Duyuru

Balkanlar’ın En Kilitli Kapısından İçeri –4

  /   5616   /   28 Ağustos 2014, Perşembe

 Yazdır

  

Ai që ndërton me djersë, mbron me gjak.

(Alınteri ile inşâ eden, kanla savunur.)

Arnavut atasözü

 

Yazının altında 14 âdet fotoğraf var ve bunların tamamı, bir cami ve o caminin içi ve bahçesinde çekilmiş fotoğraflardır.

Türkiye’de yaşayan insanlar için bu fotoğraflar pek fazla bir anlam ifade etmezler; zira küçük bir caminin içinde namaz kılan bir cemaat, her gün tanık oldukları sıradan bir olaydır.

Ancak bu fotoğraflar Arnavutluk’ta çekilmiştir ve bu nedenle, hiç de “sıradan bir olay” olarak görülmemelidir. O Arnavutluk ki, bundan çok değil, daha 20 yıl önce, orada değil böyle fotoğraflar çekmek, böyle bir olayı tasavvur etmek bile hayâldi. Değil bir camide cemaatle namaz kılmak, evde tek başınıza namaz kılmanız bile hayatınıza mal olurdu.

Namaz kılmanın cezası İDAM idi.

Çocuğunuzu sünnet ettirmenizin cezası İDAM, artı, bütün ailenizin ve akrabalarınızın sürgün edilmesi.

Otomobilinize “Bismillâh” diyerek binmeniz bile, evet, sadece bu davranışınızın cezası, 7 yıl hapis!

Arnavutluk’ta 1944 – 1991 yılları arasında, tam 47 yıl boyunca hüküm süren Komünizm Rejimi (Arnavutluk Sosyalist Halk Cumhuriyeti), tüm dînî değerlere ve inançlara savaş açılan bir dönemdi. İlk başta Stalinist, sonra da Maoist olan diktatör Enver Hoxha (Enver Hoca) tarafından yönetilen bu dönemde Arnavutluk, dünyada, ateizmi, yani dînsizliği, “devletin resmî dîni” olarak kabul eden yegâne ülkeydi. Enver Hoxha da, diktatörlüğü boyunca en çok, “insanlık tarihinin ilk ateist devletini kurmakla” övünürdü. Doğruydu da. 1967 yılında yaptığı resmî bir açıklamada, artık Arnavutluk’ta dîn diye bir şeyin kalmadığını övünerek ilan etmişti, Enver Hoxha. Bu zât, Arnavutluk’u 11 Ocak 1946’dan ölümüne, yani 11 Nisan 1985’e kadar yönetmişti.

“Tarihin ilk dînsiz devleti”, ne hazindir ki, Müslüman bir ülkenin topraklarında kuruluyor ve yine ne hazindir ki, bu ateist devleti kurup iktidarı boyunca başta İslam olmak üzere tüm dînlere savaş açan ve bütün ibadetleri yasaklayan tağutun ismi “Enver Hoxha” idi; ki bu tağut, medrese kökenli bir aileden geliyordu ve ailesinin soyadı da bundan ötürü “Hoxha” (Hoca) idi. Sadece kendi Müslüman halkına değil, apaçık Allâh’a karşı savaş açan Enver Hoxha adlı bu diktatör, bir İslam âliminin torunuydu. Dedesi, Osmanlı döneminde müftüydü.

Arnavutluk ve Makedonya gezi dosyamızın bu bölümünde,  Enver Hoxha ve Komünizm dönemindeki dîn düşmanlığından bazı anekdotlar sunacağız. Sunacağımız anekdotlar, yalnızca yazılı kaynaklarda kayıtlı bilgiler olmayacaktır... (i)Çün ki, Arnavutluk’ta bulunduğumuz süre boyunca, o dönemi, oranın insanlarının ağzından da dinleme imkânına kavuştuk. Zira o dönemin sona ermesinin üzerinden daha 20 yıl gibi kısa bir süre geçmiş bulunmaktadır ve dolayısıyla, orda birlikte olduğumuz, tanıştığımız, konuştuğumuz herkes, Komünizm döneminin canlı şâhîdleri durumundadır. Bunun (i)çündür ki, gezinin bu bölümünde o döneme ait uygulamaları siz sevgili okuyucularımıza anlatırken, dizi yazımızın ilerleyen bölümlerinde, o dönemi yaşamış insanların, canlı şâhîdlerinin ağzından da hayretle, ibretle okuyacağınız bazı hâtıraları da sizlerle paylaşacağız. Ki bunları okurken, okuduklarınıza inanmakta gerçekten güçlük çekeceksiniz.

Arnavutluk’taki komünist gruplar, 8 Kasım 1941’de kısa adı PPSh olan “Arnavutluk Emek Partisi” (Partia e Punës e Shqipërisë) adlı partiyi kurarak, Enver Hoxha’yı partinin “genel sekreterlik” görevine getirdiler. Enver Hoxha, 11 Ocak 1946 tarihinde kurulan Arnavutluk Halk Cumhuriyeti’nin başkanlığına getirildi. Önce “Arnavutluk Komünist Partisi” adıyla kurulan, sonra “Arnavutluk Emek Partisi” adını alan ve Komünizm’in yıkılışından sonra da, bugün “Arnavutluk Sosyalist Partisi” adıyla varlığını sürdüren bu parti, 1946 – 91 yılları arasında Arnavutluk’ta yasal olan tek siyasî partiydi. (1)

Arnavutluk, komünist rejimin 1944’te kurulmasından 1948’e kadar, yani ilk 4 yılında Yugoslavya’nın etkisinde kaldı. 1948 yılı Haziran ayında bozulan SSCB – Yugoslavya ilişkileri sonucunda Yugoslavya’nın Kominform’dan çıkarılması Arnavutluk ile Yugoslavya arasındaki sıcak dönemin sona ermesine neden oldu. (2)

Enver Hoxha, Tito’yu revizyonist olmakla suçluyor, Yugoslavya tipi Komünizm’e ise “Euro – Komünizm” adını veriyordu. 1980 yılında yayınlanan “Eurokomunizmi Eshte Antikomunizem” (Eurokomünizm Antikomünizm’dir) adlı kitabında şunları yazıyordu: “Tito’nun başını çektiği Yugoslav Sosyalizmi’nin kapitalist – revizyonist olması gerekiyor, ama aslında o Burjuvazi – Kapitalizm Sosyalizmi’dir. Marxizm ve Leninizm’e karşı olan bu ideoloji ile Tito Sosyalizm’e ihanette bulunmuştur. Bu da gösteriyor ki Burjuvazi, ABD ve İngiltere, Marx ve Lenin’e sadık kalmak isteyenlere Tito vasıtasıyla bir ‘Truva Atı’ sokmak istemektedirler.” (3)

Bundan sonra Arnavutluk 60’lı yılların başına kadar Sovyetler’in himayesine girer. Doğu Bloku’nun lideri olan Sovyetler Birliği ile olan sıcak ilişkiler sonucu Arnavutluk, 1955 yılında önce Varşova Paktı’na, sonra da BM örgütüne üye olur. 1961’de Enver Hoxha ve Stalin’in halefi Kruşçew arasındaki sert tartışma Arnavutluk’un Sovyetler’den kopmasına ve Sosyalizm’in ilkelerine daha sıkı bağlı kaldığı görülen Mao Tsê – Tung liderliğindeki Çin Halk Cumhuriyeti ile yakınlaşmasına sebep olur. (4)

Çin’den iktisadî anlamda önemli destek gören Arnavutluk, bununla birlikte, özellikle Mao’nun ölümünün ardından iki ülke arasındaki görüş ayrılıklarının derinleşmesi sonucu, 1978’de bu ülkeyle ilişkilerini koparır ve “yalnızcılık” politikaları izlemeye başlar. Arnavutluk için Enver Hoxha’nın 1985 yılındaki ölümüne kadar olan bu yeni dönem, güçlü bir ülkeye bağlı olmadan yürütülen bir dış politika içeren, “yalnızcılığı” kabul eden bir dönem olur. Ama bu dönemde ekonomik sorunla en ağır şekilde yüzleşmek zorunda kalınır.
Arnavutluk Çin’den de ilişkilerini koparttıktan sonra, 1980’ler boyunca üç komünist ülkeyle (Kuzey Kore, Laos ve Viêtnam) ilişkilerini sürdürür. Özellikle 1984 ve sonrasında İtalya, Fransa, Almanya, Macaristan, Türkiye, Polonya ve Çekoslovakya ile de ticarî ve diplomatik ilişkiler kurmaya çalışır. Dış bağlantıyı asgarî düzeyde tutan Enver Hoxha’nın yeni politikası, ülkenin ekonomik yönden zayıflamasına ve ekonomik krizlere yol açar. Dış yardım alamadığı için ekonomik yönden çok güçsüz olan Arnavutluk’un, bu politika ile kalkınmasının mümkün olamayacağı düşüncesi “demokratikleşme” hareketlerini ortaya çıkarır.
(5)

Komünist Blok’un henüz sapasağlam ayakta durduğu Soğuk Savaş döneminde, Karl Marx’ın “Dîn afyondur” sözüne uyan istisnasız tüm komünist devletler dîne karşı savaş açmışlardı ancak sadece biri, sadece Arnavutluk, ateizmi, yani dînsizliği resmî olarak anayasasına koymuştu. “Tarihin ilk ateist devletini kurmakla” övünen Enver Hoxha, 1967’de yaptığı bir açıklamada, Arnavutluk’ta artık dîn diye bir şeyin kalmadığını ilan etmişti. (6)

Komünist rejim Arnavutluk’ta dîn düşmanlığını devletin resmî ideolojisi ve anayasal bir prensip haline getirmişti. Komünizm’in çöküşüne kadar uygulamada olan anayasanın 37. maddesi ülke yönetimini “ateist propagandayı yaygınlaştırmak” ve “tarihî materyalizmi bütün ülke halkına kabul ettirebilmek için gereken çalışmaları yürütmekle” yükümlü tutuyordu. Yine aynı anayasanın 55. maddesinde “dînî kurumların ve sosyalist rejimle bağdaşmayan kuruluşların kurulmasının yasak olduğu” ifade ediliyordu. Bu ülkede 60’lı yılların sonuna kadar, yani komünist rejimin sadece ilk 25 yılında 2 bin 169 cami ve kilisenin kapısına kilit vuruldu. Müslümanlar’ın dînî işlerini yürütmekten sorumlu yüksek müftülük ilğa edildi. Dînî görevlerin yerine getirilmesi yasaklandı. (7)

Enver Hoxha’nın böyle bir yola başvurması, salt “dîn düşmanlığı” gibi tek yönlü bir bakış açısıyla izah edilemez elbet. O’nun bazı korkuları vardı ve bu korkuları, kendisini böyle bir korkunç ve affedilmez yola sevketmişti. Sürekli dış güçlerden gelebilecek tehlikelerden korkan Enver Hoxha, ülkedeki dînî çeşitliliği, “ulusal birliği bozabilecek” bir unsur olarak görüyordu. O, ülkesinin bir Yugoslavya gibi olmasını istemiyordu; zira Arnavutluk, eski Yugoslavya’ya çok benzeyen bir devletti. Arnavutluk ve Arnavutlar, bir ulus olarak üç dînî topluluğun şekillenmesinden meydana geliyordu: Müslümanlar, Katolikler ve Ortodokslar. Enver Hoxha başta olmak üzere Arnavutluk’un farklı rejimleri, çok sert bir biçimde, ülkedeki dînî faklılıkları yok etmeye çalıştılar. Bu, Enver Hoxha’nın 1967’de Arnavutluk’u ateist bir devlet olarak ilan etmesinin sebeplerinden biriydi. Belki de O’nun arzusu Arnavutlar’ı bir ve bölünmemiş olarak görmekti. Ki bundan ötürüdür ki, örneğin komünist dönemde, Arnavutluk’taki okullarda çocuklara “Arnavutlar’ın dîni Arnavutluk’tur” diye öğretiliyordu. (8)

Arnavutluk’un diğer komünist ülkeler gibi bir yol kat etmemesi ve çok katı bir dikatörlük rejimi kurmasının da yine “kendine özgü” sebepleri vardı. Bunun en başta gelen sebebi, diğer sosyalist ülkelerle benzer süreçlerden geçip Sosyalizm’e geçiş yapmamış olmaları gösterilebilir.

Nitekim Enver Hoxha’nın hânımı Nexhmije Hoxha (Necmiye Hoca), ki kendisi halen hayattadır ve tam 90 yaşındadır, bundan 6 sene önce Alman “Der Spiegel” (Ayna) dergisine verdiği bir mülâkatta, kocasının ülkeyi katı bir diktatörlükle yönetmesini haklı çıkartmaya çalışarak, diğer komünist ülkelerin Burjuvazi’den Sosyalizm’e geçtiklerini, fakat Arnavutluk’un direk Feodalizm’den Sosyalizme’e geçtiğini, dolayısıyla ülkenin sosyolojik yapısının demokratik bir rejim için elverişli olmadığını söylemiştir. Kocasının hiç kimseyi sebepsiz yere öldürmediğini de iddiâ eden Nexhmije Hoxha, sözkonusu mülâkatta, komünist dönemdeki Arnavutluk ile şimdiki Arnavutluk’u da kıyaslayarak, şu ilginç sözleri sarfetmiştir: “Bizim dönemimizde güvenli bir çoğunluk demokrasisi vardı, şimdi ise herkes için kaos demokrasisi.” (9)

Enver Hoxha’nın demir yumruğu altında İslam’ın tüm görüntülerinden arındırılan ve “dünyanın ilk ve tek ateist devleti” ilan edilen Arnavutluk, Arnavut halkındaki İslam’a yönelik aidiyet duygusuna karşı yürütülen savaşın en barbar şekillerle ortaya konduğu bir yer olmuştu. “Bilimsel ateizm” adı altında eğitim müfredatına konulan dersler, toplumun dînden arındırılması için basılan kitaplar, yapılan filmler ve her türlü propaganda malzemesi ile Arnavut halkı en basit dînî bilgilerden dahi uzaklaştırılmıştı. (10)

Yönetimleri boyunca komünistlerin üstlendiği kültürel savaş, başta âzîz İslam dînî olmak üzere tüm dînlere karşı yürütülen bu ateist – materyalist savaş, devletin “Lufta Kundër Zakoneve Prapanike” (Çağdışı Uygulamalara Karşı Savaş) adlı programı çerçevesinde yürütülüyordu. Bu savaş, san’at ve medya, okul kitapları ve devlet propagandası yoluyla verilmekteydi. Bu zaman içinde yüzlerce roman ve sinema filmi üretildi. Örneğin “Mükemmel” (1948), “Kana Bulanmış Toprak” (1976) ve “İkinci Kasım” (1982), İslam âlimlerinin özgür ve ilerici Arnavutlar’ı baskı altında tutar gösterildiği eserlerdi. (11)

Komünist dönemde Arnavutluk’ta İslam’a karşı topyekûn bir savaş başlatılmıştı. Bu savaş, yukarıda da belirttiğimiz üzere devletin “Lufta Kundër Zakoneve Prapanike” (Çağdışı Uygulamalara Karşı Savaş) adlı kültür (!) programı çerçevesinde yürütülüyordu. Bu savaşla Arnavutluk’ta tesettür kıyafeti giyme (Hicâb), alkol ve domuz etinden kaçınma gibi İslamî vecibeler ortadan kaldırılmakla yetinilmiyor, “Allâh, Yaratıcı, âhiret” inancı da sökülüp atılıyordu. Komünist Arnavutluk’un medya ve san’atında Müslümanlar çoğunlukla “Prapanikë” (Çağdışılar), “Tradhëtarë” (Dönekler), “Aziatikë” (Asyalılar), “Fanatikë” (Fanatikler), “Bixhozçinj” (Kumarbazlar), “Barbarë” (Barbarlar) ve “Përdhunues” (Irz düşmanları) olarak resmediliyordu. Müslümanlar, ana görevleri “İslamlaştırma yoluyla Arnavutluk’u Avrupa’dan koparıp feodal Asya’nın bir parçası yapmak” olan kötülük yüklü bir misyona sahip insanlar olarak tanıtılıyordu. (12)

Enver Hoxha döneminde, Arnavutluk’ta yaşayanların yarısına yakını ülkeyi terk ederek Kosova, Makedonya ve Montenegro gibi yerlere göç ettiler. Kalan yarı nüfûs ise “Tüm dünyanın gözü üzerimizde, vatanımızı işgal edecekler!” şeklindeki yoğun korkutucu propagandanın etkisinde kalarak koruganlarının içerisinde yıllarca ülkelerini işgal edecek hayalî düşmanı beklediler. Bu dönemin en belirgin işaretleri, ülkenin hemen her yerinde görebileceğiniz, “bunker” olarak adlandırılan koruganlardır. Enver Hoxha’nın kendi halkına yönelik olarak geliştirdiği korkutucu propagandanın ana temasına göre, ABD, SSCB, Almanya, Yunanistan, Yugoslavya, İtalya, kısacası tüm dünyanın gözü Arnavutluk’tadır ve bir işgale karşı Arnavutluk’u korumak ülkenin her ferdinin ilk görevidir. Bu konuda sistemli olarak yapılan korkutucu propaganda o denli başarılı oldu ki, sonunda Arnavutluk gibi 3 milyondan biraz fazla insanın yaşadığı bir ülkede tam 700 bin “bunker” (korugan) yapıldı. Her aileye bir korugan yapılıyor ve herkes koruganında işgale karşı direniş tatbikatları yapıyordu. Arnavutlar’ın kendi ifadesiyle, tüm bunker’lere harcanan para ve malzemeyle ülkenin en az yarısı yeniden inşâ edilebilirdi ki halihazırda Arnavutluk’taki yıkık dökük, çoğunun penceresi olmayan binaların durumu göz önüne alındığında bu gerçek ortaya çıkmaktadır. Yine Enver Hoxha tarafından, bunker’lerin sağlamlığını sınamak maksadıyla, sorumlu mühendislerin tasarladıkları bunker’lerin içine sokularak üzerlerine bomba attırdığı ve mühendislerin zarar görmedikleri de bilinmektedir. (13) (Sözünü ettiğimiz bu bunker’lerin – ki çok çok ilginçtirler – fotoğraflarını da çektik ve bunları gezinin ilerleyen bölümlerinde sizlere göstereceğiz)

1957 nüfûs sayımına göre Arnavutluk’un % 73’ü Müslüman (% 60 Sünnî, % 13 Bektaşî), % 24’ü ise Hristiyan (% 14 Ortodoks, % 10 Katolik) olarak belirlenmişti. (14) Oysa buna karşılık, örneğin başkent Tiran’da bugün sadece 8 tane cami varken tam 114 tane kayıtlı kilise bulunmaktadır. Arnavutluk’un genelinde bilinen kilise sayısı ise 1115. (15)

ALSAR Başkanı Mehdi Gurra’nın Arnavutluk’ta bize verdiği bilgiye göre, örneğin başkent Tiran’da, 1932 yılında nüfûsu 100 bin iken şehirde tam 28 cami bulunuyordu. Şu anda ise, 2010 yılı itibariyle nüfûsu 1 milyon iken şehirde sadece 8 cami bulunuyor. Evet, aradan geçen 78 yıl içinde oluşan bu büyük çelişki, insanı hayretlere düşürecek derecede. 100 bin nüfûslu Tiran’da 28 cami varken (1932), 1 milyon nüfûslu Tiran’da sadece 8 cami (2010). Ve dahası, şu anda, 1 milyonluk Tiran’da sadece 8 camiye karşılık tam 114 tane kilise.

Bilmiyorum, siz sevgili okuyucularımız şu anda bu yazıyı hangi halet-i ruhiye içinde okuyorsunuz ama, bu rakamlar, bir İslam ülkesinin başkentindeki cami ve kilise sayısı: 8 cami, 114 kilise. Bir İslam ülkesinin başkenti: Tiran. (“Okuma tembeli” toplumlarda yazıdaki cümlelerin hızlı hızlı ve dikkatsizce okunduğu mâlumdur, hele hele rakamlar doğru dürüst görülmeden, bakılmadan okunur; ancak yazıyı ince bir dikkatle okuyan okuyucularımız, Tiran’ın nüfûsunun 1932’de 100 bin, 2010’da ise 1 milyon olarak verildiğini dikkatlerden kaçırmamışlardır, ve belki de, “bir şehrin nüfûsu 78 yıl içinde 10 katı artar mı?” diye düşünüp, nüfûs sayılarını yanlış verdiğimizi bile sanabilirler. Hayır, ortada bir yanlışlık yok! Şehrin nüfûsu, gerçekten de bu kadar kısa süre içinde “yüzde bin” oranında artmıştır. Tiran’daki hızlı nüfûs artışına, sizlere gezi yazısının, Tiran’ı anlatacağımız bölümünde değineceğiz.)

Üstelik, belki ilgisiz olacak ama, hani hem farklı bir bilgi, hem de değişik bir iç yarası olması amacıyla, o Tiran ki, 17. yy’da Müslüman bir Arnavut paşa tarafından küçük bir köy olarak kurulan ve bu Arnavut paşa tarafından, ismi, şu anda İslam Cumhuriyeti nizamıyla yönetilen İran ülkesine başkentlik yapan Tahran’ın ismi verilen, “Tehran” isminden esinlenerek “Tiran” denilen. (16)

Maalesef, maalesef... Küçük bir köy olarak kurulan ve kendisine İran’daki Tahran şehrinin ismi verilen Tiran’ın durumu şu anda bu! Tahran şu anda bir İslam Cumhuriyeti nizamına başkentlik yaparken, Balkanlar’da “ebesi” olduğu başkent Tiran’da ise, “Burası bir Müslüman ülke şehri” demek için dört değil bin şâhîd lazım. Bir Müslüman şehrinden çok, bir Hristiyan şehrine benziyor, maalesef. Tiran’da ikamet ettiğimiz 4 gün boyunca bir tane bile tesettürlü bayan göremedik. Hadi bunu geçtik, ülkedeki bütün eczanelerin logoso Haç! Müslüman bir ülkenin Kızılay’ı değil, Kızılhaç’ı var; inanabiliyor musunuz? İçki, domuz eti, bu ülkede tıpkı Almanya, Fransa vb. Hristiyan ülkelerdeki gibi tüketiliyor. Tüketiliyor derken, ülkedeki Hristiyanlar’ın değil, Müslümanlar’ın sofrasında.

Arnavutluk’ta onyıllar boyunca hâkim olan Komünizm rejimi, dîn adına, İslam adına hiçbir şey bırakmadı, maalesef. 1991 yılına kadar süren korkunç Komünizm dönemi boyunca rejim tarafından birçok imam öldürüldü, hapsedildi veya sürüldü. Mescîdler, camiler yıkıldı, bütün camiler tiyatroya, bale salonuna veya ahıra çevrildi. Dînî kitaplar yasaklanarak yok edildi. Komünistlerin Arnavut Müslümanlar’a karşı katliâmları, 1990 sonrası Müslüman nesillerin İslamî geçmişleri hakkında bütüncül bir cehalete uyanmalarına yol açtı. Bu nedenle Arnavutluk’un 1967 öncesinin Müslüman çoğunluğu 1991 yılında İslamî kimlikleri hakkında çok belirsiz fikirlere sahipti. (17)

1967’ye kadar Arnavutluk’ta 1666 cami varken, Komünizm’in yıkıldığı 1991 tarihinden bu yana geçen 20 yıllık bir süre boyunca Arnavut Müslümanlar tüm ülke çapında ancak ve ancak 500 tane camiyi yeniden inşâ etmeyi başarabildiler. Bugün Arnavutluk, 500 civarında camiye ve 350 kadar imama sahiptir. Bu, her 10 bin kişiye bir imam ve her 7 bin kişiye bir cami düştüğü anlamına gelmektedir. (18)

Rakamlar hakikaten içler acısıdır. Yürek parçalayıcıdır.

“Tarihin ilk ateist devletinin ilan edildiği” 1967, telafisi belki yüzyıllar boyunca mümkün olmayacak büyük bir “kırılma noktası” olmuştu, Müslüman Arnavutluk için. Fakat İslam dünyası, olanlardan haberdar bile değildi; haberdar olan çok az bir kısmı ise, ilgisizdi!

İslam ümmeti hep Filistin için “1967 öncesini – 1967 sonrasını” konuşuyordu ama, kimse Arnavutluk’un “1967 öncesini – 1967 sonrasını” kendisine dert edinmiyordu!

Oysa 1967 yılında İslam ümmeti, Ümmet-i Mûhâmmed (saw), en büyük kırılmayı Filistin’de değil ARNAVUTLUK’ta yaşamıştı.

 

sediyani@gmail.com

 

DİPNOTLAR:

(1) : PKSh.org, Arnavutluk Emek Partisi resmî web sitesi, Biografia

(2) : Sokol Brahaj, Enver Hoca Döneminde Arnavutluk, Balkan Günlüğü, 25 Ocak 2010

(3) : Enver Hoxha, Eurokomunizmi Eshte Antikomunizem, Shtepia Botuese, Tiran – 8 Kasım 1980

(4) : Sokol Brahaj, Enver Hoca Döneminde Arnavutluk, Balkan Günlüğü, 25 Ocak 2010

(5) : Sokol Brahaj, agy

(6) : Ahmet Varol, Arnavutluk, Vahdet Dergisi 

(7) : Tebyan.net, İran İslam Cumhuriyeti’ndeki Tebyan Kültür ve İletişim Merkezi resmî web sitesi, İslam Ülkeleri / Arnavutluk – 3, 1 Kasım 2010

(8) : Olsi Jazexhi ile Röportaj, Ayhan Demir, Millî Gazete, 11 Aralık 2009

(9) : Interview mit Nexhmije Hoxha, Renate Flottau, Der Spiegel, sayı: 15, 2004

(10) : Av. Gürkan Biçen ile Röportaj, Gerçek Hayat Dergisi, 25 Eylül 2009

(11) : Av. Gürkan Biçen ile Röportaj, agy

(12) : Olsi Jazexhi, Komünizm Sonrası Arnavutluk’ta İslamofobi’nin Politik Suiistimali, Terc: Gürkan Biçen, Müslüman Arnavutluk

(13) : Çetin Öztürk, Enver Hoca ve Korku Kültürü, Kirli Oyunlar, 6 Şubat 2010 

(14) : Olsi Jazexhi, Varlık ve Yokluk Arasında Arnavutlar ve İslam, Terc: Gürkan Biçen, Müslüman Arnavutluk, Haziran 2006

(15) : Mehdi Gurra ile Röportaj, Çiğdem Aktı, Dünya Bülteni, 22 Mayıs 2010

(16) : Olsi Jazexhi, Varlık ve Yokluk Arasında Arnavutlar ve İslam, Terc: Gürkan Biçen, Müslüman Arnavutluk, Haziran 2006

(17) : Olsi Jazexhi, agy

(18) : Olsi Jazexhi, agy

 

GÖNÜLDAŞLARIMIZ İÇİN NOT:

HAKSÖZ sitesi için kaleme aldığımız ve Arnavutluk ile Makedonya gezi izlenimlerinden oluşan “Balkanlar’ın En Kilitli Kapısından İçeri” adlı bu gezi dosyamız, sitemiz ile aynı anda periyodik olarak, Arnavutluk’un başkenti Tiran’dan yayın yapan MÜSLÜMAN ARNAVUTLUK sitesinde de yayınlanmaktadır. Bu gezi yazımızın tüm bölümlerini yayın organlarında yayınlayıp bunu Arnavut kardeşlerimize de okutma çabası içinde olan, bu amaçla MÜSLÜMAN ARNAVUTLUK (www.muslumanarnavutluk.net) sitesinde bu gezi yazılarımız için de bir köşe açıp beni de kendi yazarları arasına katarak onurlandıran, bu gezi yazısı vesilesiyle tanıştığımız site yönetimine ve editörlerine en kalbî teşekkürlerimi iletiyor, Tiran’a, tüm Arnavutluk’a ve Türkiye’de yaşayan bütün Arnavutlar’a selamlarımı gönderiyorum.

Bununla birlikte, aynı şekilde, HAKSÖZ sitesi için kaleme aldığımız bu geziyi periyodik olarak iktibas edip yayın organlarında yayınlayan, paylaşıp çoğaltan, bunu yaparak bizleri onurlandıran UFKUMUZ (www.ufkumuz.com), RADYO VAKİT (www.radyovakit.com), VAHDET HABER (www.vahdethaber.com) ve SİİRT’TEN ÖTE (www.siirttenote.com) sitelerine de teşekkürü bir borç biliyorum.

Zaaflarımızı paylaşarak azaltmayı, kazanımlarımızı da paylaşarak çoğaltmayı sürdürelim, inşaallâh.

  

Yorumlar