Duyuru

Ratko Mladic, masum insanları öldürdü

Röportajlar

  /   3389   /   28 Ağustos 2014, Perşembe

 Yazdır

  

Sırp kasabı Radko Mladic’in katliamlardan 16 yıl sonra yakalandığı ve Saraybosna Kantonu Eğitim ve Bilim Bakanlığı’nın, din derslerinin not ortalamasına dâhil edilmemesine yönelik kararının tartışıldığı bugünlerde, Bosna-Hersek İslam Birliği Reis-ul Ulema’sı Dr. Mustafa Ceriç’le, önemli bir sohbet gerçekleştirdik.

Ayhan Demir

Dünyaya YENİ SÖZ

ademir@dunyayayenisoz.com


1992-1995 Bosna Savaşı’nın ardından Boşnaklar için sosyal, ekonomik ve kültürel sahada bir değişim oldu mu?

Genel olarak, Boşnakların yaşamında birçok olumlu değişiklik olduğunu söyleyebiliriz. Bu şekilde olması çok doğal bir durum, çünkü savaş ve güvensizlik yerini, barış ve güvene bıraktı. Elbette bu bizi endişelendiren, huzursuzluk veren olayların olmadığı anlamına da gelmiyor. Özellikle Boşnakların siyasi açıdan güçlü ve zayıf olduğu bölgeler arasında çok büyük bir dengesizlikler var.

Sırp Cumhuriyeti’nde ve Hersek’in bazı kesimlerinde Müslüman olarak yaşamak çok zor. Çünkü oradaki yöneticiler, millete hizmet etmek yerine, sistematik olarak Boşnaklara hakaret etmekle meşguller. Bu iki bölgede, Müslümanlar için; iş bulmak, yasaların uygulanması, polis faaliyetleri gibi hayatın her alanında çeşitli sıkıntılar yaşanıyor. Savaş yıllarında evini, işini, toprağını terk etmek durumunda kalan göçmenler ve geriye dönen Boşnakların birçoğu oldukça endişeliler. Ancak Bosna-Hersek'in varlığını koruyacağı şüphesizdir. Bu aynı zamanda bizim kolektif sorumluluğumuzdur.

Savaş sırasında evlerini, iş yerlerini, kısacası tüm hayatlarını terk etmek zorunda kalan Bosna halkı eski yaşamlarına dönebildiler mi?

Bazıları dönebildi. Ancak, yurt içi ya da yurt dışında, göçmen pozisyonunda bulunanların birçoğu eski yaşamlarına dönemediler. Savaştan önce Boşnakların elinde olan Foça, Rogatitsa, Vişegrad ve Çelebi Pazar gibi yerleşim yerleri nasıl eski haline dönebilir? Savaştan sonra bu yerlerde kırk kadar Boşnak ailesi kaldı. Ve Srebrenica, Bijeljina ve Ahmiçi’li Boşnaklar, nasıl olurda hiçbir şey olmamış gibi eski yaşamlarına devam edebilirler? Soykırımdan sonra Boşnaklar için artık hiç bir şey eskisi gibi değil, hiçbir şey eskisi gibi olamaz.

Avrupa Birliği sürecinde, Bosna-Hersek ve Boşnakları, nasıl bir gelecek bekliyor?

Avrupa Birliği'ne mensubiyetten daha iyi bir gelecek umuyoruz. AB mensubu olmakla her şeyin mükemmel hale gelmeyeceğinin farkındayız. Fakat tüm bu yaşananlara rağmen, bu ülkenin ileriye gitmesi, gelişmesi gerekiyor. Avrupa Birliği, savaş yıllarında bize saldıranlara karşı sessiz kaldığı için Bosna-Hersek devletine ve halkına karşı borçludur.

Sırp kasabı Ratko Mladic, katliamlardan 16 yıl sonra yakalandı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Balkan Savaşları, bölgesel çıkarlar uğruna yapılan savaşlardı. Fakat bu toprakların büyük bir kısmı Müslümanların elinde olduğundan  özellikle zalimce ve kanlıydı. İnsanlar bir dine mensup olduğu için gerçekleştirilmiş bir  soykırımdı. Mladic, sekiz bin Boşnak'ı katletmeden, soykırım yapmadan da Srebrenitsa'yı ele geçirebilirdi. Fakat Ratko Mladic, Srebrenitsa’yı ele geçirdikten sonra, masum insanları közünü kırpmadan öldürdü. Bu yapılanlar, bu savaşın nasıl bir düşünceyle başlatıldığının açık  göstergesidir. Bu kanlı saldırganlıktan etkilenen sadece Boşnaklar  değildi. Bu sebeple, bu zalimin  gerçekleştirdiği cinayetlere karşı sadece Boşnaklar değil, tüm insanlık mücadele etmelidir.

Karadzic’in, yıllar sonra yakalanarak, yargılanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu sizin için yeterli mi?

Bu üzüntümüzü bir nebze azalttı. Ancak üzüntümüzün sebeplerini ortadan kaldırmaya yetmedi. Önemli olan katili yakalamak değil, onu yargılamaktır. Özellikle yakalanan katliamlardan sorumlu bir kişiyse onu yargılamak çok daha önemlidir. Hatırlatmak isterim ki Karadzic ve diğer iki zalim, yalnız başlarına hareket etmiyorlardı. Onlar, bir katliam organizasyonunun başında yer alıyorlardı. Bu sebeple, onları kişisel olarak yargılamak yerine, mensubu bulundukları teşkilatla birlikte yargılamak gerekir. Gerçekleştirilen cinayetlerde kurumsal bir sorumluluk olmadığını düşünmek mümkün değildir. Aksi halde bu cinayetlerin asıl amacı ve sonuçları konuşulamaz. Bir hırsızın çaldığı mal tazmin edilmeden ve hırsıza taviz verilerek yapılan yargılamanın adil olduğunu kim düşünebilir? Soykırımı gerçekleştirenleri ve gerçekleştirdikleri cinayetleri nasıl unutabiliriz? Bu katillere izin veren din ya da her neyse çok korkunçtur.

Lahey Adalet Divanı, Srebrenitsa’da bir soykırım gerçekleştirildiğini kabul etmesine karşın, bunu Sırpların yaptığını kabul etmedi. Gerçekleştireni belli olmayan bir soykırımdan söz etmek mümkün müdür?

Uluslararası Adalet Divanı, soykırım yapıldığını bir kaç defa tasdik etti. Böylece soykırımı yapanları da tanımış oldu. Ancak mahkemenin verdiği hükmün bu kısmına siyasetin bulaştığı çok açıktır. Sırp Cumhuriyeti’ne bağlı ordu ve polis teşkilatının yerine sadece bir kısmı suçlandı. Belli ki bu teşkilatlar içinde bulunan ve cinayet işleme imkânı olan kişiler, fırsatı kaçırmadılar. Fakat bizim Adalet Divanı dışında; parlamentolar, uluslararası kuruluşlar, medya, tarih kitapları ve sivil mahkemelerdeki hak ve adalet savaşları için de hazır olmamız gerekiyor.

Karşı karşıya olduğumuz bir diğer problem Sırpların büyük çoğunluğunun faşist ve ırkçı olduğudur. Elbette tüm Sırplar suçlanamaz ama siyasi ve vicdani olarak sorumlu oldukları kesindir. Sırp halkı bu hakikatlerle yüzleşinceye kadar Balkanlar, yaşamak için tehlikeli bir yer olarak kalacaktır.

Dayton’un, ateşkesin ötesine geçip, bir barış anlaşmasına dönüştüğünü söylenebilir mi?

Bu ülkenin, artık yeni ve kalıcı bir anayasaya ihtiyacı var. Bana söyler misiniz, dünyanın hangi ülkesinde parlamentonun yüzde yirmisini teşkil eden parlamenter grubu ülkedeki düzen ve kanunları değiştirmek için parlamentoya şantaj yapabilir? Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir durum söz konusu olamaz.

Elbette hala geç kalmış sayılmayız. Yapmamız gerekenler; suç ve suçlulara adil bir şekilde mücadele etmek, kolektif ceza sistemi kurmak ve bu ülkenin ilerlemesini engelleyenleri tespit edip, deşifre etmek. Bu söylediklerimin, rıza ile ya da baskı uygulayarak, hayata geçirilmesi için dünyanın elinde birçok yöntem var. Bu konuda bize sunulacak hiçbir bahane kabul edilemez.

Bosnalı gençlerin, 1992-1995 yıllarında neler yaşandığını, ne acılar çekilerek bu toprakların kazanıldığını bilmeden yetişmesine ne diyorsunuz? Kin ve düşmanlığı körüklemeden yaşananları unutturmamak için neler yapılmalı?

Balkanlarda hakikatin tesisi zor ve özen gerektiren bir iştir. Çünkü yalan üzerine inşa edilmiş kahramanlıklara inanan birçok insan var. Çünkü işlenen suçların ve söylenen yalanların cezasız kaldığı bir kültür oluşturuldu. Ancak artık bu düzen değişmeli, adalet üzerine yeni bir düzen kurulmalı. Açıkça söylemek gerekirse, bir uzlaşma zemini yakalanmadan, adil bir düzenin sağlanabileceğine inanmıyorum.

Kesin olan bir şey varsa, zalimler, yaptıklarının hesabını Hakk’ın huzurunda verecekler. Bizim, iyiliğin mutlaka galip geleceğine inanarak, iyi ilişkiler tesis etmemiz gerekiyor. Geleceğimizi nefret olgusu üzerine inşa edemeyiz. Birilerinin bizden nefret ettiğini düşünerek hareket edersek, bir zaman sonra, biz de kendimizi başkalarından nefret eder şekilde bulabiliriz. Elbette, geçmişte yaşananları da yok sayamayız. Yaşananları tüm gerçekliği ile gelecek nesillere anlatmalıyız.

Rahmetli Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in, sizdeki karşılığı nedir?

Modern Bosna-Hersek tarihinin en önemli gelişmesi, bağımsız ülkeler arasında yer almamızdır. Bosna-Hersek bunu önce Allah’a, sonra rahmetli Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’e borçludur. Bu sebeple benim için Aliya İzzetbegoviç, milletimizin varlığını sürdürmesine vesile olan, yüksek ahlaki karakter sahibi, konuşmaktan daha çok dinleyen bir insandı. Aliya İzzetbegoviç, gerçek anlamda bir örnek, gerçek anlamda bir rol modeldi.

O, bu dünyada olan biten her şeyin bir sebebi ve sonucu olsa da, tarih denilen şeyin Allah’ın iradesinde olduğunu iyi biliyordu. O bütün kalbiyle Allah’a iman etmişti. Dünyayı sadece iyi insanların değiştirebileceğine inanıyordu.

Ben, Aliya İzzetbegoviç’ten, affetmeyi, kin beslememe ve intikam almamayı öğrendim. O’ndan öğrendiğim bir diğer husus da, biz Boşnaklar, iki iyi şey arasında daha iyi olanı seçmek durumunda olacak kadar güçlü değiliz. Her şart altında, iki kötü şey arasından daha az kötü olanı seçmek durumundayız.

Rahmetli Aliya İzzetbegoviç ile ilgili hiç unutamadığınız bir hatıranız var mı?

Rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in, bu ülkenin Cumhurbaşkanlığını yaptığı dönemde Reis-ül Ulema olduğumdan, elbette, çok sayıda ortak hatıram var. Mesela, 1993 yılında, Saraybosna'ya giriş ve çıkışın tek yolu olan İgman dağından birlikte geçtik. Yolculuğumuz esnasında bir süreliğine dinlenmek için durduk. Bu esnada kendisiyle birebir konuşma imkânımız oldu. Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’e, “Medyamız, şehitlerden ve şehitlikten yücelterek bahsediyor, bu elbette iyi bir şey fakat gazilerden bahsedilmemesi bir eksiklik. Eğer herkes şehit olursa Bosna’yı kim yeniden imar edecek ve yaşatacak?” dedim. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı bana “şehit mi yoksa gazi mi olmak istersin” diye sordu. Bende, “Bosnalı bir gazi olmak isterim ama Allah yazmışsa şehit de olurum” dedim.

Bağımsız Bosna-Hersek’in kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı olan Rahmetli Aliya İzzetbegoviç’i özlüyor musunuz?

Rahmetli Cumhurbaşkanı Aliya Izzetbegoviç'i çok özlüyorum. Ne zaman çözülmesi zor bir sorunla karşılaşsam, onunla yaptığımız konuşmaları düşünüyorum. Önemli bir konuda karar alırken, onun ne karar verebileceğini düşünüyor ve ona göre karar alıyorum.

İslam dünyasının dört bir yanından gelerek, Bosna’yı canları pahasına savunan ve sonrasında u ülkenin vatandaşı olan mücahitler, savaştan yıllar sonra, sorgusuz sualsiz sınır dışı edildiler. Bu hususta ne düşünüyorsunuz?

Yasalara aykırı şekilde vatandaşlık hakkı elde edenlerin bu hakları geri alınabilir. Her ülke yalan beyanla alınan vatandaşlığı geri alır. Ancak buradaki sorun; vatandaşlık yasasının, ayrıntılı bir inceleme yapılmadan, kanıtların sunulduğu, savunma hakkının verildiği bir yargılama süreci olmaksızın verilen hüküm doğrultusunda uygulanmış olmasıdır. Maalesef, bazen doğru olmak haklı olmak için yetmiyor. Bazen güçlü olmak da gerekli hale geliyor. Biz Boşnaklar, ne yazık ki, siyasi anlamda iktidar olsak da muktedir olamıyoruz. Adalet arayışında davaları kazanmak için bazen dostlarımızın yardımına ihtiyaç duyuyoruz. Aslına bakarsanız bu sadece Boşnaklar adına değil, evrensel bir adalet arayışıdır.

Savaş yıllarında hızla İslamlaşan Bosna Hersek`te, savaşın ardından, bu sürecinin durakladığı yönünde çeşitli iddialara var. Sizin görüşünüz nedir?

Bu anlaşılabilir bir değişimdir. Bu değişimde korkuların, yoksulluğun, medyanın, popüler kültürün ve küreselleşmenin önemli bir etkisi var. Boşnaklar kesinlikle çok daha iyi Müslümanlar olabilirler ama bu millet içinde hayra hizmet eden birçok insan da var. Bizler, Allah’ın izniyle, insanların daha Müslüman’ca bir hayat yaşamaları için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Elbette hüküm sahibi olan Allah (c.c)’tır.

Gerek yeni yapılan ve gerekse onarılan camilerde, Vahhabiliğin etkin olduğuna dair iddialar hakkında ne düşünüyorsunuz?

“Büyük Sırbistan” ideolojisiyle gözü dönen Sırbistan ve Karadağlı saldırganlar, özellikle camileri, imamları ve medreseleri ortadan kaldırmayı hedeflemişlerdi. Bu amaçla, camileri ve medreseleri yıktılar, imamları şehit ettiler. Kayıt ve arşivlerimiz de yok edildiği için net bir şey söyleyemiyorum ancak İslam Birliğine bağlı bin civarında mescit, cami ve imarethane yıkıldı. Bunların yarıdan fazlasını onardık. Ancak daha onarılması gereken birçok mescit, cami ve medrese var.

Türkler, bizim, din, kültür, tarih ve kader kardeşlerimizdir. Türklerin bizi sevdiği kadar biz de Türkleri seviyoruz. Ancak bu kardeşlik ve sevginin somut işbirliğine dönüşmesi gerekiyor. Osmanlı tarzı camiler yapmamız, dedelerimizin imar ettiği eserlerin korunması ve onarımı için bize yardımcı olmalısınız. Mesela, Foça’daki Alaca Cami, Stolats’daki Careva Cami ve Banya Luka’daki Ferhadiya (Ferhad Paşa) Cami gibi birçok Osmanlı mirasının onarılması gerekiyor. Açıkçası bizim gücümüz birçok şeye yetmiyor. Peki, böyle muhteşem eserleri imar eden, Fatih Sultan Mehmed’in torunları şimdi neredeler? Bize biraz sadaka verip, geri dönmelerini istemiyoruz. Türkler, buraya gelip, yapılması gerekenler hakkında bilgi edinmeliler. Aksi halde, bahsettiğiniz durumun meydana gelmesi kaçınılmaz.

Çok köklü bir tarihi, kültürel ve hatta ailevi bağları bulunan Türkiye ile Bosna-Hersek arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi adına önerileriniz neler?

Sanırım fark etmişsinizdir: Boşnakların, Osmanlı Devleti’nin çekilmesinden sonra, yaşadığı sorunların birçoğu bizim ortak geçmişimizden kaynaklanmaktadır. Bu sebeple, mevcut tehdit ve tehlikelerin sadece Boşnakları sorunu olmadığı çok açıktır. Aynı sebeple, Balkanlardaki karanlık güçlere karşı direnmek sadece Boşnakların vazifesi değildir. Zaten Boşnaklar, bu karanlık güçlere karşı koyacak dirence sahip değiller.

Bosna-Hersek ile Türkiye arasındaki ilişkinin son yıllardaki seyrinden oldukça memnunum. Bizim, siyaset ve iktisattan, din ve eğitime kadar her alanda işbirliğine ihtiyacımız var. Biz millet olarak bu işbirliğine hazırız. Bunun tüm Türkler, Boşnaklar ve diğerleri için faydalı olacağına inanıyorum.

Bosna, farklı ırk ve dinlerden insanların yaşadığı bir yer. Bosnalı Sırplar, siyasi ve iktisadi sahada, Belgrad ve Moskova’dan destek alıyorlar. Bosnalı Hırvatlar, emekli olduklarında hem Bosna’dan hem de Zagreb’den maaş alıyorlar. Buna karşılık Boşnakların ikinci bir vatanı yok! Bizim gidecek yerimiz olmasa da, yakın dostumuz olarak gördüğümüz, Türk kardeşlerimizin evlerine gelir gibi gelebilecekleri bir Bosna-Hersek var. Bizler, her şeye rağmen, burada ve hayattayız. Kalbimiz ve avlularımız her zaman sizlere açık. Sizin söylediğiniz gibi: Hoş geldiniz!

Son olarak şunu sormak isterim: Türk milleti ve devletine mesajınız nedir?

Türk devletinin ve halkının, kendine güvenen bir ülke olarak yoluna devam etmesini, iktisadi, siyasi ve kültürel sahada dünyadaki itibarının artmasını temenni ediyorum. Türkiye’nin, dünya siyasetinde önemli bir yerde olmasını isterim. Bizler, tek bir millet gibiyiz. Çünkü ortak bir tarihimiz, ortak bir hafızamız var.

Türk devletinin ve halkının, yeniden Osmanlı kültür mirasına sahip çıkmaya başlamasından dolayı mutluluk duyuyorum. Bir zamanlar Osmanlı Devleti’ni oluşturan devlet ve halklarla, sorumluluk bilinciyle, yeniden yaklaşılmanızdan dolayı büyük memnuniyet duyuyorum.

Teşekkür: Söyleşinin gerçekleşmesi ve tercüme edilmesindeki yardımlarından dolayı Elma Dervişbegoviç hanıma teşekkür ederim.

Dr. Mustafa Ceriç Kimdir?

1952 yılında Visoko’da dünyaya geldi.

Saraybosna Medresesi’nden mezun olduktan sonra, Kahire’deki El-Ezher Üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatı Fakültesi’nde eğitim aldı.

1987 yılında Chicago Üniversitesi’nde doktorasını tamamlayarak, Dr. Fazlur Rahman ile birlikte çalıştı.

Chicago’daki İslam Kültür Merkezi ve Zagreb’deki Hırvatistan İslam Merkezi’nde imam olarak görev yaptı.

Ardından Bosna’daki İslam Bilimleri Fakültesi, Malezya’nın Kuala Lumpur şehrindeki Uluslararası İslam Düşüncesi ve Medeniyeti Enstitüsü ve ABD’denin Chicago şehrindeki Amerikan İslam Koleji’nde dersler verdi.

1993 yılından beri Bosna-Hersek İslam Birliği Başmüftülüğü görevlerini yürütmektedir. Aynı zamanda Sancak, Hırvatistan ve Slovenya Başmüftülüğü görevini de yürütmektedir. 2005 yılında Bosna-Hersek İslam Birliği Reis-ul Ulema olarak seçildi.

İyi derecede İngilizce ve Arapça bilmektedir.

  

Yorumlar