Duyuru

Artık Hiç Kimse Bize Vurmaya Cesaret Edemeyecektir

Röportajlar - Röportajlar

  /   1646   /   01 Ocak 2014, Çarşamba

 Yazdır

  

Suat ENGÜLLÜ

 


İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da işlenen en büyük savaş cinayeti olan Srebrenitsa soykırımından on bir yıl geçti. Sekiz binden çok Boşnak’ın öldürüldüğü bu soykırım, sadece bu büyük trajediyi yaşayan Boşnakların değil, insanlıktan nasibini almış bütün dünya halklarının ortak acısıdır.
Bu acıyı bizzat yaşayan, mensubu olduğu ulusun maruz kaldığı bu korkunç cinayeti silinmemecesine hafızalara kazıyacak “Srebrenitsa Cehennemi” destanını kaleme alan Bosna-Hersek şairi Džemaludin Latiç ile çağımızın insanlık ayıbı sayılan bu akıllara durgunluk veren soykırımı, Avrupa’nın ve Dünya’nın Müslüman Boşnakların hedef alındığı bu trajedi karşısındaki tavrını, Balkanlar’da yaşayan Müslümanların acılarının simgesi hâline gelen eserini konuştuk.

S. Engüllü: Şöyle bir soruyla sohbetimize başlayalım derim ben: Srebrenitsa Trajedisi’nden bu yana geçen bu on bir yıl içinde, Bosna-Hersek’te neler değişti? Neler değişti derken, ülkedeki durumun normale dönmesi bakımından, yaşanan soykırımda büyük günahı bulunan uluslar arası toplumun Bosna-Hersek’e ve Boşnaklara karşı takındığı tavırda; ulusal topluluklar arasındaki ilişkilerde; savaş sonrası toplumsal-siyasî ve kültürel gelişim alanında meydana gelen değişiklikleri kastediyorum elbette ki.

C. Latiç: Uluslar arası toplumun -ki uluslar arası toplum dendiğinde, genel olarak Batılı ülkeler kastedilmektedir-, Boşnaklara karşı yapılan hataları hiç değilse bir yere kadar telâfi etmesini beklemenin, meseleye mantıklı bir yaklaşım olduğu kanısındayım. Bu bağlamda, Boşnakların barış içinde ve bütün haklara sahip olarak yurtlarına dönebilmeleri; bu bölgelerdeki Sırp çoğunluk ve yönetimi tarafından gelebilecek her türlü ayrımcılığa son verilmesi için elden gelen her şeyin yapılması gerekir. Ne yazık ki bu aynı güçler, saman altından su yürütürcesine, soykırıma maruz kalmış değil de başka uluslara soykırım yapmışçasına Boşnakları cezalandırmaya devam etmektedirler. Günümüzde Bosna Hersek’te en kalabalık nüfusa sahip olmalarına rağmen Boşnaklar (ki ülke nüfusunun yüzde ellisini teşkil etmektedirler belki de), kendi ülkelerinde ulusal azınlık muamelesi görmektedirler. Bosna-Hersek sınırları içinde yaşayan ulusal topluluklar arasındaki gerginlikler azaldı; ancak ortaya atılan maksatlı söylentiler sayesinde, Sırplar, kolayca “tehlike altında oldukları” izlenimi uyandırabiliyorlar; bunun üzerine “Müslümanlarla beraber yaşamak istemiyoruz!”, “Ey Avrupa; Bosna’daki El Kaide’yi engelle!” vb. sloganların atıldığı büyük mitingler düzenliyorlar. Allah, Avrupa’da yalnız kalan Müslüman Boşnak ulusuna acısın!

S. Engüllü: Bugün, yani on bir yıllık bir aradan sonra, Bosna-Hersek’te yaşananları; Boşnakların çektikleri büyük acıların simgesi olarak anılarda ebediyen yaşayacak olan Srebrenitsa’da yaşanan dramatik olayları bir bütün olarak değerlendirdiğinizde, bu büyük trajedinin önüne geçilmesinin mümkün olduğu kanısını taşıyor musunuz? Yoksa bunun “kaçınılmaz bir kader”, doğrusu “yeni dünya düzenini hazırlayanların” senaryosu olduğunu mu düşünüyorsunuz?

C. Latiç: Srebrenitsa soykırımından kısa bir süre önce Birleşmiş Milletler’in memuru olarak Bosna-Hersek’te görev yapan, Diego Aria adında, yüce gönüllü Venezüella’lı bir adam vardır. O, her yıl, Srebrenitsa’nın düştüğü gün, Bosna’ya gelmekte, BM yetkililerinin Srebrenitsa’da neler hazırlandığını bildiklerine; Bosna’dan merkeze, New York’a gerçekdışı, düzmece raporların nasıl maksatlı olarak gönderildiğine; bütün dünyaya görüntü gönderen kameralar karşısında, özellikle o sıralar BM Özel Temsilcisi olan Japon Yasuşi Akaşi’nin gözleri önünde yapılan soykırıma Fransız, Rus, İngiliz ve Hollanda güçlerinin ne şekilde katıldıklarına tanıklık etmektedir. Srebrenitsa’lı kadınlar, Sırp katillerin bu gizli müttefiki aleyhine, Uluslararası Lahey Adalet Divanı nezdinde dava açtılar.

S. Engüllü: Geçen bu zaman zarfında, en sık sorulan ve daha uzun süre sorulacağa benzeyen şu soruya verilebilecek kendi cevabınızı bulabildiniz mi: nasıl ve neden bütün bu trajik olaylar uluslar arası barış güçlerinin gözleri önünde cereyan etti; neden hiç kimse, özellikle de “insancıl Avrupa’dan” hiç kimse, katledilen, biricik “günahları” bu dünyadaki tek varlıkları o bir avuç vatan toprağını, ulusal ve dinî kimliklerini korumak olan bu sekiz bin kadar Srebrenitsalı’nın kurtarılması için parmağını dahi kıpırdatmadı?

C. Latiç: Sorunun cevabı son derece basit: bu 13 bin erkek, delikanlı ve çocuk Müslüman’dı.

S. Engüllü: “Srebrenitsa Cehennemi’ni, bu çağdaş Boşnak destanını – ibret dolu epik şiiri yazma fikri nasıl doğdu?

C. Latiç: Halkımız hepimizden, bütün Boşnak şair ve yazarlardan, eserlerimizde büyük Srebrenitsa felâketine yer vermemizi bekliyordu. İlk başta, hepimiz tereddüt içindeydik. Bu konudan Sidran da, İbrişimoviç de bahsediyordu. Bir gün, dostlarımdan biri yanıma yaklaştı ve şöyle dedi: “Sen bunu yazmak zorundasın, yazabilirsin de! İvan Goran Kovaçiç ünlü ‘Mezar’ adlı destanında, İkinci Dünya Savaşı Golgotha’sını şiirleştirmemiş miydi?!” O adamı severdim ve o an kendimden utandım...

S. Engüllü: Bu eserinize Dante Alighieri’nin “İnferno”sunu örnek almanızın nedeni neydi? Ben, Türk-İslam ve Dünya klâsiği olan Mevlâna’nın “Mesnevi”sinin örnek alınması durumunda çok daha başarılı olunabileceği kanısındayım.

C. Latiç: Biz Boşnaklar, çoğu zaman bazı işleri, inanç ve inattan hareketle yaparız; bu iki güdüden hangisinin daha etkili, daha güçlü olduğu belli değildir. Dante’nin, Batı Avrupa Edebiyatı’nın en büyük eseri sayılan söz konusu destanında Peygamber Efendimiz’i tahkir ettiğini biliyorsunuz. Buna göre, son yüz-iki yüz yıl içinde Boşnaklara ve diğer Balkan Müslümanları’na karşı işlenen cinayetlerde, bir bakıma Dante de suç sahibidir. Öte yandan, destan türü, özel bir nazım biçiminin uygulanmasını gerektirmektedir; Dante Alighieri sayesinde meşhur olan terza rima ise, her tür şiir için biçilmiş kaftan sayılır. Onun kullandığı nazım biçimini tercih etmemin başka nedenleri de var elbette: Srebrenitsa cehennemi, onun hayalî cehenneminden daha da kötüdür; ayrıca, Boşnakça yazan bir şair olarak şiir yazmadaki üstünlüğümü kanıtlamak istedim; Avrupalıların yazdıklarımı okumalarını istiyorum çünkü; yazdıklarımla onlara, biz Müslümanların da, hem İsa Aleyhisselâm’a hem annesi Hazreti Meryem’e saygı duyduğumuzu, fakat onların, sadece ve sadece Üçleme’ye inanmadığımız için, vicdanları zerre kadar sızlamadan ve utanmadan bizleri Balkan dağlarında öldürüp boğazladıklarını söylemek istiyorum bir de...

S. Engüllü: Srebrenitsa Cehennemi’nde, bir bakıma, üç din arasında hoşgörünün mümkün olabileceğine dikkat çekmenin gayreti içindesiniz. “Yeni-çağdaş bir soğuk haçlı savaşı” ile yüz yüze olduğumuzun gözden kaçmadığı günümüz dünyasında bu hoşgörünün mümkün olduğuna samimiyetle inanıyor musunuz?

C. Latiç: Kutsal kitabımızda, “Kötülüğe iyilikle karşılık ver; böylece düşmanların dost olacaktır!” deniyor. Kur’an’da yazan her şeye inanıyorum. Yazdığım bu destanla Avrupalı Hıristiyanlar arasında Müslümanların müttefiklerini arıyorum.

S. Engüllü: Savaş suçlularının bazılarının yargılanması sonuçlandı, bu canilerin bazıları ise hâlâ özgürler. Birilerinin, sahiden de savaş suçu işleyenleri yargılamak, Boşnaklara karşı işlenen savaş cinayetini aydınlatmak istediklerine inanıyor musunuz? Bütün bu yapılanlar sadece sıradan bir oyundan ibaret mi yoksa?

C. Latiç: Bu, elinde silâhı bulunmayan halkı savunan bizim ordumuzun, Müslüman olmayan komşularımızın katil orduları ile aynı kefeye koyulmasının çalışıldığı, sıradan bir oyun sadece.

S. Engüllü: Son sorum şöyle: 20. yüzyıl sona ermek üzereyken yaşanan bu büyük trajediden, bu topraklarda birlikte yaşamanın biricik önkoşulu sayılan barışın güçlendirilmesi ve karşılıklı anlayışın geliştirilmesi bakımından alınması gereken dersin alındığını düşünüyor musunuz? Bu bağlamda, soykırımda payı olan uluslar arası toplumun ve hiç kolay olmasa da Bosna-Hersek’te yeni ilişkileri tesis edip geliştirecek olanların, SREBRENİTSA’NIN ÖLÜMSÜZ YÜCE ŞEHİTLERİNE borçlarını ödeyebileceklerine inanıyor musunuz?

C. Latiç: Her yıl, Srebrenitsa’nın Sırpların eline düştüğü gün, soykırıma sahne olan bu kentimize gelen Türk kardeşlerimiz ve bacılarımız, Bosna-Hersek’te işlenen cinayetlerle ve işlenmek istenen cinayet projeleriyle ne denli büyük bir olgunluk ve ağırbaşlılıkla yüzleştiğimize tanıklık etmektedirler. (Çünkü Srebrenitsa tek bir olay değildir ne yazık ki.) O günlerde Sırp ulusu psikolojik olarak dize gelmiş vaziyettedir; Batı’nın ve Doğu’nun bütün halkları ise, Dünya’nın en bahtsız ulusu olan bizlerin yanındadır. Sorunuzda dile getirdikleriniz bağlamında bir şeyler değişiyor mu? Değişiyor belki. Ancak bilinmesi gereken, kesin olan bir şey daha var: Artık hiçbir zaman, hiç kimse bize vurmaya, hayatlarımızı söndürmeye cesaret edemeyecektir; buna cüret edilmesi ise, sözün tam anlamıyla asla cezasız kalmayacaktır.

S. Engüllü: Sorularımızı yanıtlama nezaketi gösterdiğiniz için teşekkür ederim.

www.makturk.com

http://www.makturk.com/modules.php?name=News&file=article&sid=478

  

Yorumlar