Hırvatistan'ın, 1991-1995 yıllarında Hırvatlara karşı "soykırım" suçu işlediği gerekçesiyle Sırbistan aleyhine Uluslararası Adalet Divanı (ICJ) nezdinde 1999 yılında yapmış olduğu başvurunun ele alınmasıyla birlikte, bölgede yaşanmaya başlanan söz düellosu her geçen gün boyut kazanmakta.
Hırvatistan'ın ICJ nezdinde başlattığı hukuki süreç, Sırbistan ve BH Sırp Cumhuriyeti (RS) devlet yetkililerinin Hırvatistan'a karşı benzer suçlamalar içeren beyanlarını da beraberinde getirmiştir. Bu yönlü ilk açıklama, Hırvatistan'ın Adriyatik-İyonya İnisiyatifi'nin dönem başkanı olması hasebiyle Zagreb'de 27 Mayıs 2008 tarihinde düzenlenen Bakanlar Konferansı'na katılan Sırbistan Dışişleri Bakanı Vuk Jeremiç'ten gelmiştir.
Vuk Jeremiç konferansın içeriği ile örtüşmeyen ancak, N'gündem değiştiren' açıklamasında; "Hırvatistan'ın 1995 yılında düzenlediği Fırtına Operasyonu esnasında 250 binden fazla Sırp'a yönelik etnik temizlik gerçekleştirdiği, Sırbistan ile Hırvatistan arasındaki bölgesel sorunları çözme ve işbirliği kapasitesinin Hırvatistan'ın Kosova'nın bağımsızlık ilanını tanıması ile birlikte azaldığı" suçlamasında bulunmuştur.
Vuk Jeremiç'in Hırvatistan'a yönelttiği bu suçlamalar, elbette ki beklenen etkiyi yaratmış ve Cumhurbaşkanı Stjepan Mesiç, Başbakan İvo Sanader, Dışişleri Bakanı Gordan Jandrakoviç ile muhalefet parti liderleri tarafından kınanmıştır. Hırvat liderlerin yaptıkları açıklamalarda; "Hırvatistan'ın, Büyük Sırbistan hedefiyle ülkesine saldıran Sırplara karşı yürüttüğü bağımsızlık savaşının soykırım olarak nitelenemeyeceğine" dikkat çekilmiştir. Açıklamalarda ayrıca; "Sırbistan'ın, Hırvatistan'a saldırmasıyla başlattıkları savaşta yenildiklerini hatırlaması ve yakın tarihle ilgili çelişkili politikasını terk etmesi gerektiği" de vurgulanmıştır. Vuk Jeremiç'in başlattığı ardından RS Başbakanı Milorad Dodik'in 31 Mayıs'ta yaptığı açıklamalarla tırmanan bu süreç, Hırvatistan'ın yanı sıra Bosna Hersek (BH)'deki Boşnak liderler ile uluslararası toplumun da tepkisine sebep olmuştur.
Öte yandan, Sırp liderlerin bu yönlü demeçleri Hırvatistan kamuoyunda "siyasi gaf" olmaktan öte, "siyasi hedefleri olan bilinçli söylemler" olarak yansıma bulmaktadır. Bu bağlamda kamuoyunda; yapılan açıklamaların, Hırvatistan'ın ICJ'de 23 Mayıs'ta ele alınmaya başlanan "soykırım" başvurusu ile ilintili olduğu kadar, RS'nin mevcudiyetinin devamını sağlama amacına da hizmet ettiğine yönelik bir kanaat bulunmaktadır. Neden? Çünkü, Sırp liderlerin beyanları en çok BH'deki Boşnak, Hırvat ve Sırp toplumu arasında gerginlik yaratacaktır. Bu gerginlik ise, kazara veya provokasyon neticesi yaşanacak olayların etnik temelli yerel veya bölgesel çatışmaya dönüşme riskini de beraberinde taşımaktadır. Gerginliğin artması halinde Sırp liderlerin, uluslararası toplum nezdinde sıklıkla kullandıkları "Sırpların Hırvat ve Boşnaklarla birlikte yaşama imkanı bulunmadığı" yönündeki argümanları da güçlenmiş olacaktır.
Hırvatistan-Sırbistan ilişkilerinde yaşanan siyasi gerilim, Sırbistan Cumhurbaşkanı Boris Tadiç'in Hırvatistan'a yapmayı planladığı ziyareti iptal etmesine de sebep olmuştur. Hırvatistan'daki Sırp azınlığın 31 Mayıs'ta Zagreb'de düzenlediği Sırp Halk Konseyi (NSV) genel kuruluna katılmaktan vazgeçen B.Tadiç, yerine temsilcisi Bojan Pajtiç'i göndermiştir. Hırvatistan'ın yanı sıra Sırbistan, Macaristan, BH ve Kosova'dan Sırp azınlık temsilcilerin de konuk edildiği NSV genel kurul toplantısı, öte yandan, katılımcılardan RS Başbakanı Milorad Dodik'in yeni açıklamaları nedeniyle ilave siyasi gerginlikle sonuçlanmıştır.
Konferans kapsamında yaptığı ve katılımcılardan yoğun alkış aldığı konuşmasında Milorad Dodik;
Bölgede yaşanan savaştan en fazla Sırpların mağdur olduğu, RS'nin savaş sonucu bölgeden ayrılan Hırvat ve Boşnakların mallarını % 95 oranında iade ettiği, oysa BH ve Hırvatistan'dan ayrılan Sırpların mallarının iade edilmediği, RS'nin işbirliği çabalarına yanıt verilmediği,
Hırvatistan'da yaşayan Sırp azınlığın RS'ye dönebileceği, aksini kabul edenler bulunmakla birlikte "RS'nin bir Devlet olduğu",
Suni bir yapılanma olan BH'nin kendilerine empoze edildiği, Dayton Barış Anlaşması'na saygı duymalarına karşın anlaşmayla çizilen dar çerçevenin kendilerini sınırladığı, şeklinde ifadelerde bulunmuştur. Zagreb'deki açıklamalarında ayrıca, "Hırvatistan'ın Sırbistan aleyhine Uluslar arası Adalet Divanı'na yaptığı başvurunun temelsiz olduğu, zira Hırvatistan'ın Fırtına Operasyonu kapsamında yüz binlerce Sırp'a karşı soykırım suçu işlediği" ifadesini kullanan M.Dodik'in bu beyanlarına verilen en ciddi karşılık ise Cumhurbaşkanı Stjepan Mesiç'ten gelmiştir.
Yaşanan süreçte değişik vesilelerle yaptığı açıklamalarda "Sırbistan ve RS siyasilerinin beyanlarının Miloşeviç politikalarının uzantısı olduğunu; savaş döneminde uyguladığı etnik temizlik neticesinde ortaya çıkmış bir 'entite' olan ve 'savaş öncesi var olmayan' RS'nin 'daim' de olmadığını, daim olanın BH olduğunu, dolayısıyla RS politikacılarının 'ülkelerinin BH, başkentlerinin de Saraybosna olduğunu kabul etmeleri' ve buna göre politika üretmeleri gerektiğini" söylemiştir."Etnik temizlik neticesi kurulan RS'nin Hırvatistan'daki Sırplar yerine, RS'den sürülmüş Hırvat ve Boşnakları RS'ye dönüşe davet etmesi gerektiğine" vurgu yapan Cumhurbaşkanı Stjepan Mesiç, "Dodik'i konuk olduğu bir ülkede, konuk gibi davranmaya" davet etmiştir.
Hırvatistan ve Sırbistan arasında son dönemde yaşanan siyasi gerginlik, gerek Hırvat siyasi liderlerinin ve gerekse Hırvat halkının Sırplar ile ilişkilerini olumsuz etkilemektedir. Gözlemciler; Sırp liderlerin son dönem açıklamalarının, Hırvatların toplumsal hafızasında yer etmiş "bölgede yaşanan savaş sonrasında Sırpların liderlerini, elitlerini ve hatta rejimlerini değiştirdikleri, ancak, tarihi politika ve hedeflerinde hiçbir değişiklik olmadığı, dolayısıyla Hırvatistan'ın Sırplarla işbirliği arayışlarının sonuç vermeyeceği" yönündeki genel kabulünü pekiştirdiği değerlendirmesinde bulunmaktadır.
Yorumlar