Duyuru

Bir Dejenerasyon Örneği

  /   6744   /   28 Ağustos 2014, Perşembe

 Yazdır

  

Türk Dil Kurumu sözlüğünde fuhuş, “içinde bulunulan toplumun kurallarına uymayan bir biçimde bir veya birkaç kişiyle para karşılığında cinsel ilişkide bulunma” olarak tanımlanmıştır. Fakat fuhuş sadece para karşılığında cinsel ilişkide bulunmak değildir. Çünkü tanımdan da anlaşılacağı gibi fuhuşun unsurlarından biri de içinde bulunulan toplumun kurallarına uymayacak biçimdir ki, ülkemiz adetlerine göre olmayan, beraber yaşam sürdürme ve adı koyulmayan evlilik dışı birliktelikler de bu kapsamdadır. Para karşılığı unsuru eksik olduğundan bu gibi ilişkiler fuhuş kalıbına uymamaktadır. O yüzden fuhuş denen olguyu belli kalıplara sokmak, bütün unsurların gerçekleşmesini beklemek çok yanlış bir tutumdur.  Özellikle diziler yoluyla sergilenen bütün tutumlar, gençlere masumca gösterilerek ve bunlar gençlerin  bilinçaltlarına işlenilerek, gençler fuhuşa sürükleniyorlar. Genç kızlar ya dizilerde gördüklerine özenerek evden kaçıyorlar veya kaçmasalar bile biriyle birlikte olmayı mübah gördüklerinden bir şekilde kendilerini bu yolun içinde buluyorlar. Erkek veya kız arkadaşınla bir şeyler paylaşmak, o kadar içselleştirildi k;i artık normal karşılanıyor. Dizilerle özendirilen lüks içinde yaşama ve kolay yoldan para kazanma arzusu fuhşu daha da körüklüyor. Sevgi kisfesi altında aslında fuhuş yaşanıyor, iyilik, hoşgörü, namus, haya duyguları hiçe sayılarak; maddiyat ve maddecilik hakim kılınıyor. Bu yaşanılanlara toplumda fuhuş adı verilmeyebilir ama son tahlilde verilecek ad fuhuştur.  Namus; kişinin kaybedeceği, umursadığı bir kavram olmaktan çıkarıldığı için ahlaki çöküş yaşanıyor. Ve bu ahlak çöküşü yoluyla ülkemizin değerlerine saldırılıyor. Bu yaşanılanlar bir politikadır ve istenilen ülkeyi elde etme yollarından biridir. Bir ülkeyi savaşarak kazanamasanız bile bu gibi yollarla, ahlakı çökerterek o ülkeyi ele geçirirsiniz. Olanların, sadece kınamak ve ne olacak bu gidişatın sonu demekle önlenemeyeceği aşikardır. Herkes, bu konuda taşın altına elini koymalı ve özellikle de gençler arasındaki bu dejenerasyonu önlemeye çalışmak için bir şeyler yapmalıdır. Kültürümüze, bize ait olmayan birtakım alışkanlıklarında yine diziler ve filmler yoluyla artık toplumuzda normal hale geldiğini de hatırlamamız gerekir. Aynı şeyleri tekrar yaşamamak için tüm kişi ve kuruluşlar görevlerinin başına geçmelidirler. Tabi Yeşilay gibi kurumlar bu dejenerasyonu önlemek üzere varlar, fakat bizler konunun veya konuların içinde elimizden geldiği kadar aktif görev almalıyız ki; bu gidişat önlenebilsin. Hiçbir şey yapamıyorsak bile kendi hareketlerimizi, tutumlarımızı gözden geçirmeli ve düzeltmeliyiz. Devletin politikası da bu yaşanılanlara izin verip vermemesi bakımından önemlidir ki; T.C. Anayasası’nın 58. maddesinin 2. fıkrasında “Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır.” hükmüne yer vermektedir. Benzeri kötü alışkanlıklar diyerek ahlaktan da bahsetmektedir ki, bu da Anayasamızla ahlakında korunduğunu gösterir. Buna göre Devlet gerekli tedbirleri almalıdır, alacaktır. Ülkemizde T.C. Cumhuriyeti Anayasası’nın 133. maddesinde yer alan Radyo Televizyon Üst Kurulu kısaca RTÜK denen bir kurul var. Ama maalesef bu kurul layıkıyla görevini yapamamaktadır. 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkındaki Kanun’un Yayın İlkeleri başlığı altındaki 4. maddesinde; “Radyo, televizyon ve veri yayınları, hukukun üstünlüğüne, Anayasanın genel ilkelerine, temel hak ve özgürlüklere, millî güvenliğe ve genel ahlâka uygun olarak kamu hizmeti anlayışı çerçevesinde yapılır.”  hükmü yer almakta ve aynı maddenin 4. fıkrasında da” Yayınların toplumun millî ve manevî değerlerine ve Türk aile yapısına aykırı olmaması” gerektiği ifade edilmektedir. Kurul’un görev ve yetkileri başlıklı 8. maddesinde bahsi edilen aykırılıklar onbeş madde halinde sayılmıştır ve bu maddenin ı fıkrasında Yayın kuruluşlarının, bu Kanun hükümlerine aykırı yayın yapması ve tahsis şartlarına uymaması halinde, gerekli müeyyideleri uygulamaya karar vermek yetkisi Kurula verilmiştir. Kanun’un;  Uyarı, para cezası, durdurma ve iptal başlıklı 33. maddesi;” Üst Kurul, öngördüğü yükümlülükleri yerine getirmeyen, izin şartlarını ihlâl eden, yayın ilkelerine ve bu Kanunda belirtilen diğer esaslara aykırı yayın yapan özel radyo ve televizyon kuruluşlarını uyarır veya aynı yayın kuşağında açık şekilde özür dilemesini ister. Bu talebe uyulmaması veya aykırılığın tekrarı hâlinde ihlâle konu olan programın yayını, bir ilâ oniki kez arasında durdurulur.” hükmüne yer vermektedir. Aynı maddenin 4. fıkrasında ise “Yayın izninin verilmesi için gerekli şartlardan birini kaybeden veya şartların uygunluğunu hile ile elde eden kuruluşların yayın lisans izni iptal edilir.” hükmü yer almaktadır. Bahsi geçen maddelerden anlaşılacağı üzere; Radyo ve Televizyonların Kuruluşları Hakkındaki Kanun incelendiğinde yasa koyucunun bu Kurul’a geniş haklar verdiği görülecektir. Kanunla verilen hakların bir an önce hayata geçirilmesi ve ihtiyaç görülen tedbirlerin alınması gereklidir. Böylece daha sağlıklı, daha güvenilir ve daha ahlaklı bir toplumda yaşanılacaktır.           

 

 

                                                                                              Yeşilay Dergisi, yıl 81, sayı 923, Aralık 2010, s. 36-37

  

Yorumlar