ilk andan itibaren kendini bura Müslümanların hizmetine adar. 
                
 
***
Hfz. Bedri Ef. Hamid Abbas Üsküp’e döner dönmez, Efkaf Kütüphanesi ile birlikte açılan Gazi İsa Bey Medresesi’nin kadrosuna alınır. Dönemin önemli eğitimci kadrosunu oluşturanlar arasına katılan Hfz. Bedri Ef. Hamid Abbas, medresede Arapça dersini vermeye başlar.
  
1938 yılında Üsküp Ulema Meclisi üyeliğine atanıp, eğitimden sorumlu olarak, bu alanda kendi katkısını sunmaya başlar. Bu görevdeyken Hfz. Bedri Ef. Hamid Abbas, Müslümanların genel durumlarını tespit etmek gayesiyle çalışmalar başlatır. Hatta onun bu durumlara bağlı 1941 yılında yayınlanan bir de raporu var. Bu raporda sadece alanı olan eğitimle kısıtlanmış kalmayıp, Müslümanların genel durumunun bir değerlendirmesini yapmış bulunmaktadır.(2)

Bu dönem içerisinde çalışmalarıyla özellikle mevcut eğitim imkânlarından faydalanması doğrultusunda durumun düzeltilmesi için çaba harcıyor. Bu yöndeki katkılarının sonucu 1938/39 öğretim yılında El Azhar için bir talebeye burs sağlıyor. Bundan bir yıl sonra da Saray-Bosna’daki Yüksek İslam Şeriat ve İlahiyat Okulu’na gitmeleri için beş talebeye maddi yardım temin ediyor.(3) 

Üsküp Ulema Meclisi’nde faal bir üye olarak yer alan ve yayınlanan yazılarda adına sıkça rastlanılan Hfz. Bedri Ef. Hamid Abbas’ın 1938 yılında kurulan "Şefkat" Hayırsever Derneği’nin başkan vekili olduğu biliniyor.

 
2. Dünya Savaşı yıllarında Üsküp’ten ayrılan Hfz. Bedri Ef. Hamid Abbas, daha sonra kurulan devlette hemen adına rastlanan bir kişi değildir. Aslında sosyalist sistemini benimseyen yeni devlet de dini teşkilatlanma konusunda çok dikkatliydi. Yugoslavya İslam Camia’sının kurulması karara bağlandığı andan itibaren yine bu adla karşılaşmaktayız. Doğrusu 1946 yılında Üsküp’te kurulduğu belirtilen Evkaf Meclisi’nde ulema arasında Hfz. Bedri Ef. Hamid Abbas’ın adı da beliriyor.

Hfz. Bedri Ef. Hamid Abbas Ulema Meclisi’ndeki görevlerini gerçekleştirirken, 1954 yılında önce Ulema Meclisi , daha sonra da Makedonya İslam Dini Camiası Başkanı görevine geliyor. 1959 yılında tekrar aynı göreve seçilerek, bundan sonra her dört yılda yapılan seçimlerden çıkan sonuçlarla bu görevde kalmaya başardığı izlenmektedir. Hayatının sonuna kadar da Makedonya İslam Camiası Başkanı görevinde kalan, Hacı Hafız Bedri Efendi Hamid Abbas’ın, bu görevin verdiği ağırlığın bilincinde olup, zamanın bileşik şartları altında onu taşımayı becerdiği, Müslümanlar lehine dengeleri korumayı başardığı rahatlıkla söylenebilir.
 *** 
H. Hfz. Bedri Ef. Hamid Abbas halk arasında açık gönüllü, açık dilli biri olarak bilinirdi. Gençlik yıllarımda, birçok sefer, onun katıldığı meclislerde bulunmuş, bir din görevlisinde görülmesi istenen değerli özelliklere sahip olduğuna, sohbetleri aracılığıyla tanık olma fırsatını bulmuştum. Mütevaziliğinden,  büyüğüyle küçüğüyle, yaşlısıyla genciyle, her sınıftan herkesle diyalog kurabilen bir büyüklüğe sahipti. Kısacası o bir din adamıydı, halk adamıydı. Belli bir konunun anlatımına renk vermek gayesiyle, konunun kabullenir bir duruma gelmesinde başvurduğu biçimler çoğu zaman fıkralar olurdu. Hatta kendini konu edecek fıkralar olsa bile, bundan vazgeçmezdi. Buradan giderek onunla ilgili bir fıkrayı yazının burasına yerleştirmek sanırım doğru olur. Zaten kendisi  fıkrayı sevdiği kadar,  fıkraların oluşmasına da yol açardı. 

***
H. Hfz. Bedri Ef. Hamid Abbas son yıllarda tansiyondan pek sık şikâyet ederdi. Ona kıyasla çok genç olmama rağmen, benim de tansiyonla derdimin olduğunu, bundan ötürü de kendi tansiyonumu kendimin ölçtüğümü bilirdi. Oğluyla okul arkadaşlığımız, daha sonra da meslektaşlığımız olan H. Hfz. Bedri Ef. Hamid Abbas, bir fırsatta evinde bulunduğumda bana hitaben:
"Evlât, tansiyonumu bir ölçer misin?" diye sordu. "Tabii hocam" dedim ve tansiyon cihazıyla tansiyonunu ölçtüm. Durum normaldi ve kendisine: "Hocam, tansiyon normal!" der demez, hemen cevap verdi: "Normal olmaz da ne olacak? İki tane tansiyon hapı aldım! " "Ne gereği vardı ki, ilaç almanıza, hocam? " "Nasıl ne gereği vardı. İlaçtan önce de, yarı pite (börek) aldım evlât, yarım pite. " 
 ***
H. Hfz. Bedri Ef. Hamit Abbas Makedonya Müslümanlarının hayrına birçok konuda faaliyetlerin temel taşlarının atılması için fikir üretmiş biridir. Belki bazıları bunu anmayabilir, ama bugünkü Makedonya İslam Camiası binasının yapılması, Gazi İsa Bey Medresesi’nin tekrar canlanması, H
ëna a re, Hilâl ve Млада месечина  gazetelerinin bura Müslümanlarının ihtiyacı görmüş, bunlarla ilgili girişimleri başlatmakla adı tarihe girmiş kişidir o.
Zira bu önemli zatın kişiliğinden söz ederken, şunu da belirtmeliyiz ki, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra bulunduğu kurumun başına getirilmesinden sonraki dönemde çalışmalarıyla ve özellikle Makedonya İslam Camiası Başkanı olarak, koyduğu tavrı ve bu yıllarda Makedonyalı Müslümanların dini liderliğine ulaşmasından olacak, ölümünden sonra H. Hfz. Bedri Ef. Hamit Abbas’ın kişiliğinden söz eden yazılara rastlamaktayız. Onu andığımız bu  yazının sonunda, bu yazılardan ünlü İslam alimlerinden Huseyin Cozo’nun bir yazısından alıntı yapmak her halde en doğru olacaktır: 

"Bedri Ef. derin inanç ve görüşleriyle çok ileri görüşlü, olaylara eleştiri gözüyle bakmasını bilen bir kişiydi. İslam düşüncesinin eski kalıplar içinde kapanması ve böyle bir biçimde uygulanması taraftarı değildi ve bu gerçekle uzlaşamıyordu. Eski zamanın ihtiyaç ve koşullarıyla şartlandıran bu biçim, düşünce ve davranışların çağın gerisinde kaldığına inanırdı."(4)

Evet, başlıkta da belirtildiği gibi bir H. Hfz. Bedri Ef. Hamid Abbas bu dünyadan gelip geçti. Ama ardından adını yaşatacak çalışmalar ve bu çalışmaların izlerini bırakarak gelip geçti, Yunusça "kalanlara selam olsun" diyerek!
 
______________________________________
1) Oğlu Nedim Abbas’tan alınan sözlü bilgilerden
2) Fahri Kaya: "20. ölüm yıldönümünde Hacı Bedri Efendi Hamit - Abbas"  - 2. bölüm (Birlik gazetesi, sayı 5499, 6 Temmuz 2000, s.12, Üsküp)3) Aynı yazı 4) Aynı yazı, 4. bölüm (Birlik gazetesi, sayı 5501, 11 Temmuz 2000, s. 14, Üsküp) 

  

Yorumlar