Duyuru

Tarık Ramazan Çamerya'yı Bilir mi?

  /   5813   /   28 Ağustos 2014, Perşembe

 Yazdır

  

"Olağan Şüpheliler” isimli filmde Verbal rolü ile karşımıza çıkan Kevin Spacey itaat etmesi, konuşması ve arkadaşını öldürene niçin ateş etmediğini söylemesi için kedisini zorlayan gümrük müfettişine:

“Şeytanı nasıl arkadan vurabilirsin?” der ve sakat elini göstererek devam eder, “Ya isabet etmezse?” Kıtaları işgal eden şeytani düşünceyi arkadan vurmaya çalışmak şüphesiz bundan çok daha büyük bir iddiadır.  İhvanı Muslimin’in kurucusu Şehit Hasan Elbenna’nın torunu Tarık Ramazan’ın yapmaya çalıştığı şey, “Avrupalı İslam”ı var etme çabası şeytanın arkasından atılan bir kurşuna benzemesi bakımından Verbal’ın sözünü hak eder mahiyettedir. Ramazan, Avrupa değerlerinin kullanımı konusunda kişiye bağlı tercihlerin nasıl belirdiğini İran’ın Batı Dünyası’na yönelik yayınlarıyla bilinen PressTv isimli televizyon kanalında bir program yapmayı kabul etmesiyle birlikte görmüş oldu. Avrupa, Ramazan’ın Erasmus Üniversitesi’nde devam eden derslerine son verdi ve Tarık Ramazan İran rejimine yakın bir isim olmamasına rağmen onu baskıcı bir rejimin yanlısı olmakla itham etti. Kurşunu isabet etmeyen Ramazan kendini bağışlatmak için olsa gerek Batı’yı memnun edecek bir açıklama yapma ihtiyacı duydu: Ermeni Soykırımı’nı tanıyorum…

4 Ocak 2010 tarihinde Panarmenian sitesinde yer alan röportajında Tarık Ramazan “Ermeni soykırımını bildiğini ve tanıdığını, bunun bizim şüphelerimizle gölgelenemeyecek bir hakikat olduğunu” ilan ediyordu. Ramazan’ın bu husustaki açıklamasını hangi verilere dayandırdığı ve böyle bir açıklamayı yapma ihtiyacını niçin duyduğu hususu kendisinin kurduğu European Muslim Network içinde tartışmalara sebep oldu ve bazı entelektüeller kendisini şiddetle kınayarak gruptan ayrıldılar. Ayrılanlara göre Ramazan kendi isminin Batı nezdinde temizlenmesi için her açıdan sorgulanması gereken bir meseleyi kullanmıştı.

Tarık Ramazan’ın sağlam delillere dayandığı müddetçe Müslüman bir coğrafyanın tarihini ilgilendiren bir meselede söz söyleme hakkına sahip olduğunu kabul etmekle beraber onun kendi tezine daha yakın bir alanı Avrupa’yı ilgilendiren meselelere yoğunlaşmasının Müslümanlar açısından çok daha faydalı olacağını düşünüyoruz. Örneğin, Ermeni meselesi ile yakın tarihte yaşanan Balkan Müslümanlarının soykırıma ve tehcire tabi tutulması konusunu Avrupa gündemine getirmesini ve çok kültürlü bir Avrupa’nın sadece Yahudilere yönelik ayrımcılık günahından değil, Müslümanlara yönelik tarihi katliamların pisliğinden de arınmak zorunda olduğunu anlatmasını, böylelikle savunmuş olduğu hoşgörüye, çok kültürlülüğe dayalı Avrupa Medeniyeti’nin Müslüman Dünya ile olan ilişkisini düzeltmesinde bir fırsat yaratmasını beklemek Müslümanların da hakkı olmalıdır. Ne var ki Ramazan bu bakış açısından çok uzakta, Müslümanları eleştirmekle meşgul haldedir.

Mayıs 2011’de Arnavutluk’u ziyaret eden ve kendilerini Ermeni katili ilan eden birisini davet ettiklerinin farkında bile olmayan Türkiye destekli kuruluşların davetlisi olan Tarık Ramazan, salonu dolduran Arnavutları, “Türk yahut Arap olmadıkları, Avrupalı Müslümanlar oldukları” hususunda ikna etmeye çalışırken, kendisini dinleyenler arasında Avrupalı Yunanlılar tarafından aileleri katledilmiş, topraklarından sürülmüş insanların da bulunduğunu biliyor muydu acaba? Bunun ötesinde tıpkı Srebrenica katliamının sorumlularından Ratko Mladic’in bu katliamla “Türklerden intikam alındığı”nı ilan etmesi gibi, Yunanlıların da kendileriyle aynı derecede Avrupalı olması gereken Arnavutları “Türklerden intikam alma” duygusuyla ve azmiyle katlettiklerini biliyor muydu?  Avrupa’nın duymak istemediği bu katliamın izlerini 1913 yılında sürebiliriz. İngiltere’nin Manastır temsilcisi C.A. Greig 11 Aralık 1913’te Londra’ya geçtiği bir telgrafta Yunan ordusunun Arnavutlara yönelik katliamlarını anlatıyor ve “Bir Arnavut genç Korça’nın iki saat kadar kuzeyindeki Plassa köyündeki bir minareden tüm cephanesi bitene kadar kahramanca savaştı. Yakalandıktan sonra tutuklamak yerine onun bedenini parçalıyor ve köpeklere atıyorlardı. Sonra tüm Plassa köyü yakılıp yıkıldı. Bu, Hıristiyan milletinin 20.yüzyılda ne yapabileceğini gösteriyordu. Aynı gece Korça’nın küçük bir köyü olan Dishnica’nın Müslüman kadınları yanlarına çocuklarını ve yaşlı insanları alarak evlerinden çıkıp yalınayak, panik içinde bizim şehrimize kaçtılar. Onlar, onların komşuları olan ve Yunanlılar tarafından ele geçirilip anlatılmaz zulümler yapılan yakın köylerle aynı kadere gittiklerini biliyorlardı. Onların evleri yağmalanıyor, birçoğu yakılıyor ve kalanı yıkılıyordu. Yukarıda anlattığım olaylar aşağıda asla yazamayacağım acılarla kıyaslandığında ehemmiyetsizdir. Kendisini Hıristiyan olarak isimlendiren dünya böyle bir barbarlık ve açgözlülüğün kendi kardeşlerinden sadır olmasından dolayı şaşırmak zorundadır. Biz Türklerden ne beklediysek ‘Hıristiyanlar’dan fazlasıyla bulduk.” diyordu.

Muhtemelen Tarık Ramazan bilmiyordur ve Balkan Müslümanlarının katliamının o dönemde kaldığını zannediyordur. Hakikat ise bambaşkadır. 27 Haziran 1944’te Yunanistan içindeki Çamerya bölgesindeki Müslüman Arnavutlara yönelik olarak başlayan saldırı Mart 1945’e kadar devam etmiş ve beş binden fazla Müslüman Arnavut katledilmiş, yüz elli bine yakını ise sürülmüştür. Böylelikle Avrupa değerlerinin sahibi sayılan Yunanistan aradan geçen otuz seneden sonra aynı vahşeti sergilemiştir. Savaş sonrasında da bu insanlar Yunanistan’a kabul edilmemiş, vatandaşlıktan çıkarılmış ve iki buçuk milyar dolar değerindeki mal varlıklarına el konulmuştur. Bugün Arnavutluk ile Yunanistan arasında temel bir mesele olan Çamerya bölgesi Avrupa’nın, Avrupa değerlerini savunan Müslümanların ve Avrupa ile iyi geçinmek gerektiğini düşünen kesimlerin ilgisini çekmemektedir. 65 seneden bu yana Arnavutluk’ta yaşayan ancak Çamerya ile olan bağını kesmemiş Müslüman Arnavutlar her sene Yunanistan sınırına yürümekte, tıpkı Filistinliler gibi ana vatanlarına bir gün döneceklerini ilan etmektedirler.

Gözünü Çamerya gerçeğine kapayan Tarık Ramazan, Müslüman Arnavutların Türk olmadıklarını, Avrupalı olduklarını anlatadursun, Bernard Russel’in söylediği gibi, “Türkiye’de Türk kelimesi neredeyse hiç kullanılmazken, Avrupa’da bu kelime Müslümanlıkla eşanlamlı hale gelmişti ve Müslümanlığı seçmiş bir Batılı için –ister Fas’ta ister Isfahan’da olsun- ‘Türk oldu’ ifadesinin kullanılması adettendi” Hal böyleyken Ramazan’ın yapması gereken şey Arnavutlara ne olmadıklarını anlatmak değil, Avrupalılara “Türk olan” Arnavutların arzularını iletmek olmalıdır.

Türkiyeli Müslümanlar, Orta Doğu halklarının hareketliliğinden sonra yıldızı yeniden parlatılmaya çalışılan bu düşünürün bizi götürmek istediği yeri dikkatle tahlil etmeli, kendisinin iyi niyetini sorgulamıyor olsak bile, dünyayı kuşatan bir şeytanı arkasından vurmaya çalışmanın beyhude çaba olduğunu kendisine anlatmalıdırlar. Bakışlarını şeytanın gözlerinden kaçırmayan bir “Direniş” neslinin yetişmekte olduğunu Ramazan da bilmelidir.

  

Yorumlar