Duyuru

Kukla bulundu, kuklacılar nerede?

  /   3211   /   01 Ocak 2014, Çarşamba

 Yazdır

  

 1992-1995 yılları arasındaki Bosna Savaşı’nda, otuz beş bini çocuk olmak üzere, üç yüz on iki bin kişi öldürüldü. Elli bin kadın tecavüze uğradı. İki milyon kişi evini terk etti. On sekiz bin kişi ise hala kayıp. Avrupa’nın orta yerinde, İkinci Cihan Harbi’nden sonraki, en büyük soykırıma imza atan ve Lahey Savaş Suçları Mahkemesi’nde yargılanan Sırbistan eski Devlet Başkanı Slobodan Milosevic ile Sırp liderlerden Milan Babic yaptıklarının hesabını vermeden hücrelerinde öldü(rüldü). Binlerce Müslüman’ın katledilmesinden sorumlu, “kasap” lakaplı Sırp komutanlardan, Ratko Mladic ve Goran Hadzic henüz yakalanamadı. Kasap lakaplı bir diğer Sırp çentik komutan Radovan Karadzic, birçok ajansa göre 18 Temmuz Cuma sabahı, Belgrad’da bir belediye otobüsünde yakalandı. Sırbistan Devlet Başkanı Boris Tadic’in ofisinden, 21 Temmuz Pazar gecesi ilerleyen saatlerde, yapılan açıklamada “Karadzic’in yerinin Sırp güvenlik güçlerince belirlenerek, tutuklandığı” belirtildi.

Radovan Karadzic’in yakalanmasının ardından garip ve bir o kadar da düşündürücü olan bir gelişme ise Sırbistan’ın Birleşmiş Milletler Savaş Suçları Mahkemesi’yle ilişkilerinden sorumlu Ulusal Konsey Başkanı Rasim Ljajic’in, 20 Temmuz Pazar günü, Tanjug haber ajansına yaptığı açıklamadır. Karadzic’in yakalanmasından iki gün sonra Tanjug haber ajansına demeç veren Ljajic “Sırbistan’daki hiçbir yetkilinin Lahey Mahkemesi tarafından aranan geri kalan savaş suçu zanlılarının yerini bilmediğini söyledi.

Bosna Savaşı’nı durduran Dayton Anlaşması’nın imzalanmasının üzerinden geçen 13 yıllık sürede Sırbistan’da gizlendiği, çocuklar tarafından bile, bilinen bir savaş suçlusunun yerinin nasıl birden bire tespit edildiği ve konusu ancak birkaç yıl öncesine gidilip, yakın geçmiş analiz edilerek anlaşılabilir.

Mayıs 2006’da Sırbistan ile İstikrar ve Ortaklık Anlaşması (Stabilisation and Association Agreement-SAA) görüşmelerini askıya alan Avrupa Birliği, görüşmelerin yeniden başlamasını, savaş suçu zanlıları olarak aranan, Ratko Mladic ve Radovan Karadzic’in yakalanması için ön şartına bağladı. Ancak, Sırbistan bu ön koşulu yerine getirmedi. Buna rağmen bir yıl sonra, Mayıs 2007’de, Avrupa Birliği görüşmeleri yeniden başlattı. Görüşmelerin yeniden başlatılması kararını açıklayan Avrupa Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn, Sırbistan ile yapılan görüşmelerin devam ettirileceğini ancak bu isim Lahey Savaş Suçları Mahkemesi’ne teslim edilmeden, anlaşma imzalanamayacağını açıkladı.

Buna karşılık İtalya ve Slovenya başta olmak üzere bazı Avrupa Birliği ülke yetkililerinden, Sırbistan’a en kısa sürede, AB üyeliği için aday statüsü verilmesi gerektiği yönünde açıklamalar geldi. O günlerde AB Dönem Başkanlığı’nı yürütmekte olan Portekiz Başbakanı’na bir mektup yazan İtalya Başbakanı Romano Prodi, mektupta, Sırbistan ile siyasi ilişkilerin artırılması ve “Sırbistan’a adaylık statüsü verilmesi anlamına gelen” bazı adımların atılması gerektiğini söyledi. Ocak 2008’de AB Dönem Başkanlığını devralan Slovenya Başbakanı Yanez Yanşa da, Avrupa Birliği liderleri ve Avrupa Komisyonu’na gönderdiği mektupta, Batı Balkanların AB’ye uyumu hakkında “cesur kararlar” alınması gerektiği ve “gerekli koşulların sağlanması halinde birkaç iç içerisinde veya 2008 yılının ilk yarısında Sırbistan’a adaylık statüsü verilebilir” ifadelerini kullandı.

Avrupa’nın Sırbistan’a açık desteği...

Avrupa Birliği’nin açık desteğini alan Sırbistan Hükümeti, aynı zamanda, Kosova’nın bağımsızlığının tanınması konusunda verdiği destekten dolayı, Rusya’nın yol arkadaşlığını da yürütmektedir. Savaş suçu zanlılarını teslim etmemesine rağmen, NATO’nun Barış İçin Ortaklık Programı’na (PfP) dahil edilen ve öncelikli hedeflerinin NATO ve AB üyeliği olduğunu her fırsatta vurgulayan Sırbistan hükümet yetkilileri, PfP’ye dahil olduktan sonra, Rusya’nın desteğine karşılık NATO üyeliğinin artık stratejik bir hedef olmadığını açıkladılar. Kosova’nın bağımsızlığına zemin hazırlayan Avrupa Birliği’nin sırbistan’a aday statsüsü verilmesi talebinin en önemli sebeplerinden birisi de, Sırbistan’ın Rusya ile yakınlaşmasını ve Avrupa Birliği üyeliğinden vazgeçmesini önlemek yatmaktadır. Bu düşünce doğrultusunda, 29 Nisan 2008 tarihinde toplanan Avrupa Konseyi, savaş suçu zanlılarını Lahey’deki Eski Yugoslavya İçin savaş Suçları Mahkemesine teslim etmeyen Sırbistan ile İstikrar ve Ortaklık Anlaşması imzalama kararı aldı.

AB Dönem Başkanlığı’nı devralan Slovenya basın merkezinden yapılan açıklamaya göre, Sırbistan ile söz konusu anlaşma imzalanacak, ancak anlaşma Sırbistan’ın savaş suçlularını Lahey’deki mahkemeye teslim etmesinden sonra yürürlüğe girecekti. Avrupa Birliği’nin, Sırbistan’da yapılacak genel seçimlerden sadece iki hafta önce, aldığı bu karar ve Sırbistan’ın AB üyeliği önündeki en önemli şart olan, savaş suçu zanlılarının yakalanması yönündeki SAA’nın altına imza atması oldukça önemlidir.

İşte tam da böyle bir ortamda, 11 Mayıs tarihinde, gerçekleştirilen Sırbistan genel seçimlerinde, Avrupa Birliği’ne yakın söylemleri sebebiyle Batı’nın açık desteğini alan FES Koalisyonun (For European Serbia Coalition), her ne kadar sandıktan birinci olarak çıkmayı başarsa da, tek başına hükümet kuracak çoğunluğu sağlayamadı. Seçim sonuçlarına göre; FES Koalisyonunun en büyük partisi olan Boris Tadic’in Demokrat Partisi (DP) % 34 oranında oy aldı. Voyislav Şeşelj’nin, Sırbistan Radikal Partisi (SRS) ve Vojislav Kostunica’nın, aşırı milliyetçi, Sırbistan Demokrat Partisi (SDP) de % 41 oranında oy aldı. Slobodan Milosevic’in Sırbistan Sosyalist Partisi (SSP) ise %7,5 oranında oy aldı. Bu sonuçlar, Tadic ve radikal-milliyetçi cephe arasındaki hükümet kurma yarışında, Milosevic’in SSP’sini anahtar parti konumuna getirdi.

Avrupa Birliği ve bölge ülkeleri, kendileri açısından SSP-SDP-SRP koalisyonuna göre çok daha kabul edilebilir olan, FES-SSP koalisyonun kuruluşuna destek oldular. İçişleri Bakanlığı dahil olmak üzere hükümette toplam dört bakanlık ve Sırp Meclis Başkanlığı (Slavica Dukic-Dejanovic) alan SSP, Tadic’in Demokrat Partisi ile koalisyon kurdu. Böylelikle Avrupa Birliği taraftarları, koalisyonla da olsa, yönetimi elde etmiş oldular.

İnsani sebep değil,  politik kaygı...

 

Her genel seçim öncesinde birlik yanlısı partilere destek veren AB, bu seçimlerde verdiği desteğin karşılığını seçimlerin üzerinden henüz üç ay gibi bir süre geçmişken aldı. Avrupa Birliği ile imzalanan İstikrar ve Ortaklık Anlaşmasının uygulamaya geçirilmesinin ön şartlarından olan ve 13 senedir yakalan(a)mayan, Bosna kasabı lakaplı Sırp çentik komutan Radovan Karadzic, 18 Temmuz günü Belgrad’da yakalandı.

Ancak şu bir gerçek ki, Bosna Savaşı’nın bitiminden on üç, Sırbistan eski Devlet Başkanı Slobodan Milosevic’in devrilmesinin üzerinden sekiz yıl geçtikten sonra ve Avrupa Birliği ile imzalanan İstikrar ve Ortaklık Anlaşması’nın hemen ardından Karadzic’in teslim edilmesi insani sebeplerden öte, tamamen politik kaygılar doğrultusunda olmuştur. Öyle anlaşılıyor ki, Sırbistan, ilerleyen günlerde Ratko Mladic ve Goran Hadzic’i de pazarlık unsuru olarak kullanabilir ve istediklerini aldığında bu isimleri de teslim edebilir. Kendi ülkesinin mensuplarını bile pazarlık unsuru olarak kullanabilen böylesi bir devletin geleceğe yönelik nasıl bir tehlike arz ettiği ise cevaplanması gereken çok önemli bir sorudur.

Karadzic’in yakalanması olayında gözden kaçırılmaması gereken bir husus daha var ki o da; Malcolm X’in söylediği gibi: “İster mermi olsun, ister oy pusulası; insan iyi nişan almalı, kuklayı değil, kuklacıyı vurmalı.”

Lahey’deki Eski Yugoslavya İçin Savaş Suçları Mahkemesince savaş suçlusu zanlısı ilan edilen Slobodan Milosevic, Radovan Karadzic, Ratko Mladic ve Goran Hadzic gibi isimler yalnızca kukladır.

1992-1995 yılları arasında Avrupa’nın orta yerinde gerçekleştirilen Müslüman avının asıl suçlusu, bu kasaplara silah ve lojistik destek veren ve katliamlara sessiz kalan Fransa, İngiltere, Amerika ve Hollanda’nın başı çektiği Batılı devletlerdir. Karadzic’in yakalandığı bugünlerde daha yüksek sesle sorulması gereken soru şudur: Batılı devletler, sessiz kalarak destek verdikleri soykırımın hesabını ne zaman verecek?

  

Yorumlar