Bu haftaki sohbetimize siz sevgili kardeşlerime ilginç bir soru sorarak başlamak istiyorum:
Diyelim ki, yıllardır yaşadığınız, orada herkesi tanıdığınız ve herkesin de sizi tanıdığı memleketinizi, şehrinizi bir süreliğine terkedip başka bir yere gitmek zorunda kaldınız. Diyelim ki okumak veya çalışmak amacıyla İstanbul’a, veya yurtdışına, Almanya’ya gittiniz.
Gurbette beş yıl kadar kaldıktan sonra memleketinize geri döndünüz. Dönüş yolunda mutlusunuz; sılâ özlemini dindirecek, memleketinizi, eski dostlarınızı, insanlarınızı beş yıl aradan sonra tekrar göreceksiniz.
Fakat memleketinize geri döndüğünüzde, sizi gizem dolu bir sürpriz beklemektedir. İnsan aklının izah edemeyeceği, hatta insanın aklını yitirmesine sebep olabilecek “doğaüstü” bir sürprizdir bu: Sizin beş yıldır hasretini çektiğiniz ve yeniden görmek heyecanıyla geri döndüğünüz memleketiniz yerinde yok! Şehriniz yok olmuş, o şehrin yerinde başka bir şehir var şimdi. Ve sizin insanlarınız da yok olup gitmişler; o insanlar hepsi uçup gitmiş, yerlerinde, hiç tanımadığınız başka insanlar var.
Ne yaparsınız?
* * *
Büyük bir ihtimalle kafayı yersiniz.
Yemeniz de normaldir, çünkü böyle bir gizem karşısında normal bir insan aklının dayanabilmesi mümkün değildir.
İlliryalılar’ın izini süren pekçok tarihçinin “üşütmesine” sebep olan da, bu gizemli “yok oluş”tur.
Tarih bilimi (Historica) için ortada “kayıp bir ülke” (İllirya) ve “kayıp bir halk” (İlliryalılar) var çünkü.
İlliryalılar kimdir? İllirya’ya ne oldu? İlliryalılar nereye gittiler, nereye kayboldular?
Modern tarih, bu sorulara bugüne dek bir tane bile cevap verebilmiş değil.
Tarih bilimi açısından, tıpkı Hz. Süleyman’ın kayıp hazinesi, Makedonyalı Büyük İskender’in Afganistan’daki kayıp nesli, Cengiz Han (Çingis Haan)’ın mezarının nerede olduğu, Kızılderililer’in Sibirya’dan Alaska’ya ne zaman nasıl ve niçin gittikleri, Pirî Reis’in dünya haritasını nasıl çizdiği, Eski Mısırlılar’ın o günkü teknolojiyle piramitleri nasıl inşâ ettikleri ve buna benzer “cevapları bulunamamış” konular gibi, tarihin en gizemli konularından biridir, İlliryalılar.
Modern bilim, İlliryalılar ile ilgili herşeyi biliyor.
Modern bilim, İlliryalılar’ın nasıl ortaya çıktıklarını, nerede hüküm sürdüklerini ve topraklarını nerelere kadar genişlettiklerini biliyor.
Modern bilim, tüm İllirya krallarının isimlerini, hatta hangi tarihten hangi tarihe kadar iktidarda kaldıklarını biliyor.
Modern bilim, İlliryalılar’ın kurduğu tüm şehirleri biliyor. Bu şehirleri nasıl kurduklarını da.
Modern bilim, sadece birşeyi bilmiyor:
İlliryalılar kimdir?
* * *
“Balkanlar’ın En Kilitli Kapısından İçeri” adlı 21 bölümlük gezi dizisinde, mâlumunuz, gezdiğimiz şehirleri siz sevgili kardeşlerimize bütün yönleriyle tanıtma gayret ve kaygısı içinde olmuştuk.
Hatırlarsanız, gezdiğimiz şehirlerden bazıları, ilk olarak İlliryalılar tarafından kurulan yerleşim birimleriydiler.
Osmanlı döneminde kurulan ve yalnızca birkaç yüzyıllık geçmişi olan Tiran ve Elbasan gibi şehirleri bir tarafa bırakırsak, onlardan çoook çok uzun bir zaman önce, İlliryalılar tarafından kurulan ve binlerce yıllık geçmişi olan Struga ve Ohri gibi şehirlerin kuruluşundan günümüze dek tüm tarihini anlattığımız 14. ve 16. bölümlerde, bilmiyorum, dikkatinizi çeken ilginç bir durum oldu mu hiç?
Önce gezimize kısaca geri dönüp, hafızâmızı şöyle bir tazeleyelim. Şu satırlar, gezimizin Struga’yı anlattığımız 14. bölümünden:
“Tâ M. Ö. 3000 tarihlerinde mesken tutulmuş bir mıntıka, burası. İlk yerleşimciler balıkçılık yapıyorlar burada, Ohri Gölü’nde; taşlarla ve kemiklerle ilkel silâhlar yapıyorlar.
İlliryalılar’ın kollarından olan Brigerler ve Enkeliyolar, bölgenin ilk yerleşimcileridirler. Daha sonra bunlara yine İlliryalı bir topluluk olan Dassaretler katılıyor. Burada bir “balıkçılık köyü” kuruluyor, tâ o dönemlerde. İsmi, “Enhallon”. O zamanki İlliryalılar’ın konuştuğu dilde anlamı, “Yılanbalığı”. Struga şehrinin ilk çekirdeği, işte bu köy.
Gel zaman git zaman, kardaş halim çok yaman, gel bize bazı bazı, Enhallon ve komşusu, yine Ohri Gölü kıyısındaki Lychnidos, bu iki yerleşim birimi, M. Ö. 359 tarihinde Makedonya Kralı II. Philipp tarafından ele geçiriliyor ve O’nun yönetimine giriyor. Kral II. Philipp, krallığının daha ilk yılında ele geçiriyor burayı. Antik Makedonya’nın M. Ö. 359 – M. Ö. 336 tarihleri arasında krallığını yapan II. Philipp’i tanımıyor olabilirsiniz, normaldir; fakat oğlunu tüm dünya tanır: Makedonyalı Büyük İskender’in babasıdır, bu zât-ı muhterem.
Kent, M. Ö. 148 yılına kadar Antik Makedonya’nın bir parçası olarak kaldıktan sonra, bu tarihte Romalılar tarafından ele geçirilir. Roma İmparatorluğu tarafından yapılan tarihî Via Egnatia adlı ticaret yolu da bu Enhallon köyünden geçer, yani bugünkü Struga şehrinden.
“Struga” ismi, ilk olarak 11. yy’da ortaya çıkar. Şehrin Bulgarca olan şimdiki adı, Bulgar Çarı Kaliman Asen’in hazırladığı sertifikalarda “Zográfou” şeklinde geçer. 11. yy’dan itibaren kullanılan “Zográfou”, 13. yy’da “Struga” haline dönüşür.”
Şu satırlar da gezimizin Ohri’yi anlattığımız 16. bölümünden:
“M. Ö. 800 (veya M. Ö. 700) yıllarında burada “Lychnidos” adıyla bir köy kurulur. Köyün ismi, Eski Yunanca’da “ışıklar şehri, nûrlu yer” anlamına gelmektedir. “Balkanlar’ın En Kilitli Kapısından İçeri” adlı gezi dizimizin 14. bölümünde Struga’nın tarihini anlatırken de bahsettiğimiz bu köy, işte bugünkü Ohri şehrinin ilk çekirdeğidir. Köyü kuranlar, İlliryalılar idiler; hatırlarsanız. İlliryalı kardeşlerimiz, balıkçılık yapıyorlardı burada.
29 – 30 Mayıs 576... Bir şehrin “ölüm tarihi”..
576 yılının 29 – 30 Mayıs günleri, Lychnidos’ta büyük bir deprem olur. Depremde şehrin tamamı yıkılır, yanıp kül olur. M. Ö. 800 (veya 700) yıllarında İlliryalılar tarafından küçük bir “balıkçılık köyü” olarak kurulan, M. Ö. 335 yılında Büyük İskender tarafından “şehir” statüsüne kavuşan güzel Lychnidos, tamamen yok olur, tarih sahnesinden silinir. Bu depremden sonra, hiçbir yerde ve hiçbir kayıtta “Lychnidos”un ismi geçmemektedir. Şehre ne olduğu da henüz bilimsel olarak izah edilebilmiş değil. Daha sonra “Ohrid” (Ohri) ismiyle tarih sahnesine çıkan şehrin, depremden sonra imar edilen Lychnidos’un devamı mı olduğu, yoksa depremden yüzyıllar sonra Slavlar tarafından sıfırdan kurulan bir şehir mi olduğu da bilimsel olarak açıklığa kavuşturulmuş değildir.
576 ile 879 yılları arası hakkında bilinen tek şey, bu dönemlerde bölgeye yoğun bir Slav akınının olduğu ve bunların Ohri Gölü’nün kuzeydoğusundaki bir şehirde yaşadığıdır. İş bu şehir, ilk kez “Constantinople 4. Konsülü” (879 – 880)’nün piskoposluk rezidansı tarafından “Ohrid” ismiyle anılır. Şehir vardı ve 842’den beri 1. Bulgar Devleti’ne bağlıydı ancak “Ohrid” ismiyle ilk kez tarih sahnesine çıkması, 879 yılına tekabül ediyor.”
* * *
Balkanlar’ın tarihinde 300 yıllık bir boşluk var.
İlliryalılar, Balkanlar’ın ilk büyük imparatorluğunu kuruyorlar. Arnavutluk merkezli kurdukları devletlerinin sınırlarını, daha sonra doğuda Yunanistan içlerine, batıda ise tâ Alpler’e kadar, Avusturya’ya kadar genişletiyorlar.
Günümüzdeki Arnavutluk, Makedonya, Batı Yunanistan, Kosova, Montenegro, Sırbistan, Bosna – Hersek, Hırvatistan ve Slovenya ülkelerinin bulunduğu devâsâ coğrafyanın tamamı, bir zamanlar “İllirya ülkesi” idi.
Modern bilim, İlliryalılar’la ilgili herşeyi, tüm tarihî süreci biliyor. Fakat işte, bir yere geliyor, orada adetâ film kopuyor!
Bir deprem oluyor; çok büyük bir deprem. Depremden sonra tarih de karanlığa gömülüyor; devamında neler olduğu, bölgede neler yaşandığı kapkaranlık!
Ve 300 yıl kadar sonra film yeniden başlıyor. Fakat başladığı yerde, tamamen farklı bir Balkanlar var. 300 yıl önceki şehirlerin yerinde başka şehirler, 300 yıl önceki İlliryalılar yerine başka kavimler, başka topluluklar.
En gizemli olan da şu ki, ortada İlliryalı diye bir kavim yok! Bir tane bile İlliryalı hemşehrimiz kalmamış.
Aradaki o boşluk, tamamen bir muamma; keşfedilmeyi, aydınlatılmayı bekleyen bir sır.
Modern tarih bilimi, yüzyıllardır bu sırrı aydınlatmaya çalıştığı, yüzlerce tarihçi bu konuya ömrünü harcadığı halde hâlâ da “İlliryalılar kimdir ve onlara ne oldu? Nereye kayboldular?” sorularına bir cevap bulabilmiş değiller.
Şimdi, isterseniz bu “sır” hakkında kendi kendimize birkaç soru soralım:
Bir deprem, elbette ki şehirleri tamamen ortadan kaldırabilecek güç ve büyüklükte cereyan edebilir; fakat bir deprem, ne kadar büyük ve güçlü olursa olsun, bir deprem, tüm Adriyatik deltasında hüküm süren bir milleti, bir kavmi, bir ırkı tümüyle yok edebilir mi? Örneğin, Allâh muhafaza, bugün Türkiye’de çok çok büyük bir deprem olsa, 7, 8 değil 17, 8 şiddetinde olsa, bu elbette birkaç şehrimizin haritadan silinmesi demektir; fakat, bu büyüklükte bir deprem bile olsa, 71 milyonluk milletimizi tek ferdi bile kalmayacasına tamamen yok edebilir mi? Mümkün değil...
Aklımıza şu olasılık da geliyor ister istemez: Acaba İlliryalılar, Allâh tarafından helâk edilmiş olabilirler mi?
Bu olasılık da tamamen devre dışı bırakılamaz ancak, burada da şu soru cevapsız kalıyor: İlliryalılar nasıl bir günâh işlediler ki Allâh tarafından helâk edilmiş olsunlar?
Sonuçta kutsal kitaplar incelendiğinde, geçmişte helâk edilmiş olan kavimlerin hangi günâhları işledikleri ve ne için helâk edildikleri açıkça belirtiliyor. Fakat İlliryalılar’ın helâkı hakkedecek bu yönlü bir günâh işlediklerine dair hiçbir kayıt yok.
Öyleyse İllirya’ya ne oldu? Nereye gittiler? Balkanlar’ın bu ilk büyük imparatorluğunu kuran, defalarca Makedonya ve Roma ile savaşan, Balkanlar’ın bu en güçlü ve en kalabalık milleti nereye kayboldu?
Bunlardan da önce: Kimdi bu insanlar? İlliryalılar kimdir?
* * *
İlliryalılar, Arnavutluk merkezli bir imparatorluk kuruyorlar. Yani memleketleri Arnavutluk. Fakat konuştukları dil, bölgede şu anda konuşulan hiçbir dile benzemiyor. Ancak Arnavutça’yı ve Yunanca’yı andıran sözcükleri var; lâkin bunları sonradan da konuşmaya başlamış olabilirler. Sonuçta buraya gelip kaynaşıyorlar.
Arnavutlar, İlliryalılar’ı Arnavutlar’ın ataları olarak kabul ediyor. Onlara göre İlliryalılar Arnavut.
Yunanlar’a göre ise Yunan idiler. Avrupalılar’ı söylemeye gerek yok bu durumda; çünkü her konuda olduğu gibi, Helenler hangi yalanı uydurursa Avrupalılar’a göre bilimsel olan tez o!
Kambersiz düğün olur mu? Bölgeye herkesten daha sonra gelen Slavlar bile İlliryalılar’ın Slav olduklarını iddiâ ediyor, iyi mi?
İtalyanlar dahi, cılız da olsa, arada bir seslerini çıkarıp, “İlliryalılar İtalyan’dı” demek istiyorlar ama, çekiniyorlar söylemeye. İtalyanlar çok utangaç insanlardırlar, mâlum.
* * *
İlliryalılar kimdir? Nereye kayboldular?
Bu sorulara henüz hiçbir cevap bulunamamış olduğundan, “İllirya” ismi Balkanlar’da ve tüm dünyada çeşitli vesilelerle yaşatılmaya, canlı tutulmaya çalışılan bir isim oldu.
İllirya ülkesinin ve İlliryalılar’ın “sırra kadem basıp” ortadan yok olmasının üzerinden yüzyıllar geçtikten sonra, 15. ve 16. yy’larda cereyan eden Rönesans ile birlikte İllirya, bu gizemli isim, yeniden canlandırılmaya çalışıldı. Slav entellektüellerinin, edebiyatçı ve sanatçılarının aşırı ısrarı ve dayatmasıyla, Fransız entellektüel çevrelerinde Slavca için “İllirce” tabiri kullanılmaya başlandı. Slav entelijansiyasının amacı, Slavca’nın kökenlerini İllirya diline bağlamaktı.
Bundan 150 – 200 yıl sonra “İllirya” ismi bir kez daha canladırılmaya çalışıldı. Habsburg Hanedanı’nın “devleti bizzat yöneten tek imparatoriçesi” olan Maria Teresia döneminde, 1767 – 1777 yılları arasında Hırvatistan Krallığı, Slavya Krallığı ve Dalmaçya Krallığı’nın egemenliği altındaki coğrafyaya “İllirya” ismi verildi.
Bundan da 30 yıl kadar sonra, “Koalisyon Savaşları” olarak da anılan 1792 – 1815 Napolyon Savaşları sırasında, Fransa’nın Balkanlar’a uzanan topraklarına “İllirya Vilâyetleri” ismi verildi ki, eyâletin başkenti, o zamanki adı Almanca “Laibach” olan ve şu anda Slovenya ülkesine başkentlik yapan Ljubljana şehri idi. Avusturya’nın bu toprakları 1814’te Fransa’dan geri almasından sonra da burada “İllirya Krallığı” kuruldu. 1849’da yıkıldı bu krallık.
Avusturya – Macaristan İmparatorluğu’na karşı içerİde 19. yy’da cereyan eden etnik temelli ayrılıkçı (Türkçesi; bölücü) bağımsızlık hareketlerinin başını Hırvatlar çekiyordu. Ayrılıkçılar (Türkçesi; bölücüler), verdikleri ulusal kurtuluş mücadelelerine “İllirya Hareketi” adını koymuşlardı.
Aradan uzuuuun bir zaman geçtikten sonra, bundan 19 yıl önce, “İllirya” ismi yeniden, bu kez Arnavutlar tarafından canlandırıldı. Yugoslavya’nın parçalanma süreciyle birlikte Makedonya’nın bağımsızlığını kazanmasından sadece 5 ay sonra, Makedonya’daki Arnavut azınlık, 5 Nisan 1992 tarihinde, Ohri Gölü kıyısındaki aralarında Ohri ve Struga’nın da bulunduğu 5 şehri kapsayan “Arnavut Özerk Cumhuriyeti İllirya”yı ilân ettiler. Bu özerklik ilânı, bölgedeki Arnavutlar için referanduma da sunuldu ve bu referandumda, özerk İllirya Cumhuriyeti için, sıkı durun, % 99 oranında “EVET” oyu çıktı. Hemi de, seçime % 92 gibi yüksek bir katılım olduğunu gözönünde tutarsak, Arnavutlar’ın nerdeyse tamamının böyle bir özerklikten yana olduklarını rahatlıkla anlarız.
“İllirya” ismi sadece siyasette ve edebiyatta değil, o kadar “gizemli” bir isim ki bu, sanatta da kullanılıyor. Hollywood’un çektiği mitolojik filmlerde, acayip kılıklı, eflatun renkte saçları olan, gözleriyle ışık saçan ve elinde kılıçla dokunduğu herşeyi yok eden kadın savaşçının ismi neden İllirya’dır, hiç düşündünüz mü?
* * *
Modern bilim, İlliryalılar ile ilgili herşeyi biliyor.
Modern bilim, İlliryalılar’ın nasıl ortaya çıktıklarını, nerede hüküm sürdüklerini ve topraklarını nerelere kadar genişlettiklerini biliyor.
Modern bilim, tüm İllirya krallarının isimlerini, hatta hangi tarihten hangi tarihe kadar iktidarda kaldıklarını biliyor.
Modern bilim, İlliryalılar’ın kurduğu tüm şehirleri biliyor. Bu şehirleri nasıl kurduklarını da.
Modern bilim, sadece birşeyi bilmiyor:
İlliryalılar kimdir?
Ve nereye kayboldular? İlliryalılar nereye gittiler?
İllirya’ya ne oldu?
Yorumlar