Duyuru

Habipoğlu: “Atina’ya cami talebimiz engellerle karşı karşıya"

Röportajlar

  /   1073   /   28 Ağustos 2014, Perşembe

 Yazdır

  

 

Röportaj: Ayhan Demir – Yeni Akit

ayhan_demir@hotmail.com

Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu Başkanı Halit Habipoğlu, Atina’ya cami inşa edilmesi ve Batı Trakya Türk Azınlığı’nın diğer meselelerini Yeni Akit gazetesinden Ayhan Demir’e anlattı.

Batı Trakya tam olarak hangi coğrafyayı ifade ediyor?

Batı Trakya, doğuda Meriç nehri ile Türkiye’den, batıda Mesta-Karasu nehri ile Makedonya’dan, kuzeyde ise Rodop dağları ile Bulgaristan’dan ayrılan bölgedir. Güneyde Ege Denizi ile çevrili olan bu bölge, Karadeniz, Marmara Denizi ve Balkan-Rodop Dağları arasındadır. Trakya, Doğu ve Batı Trakya olarak ikiye ayrılıyor. Doğu Trakya, bugün Türkiye sınırları içerisinde yer alan Trakya’dır. Batı Trakya, 1913’te kurulan “Batı Trakya Hükümet-i Müstakilesi” sınırları esas alındığında bir kısmı Yunanistan’da bir kısmı Bulgaristan’da kalan bölgedir. 1923 Lozan Barış Antlaşması ile Batı Trakya’nın sınırları yeniden çizildi. Bugünkü Batı Trakya, Yunanistan’ın kuzeydoğusunda İskeçe, Gümülcine ve Dedeağaç illerini içine alıyor.

Yunanistan Müslümanları, genelde hangi bölge ve şehirlerde ikamet ediyorlar?

Batı Trakya Türk Azınlığı, Yunanistan’ın on üç bölgesinden, Doğu Makedonya ve Trakya Bölgesi’ndeki İskeçe ve Gümülcine’de yaşıyor. Ağırlıklı olarak Atina ve Selanik olmak üzere, Yunanistan’ın diğer bölgelerinde yaşayan, farklı ülkelerden gelen Müslümanlar da var. Bu Müslümanlar, genel olarak, Kuzey Afrika ve Ortadoğu kökenli. Sayıları hızla artan bu göçmen Müslümanlar, Yunanistan’ın göçmen veya azınlık politikaları sebebiyle, herhangi bir hakka sahip değiller. Mesela, Atina ve çevresinde yaşayan bir milyona yakın Müslüman’ın, Atina’da özgürce ibadet edebilecekleri bir camileri bile yok. Atina, Avrupa’nın camisiz tek başkenti...

Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’nın, diğer azınlıklardan ne farkı var?

Batı Trakya Türk Azınlığı, Yunanistan’da yaşayan Makedon, Ulah ve Arnavut azınlıklardan ayrı olarak, devlet tarafından tanınan tek azınlıktır. 1923 yılında imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile Yunanistan, Batı Trakya Türk Azınlığı’nı resmen tanıdı. Ancak Yunanistan, Batı Trakya’da yaşayan azınlığın adının “Batı Trakya Türk Azınlığı” olduğunu kabul etmiyor. Trakya’da yaşayan Müslüman bir azınlık olduğunu ve Türklerin bu Müslüman azınlığın bir unsuru olduğunu iddia ediyor. Batı Trakya Türk Azınlığı’nı “Trakya’daki Müslümanlar” olarak tanıyor.

1981 yılında AB üyesi olan Yunanistan’ın, Türk Azınlığa yaklaşımı nasıl?

Lozan Barış Antlaşması’na göre, Batı Trakya Türk Azınlığı, eğitim ve dini alanda özerk bir yapıya sahip. Ancak Türk Azınlığı, uzun yıllar siyasi ve sosyal baskılar altında yaşamak durumunda bırakıldı. Yunanistan’ın AB’ye üye olması da, Batı Trakya Türk Azınlığı’nın sosyal, kültürel ve politik yaşamında önemli bir değişime sebep olmadı. Bugün Batı Trakya Türk Azınlığı, etnik anlamda, “Türk” kimliğinin tanınmadığı bir ortamda yaşıyor. Yunanistan, isminde “Türk” ifadesi geçen derneklerin kurulmasına izin vermiyor. 1967 Albaylar Cuntası öncesinde “Türk” kelimesi okul ya da dernek isimlerinde kullanılıyorken, bugün isminde “Türk” kelimesi olan okulların tabelaları indiriliyor, dernekler kapatılıyor.

Bununla birlikte yürürlükte olmayan ancak etkisi bugün de devam eden bir uygulamadan bahsetmek gerek. Eski Yunan Vatandaşlık Kanunu’nun 19. Maddesi gerekçe gösterilerek, 1955 ile 1998 yılları arasında yaklaşık 60 bin Batı Trakya Türk’ü vatandaşlıktan çıkarıldı. Bu kişiler, hem vatandaşlıklarını hem de tüm sosyal haklarını kaybettiler. Bugün, Yunanistan’da, vatansız statüsünde yaşayan yaklaşık iki yüz Batı Trakya Türk’ü var. Ayrıca vatandaşlıktan çıkarılan ve başka bir ülkenin vatandaşlığını alarak, Yunanistan dışında yaşayan binlerce Batı Trakya Türk’ü var. Sanırım bu kadarı bile, Yunanistan’ın, Türk Azınlığa yaklaşımını ifade etmek için yeterlidir.

İnanç ve ibadet özgürlüğünde durum nasıl? Türk Azınlığı, kendi dini liderlerini seçebiliyor mu?

Batı Trakya Türk Azınlığı, genel anlamda inanç ve ibadet özgürlüğüne sahip ancak hemen her alanda olduğu gibi burada da çeşitli engellemeler var. Gelenek ve göreneklerin korunması ve yaşatılmasında, kültürel dernekleri büyük bir rol oynuyor. Mesela,  Seçek Azınlık Eğitim ve Kültür Derneği, Seçek Yaylası’nda tarihi “Seçek Yağlı Güreşleri”ni düzenliyor.

Batı Trakya Türk Azınlığı, sene boyunca Kur’an-ı Kerim kursları ve sene sonlarında da Kur’an-ı Kerim’i güzel okuma yarışması ve hatim törenleri düzenliyor. Ancak buna rağmen dini sahada önemli sorunlar var. Bu sorunların başında müftülük meselesi yer alıyor. Batı Trakya Türk Azınlığı’nın dini alanda sahip olduğu hak ve yetkiler, 1913 Atina Antlaşması ile belirlenmişti. Ne var ki Yunanistan, müftülerin şer’i hukuk temelinde belirli alanlarda yargı yetkisine sahip olmalarını gerekçe göstererek, 1990 yılında müftülerin devlet tarafından atanmasını öngören bir yasa çıkarttı. Buna tepki gösteren Batı Trakya Türk Azınlığı, kendi müftülerini seçme yoluna gitti. İskeçe’de rahmetli Mehmet Emin Aga ve Gümülcine’de İbrahim Şerif’i müftü olarak seçildi. Ancak, geçen yıllar içerisinde siyasileşen mesele başka bir boyut kazandı. Oysa Batı Trakya Türk Azınlığı’nın tek talebi, uluslararası antlaşmalar gereğince, kendi müftülerini seçebilmek.

“Tayinli İmam Yasası”nın içeriği nedir? Türk Azınlığı neden bu yasadan memnun değil?

Tayinli İmamlar Yasası olarak ta ifade edilen  3536/2007 sayılı yasa, atanmış müftülere bağlı olarak devlet memuru statüsünde görev yapacak 240 imamın, Hıristiyanlardan oluşan, beş kişilik bir heyet tarafından belirlenmesini öngörüyor. Ancak bu, Lozan Barış Antlaşması’nın, “Azınlık, kendi dini ve vakıf kurumlarını yönetir” ilkesinin yanı sıra, din ve vicdan özgürlüğü ilkesine de aykırı. Zaten yasanın hazırlanması sürecinde de azınlıkla diyalog kurulmamıştı. Türk Azınlığı’nın bu yasadan memnun olmamasının temel sebebi, Yunanistan devleti ve hükümetinin Batı Trakya Türk Azınlığı’nın onayını almadan, camilerde görev yapacak din adamlarını belirlemek istemesi.

Devlet, Ortodoks Kilisesi’nin din adamlarını kamu görevlisi olarak kabul ederek, maaşlarını ödüyor. Ancak Ortodoks kiliselerinde herhangi bir din adamı atama yetkisine sahip değil. Bununla birlikte Yunanistan'da yaşayan Ermeniler de, Ortodoks olmalarına rağmen, Yahudi ve Katolik toplumları gibi kendi dini liderlerini kendileri seçiyorlar. Buna karşılık, Gümülcine, İskeçe ve Dimetoka’daki atanmış Müftülüklere bağlı olarak faaliyet göstermesi planlanan 240 din görevlisinin, Hıristiyanlardan oluşan beş kişilik bir heyet tarafından belirlenecek olması haklı olarak Batı Trakya Türk Azınlığı’nın tepkisini çekiyor.

Peki, bu “çifte müftülük” meselesi nedir?

Batı Trakya’da 1920 Yunan Sevr Antlaşması ve 1923 Lozan Barış Antlaşması ile Azınlık üyelerinin dini özgürlükleri güvence altına alınmış durumda. Yunanistan, 1913 Atina Antlaşması’nı 2345/1920 sayı ve tarihli yasa ile iç hukuka yansıttı. Buna göre müftüler, kendi görev çevrelerindeki Müslümanlar tarafından seçilecek ve müftüleri denetleyecek bir Başmüftü görev yapacaktı. Ancak 2345/1920 sayılı yasanın “Cemaat İdare Heyetleri”ne ilişkin hükmü, 12’nci madde dışında yürürlüğe girmedi. Müftülerin seçimle işbaşına gelmesine dair hüküm yerine, 1920’den sonra Gümülcine, İskeçe ve Dedeağaç’ta görev yapan müftüler, Kraliyet iradesince atandılar. Sözü edilen Başmüftü ise hiçbir zaman atanmadı. 1985 yılında Müftü atanmasının Yunan hükümeti tarafından gerçekleştirilmesiyle yaşanan sorunların ardından, Yunan makamları, 25 Aralık 1990 tarihinde, “Batı Trakya’da Müftülük Müessesi ve İlahiyat Okulu Kurulmasına İlişkin Esasları Düzenleyen Kanun Hükmünde Kararname” ile 2345/1920 sayılı yasayı iptal etti. Müftülük kurumunun bağlı olacağı yasayı tek taraflı olarak çıkarttı. Yunanistan, müftülerin aile ve miras hukuku alanında hukuki ve yargısal yetkilere sahip oldukları gerekçesiyle, bu tarihten sonra, müftüleri atama yoluna gitti. Buna tepki gösteren Batı Trakya Türk Azınlığı ise İskeçe’de rahmetli Mehmet Emin Aga ve Gümülcine’de İbrahim Şerif’i müftü olarak seçti. Böylelikle “çifte müftülük” meselesi de başlamış oldu. Bir yanda devlet tarafından atanmış ve devlet memuru statüsünde olan atanmış Müftüler, diğer tarafta ise cemaat tarafından seçilmiş Müftüler. Bu ikili yapı bugün de devam ediyor. Seçilmiş Müftüler, bugün yalnızca dini lider olarak görev yapıyorlar, hukuki ve yargısal yetkilerini kullanamıyorlar.

Türk Azınlığı, ana dilini kullanma konusunda ne durumda?

Batı Trakya Türk Azınlığı, bireysel olarak, kendini tanımlama hakkına sahip. Günlük yaşantısında Türkçe konuşuyor, ancak kamusal alanda Yunanca konuşmak durumundalar. Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan uluslararası ve ikili antlaşmalar gereğince, Batı Trakya Türk Azınlığı eğitim alanında özerk bir yapıya sahip. Kendisine ait ilk ve orta dereceli okullarda Türkçe ve Yunanca eğitim veriliyor. Ne var ki, çeşitli sebeplerle, bu ilk ve orta dereceli azınlık okullarının eğitim kalitesi çok düşük.

Azınlık okullarında eğitim kalitenin düşük olmasının en önemli sebebi, Yunanistan’ın 1968 yılında aldığı bir kararla, Türkiye’deki eğitim fakültelerinden mezun olmuş öğretmenler yerine Selanik Özel Pedagoji Akademisi’nden mezun öğretmenlerin görev yapması şartının getirilmesi. Orta dereceli azınlık okulları, sayısal kapasite anlamında da ihtiyacı karşılayamıyor. Tüm bu sebepler, yıllar içerisinde, çocuklarının iyi bir eğitim almasını isteyen velilerin devlet okullarına yönelmesine sebep oldu. Bu durum, uzun vadede, azınlık okullarının varlık sebebini tehdit ediyor.

Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı, vakıf mallarını özgürce kullanabiliyor mu?

Vakıf malları, Osmanlı mirası yapılar gibi, yeterli derecede korunmuyor. Batı Trakya ve Yunanistan’ın diğer bölgelerindeki Osmanlı mirası tarihi yapılar, çoğunlukla, tahrip edilmiş durumda. Ayrıca bu yapıların çoğunun mülkiyeti, istimlâk yoluyla devletin elinde bulunuyor. Bir kısmı ise devlet tarafından satılarak özel mülkiyet haline geldi. Osmanlı mirası tarihi ve mimari yapıların korunmamasında en önemli sebep, bu yapıları korumak ve idare etmekle görevli idare heyetlerinin, o bölgede yaşayan cemaat tarafından değil, devlet tarafından atama yoluyla belirlenen kişilerden oluşmasıdır.

Vakıflar konusu Batı Trakya Türk Azınlığı için en mühim meselelerden bir tanesi. Lozan Barış Antlaşması’nın 40-42. maddelerine göre, azınlık, masrafları kendisi tarafından karşılanmak koşulu ile her türlü hayır kurumlarıyla dinsel ve toplumsal kurumları kurma, yönetme, denetleme ve kamu bütçelerinden bu iş için pay alma hakkına sahip. Ancak 1967 Albaylar Cuntası’ndan beri, dini vakıf idarecileri devlet tarafından atanıyor. 2008 yılında çıkarılan yeni Vakıflar Yasası da aynı uygulamanın devam ettirilmesi yönünde hükümler içeriyor.

Biraz da eğitim-öğretim sahasındaki durumundan bahsedebilir misiniz? Azınlık okullarının kontrolü kimin elinde?

Batı Trakya Türk Azınlığı, eğitim ve din alanında özerk bir yapıda. En azından uluslararası ve ikili antlaşmalar böyle söylüyor. Ancak bu özerk yapı, pratikte büyük ölçüde tahrif edilmiş. Batı Trakya Türk Azınlığı, 230 ilkokul, iki ortaokul-lise ve iki medreseye sahip. Bu okullarda görev yapan öğretmenler, o bölgede yaşayan velilerden oluşan okul encümen heyetleri tarafından seçiliyor. Azınlık okulları, idaresi azınlığa ait olan özel okul statüsünde bulunuyor. Azınlık okullarında görev yapan öğretmenlerin ücreti, o okulun encümen heyeti tarafından karşılanıyor. Türkçe kitaplar anavatandan geliyor. Yunanca dil dersi ve diğer Yunanca ders öğretmenleri ise devletin öğretmenleri olup, bu derslerin kitapları da devlet tarafından sağlanıyor. Geçmişte müfredat ağırlıklı olarak Türkçe iken şimdi Yunanca daha ağır basıyor.

1967 Albaylar Cuntası öncesi dönemde, eğitim-öğretimde, gerçek anlamda özerk bir yapı mevcutken, bugün tahrif edilmiş bir yapı var. Türk Azınlığın bu noktada talebi ise, temelde özerkliğin korunduğu, değişen koşullara uyum sağlayan bir sistemin oluşturulmasından yana. Bunun sağlanabilmesi için devletin azınlık ile diyalog haline olmalı. Anaokulları ve diğer okulların birleştirilmesi konusunda hükümet, azınlık ile diyalog içerisinde ve azınlığın talepleri doğrultusunda çözüm önerileri sunmalı.

BATI TRAKYA TÜRK AZINLIĞI UZUN YILLAR AYRIMCI POLİTİKALARA MARUZ KALDI

Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı, Gayri Safi Milli Hâsıla’dan hak ettiği payı alabiliyor mu?

Batı Trakya Türk Azınlığı, İskeçe, Gümülcine ve Dedeağaç illerini kapsıyor. Batı Trakya’yı içine alan Doğu Makedonya-Trakya Bölgesi, Yunanistan’ın ekonomik açıdan en geri kalmış bölgelerinden. Bununla birlikte, Doğu Makedonya-Trakya Bölgesi’ndeki Türk Azınlığı, AB kırsal kalkınma programları ve fonlarından yararlanamıyor. Bunun sebebi, Batı Trakya Türk Azınlığı’nın, bu programlar hakkında yeterli bilgiye sahip olmaması. İskeçe’de nüfusun yüzde 40’ı, Gümülcine’de ise yüzde 55’ten fazlası Türk olmasına rağmen bu illerin ticaret hacminde Türklerin payı çok az. Bunun en büyük sebeplerinden biri bu bölgede yaşayan Türklerin, geçimini tarımdan sağlayan dar gelirli insanlar olmaları. Tabi Batı Trakya Türk Azınlığı’nın uzun yıllar boyunca ayrımcı politikalara maruz bırakılmış olması da göz ardı edilemeyecek bir hakikat.

İsterseniz biraz geri dönelim. Vatandaşlık Kanunu’nun 19’ncu maddesinden kaynaklanan sorun nedir? Biraz daha ayrıntılı izah edebilir misiniz?

3370/1955 sayı ve tarihli yasanın eski 19’uncu maddesi ile yaklaşık 60 bin Türk, Yunan vatandaşlığından çıkarıldı. 1955-1998 yılları arasında uygulanan kanun hükmü,  “geri dönüş niyeti olmaksızın Yunanistan’ı terk eden farklı (Yunan olmayan) soydan vatandaşların vatandaşlıktan çıkarılmalarına” olanak sağladı. Yurt dışına çıkmayıp Yunanistan’da Trakya’da yaşarken vatandaşlıktan çıkarılan azınlık mensuplarının sayısı hiç de az değil. Hatta askeri görevini yerine getirirken Yunan vatandaşlığından çıkarılan bazı azınlık mensupları dahi var. Yasanın bu hükmü 1998 yılında kaldırıldı.

Bugün Yunanistan’da yaklaşık iki yüz vatansız var. Vatandaşlıktan çıkarılan pek çok kişi ise başka bir ülkenin, çoğunlukla Türkiye’nin, vatandaşlığını aldılar. Ancak Yunanistan’da yaşayan ve 19’uncu maddenin geriye dönük uygulanmaması nedeni ile vatandaşlıktan çıkarılıp, Yunan vatandaşlığını yeniden almak isteyen kişiler yabancılar için uygulanan normal vatandaşlık kazanma sürecini takip etmek durumundalar. Ancak Yunanistan başka bir ülkenin vatandaşlığını alan ve bugün yurtdışında yaşayan Türklerin Yunan vatandaşlığını almasına sıcak bakmıyor. Müftülük meselesi gibi bu mesele de, siyasi bir boyut kazandı.

Temelde hukuki bir sorun olmasa da, siyasi iradenin atacağı bir adımla, soruna kökten çözüm sağlanabilir. ABTTF olarak, uluslararası zeminde 19’uncu madde sorununu her fırsatta gündeme getiriyoruz. Böylelikle daha geniş kitlelere ulaşmayı ve onların dikkatini bu soruna çekmeyi hedefliyoruz. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde böyle bir çalışma yürüttük ve neticesinde konu ile ilgili bir soru önergesi sunulmasını sağladık. Şimdi benzer bir çalışmayı Avrupa Parlamentosu’nda yürütmeye hazırlanıyoruz. İlk aşamada AP milletvekillerine mektup yolu ile ulaşarak, meseleyi detaylı anlatan bir rapor sunacağız.

Fener Rum Patriği’nin, “Türkiye’de kendimizi çarmıha gerilmiş gibi hissediyoruz” beyanatının Batı Trakya Türk Azınlığı’na yansıması nasıl oldu?

Fener Rum Patriği Bartholomeos’un “Türkiye’de kendimizi çarmıha gerilmiş gibi hissediyoruz” yönündeki açıklaması Batı Trakya Türk Azınlığı için “Ya biz?” sorusunu sorma hakkı vermiş oldu. Zira Yunanistan, Patrikhane ve ekümeniklik sorununu uluslararası sahaya taşımaya çabalıyor. Bununla birlikte patriğin dünyadaki etkisi bambaşka…

Öte yandan Yunanistan, Batı Trakya Türk Azınlığı’nın seçtiği dini liderleri, müftüleri tanımıyor. Müftü sorunu uzun yıllardır çözüm bekleyen bir sorun. Birkaç yıl önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Biz burada kendi azınlık vatandaşlarımızı rahat ettirmek için adım atıyoruz. Ama karşı tarafta aynı yaklaşımı görmüyoruz” demişti. Bu sözlere katılmamak mümkün değil.

Yunan politikacılar ve kamuoyu, Lozan Barış Antlaşması’na göre, Patrik ve Müftünün eşit statüde olduğunun farkında mı?

Evet, sizin de söylediğiniz gibi, Lozan Barış Antlaşması ve Türkiye ile Yunanistan arasında Lozan öncesinde imzalanan antlaşmalara göre, müftü ve patrik, hukuki olarak eşit statüde bulunuyorlar. Bununla birlikte Fener Rum Patriği’nin dünyadaki tüm Ortodoksların ruhani lideri olduğuna inanılıyor. Yunanistan, ekümeniklik sorununun tüm Ortodoks dünyasının bir sorunu olduğundan hareketle bunu uluslararası zemine taşıyor. Hâlbuki 1923 Lozan Barış Antlaşması ile Yunanistan’da Batı Trakya Türkleri, Türkiye’de İstanbul Rumları mübadele dışı bırakıldı. Eğitim ve din alanında özerk kılınan bu azınlıkların minimum standartlarda haklarının korunması için “karşılıklılık” prensibi getirildi. Ancak Yunanistan, Türkiye’nin Batı Trakya Türk Azınlığı ile ilgili konulara müdahil olmasını içişlerine karışmak olarak değerlendiriyor.

MÜSLÜMANLAR BODRUM KATLARINDAKİ MESCİDLERDE NAMAZ KILIYOR

Atina’ya cami yapılması hususunda bir gelişme var mı?

Başkent Atina’nın da dâhil olduğu olduğu Attika bölgesinin toplam nüfusu 5 milyon. Bu rakamın tahminen 700 binini Atina ve civarında yaşayan Müslümanlar oluşturuyor. Müslümanlar, çoğunluğu bodrum katı ve garajlarda olmak üzere, sayısı yaklaşık yüz civarındaki mescitlerde ibadet etmeye çalışıyorlar. Atina’da yaşayan binlerce Müslüman, bayram namazlarını, Attika bölgesinin on beş farklı noktasında bir araya gelerek kılıyorlar.

Mart 2010’da Atina ve Pire’nin dâhil olduğu Attiki bölgesinde yer alan Votakinos semtinde bir cami, Shisto semtinde ise 100 dönüm büyüklüğünde bir mezarlık arsası tahsis edilmesi konusunda anlaşmaya varıldığı açıklanmıştı. Camii için tahsis edilecek arazinin Savunma Bakanlığı’na ait olduğu, Savunma Bakanı’nın konu ile gerekli talimatları verdiği haberi basına yansımıştı. Nisan 2010’da hükümet, beş yüz kişilik bir camii inşa edeceğini açıklamıştı. Ancak, hali hazırda, cami inşaatı başlamadı. Ülkenin içinde bulunduğu kriz ortamında bu durum şimdilik askıya alınmış gibi görünüyor. Bir de bütün bunların üzerine Pire Metropoliti Serafim, camii inşa edilmesi ile ilgili yasanın iptali için Danıştay’a başvurdu.

Müslümanların ibadet etmeleri için inşa edilecek bir caminin çeşitli engellemelerle karşılaşması çok üzücü. Umarım Danıştay, doğru bir karar vererek Serafim’in başvurusunu reddedecektir. Atina ve çevresinde yaşayan Müslüman nüfusun bodrum katlarında veya garajlarda değil camide ibadetlerini yerine getirmeleri için Atina’da bir caminin inşa edilmesi şart.

Batı Trakya Türk Azınlığı, basın-yayın faaliyetlerini özgürce yürütülebiliyor mu?

Batı Trakya Türk Azınlığı’nın, Batı Trakya’dan yayın yapan gazeteleri, internet haber siteleri ve radyoları var. Yunanistan’da Türkçe yayın yapan internet haber sitelerinin aylık yayınlanan dergileri de var. Ayrıca Türkçe hazırlanan ve haftalık yayınlanan yerel gazeteler de var. Elbette bu durum özgür bir ortamın olduğunu ve faaliyetlerin sorunsuzca yürütüldüğü anlamına gelmiyor.

Çeşitli zorluklarla karşılaşan Türk azınlığa basın-yayın organları, çok kısıtlı imkânlar ile yayın hayatlarını devam ettiriyorlar. Batı Trakya Türk Azınlığı’na ait bir okulda görev yapan Yunanlı bir öğretmenin, yalan haber yaptığı gerekçesiyle, Gündem ve Millet gazetelerine açtığı tazminat davalarında astronomik cezalar verildi. Bununla birlikte Batı Trakya’dan yayın yapan Tele Radio FM ve Kral FM’in, ilgili mevzuat gereğince, en az yüzde 25 oranında Yunanca yayın yapmadıkları gerekçesiyle, Yunan Ulusal Radyo ve Televizyon Kurulu (ESR) tarafından cezalandırıldılar. Bu şartlar altında tam olarak özgür yayıncılıktan bahsetmek ne yazık ki mümkün değil.

Batı Trakya Türk Azınlığı, siyasi platformda, nüfusu oranında temsil edilebiliyor mu?

Batı Trakya Türk Azınlığı, Yunan vatandaşları ile eşit oranda seçme hakkına sahip. Ancak Türk Azınlık, seçme hakkına Yunan vatandaşı olmaları dolayısıyla bireysel anlamda sahipler. Bir başka ifade ile Türk Azınlık, kolektif anlamda, Yunanistan Meclisi’nde temsil ayrıcalığına sahip değil. 1985 yılında Batı Trakya Türk Azınlığı, Gümülcine’de “Güven” ve İskeçe’de “Barış” isimli bağımsız listelerle seçime katıldı. Ardından, 1989 yılında yapılan seçimlerde yeniden bağımsız listelerle seçime giren Türk adaylardan Sadık Ahmet, Yunan Parlamentosu’na seçildi. Ancak, 1990 yılında iki bağımsız Türk aday parlamentoya girince seçim kanunu değiştirildi. Yeni seçim kanunu ile bağımsız adaylar için de ülke genelinde oyların en az yüzde 3’ünü alma zorunluluğu getirildi. Tek bir seçim bölgesinden, bağımsız olarak seçime giren bir aday, bulunduğu bölgede oyların çoğunluğunu almış olsa bile ülke genelinde yüzde 3 oranında oy alamadıkça seçilmesi mümkün değil. Batı Trakya Türk Azınlığı’nın nüfusu göz önüne alındığında bağımsız bir Türk adayın seçilerek parlamentoya girmesi imkânsız. Mevcut seçim kanunu ile herhangi bir Türk adayın parlamentoya girebilmesi ancak mevcut siyasi partilerden aday olması ile mümkün. Bugün ikisi de PASOK partisinden olmak üzere parlamentoda iki Türk milletvekilimiz var: İskeçe’den Çetin Mandacı ve Rodop’tan Ahmet Hacıosman.

Batı Trakya Türk Azınlığı’nın oylarıyla seçilen milletvekillerimiz, parti politikası ile bağlılar. Buna rağmen milletvekillerimiz hükümet ile azınlık arasında bir köprü olmak için çabalıyorlar. Hükümet ile diyalog kurulmasında milletvekillerimize büyük bir görev düşüyor. Bununla birlikte milletvekillerimiz, Batı Trakya Türk Azınlığı’nın Yunan parlamentosundaki temsilcileri olarak, anavatanımız Türkiye ve azınlığa ait diğer tüm kurum ve kuruluşlar ile sürekli iletişim içerisindeler. Batı Trakya Türk Azınlığı’nın sorunlarını gündeme getirmek için çalışan milletvekillerimiz, bu anlamda, partiler üstü bir görev ifa ediyorlar.

Batı Trakya Türklerini örgütleyen önemli bir şahsiyet olan Dr. Sadık Ahmet hakkında neler söylersiniz?

Dr. Sadık Ahmet, Batı Trakya Türk Azınlığı için değeri büyük ve bu anlamda yeri doldurulamaz bir lider. O dönemde yaşanılan olaylar Dr. Sadık Ahmet’i Batı Trakya Türk Azınlığı’nın lideri haline getirdi. Dr. Sadık Ahmet, Batı Trakya Türk Azınlığı’nın şikâyet ve isteklerini içerin bir imza kampanyası başlattı, on bin imza topladı. 1987’de Selanik’te yapılan bir toplantıda bu şikâyet ve istekleri katılımcılara dağıttı. Bunun üzerine dönemin hükümeti, Dr. Sadık Ahmet’i “yalan haber yaymak ve sahte evrak hazırlamakla” suçladı. Mahkeme, Dr. Sadık Ahmet’e 30 ay hapis ve 100 bin drahmi para cezası verdi. Yunanistan, 29 Ocak 1988’de düzenlenen yürüyüş ile sesini duyurmaya çalışan Batı Trakya Türk Azınlığına rağmen, Dr. Sadık Ahmet’i hapse attı.

Dr. Sadık Ahmet, yılmadı ve her türlü zorluğa rağmen, 1989’da yeniden bağımsız milletvekili seçilerek Yunanistan Meclisi’ne gitti. Avrupa’da da sesini duyurmaya çalışan Dr. Sadık Ahmet, 1995’te bir trafik kazasında yaşamını yitirdi. Bugün yaşanan siyasi tablo o günden epey farklı. Bugün bağımsız milletvekili çıkarmak mümkün değil. Bugün Türk siyasiler, mevcut siyasi partilerden aday olarak mücadele ediyorlar.

MİSYONERLİĞİ ÖNLEMENİN EN İYİ YOLU KENDİ DEĞERLERİMİZE SAHİP ÇIKMAKTIR.


Batı Trakya’da Müslümanlara yönelik misyonerlik faaliyetleri yapılıyor mu?

Misyonerlik, Balkanlar’da artık olağan bir durum halini aldı. Batı Trakya’da bilinen bir misyonerlik faaliyeti yok. Fakat Bulgaristan’da, Kırcaali’de, “Türk kilisesi”, “Türklere kilise” gibi söylemlerle Türkçe basılmış kitap ve broşürler dağıtarak çeşitli misyonerlik faaliyetinin olduğu haberlerini duyuyoruz. Bence, misyonerliği önlemenin en iyi yolu kendi değerlerimize sahip çıkmaktır.

Batı Trakya Müslüman Türkleri, Türk medyasında hak ettiği yeri ve desteği alabiliyor mu?

Maalesef hayır! Rum Azınlığı’nın sorunları ya da Heybeliada Ruhban Okulu sorunu çerçevesinde “ekümeniklik” meselesi Türk medyasında oldukça geniş yer buluyor. Buna karşılık Batı Trakya Türk Azınlığı, çok dar bir çevrenin özel ilgisi dışında Türk basınında yer bulamıyor. Oysa Balkanlarda, Osmanlı mirası pek çok Türk yaşıyor. Bizler, anavatanımız Türkiye’de daha çok takip edilmeyi ve duyulmayı istiyoruz. Bunun için de gerçekten yoğun bir çaba gösteriyoruz.

ANAVATANDAN ZİYARETÇİ BEKLİYORUZ

Son olarak Türk devletine ve halkına mesajınız nedir?

Batı Trakya Türk Azınlığı, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile Yunanistan’da bırakıldı. Bununla birlikte Batı Trakya Türk Azınlığı ve İstanbul Rum Azınlığı’na, “mütekabiliyet” esası getirildi, eğitim ve din alanında azınlıklar özerk kılındı. Bu nedenle Türkiye, Batı Trakya Türk Azınlığı’nın hakları konusunda söz hakkına sahip bunuyor. Türkiye’nin bizi unutmaması, bize sahip çıkmaya devam etmesi tek talebimizdir. Batı Trakya Türk Azınlığı, Meriç’in öteki yakasında, Türkiye’nin yanı başında yaşıyor. Birbirimize bu kadar yakınken bu kadar uzak olmak istemiyoruz. Anavatandaki Türkler, Batı Trakya’yı ziyaret etsinler. İşadamlarımız, Türkiye’nin hemen yanı başındaki, Batı Trakya’ya yatırım yapsınlar. Onlarla aynı dili konuşan, aynı kültürü paylaşan insanları gördüklerinde şaşıracaklar. Sınırlar, birbirimizi görmemiz ve sevmemiz için engel olmasın.

BAŞBAKAN VE DAVUTOĞLU’NA TEŞEKKÜR

Son olarak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na, Başbakan’ın eşi Emine Erdoğan ve Başmüzakereci Egemen Bağış’a teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Batı Trakya’ya gelerek, bölgedeki Türk Azınlığına yalnız olmadığını yürekten hissettirdiler.

Halit Habipoğlu kimdir?

1965 yılında Gümülcine’nin Muratlı köyünde dünyaya gelen Halit Habipoğlu, 1973 yılından beri Almanya’da yaşamaktadır. Bochum Teknik Lisesi’nden sonra Köln Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde başladığı yüksek öğrenimini Dortmund Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde tamamladı. Halen Witten Belediyesi’nde mimar olarak çalışan Halit Habipoğlu evli ve üç çocuk babasıdır.

1988 yılında Witten Batı Trakya Türkleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin kuruluş çalışmalarında aktif rol oynayan Habipoğlu, bu derneğin üç dönem Genel Sekreterlik, bir dönem de Başkanlık görevinde bulundu. 1991 yılında Almanya Batı Trakya Türk Federasyonu-ABTTF yönetimine seçilerek Basın Sözcülüğü ve Genel Sekreterlik görevlerinde bulundu. 1995 yılında 8’inci Dönem Yönetim Kurulu’nda Federasyon Başkanlığı’na seçilen Halit Habipoğlu bu görevi 1999 yılına kadar üç dönem sürdürdü. Ailevi nedenlerden dolayı Federasyon çalışmalarına bir müddet ara ver Halit Habipoğlu, 2002 yılından beri Avrupa Batı Trakya Türk Federasyon Başkanlığı görevini yürütmektedir.         
Halit Habipoğlu’nun Başkanlığı döneminde Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu adını alırken her yıl yapılan Genel Kurul toplantıları iki yılda bir yapılmaya başladı. Habipoğlu, Federsyon Başkanı olarak Batı Trakya Türklerine yönelik insan hakları ihlallerinin uluslararası platforma taşınmasında aktif çalışmalar yürüttü ve yürütmeye devam ekmektedir.

Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD) Witten ve Çevresi Gençlik Kolları Yönetim Kurulu’nda da görev alan Habipoğlu, Witten Yabancılar Meclisi’ne seçilerek burada Başkan Yardımcılığı görevini de yürüttü.

 

  

Yorumlar