Duyuru

Makedonya’da Müslüman direnişi Yücel Hareketi

  /   3852   /   01 Ocak 2014, Çarşamba

 Yazdır

  

 

 


 

 

1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi (93 Harbi) ve 1912 Balkan Harbi'nin ardından yaşanan toprak kayıplarıyla birlikte başta Bosna, Kosova, Makedonya ve Batı Trakya olmak üzere Balkanlardaki Müslümanlar için çok zor günler de başlamış oldu. Yarım milyondan fazla insanın Rus ve Bulgarlar tarafından şehit edildiği Osmanlı-Rus Harbi'nin ardından Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bulgaristan Prensliği yarı bağımsız hale geldi. Bir buçuk milyon Müslüman muhacir konumuna düşerek, Rumeli ve Anadolu'ya göç etmek zorunda kaldı.

1912 Balkan Harbi'nin ardından da benzer sıkıntılar yaşanınca dört yüz bin Müslüman muhacir konumuna düştü. Yaşanan katliamlar ve göç esnasında altı yüz bin civarında Müslüman şehit oldu. Gittikçe artan baskılar her geçen gün göçlerin de artmasına yeterli sebep teşkil ediyordu. Örneğin 1923-1933 arasında Yugoslavya'dan 110.000, 1923-1938 yılları arasında Romanya'dan 115.000, 1923-1949 yılları arasında Bulgaristan'dan 220.000, 1923-1945 yılları arasında Yunanistan'dan 400.000 Rumeli evladı anavatana göç etmek zorunda bırakılmıştı.

Her ne pahasına olursa olsun Balkanları terk etmeyi düşünmeyen, bu topraklarda yaşamaya devam eden Müslümanlar ise ağır vergiler, yağmalama, öldürme, dini yasaklardan oluşan her türlü baskı ile mücadele etmek zorunda kaldılar. Bölgeyi terk etmeyen Müslümanlar, kendi kaderlerini tayin etmek için: Müslüman Arnavutlardan oluşan ve Sırplara karşı büyük direniş gerçekleştiren komiteci Balist, Bosnalı Müslümanlardan oluşan ve rahmetli Aliya İzzetbegovic önderliğindeki Bosna-Hersek devletinin kurulmasında büyük payı olan Genç Müslümanlar, Prizren'deki Türklerden oluşan Genç Türkler ve özellikle Üsküp ve Köprülü şehirleri başta olmak üzere Makedonya'daki Türklerden oluşan Yücel Teşkilatı'nı kurdular.

Kurulan bu teşkilatların hepsi ellerinden geldiğinde Balkanlarda İslam ve Müslümanlığın devamı için gayret sarf etmişlerdir. Bu sebepler her birini ayrı ayrı ele almak gerekir. Ancak biz bu makalede Mehmed Ardıcı kurucu ve yöneticileri arasında yer aldığı Yücel Teşkilatını, yine Mehmed Ardıcı'nın kendi anılarına yer verdiği ve İnsan yayınlarından çıkan Yücelciler 1947 kitabının yardımıyla irdelemeye ve aziz şehitlerimizi rahmetle yâd etmeye çalışacağız.

Osmanlı'nın Balkanlardan çekilmek zorunda bırakılmasının ardından, bu topraklarda yaşayan tüm Müslümanlar gibi, Yugoslavya Müslümanları ve Makedonya Türkleri de kaderleri ile baş başa kaldılar. Ancak aralarında Yunanistan ve Bulgaristan gibi engeller olmasına rağmen Türkiye bağlılığını ve ümidini hiçbir zaman yitirmediler. Yaklaşan Cihan Harbi'nin de ötesinde, Stalin destekli Titocular ile kraliyet taraftarı Mihaylovistler arasındaki mücadelenin galibi kim olursa olsun kaybedeni değişmeyecek ve Müslümanlar için çok daha sıkıntılı günler başlayacaktı. Bu sebeple yaşadıkları/yaşayacakları zorlukları anavatana aktarıp, yardım talep etmek için seçtikleri dört kişiyi (Muhammed Cevahirci, Münir Ekrem Şahin, Salih Müftiç ve Muyaçiç) Ankara'ya gönderdiler. Ancak varlıklarını bile kabul etmeyen devrin Başvekili İsmet İnönü'den aldıkları ağır hakaretler içeren cevap ile ellerli boş şekilde gerisin geri dönmek zorunda kaldılar. İsmet İnönü yardım talep eden Makedonya Müslümanlarına şu cevabı vermişti: "Misak-ı Milli hudutları dışında Türk ve Müslüman unsuru diye bir şey kabul etmiyorum. Zaman çok vahimdir. Türkiye dışarı ile uğraşmamalıdır. Türkiye'nin başını ağrıtmayın." [Sayfa 16]

Yücelcilerin ilk toplantısı

İsmet Paşa'nın bu cevabından sonra yapılacak tek şey başlarının çaresine bakmaktı. Bu sebeple Makedonya'da yaşayan Müslüman Türkler, 1937 yılında, Şuayb Aziz Efendi önderliğinde ve Türk gençlerin katılımıyla milli ve manevi değerlerini, örf, adet ve geleneklerini korumak ve yaşatmak üzere bir araya gelmeye başladılar. Toplantıların gündemi yaklaşan harp ve muhtemel gelişmelerdi. Harbin başlamasıyla gündem Alman işgali, partizanların propaganda ve baskıları ve gençlerin korunması için lazım gelenler olarak değişti.

Yönetimi her ele geçirdiğinde Müslümanlara ve özellikle Türklere karşı düşmanlıklarını sonuna kadar sergileyen Bulgarların, Almanya'nın müttefiki sıfatıyla, Vardar Makedonya'sında yönetimi ele alması teşkilatlanmanın önemli etkenlerinden bir tanesi olmuştu. Bu teşkilatlanman ne kadar önemli ve gerekli olduğunu anlamak için Bulgar işgalindeki Üsküp'te yaşanan bir olay bile yeterli olacaktır. Bulgarlar Üsküp'ü işgal ettikleri dönemde ekmek ve kömür gibi temel ihtiyaç maddeleri kuponla dağıtılmaktaydı. Kuponla ihtiyaç malzemesi almak için sırada bekleyen Makedonya Türklerinden birine, Bulgar subayı, "Çingene aradan çekil" diye bağırarak aşağılamaktaydı. Bunun üzerine Makedonya Türk'ü, "Ben Çingene değil, bu topraklarda 400 yıldır yaşayan bir Türk evladıyım" diye cevap verince, Bulgar subayı "Daha kötü ya! Siz onlardan daha aşağılıksınız" deme cüretini göstermişti. [Yaşar Aytek, İnceleme: Yücel Olayı, İstanbul Gazetesi, 20 Mart 1974]

Makedonya Türklerinin bir araya gelişleri esnasında, Üsküp Türk Konsolosluğu Vekili Emin Vefa Gerçek'in talebi doğrultusunda, Arnavut Nasyonal Demokratik Şikiptar Partisi'ne katılım gündeme gelmişse de yapılan istişareler neticesinde bu öneri kabul edilmedi. Mehmed Ardıcı, ilk resmi toplantıya katılanları şu şekilde anlatıyor: "Şuayb Aziz Efendi dükkânıma geliyor. Acele ile "Biraz önce Kemal'i yolda gördüm. Evine davet etti ısrarla. Sen de gel Mehmed. Güvendiğim arkadaşlara haber vermeye gidiyorum." İlk resmi toplantı, Kemal Rasim Günsever'in evinde böylece yapılmış oldu. Şerafeddin, Nazmi Ömer, Muzaffer Ahmed, Fettah Süleyman Sipahiç arkadaşlarımız da gelenler arasında idiler." [Sayfa 41]

"Efendiler ister talimat deyin ister rica. Üsküp Türk Konsolosluğu'nun talebini iletmem istedi benden" diye söze giren Kemal Rasim Günsever, Üsküp Türk Konsolosluğu Vekili Emin Vefa Gerçek'e, Demokratik Şikiptar Partisi'nin, Makedonya Türk cemaati ile resmi temas kurma talebi geldiğini söyler. Ancak "komünizme hizmet den bir parti veya kesim ile işbirliği yapmamak gerektiğini" düşünen Şuayb Aziz Efendi böyle bir ittifakın Almanların düşmanlığını çekmesinden de çekiniyordu. Bu düşüncesini; "Ben Demokratik Şikiptar Partisi ile birlikte hareket edilmemesini tavsiye ederim" cümlesiyle ifade etmişti. Toplantının neticesinde alınan karar da bu doğrultuda oldu. Alınan kararın konsolosluğa iletilmesinden bir gün sonra Kemal Günsever ve Şuayb Aziz Efendi, Mehmed Ardıcı'nın evinde tekrar buluşurlar. "Kemal şu önemli talimatın verildiğini söylüyor; "Nüveyi oluşturun." [Sayfa 43]

İlerleyen günlerde, İkinci Cihan Harbi'nin sona erip bölgeye komünizmin hâkim olmasıyla birlikte, Üsküp Türk Konsolosluğu'ndan yeni bir talimat geldi. Talimat, yeni yönetimden Türklerin lehine birtakım haklar koparmağa çalışmak için, komünist yapılanmalara adam yerleştirilmesi doğrultusundaydı. Kısa zaman sonra Partizanların kurdukları Şehir meclisine Muzaffer, Makedonya Komünist Yeni Gençlik Teşkilatı'na da Şerafeddin ve Refik isimli teşkilat mensupları yerleştirildi.

Ahlaklı ve faziletli gençler...

1945 yılında Üsküp Konsolosluğu aracılığı ile Belgrat Büyükelçisi Kamil Koperler ile temasa geçildikten sonra teşkilata Yücel adı verildi. Teşkilatın tüzük maddelerini ve iki sayfalık önsözünü Başkan sıfatıyla Şuayb Aziz Efendi bizzat kaleme almıştı. Yedi kişiden oluşan merkez komitesinde görevlendirmeler şu şekildeydi: Başkan Şuayb Aziz İshak, veznedar Ali Abdurrahman Ali, sekreter Şerafettin Ferit Süleyman, üyeler Refik Şerif Mehmet, Kemal Rasim İlyas, Fettah Salih Süleymanpaşiç, Abdülkerim Ethem İbrahim.

Yücel Teşkilatı eğitim seviyesi yüksek, ahlak ve fazilet sahibi Türk gençlerinden oluşuyordu. Teşkilat Başkanı Şuayb Aziz Efendi, 1930 yılına kadar Üsküp'teki Ataullah Efendi medresesinde tahsil etmiştir. Daha sonra Mısır El Ezher Üniversitesi'ne giderek Fıkıh, Kelam, Tasavvuf ve Nasranî felsefesi alanlarında eğitim görmüş ve üniversiteyi ikincilik derecesiyle bitirmişti. Üniversitede profesör payesiyle hocalık yapmak üzere Ankara'ya gidecekken, ailesini almak üzere, Üsküp'e gelmiş ve çıkan savaş sebebiyle sınırların kapanması sonucu bir daha Türkiye'ye dönememiştir. Kendisine birçok önemli devlet görevi teklif edildiyse de, kayın pederi ile çiftçilik yaparak hayatını idame ettirmişti. Teşkilatın diğer bir önemli ismi Nazmi Ömer, Belgrat Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezundu. Üsküp'te, Tefeyyüz ve Türk Öğretmen Okulunda öğretmenlik yaptı. Tito rejimi esnasında, Üsküp İdare Mahkemesi Genel Sekreterliği görevini yürüttü. Meslektaşları Şükrü Ramo ve Mustafa Karaarslan tarafından sert tenkitlere maruz kaldı. Seri hale gelen tartışmaların sebebi; tesettüre uygun davranan eşinin başını açmaması ve yapılan eğlencelere eşi ile birlikte gelip dans etmemesi ve gece hayatına katılmaması hususundaydı. Hiçbir zaman tehditlere boyun eğmedi.

Teşkilatın veznedarı Ali Abdurrahman, Üsküp'te öğretmenlik ve kayın pederinin vefatından sonra on sene matbaacılık yaptı. Birlik gazetesini ilk çıkaranlardandı. dem Ali teşkilatın silah temin ve saklanması işlerini yürütüyordu. Hukukçu olan Abdülkerim Sezer, Ağır Ceza Hâkimiydi. Teşkilatın Genel Sekreteri Şerafeddin Ferid, Fransızca öğretmeniydi. Merkez komitesi üyesi Refik Şerif Mehmed, terziydi. Daha sonraları memurluk da yapmıştı. Türkiye'nin Belgrat Büyükelçiliği ile Yücelciler arasındaki yazışmaları Şerafeddin Ferit ile birlikte hazırlıyorlardı. Teşkilatın en önemli üyeleri arasında yer alan; Hakkı Tevfik, Münir Süleyman, Burhanettin Haşim, Ahmet Halil Mustafa, Necati Recep ve Halit Şükrü öğretmendiler. Fethi Süleyman Pasiç, Makedonya Eğitim Bakanlığı Müfettişi idi. Teşkilatın Makedonya öğretmen kadrolarını ele geçirmesinde tek başına çok büyük gayret sarf etmişti.

Yücel Teşkilatı'na üyelik esnasında Kur'an, bayrak ve tabanca üstüne el basılarak "Türklük ve Türkiye Cumhuriyeti menfaatleri için gerekirse kanımın son damlasına kadar çarpışıp canımı vereceğim"  ifadesinin de bulunduğu teşkilat yemini ediliyordu. Gizliliğe büyük itina gösteren teşkilat mensupları; kurs, piknik ve kır gezisi adı altında bir araya geliyor ve bu bir araya gelişlerde Türkçe kitaplardan kahramanlık yazıları, tarihi zaferler ve şiirleri okunması sağlanıyordu. Yapılan toplantılarda Atatürk'ün Nutuk'u, Mehmet Akif'in Safahat'ı, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul, Namık Kemal ve Yahya Kemal Beyatlı'nın şiirleri okunuyordu. [Refik Özer, Yücelciler, Şehadetlerinin 50. Yılı Anısına (1948-1998), İstanbul 1998, Sayfa 6] En önemli teşkilatlanmaları Üsküp ve Köprülü şehirlerinde bulunan teşkilat gizliliğe riayet etmesinin faydasını ilerleyen yıllarda görmüştü. Örneğin, Yugoslavya yöneticilerinin akıl almaz işkencelere rağmen, Köprülü sorumluları Ali Halil Mustafa ve Ahmet Halil Mustafa haricinde, bu şehirden, tek bir teşkilat mensubu bile deşifre edilemedi.

Gizliliğe büyük önem veren Yücel Teşkilatı faaliyetleri ile de önemli işler yapıyordu. 23 Aralık 1944 tarihinde, önceleri logosunun yanında minare sembolü bulunan, yeni Türk alfabesiyle ilk Türk gazetesi unvanına sahip olan Birlik çıkarılmıştı. Gazetenin başına teşkilat mensubu Nazmi Ömer ve Abdurrahman getirildi. Her ne kadar gazetenin yayın hayatına geçmesi esnasında hiç bir güçlük çıkarılmadıysa da gazete idaresi daha sonra komünistlerin eline geçmiş ve Yücel mensuplarının gazete ile alakaları kesildi. Mehmed Ardıcı yaşananları şu şekilde anlatıyor: "Çok geçmeden Nazmi Ömer ve Abdurrahman arkadaşlarımız idari vazifeden alındılar. Gazetenin idaresi tamamen Titocuların eline geçmiş oldu." [Sayfa 66]

Üsküp radyosunda ilk Türkçe yayını, ilk Türk öğretmen kurslarının organizesi ve bu kurslarda çok sayıda öğretmen yetiştirilmesi, alfabe ve ilk okuma kitaplarının hazırlanarak en ücra köylere kadar ulaştırılması, teşkilat mensuplarının cezaevinde tutuklu bulundukları süre içinde Üsküp Türk Tiyatrosu için birçok tiyatro eserinin Türkçeye çevrilmesi Yücel Teşkilatı'nın diğer önemli faaliyetleridir. Bölgeyle alakalı edinilen her türlü istihbarat, Belgrat Büyükelçiliğine, Şuayb Aziz ve Nazmi Ömer tarafından ulaştırılıyordu. Bulgarların Üsküp'ü işgal ettiği ve can güvenliğinin bulunmadığı dönemde Üsküp Konsolosluğu'nun güvenliğini yine Yücel Teşkilatı'na mensup gençler sağlanıyordu.

Yücel Teşkilatı'nın her geçen gün genişlemesi ve gittikçe daha çok söz sahibi olması Komünistlerin dikkatini çekmeye başladı. Komünistler bu teşkilatın devamlı büyümesi karşısında endişe duymaya başladılar. Türklerin milli ve manevi dava prensiplerine bağlanarak birlik olmaları komünist rejim için oldukça rahatsız ediciydi. Buna daha fazla dayanamayan komünist Tito rejimi, Yücelcileri tutuklama kararı aldı.

Yücel Teşkilatı mensupları hakkında üç grup tutuklama, soruşturma ve infaz uygulanmıştır. Birinci grup tutuklama, 19 Eylül 1947 tarihinde başladı. Çok sayıda önde gelen Türk aydını tutuklandı. İlk tutuklulardan 17 kişiye karşı iddianame sunuldu ve dava açıldı. Yücelciler, sorgulama adı altında akıl almaz işkencelere maruz kaldılar. Mehmed Ardıcı'nın anılarında şu satırlar yapılan işkenceler adına önemli ipuçları vermektedir: "Galiz bir küfür sağnağından sonra yüzüme ve kafama inen darbelerin ancak dördüncüsüne kadar sayabildim... Kova ile su dökmüşler. Daha çabuk ayılmam için. Bacaklarıma tekme ile vuruyorlar. Her tarafım kan içinde. Enseme sıcak bir şey süzülüyor. Elimi götürüyorum; Kan... Şiş ve kanlı yüzümde vurulmadık santim yer bırakılmamıştı, şimdi de cilası geçiliyordu. Son olraka mideme bir tane yedim. Ya Rabb'im koru beni. Eşhedü en lailahe..." [Sayfa 74-85]

Yücelcilerin duruşmaları

Yücelcilerin duruşmaları 19 Ocak 1948 tarihinde başladı. Ancak mahkeme yönetimi tutukluların avukat tutmalarına izin verilmemiş, herkese birer avukat tayin etmişti. Tayin edilen avukatların da mahkeme sonrasında tutuklanma korkusundan savunma yapmaktan çekinmesi sebebiyle fiili olarak savunma hakları ellerinden alınmış oldu.

Yargılamanın her duruşması, hoparlörle Üsküp sokaklarına yayınlanarak, bu şehirde yaşayan Müslüman Türkler psikolojik baskı altına alınmak isteniyordu. Ayrıca tutuklanan Yücel Teşkilatı mensuplarının idam edilmesi ve ağır cezalara çarptırılmaları için göstermelik bir miting bile tertip edildi. Türklerin yaşadığı mahallelerde Halk Cephesi (Narodni Front) tarafından, Yücelciler aleyhine, toplantılar düzenleniyor ve bu toplantılara katılmayanlar rejim karşıtı emperyalistler olmakla suçlanıyordu. Göstermelik yargılama neticesinde dört kişi (Şuayb Aziz İshak, Ali Abdurrahman Ali, Nazmi Ömer Yakup, dem Ali dem) medeni ve siyasi haklarından mahrum ve mallarının müsadere edilmeleri suretiyle idama mahkûm edildi. On üçü kişi, toplam 195 sene ağır hapis cezasına çarptırıldı.

Birinci grupta tutuklananlar, askeri kamyonlarla, önce Söğütlü Cezaevi'ne, ardından diğer cezaevlerine gönderilmişlerdir. İdam cezasına çarptırılan dört Yücel Teşkilatı mensubu ise, 27 Şubat 1948 sabahı, İdrisova Hapishanesi'nden bir kamyona bindirilerek Suşitsa Köyü'ne götürülmüştür. Köyün girişinde bir kayanın önünde kurşuna dizilerek infaz edilen bu dört Müslüman Türk kahramanı şehadet mertebesine ulaşmışlardır.

İkinci grup tutuklamalar Mayıs 1948 tarihinde gerçekleşti. Bu tutuklamalar sonrasında 29 kişi hüküm giydi. Bu insanlar cezalarını İdrisova Hapishanesi'nde çektiler. 1948 yılının sonuna kadar üçüncü grubun tutuklaması gerçekleşti. Üçüncü grup operasyonunu sabah saatlerinde dükkânların açılışından önce ayarlanmış bir zaman olarak, topladıkları mensupları yaya olarak, dükkânların önünden geçireceklerdi. Evlerinin kapısını çaldıklarında aradıkları kişi giyimi nasıl halde ise öyle almışlardı. Mesela, takunyalarla kapıya çıkan Ekrem Ali Sakip (Saraçoğlu), ayakkabılarını giymesine dahi müsaade etmeksizin götürüldü. Tutuklananlardan 18 kişi, Makedonya Probiştip'teki, Zletovo Kurşun madenlerinde çalıştırılmak üzere sürgün cezasına çarptırıldı.

Yugoslavya'nın, Milletlerarası Komünistler Birliği'nden (Köminform) ayrılmasının ardından, 29 Kasım 1950 tarihinde çıkarılan bir afla bütün siyasi mahkûmların cezaları yedi yıl indirime uğradı. Ardından 1953 yılında imzalanan Serbest Göç Anlaşması'nın sağladığı imkânlar doğrultusunda, Türkiye'ye büyük bir göç başlattı. 1953-1967 yılları arasında 200 bin civarında Yugoslavya Türkü anavatana göçtü. Teşkilat üyelerinin tamamına yakını da Türkiye'ye geldi. Göç öncesinde Makedonya'da yaklaşık 300 bin Türk yaşamaktaydı. (Bu rakam, o dönemdeki toplam nüfusun yüzde 75'inin Türklerden oluştuğunu gösteriyor.) Ancak yaşanan göçlerden sonra bu ülkedeki Türk nüfusu bugün yüzde 3,85'e gerilemiş bulunuyor.

Son söz olarak şunu söyleyebiliriz: Şuayb Aziz Efendi ve arkadaşları, hayatları boyunca eğilmek nedir bilmeden, inandıkları gibi yaşamış ve davaları için şehit olmaktan geri durmadılar. Allah şehadetlerini mübarek eylesin.

Birinci grup mahkûmiyetler

İdama mahkûm edilenler: Şuayb Aziz İshak, Ali Abdurrahman Ali, Nazmi Ömer Yakup, Adem Ali Adem.

Yirmi yıla mahkûm edilenler: Şerafettin Ferit Süleyman (Yücelden), Refik Şerif Mehmet (Özer), Kemal Rasim İlyas (Günsever), Abdülkerim Ethem İbrahim (Sezer), Şefik Ruşit Elmas (Ersoy)

Onbeş yıla mahkûm edilen: Fettah Salih Süleymanpasiç, Muzaffer Ahmet Süleyman (Hocaoğlu)

On iki yıla mahkûm edilenler: Fazlı Vehbi Şükrü (Kadıoğlu), Mehmet Şerif Dalip (Ardıcı), Kemal Rıfat Ferhat (Türkkan)

On bir yıla mahkûm edilen: Said Bilal Halil (Emiroğlu)

On yıla mahkûm edilen: Ali Halil Mustafa (Yücel)

Sekiz yıla mahkûm edilen: Ahmet Halil Mustafa (Yücel)

İkinci grup mahkûmiyetler

Münferiden dokuz yıla mahkûm edilen: Ali Malik Yakup (Enderer)

Münferiden yedi yıla mahkûm edilen: Hüsameddin Mehmet

Beş yıla mahkûm edilenler: Necati Recep Emin (Çetiner), Münir Süleyman Ali (Eriş), İdris Sait Yunus (Tümçelik)

Dört yıl altı aya mahkûm edilenler: Burhanettin Haşim (Öğretmenoğlu), Halit Şükrü Halit (Beceren), Halil Sait Yusuf (Yüksel)

Üç yıl altı aya Mahkûm Edilen: Fahrettin İslam Şakir (San),

Üç yıl üç aya Mahkûm Edilen: Bekir Salih (Atala)

Üç yıla mahkûm edilen: Refik Ali Osman (Kotanca)

İki yıl sekiz aya mahkûm edilenler: Refik Ali Fettah (Günay)

İki yıl altı aya mahkûm edilenler: Hakkı Tevfik Baki (Merter), Yunus Eyüp Yunus (Hacıyunus), Zekeriya Zülfü Eyüp (Varol), Mustafa Salih Ruşit,

İki yıla mahkûm edilenler: Recep Salih Murtaza (Kumbaracı), Şevki Behlül Kerim (Dirikan), Mehmet Sırrı Liman (Mutluşan), İdris Tevfik Bilal (Yücel), Şükrü Tacettin Ali, Yusuf Abidin Ali (Aydın)

Önce iki yıl, sonra ayrı bir celsede beş yıla mahkûm edilen: Mustafa Asım Mehmet (Kaftancıoğlu)

Bir yıl altı aya mahkûm edilen: Hüseyin İsmail Nezir (Baykal)

Bir yıl üç aya mahkûm edilen: Didar Ali (Vardar)

Bir yıla mahkûm edilenler: Fehim Misim Ahmet (Şentürk), Arif Mehmet İbiş (Kuruç), Ferhat Ahmet İslam (Günüç), Fahrettin Müslim

Üçüncü grup mahkûmiyetler

Dört ay sürgünde çalıştırılanlar: Ekrem Ali Sakip (Saraçoğlu), Ramadan Rasim İlyas (Günsever), Raif Rıfat (Sakarya), Hüseyin Mahmut Kamber, Hüseyin Mustafa İskender (Çelik)

Üç ay sürgünde çalıştırılanlar: Kani Salih Eyüp (Abacıoğlu), Emin Buba

İki ay sürgünde çalıştırılanlar: İlyas Yaşar İlyas (Yaşar), Fahrettin Hasip (Sakarya), Kemal Kazım (Hakimoğlu), Kemal Zülfü Eyüp (Başar), Kemal Şakir, Niyazi Eşref (Eldemir), Abdullah Bilal (Emiroğlu), Fahrettin Rıza

Bir ay sürgünde çalıştırılanlar: Şemsi Abbas (Kolçalar), Cevdet Yakup (Nukan), Saffet Mahmut

 

Not: Yugoslavya'da Türklerin o dönemde soyadları yoktu. Önce kendi isimlerini, daha sonra ise baba veya dede isimleriyle anılırlardı. Parantez içinde yazılan ise Yücel Teşkilatı mensuplarının Türkiye'ye geldikten sonra kullandıkları soyadlarıdır.

 

Milli Gazete

  

Yorumlar