Duyuru

Fuad Ramiqi: Bir gecede Kosovalı ve laik olduk

Röportajlar

  /   1951   /   28 Ağustos 2014, Perşembe

 Yazdır

  

Eski Yugoslavya Ordusu subaylarından Fuad Ramiqi, “Kosova Cumhuriyeti’nin, çok kültürlü, demokrat ve laik bir devlet olmasına karar verildi. Bir başka ifadeyle, bir gecede Arnavutların yüzde 92’si Kosovalı ve laik oldu” dedi.

Ayhan Demir / Dünyaya YENİ SÖZ

ademir@dunyayayenisoz.com

Bosna ve Kosova Savaşları’nda cephede aktif görev alan Eski Yugoslavya Ordusu subaylarından Fuad Ramiqi’yle, Bosna ve Kosova özelinde, Balkanların dünü ve bugününü konuştuk.

Balkanların iki Müslüman topluluğu, Boşnaklar ve Arnavutlar arasındaki irtibatsızlık hakkında ne düşünüyorsunuz?

Eski Yugoslavya döneminde Arnavutların durumu Boşnaklardan farklıydı. O dönemde Arnavutlar, ulusal seçim, meşrutiyet, diğer topluluk ve cumhuriyetlerle eşitlik kazanma eğilimindeyken, Müslüman Boşnakların önünde zorunlu ulusal seçimin dışında bir seçenek yoktu.

Boşnaklar kendi konumlarından memnuniyet duysalar da, gerçek ulusal ve dini kimlikleri ellerinden alınmış, sistematik olarak manipüle edilmişlerdi. Eski Yugoslavya’nın dağılmasının ardından, parlamenter demokratik seçimlerde çıkan entelektüel-dini bir elit kesim iktidara gelinceye kadar, bu tavır onları sessiz bir asimilasyona sürüklemişti. Bu elit kesimin Kosova’daki Arnavutların dini önderleri ile ilişkisi bulunuyordu. Ancak Arnavut dini liderleri ulusal elitten daha güçlü değildi.

Bosna ve Kosova’nın ulusal sorunlarının farklı açıdan çözüm gerektirmesi ve ulusal elitlerin hâkimiyetlerini korumasından dolayı, etkin bir işbirliği ve gerçek bir birlik ve uyum sağlanamamıştı. Bu dönemde, Bosna-Hersek ve Kosova’nın dış politikalarının çelişkilerle dolu olduğunu da vurgulamak gerekir. Bosna-Hersek, Doğu’daki İslam ve Batı’daki Hıristiyanlık arasında dengeyi kurarken, Kosova sadece batı’daki Hıristiyanlığa eğilim göstererek seçimini yapmıştı.

Aslında bu iki halk, tarihi, kültürel ve dini sahada, yüzyıllara öncesine dayanan ancak yazılı olmayan bir ortak birikime sahipler. Bosna’daki savaşta, subayından askerine kadar, doğrudan doğruya yüzlerce Arnavut’un katkısı çok belirgindi. Boşnak eliti, özellikle rahmetli Aliya İzzetbegoviç, eski Yugoslavya’daki Kosova sorununa her düzeyde uluslararası kurumlarda duyarlılık göstermişti. Bugün gerek Bosna’da ve gerekse dünyanın diğer ülkelerinde, Boşnakların konumu müsait olmadığı için Kosova Cumhuriyeti’ni tanıyamadılar. Batı’nın, Bosnalı Müslümanlara karşı yürüttüğü, soykırım politikası üzerine inşa ettiği Bosna Sırp Cumhuriyeti ve onun Sırbistan’la yakın ilişkisi sebebiyle, Bosna’nın Kosova’yı tanıması önlaniyor.

Rahmetli Aliya İzetbegovic’in sizdeki karşılığı nedir?

Rahmetli Aliya İzzetbegoviç, Balkanlar ve özelde Balkan Müslümanları için en önemli değerlerden biridir. Bana göre, 1970’li yıllarda kaleme aldığı İslam Deklarasyonu, Balkan Müslümanlarının anayasası sayılır.

Bosna Savaşı esnasında, Bihaç Kantonundaki Beşinci Kolordu’da, Sırplar tarafından tamamen kuşatılmış olduğumuz için kendisiyle bir araya gelme fırsatım olmadı. Ancak onun gibi bir Genelkurmay Başkanım olduğu için büyük gurur duyduğumu söylemeliyim.

Dünyanın dört bir yanından gelerek, canları pahasına Bosna-Hersek’i savunan mücahitlerin, savaştan sonra sınır dışı edilmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dayton antlaşmasından sonra Bosna, tam anlamıyla, uluslararası toplumun boyunduruğu altına girdi. Bosna’nın kurumları direkt olarak yabancıların kontrolüne geçti. Bu kurumlar, Bosna’yı kurtarmak ve Müslümanları savunmak için gelen gönüllü savaşçılardan uzak durmaya mecbur edildi. Fakat Sırp Çetnik ve Hırvat Ustaşa birlikleri bünyesinde, hangi amaçla savaştıkları bilinen gönüllüler için hiç kimse tek bir kelime bile konuşmuyor.

BOSNA-HERSEK İSTİRARSIZ

Bosna-Hersek’in bugün içinde bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bosna-Hersek son derece istikrarsız bir durumda bulunuyor. Bosna-Hersek’teki siyasi partiler arasında, Bosna içi ve dışındaki -Sırbistan, Karadağ ve Kosova- Müslümanların sorununu çözebilecek ortak bir platform oluşturulamıyor. Öte yandan ülkedeki her üç unsur -Boşnaklar, Sırplar ve Hırvatlar- Dayton Anlaşmasıyla tesis edilen anayasayı kendilerine göre değiştirme çabasındalar. Uluslararası toplum ise, Bosna’da üç dinli ama tek uluslu bir devletin kurulması için yoğun baskı uyguluyor. Ne var ki, bu durum eskiye dönüşe ve Müslümanların asimile edilmelerine dair kuvvetli bir tehlikeyi de bünyesinde barındırmaktadır.

1995 yılında Kosova’da yaşanan sıkıntılar üzerine Bosna’dan ayrıldınız. Kosova Savunma Bakanlığı’nda görev aldınız. O yıllara dair neler söylemek istersiniz?

Kosova’da, artık tahammül edilemez noktaya ulaşan, sıkıntılar başladığında, ben de Arnavutluk’a geri döndüm. Kosova’da çıkması muhtemel savaş için yapılan hazırlıklarla meşgul oldum. O dönemde başımdan birçok olay geçti. Özel olarak bir şeyden bahsetmek istemiyorum, fakat bir hususa değinmeden yapamayacağım. Sırp işgalciler, Kosova’dan 800 bin sivili evlerinden kovup, binlerce kadına tecavüz ettiler. Bu, hem bir orduya, hem de bir sivil halka karşı yapılabilecek en kötü muameledir.

Bir dönem mensubu olduğunuz Adalet Partisi’nden, 2004 yılında ayrıldınız. Bu ayrılığın sebepleri neydi?

Ben, Adalet Partisi’nin kurucu ideologlarından birisiydim. Parti kurulurken, net bir platformu, programı ve hedefleri vardı. Ancak, elde edilen bazı başarılardan sonra, kilit konumda bulunan kişiler, partiyi hedeflerinden uzaklaştırmaya başladılar; küçük kazanımlar uğruna, temel ilkelerden taviz verdiler. Buna karşı çıktığım için aşırılıkla suçlandım. Aramızdaki bu ihtilaf sebebiyle, partiden ayrılmaya mecbur kaldım. Ancak, geçen zaman benim haklı olduğumu gösterdi. Maalesef, Adalet Partisi, bugün duruşu ve hedefleri olmayan bir parti haline geldi.

Başkanlığını yürüttüğünüz Kosova Müslüman Forumu’nun faaliyetlerinden bahsedebilir misiniz?

Kosova halkına İslam’ı anlatmak ve Müslümanların haklarını korumak için 2006 yılında “Kosova Müslüman Forumu” isminde bir sivil toplum kuruluşu etrafında bir araya geldik. Kosova’daki ağır koşullara rağmen bu husustaki mücadelemizi devam ettirmeye çalışıyoruz.

Gazze’ye yardım götürmeyi amaçlayan “Özgürlük Filosu”ndaki tek Kosovalı Arnavut’tunuz. Bu filoda yer almak istemenizin sebebi neydi?

Her Müslüman gibi ben de, Filistinliler ve Filistin toprağındaki İsrail işgaliyle yakından ilgileniyorum. Filistin halkının, kökünü kazınma girişimlerine, onların bu denli sıkıntı çekmelerine, topraklarının işgal edilmesine ve katledilmelerine asla razı olmadım. Benim halkım da Filistinliler ile aynı kaderi paylaştı. Evet, belki üç yıldır özgürüz ama bizler de uzun yıllar işgal altında yaşadık. Bu sebeple kuşatılmış durumda hayat sürdürmenin ne olduğunu iyi bilirim. Ben ve ailem üç yılı aşkın bir süre bunu yaşadık. Savaşın konvansiyonu ve kurallarını, yaşam ve özgürlük haklarını biliyorum. İnsanlık adına ben de böyle bir insani eyleme mütevazı bir katkıda bulunmaya karar verdim. En zor anımızda bütün dünya benim halkıma yardım etti. Ben de bu vesileyle, benim halkımın da, insanlık ailesinin bir parçası olduğunu bütün dünyaya göstermek istedim.

Sizce, Kosova’nın gerçekten bağımsız olduğunu söylemek mümkün mü?

Kosova Cumhuriyeti, 17 Şubat 2008’de resmi bağımsızlığını ilan etmiş olsa da, bu tam ve gerçek bağımsızlık değildir. Bu, dünya güç merkezlerinin bir ittifakı idi. Kosova, o gün tarihi, kültürel, ulusal, dini ve toplumsal temellere dayanan gerçek kimliği ile bir ülke kurma fırsatını kaybetti.

Ahtisari Planı doğrultusunda hazırlanan Kosova Anayasasıyla, Kosova Cumhuriyeti’nin, çok kültürlü, demokrat ve laik bir devlet olmasına karar verildi. Bir başka ifadeyle, bir gecede Arnavutların yüzde 92’si Kosovalı ve laik oldu. Kosova Cumhuriyeti, uluslararası devletlerin himayesi altına girerek; tam egemen olmayan, en yüksek anayasa otoritesi olarak uluslararası sivil temsilcileri kabul eden ve onlarca yönetilen bir devlete dönüştü. Bunun sonucunda, Bosna modelinde görülen şekilde, Kosova’daki Sırp topluluğuna imkân sağlanacak. Bu imkânın geri dönüşümü ise, bölge güvenliğini etkileyecek yeni sorunların meydana gelmesi olacaktır.

Türkiye, Kosova'yı ilk tanıyan ülkelerden biri oldu. Ülkenizin ilk dış temsilciliği de Türkiye'de açıldı. Kosova halkı, Türkiye'nin bu yaklaşımını nasıl karşıladı?

Kosova halkı, Türkiye’nin nasıl bir tavır sergileyeceğini tahmin edemiyordu. Her ne kadar halkın ilgi ve dikkati Amerika ve birkaç Avrupa ülkesine odaklanmış olsa da, Türkiye’nin verdiği bu destek büyük bir memnuniyetle karşıladı. Kosova’nın geleceğe güvenle bakmasında önemli bir moral destek oldu.

Kosova, uluslararası toplumdan beklediği desteği alabildi mi? Arap ülkelerinin Kosova’yı tanıma konusundaki bu çekingenliğini neye bağlıyorsunuz?

Arap dünyası, genelde, Kosova meselesi üzerine yeterli bilgiye sahip değil. O dünyanın komünist bloğun, özellikle Tito rejiminin etkisi kaldığı bir hakikattir. Diğer yandan Arnavut halkı da, hiçbir zaman, Arap ve İslam dünyasına ilgi göstermedi. Buna ilaveten, yasal, idari, siyasi ve psikolojik engeller de var. Mesela, Kosova’daki kurum ve kuruluşların bir türlü istikrarı sağlayamaması, aşırılık yanlılarının Avrupa’ya geçmek için Kosova’yı atlama tahtası olarak kullanacaklarına dair endişeler, uluslararası faktörler bu etkenlerden birkaç tanesidir. Tüm bunlar, Batı dünyası ile iyi ilişkilere sahip olan, Arap ülkelerini de etkiledi. Bu sebeple, Arap ülkeleri, Kosova’nın bağımsızlık ilanını tanıma noktasında ayak diriyorlar.

Bağımsızlık ilanın üzerinden geçen üç yılın ardından Kosova’nın durumu nedir?

Maalesef, geçen üç yıla rağmen, Arnavut halkı hala bağımsızlığın verdiği sarhoşluktan kurtulamadı ve hedefsiz bir gemi gibi yol alıyor. Kosova halkı ve yöneticileri, sorunlarını başkalarının çözeceğine kendini inandırmış. Bu doğrultuda, rotasını Avrupa Birliği’ne çevirerek, kısa zamanda serbest vize rejimine geçme beklentisinin karşılanmasını bekliyor. Ülkenin, ekonomik, demokratik, yasal ve toplumsal gelişmesine katkı sağlamaya yönelik ciddi bir niyet sahibi olan yok. Kendi imkânlarından fazla uluslararası birliğe dayanmaktadır ve sorumluluğu eline alarak gerçeklerle yüzleşme ve mücadele etme pozisyonunda değildir.

İslam olmadan Arnavut kimliği muhafaza edilebilir mi?

Yüzlerce yıllık tarihi serüven Arnavutların, İslam olmadan kimliklerini koruyamayacaklarını net bir şekilde göstermiştir. Bu bugün böyledir, gelecekte de böyle olacaktır.

Kosova’nın, insani yardım maskesine bürünen, batılı misyonerlerin hedefi haline geldiği söyleniyor. Bu doğru mu?

Arnavutların, uluslararası toplum ve Batı dünyasına karşı, gönül borcuna dayalı bir sempatisi var. Bununla birlikte Kosova’ya yönelik kültürel bir saldırının olduğunu da düşünüyorum. Batı’ya entegre olma adı altında, Kosovalı Müslümanların kültürel ve dini asimiliasyonu önkoşul olarak sunuluyor.

Kosova’da, Batı ülkelerden gelen birçok misyoner kurum ve kuruluş, farklı isim ve metotlara sahip olsalar da hepsinin amacı aynı: Kosova halkını inanç, kültür ve tarihinden uzaklaştırmak. Özellikle dini hassasiyetlere sahip olan sivil toplum kuruluşları, hükümet organizasyonları, medya ve siyasi partiler ve hatta devlet kurumları eliyle, Kosova’da dini ve kültürel bir dönüşüm meydana getirilmek isteniyor. Sağ merkezli siyasetçiler ve onların destekçileri vasıtasıyla Hıristiyanlık, sol merkezli kişiler eliyle de Avro-Yahudilik ve Slavlık propagandası yapılıyor.

BAŞÖRTÜSÜ SORUNU KOSOVA’DA

Kosova’daki başörtüsü yasağı hakkında neler söyleyeceksiniz?

Başta Adalet Partisi olmak üzere tüm Kosovalı Müslüman entelektüellerin ilk vazifesi, insani ve imani bir hak olarak, okullarda başörtüsü bağlama serbestliğini ve dini ilimlerin öğretilmesini sağlamaktı. Ancak, Adalet Partisi ve İslam Birliği, konuşmak dışında somut bir şey yapmıyorlar. Konuyla alakalı olarak, aralarında Kosova Müslüman Forumu’nun da bulunduğu bazı sivil toplum kuruluşları ve bireyler çeşitli faaliyetlerde bulunuyorlar.

Okullarda başörtüsü bağlama serbestliği ve dini ilimlerin öğretilmesi gibi ibadet edecek büyük kapasiteli bir cami inşası da Kosova Müslümanların talebidir. Priştina’da, Ortodoksların bir siyasi kilisesi ve Katoliklerin bir siyasi katedrali olduğuna göre, Müslümanların üç bin kişilik bir cami inşa etme talebinin de karşılanması gerekiyor.

Sırbistan, en büyük askeri üssünü Kosova sınırına kurdu. Bu ileriye dönük bir işgal hazırlığı olabilir mi?

Sırbistan ve Rusya’nın sıcak denize ulaşmak ve Balkanlar’da sürekli Ortodoks-Slav kültürünü ayakta tutmak için devamlı kontrol altında tutması gereken iki stratejik hat var: Belgrat-Üsküp-Selanik Limanı ve Belgrat-Bar Limanı. Bu üssü inşa etmekle, bu etkiyi daha da güçlendirmek istiyorlar. Bu, özelde Kosova ve genelde Balkanlar’daki Arnavutlar için devam eden bir tehlikeyi açıkça ortaya koymaktadır. Arnavut bölgelerini işgal etmek Sırbistan’ın eski bir politikasıdır.

Batı ve İslam dünyası arasında Kosova'nın yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kosova, Balkanların aortudur. Çoğu zaman Batı ile Doğu’nun menfaatleri bu topraklarda karşı karşıya geliyor. Kosova, zaman ve zeminin uygun olduğu her an, Batı’nın baskısı altında bulunuyor. Buna karşılık, ne yazık ki İslam âleminin hiçbir yöneticisi, ortak menfaatleri savunmak adına yeterli samimi gayreti ortaya koymuyor. Kosova, İslam âleminin bu ilgisizliği yüzünden, yavaş yavaş öz kimliğinden uzaklaşıyor, Batı istikametine yöneliyor.

Türkiye’nin, TİKA vb. kurumlar eliyle Balkanlarda yürüttüğü faaliyetler, Balkan Müslümanlarının geleceği adına yeterli mi?

Türkiye’nin, Balkanlarda, varlığını hissettirmekte çok geciktiğini, Kosova ve Türkiye’nin menfaatleri açısından etkisinin yetersiz olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin, Arnavut bölgesindeki varlığı hem kendisinin hayati menfaatleri hem de Balkanlardaki birlik ve beraberlik açısından çok büyük önem taşımaktadır. Balkanlar’da, Arnavutların kimlik ve güvenini sadece Türkiye koruyabilir ve garanti edebileceğini bilmeleri gerekir. TİKA’nın, dini ve kültürel binalar dışında, herhangi bir faaliyet yaptığını duymadım. Bu sebeple, çok etkili olabileceklerini düşünmüyorum. Bu hususta yanlış değerlendirmelere yol açan etkenlerin olduğu çok açıktır. Bence, TİKA’nın, yaklaşım ve stratejisini gözden geçirmesi gerekiyor.

Son olarak Türk halkına ve devletine neler söylemek istersiniz?

Türkiye’nin, her şeye rağmen, Balkanlarda hala bir halkı bulunuyor. Fakat Balkanlardaki halkın Türkiye’si bulunmuyor.

Fuad Ramiqi kimdir?

26 Mart 1960’da Viti belediyesine bağlı Pozharan’da dünyaya geldi. İlköğretimini Pozharan’da, Askeri Yüksekokulu ise Bosna’da tamamladı.

1991 yılına kadar, Eski Yugoslavya Cumhuriyeti Ordusuna bağlı subay olarak, Bosna ve Hırvatistan’da görev yaptı. Eski Yugoslavya Cumhuriyeti’nin dağılma sürecine girmesiyle birlikte, Bosna Ordusu saflarına katıldı. 1994 yılına kadar Bosna Ordusu’nda subay görev yaptı.
1995 yılında, Kosova’daki durumun kötüye gitmesiyle birlikte, Kosova Savunma Bakanlığına katıldı. Kosova Savaşı sırasında eski Savunma Bakanı Ahmet Krasniqi’nin, Organizasyon ve Mobilizasyon İşlerinden Sorumlu Yardımcısı olarak görev yaptı. Halil Bicaj’ın Savunma Bakanı olduğu dönemde, danışmanlık ve Bakan Yardımcı olarak görev yaptı.

Savaştan sonra politik sahada çalışmalarda bulundu. Kurucuları arasında yer aldığı Adalet Partisi’nde Genel Sekreterlik yaptı. 2004 yılında, Adalet Partisi’nden ayrıldı. 2004 yılındaki, bağımsız aday olarak katıldığı parlamento seçimlerinde iki yüz oy ile parlamento dışında kaldı.

İnsan hakları ve özgürlükleri alanında çalışmaları olan Ramiqi, Mayıs 2010’da yola çıkan Mavi Marmara gemisindeki tek Kosova’lı Arnavut’tu. Halen, Kosova Müslüman Forumu Başkanlığı’nı yapmaktadır.

  

Yorumlar