Duyuru

Zekât neden Arnavut imamlara verilmeli?

  /   10486   /   01 Ocak 2014, Çarşamba

 Yazdır

  

 

 

  

 

Bu makaleyi yazmamın sebebi, şu iki haber başlığıdır:

1.      Arnavutuk’taki “câmi yapımı”ndan sonra, terörizme mâlî destek. http://www.balkanweb.com/gazetav5/artikull.php?id=64764

 

2.      Millî Kütüphane’ye 40 bin $’lık hediye.

       http://www.shekulli.com.al/2009/09/03/dhurata-40-mije-bibliotekes-  kombetare.html

 

Birinci haber, Yemen’deki bir imamın, Arnavutluk’ta bir câmi yapımında kullanılmak üzere para toplamasını bir terörist eylem olarak gösteren Hristiyanların global savaşları hakkındadır. İkincisi ise, Musa Juka’nın kızlarının nasıl Katolik olduklarını ve Millî Kütüphâne’nin Ulah-Ortodoks müdürüne 40.000 dolar bağışta bulunmalarını anlatır.

Musa Juka’yı tanımayanların dikkatleri şuna çekilmeli: Musa, Arnavutça’nın yazımında Latin harflerin kullanılmasına karşıydı ve Osmanlı alfabesinin kullanılması için mücadele ediyordu. İşkodra’nın “Sedâ-i Millet” gazetesinde yazan ve yine İşkodra’nın Jön Türk Hareketi’nin başındakilerden biri olan Musa, daha sonra Kral Zogu’nun bakanı olur ve Müslüman muhafazakârlığıyla tanınır. Miridita Katoliklerine savaş açtığı için zamanın Hristiyanları ondan nefret ederdi. Kızlarının Katolik olduklarına dair haberin Musa Juka’nın hayatını bilen insanları sarsmaması imkânsız. Ancak, Hristiyanlar bu savaşı - biz Müslümanların düşündüğü gibi – silahla değil, kalemle kazanmışlardı.

Diyebilirsiniz ki; Musa Juka ve Lume Juka veya terörist ilân edilen Yemenli imamın, imamlara verilmesi gereken zekâtla ne alakası var? Bana göre alâka apaçık. Bir yandan, son yıllarda Arnavutluk’taki İslâm’a yardım için uzanan elleri kesmek için Batılı Hristiyanlar’ın her türlü araç ve kötülüğü nasıl pervasızca kullandıklarını,  diğer yandan ise Arnavutluk’taki “millîleşme ve modernleşme süreci”nin artık nasıl da “Hıristiyanlaşma” olarak tercüme edildiğini müşâhede etmekteyiz.

1920’lerde Avrupa Güçleri Arnavutluk’u devlet yaptıklarında yerel İslam’a karşı kullandıkları silah, lâiklikti. Arnavutluk’un modernleşmesi için laikleşmesi gerekiyordu. Fakat şu son 90 yılda Arnavutlara ne oldu? Laiklik  İslam’ı yok etmek; Müslümanların vakıflarını ellerinden almak,  camileri kapatmak, şeriatı kaldırıp imamlarımızı ve medrese talebelerimizi komünistlere çevirmek için kullanıldı. Diğer yandan, İslam’ın yerle bir edilmesinden sonra, Arnavutların millî kimliği Hıristiyanlığa dönüştürülmektedir. Rahibe Tereza ve rahibeleri, Aurel Plasari gibi fundamentalist yazarlar Arnavutluk’taki bilimsel akademileri yönetmektedirler. Arnavutlar, Hıristiyanlaştırıcı unsurlara para ayıran devlet kurumlarının eliyle Hıristiyanlaştırılmaktadır. Arnavutların HAFIZALARI SİLİNMİŞTİR. Artık, eskiden kim olduklarını bilmiyorlar. Fakat Terezaları, Bogdanları, Budları… öğreniyorlar; halbuki hocalar, imamlar ve onların İslamî geçmişi şiddetle gizli tutulmaktadır. Bu yazımı okuyabilecek düşmanlar belki de gülüp diyecekler ki: ZATEN OYUN BUYDU. Ben zaten oyunun bu olduğunu biliyorum, mesele şu ki, Müslümanlar hala, nasıl oynayacaklarını bilmiyorlar.

Geçmiş nasıl olursa olsun; Arnavutluk’taki Hristiyanlar, 90’lı yıllarda Arapların kurmaya çalıştıkları Müslüman sivil toplumu, 1998 yılından sonra Amerika’nın da yardımıyla,  yok etmeyi başarmışlardır.

Aşağıda Justi Hoca’nın dile getirdikleri veya benim "Vere 2008 ne Shqiperi" http://groups.yahoo.com/group/alb-muslimnews/message/7806 yazımda dile getirdiklerim tam da şunu gösterir: Arnavutluk’ta, Arapların 90’lı yıllarda ekmiş oldukları o az İslam sönmektedir. İslam’a karşı şöyle bir kurumsal şiddet uygulanmaktadır:

1.      Hocaları aç bırakan.

2.      Müslümanları sistemden dışlayan.

3.      Örtülü bayanları sistemden ve eğitimden dışlayan.

4.      Medya ve sistem aracılığıyla İslam’ı tarihî bir kaza olarak, Türklerden bir kalıntı olarak; Hristiyanlığı ise Arnavutların gerçek dini olarak gösteren.

Biz Müslümanlar ise, arkamızda güçlü herhangi bir örgüt olmadan, Arnavutların başına gelmiş olan şu aşağılık Hristiyanlaştırma politikasına  karşı koymak için bir şey yapamayız. En azından yapabileceğimiz, İslam’ı ve şahadeti korumak, ve de Arnavutluk’ta – belki de Kosova ve diğer yerlerde - camilerimizin ayakta kalabilmelerini sağlamaktır.

      Bunları okuyan her Müslüman’ın derdimizi anlamasını umarım. Arnavutluk’ta İslam kayboluyor, çünkü memleketimizde İslam’ı ayakta tutan birçok imamımız görevini yapamıyor. 1998’den sonra Amerika Arnavutluk’taki İslamî kurumlara saldırıp kapatırken ne yaptığını gayet iyi biliyordu. Düşmanını sadece topla tüfekle yenemezsin. Hristiyanlar, ne Nurcu, ne Vahabi, ne Şii, ne de Nakşibendi isterler. Allah’ın Kuran’da dediği gibi, “Siz onlar gibi olmadıkça, onlar sizden razı olmazlar.”

            İmamların, medrese hocalarının, diyanet görevlilerinin işten atılması v.s bunu amaçlıyor. Bizim arkamızda Putin yok ki, onun Ortodoksluğu savunduğu gibi, İslam’ı savunsun. Veya Amerikanın bugün Hristiyanlığı savunduğu gibi. Biz Müslümanlar yetim kalmışız. Kanunî kendi zamanında İslam’ı savunuyordu. Şimdi ise bizi döverler ve ağlamamıza da izin vermezler. Halbuki kudret günlerinde Müslümanlar diğerlerine böyle bir şeyi yapmamışlardı. Kilise ve manastırlarına müsamahayla baktık. O dönemde Fransa, Avusturya v.s Osmanlı İmparatorluğundaki papazlarına para gönderirlerdi. Bugün Müslüman Dünya’nın çoğu haritada Arnavutluk’un nerede olduğunu bilmez. 1914’ten bu yana unuttular bizi. Arnavutluk’taki İslam yaşadıysa, Allah’ın lütfu ve inayetiyle yaşadı.

            90’larda Amerika Arapları komünizmle mücadele etmeleri için Arnavutluk’a yönlendirirken  bugün Araplar uzaklaştırılmış ve Arnavut imamlara zekat vermeye bile korkar hale getirilmiştir. Öyle ise  Arnavutluk’taki İslam’ı korumak için canla başla çalışmak bize düşer. Entelektüel açıdan fazla bir şey yapamayız. Çünkü hocalarımızın çoğu iyi bir eğitime sahip değiller.

            Bizim yapabileceğimiz şey şudur: Sahip olduğumuz şu camileri korumak ve  hocalarımızı camilerimizde tutmak. Öyle ki, onlardan çocuklarımıza namaz ve şahadeti öğretmelerini isteyebilelim. Bu ise ancak, hocalarımıza maddi destekte bulunabilirsek olabilir.  Makedonya’daki Müslümanlar İslam’ı bu şekilde korumuşlar ve hala da koruyorlar. Görüyorum ki, Avrupa’da nereye giderlerse gitsinler, hemen ilk yaptıkları şey, bir cami inşa etmek ve oraya hocasını getirtmektir. Sonra hocalarına ev, maaş temin edip onlardan çocuklarına din ve iman öğretmelerini isterler.

            2009’un şubatında İslam ve demokrasi üzerinde bir çalışma yapmak üzere İran’a gitmiştim. Ancak, Şiiliği öğrenmek için değil, Müslüman Dünya’da azınlık sayılabilecek Şiiler’in kendi mezhebi usul ve esaslarını nasıl koruyabildiklerini öğrenmek / anlamaya çalışmak için oradaydım. Orada da aynı cevabı buldum. Şiiler hocalarını, özerk bir yapıya dönüştürmüşler, hocalığı bir meslek haline getirmişler. Şiiler hocalarına maaş veriyorlar, onlar da dinlerini koruyorlar. Balkanlardaki Hristiyanlar’ın da aynı şeyi yaptıklarını görüyoruz.

            Bugün Arnavutluk’ta İslam’a karşı yapılmakta olan soğuk savaş göz önünde bulundurulursa, biz Sünni Müslümanların da aynı şeyi yapmamız gerektiğine inanıyorum. Biz de zekatlarımızı hocalarımıza vermeliyiz, çünkü hocalardır yarın bir gün yakalarına yapışacağımız, gelin bizim için cami açın, çocuklarımıza dinimizi öğretin diyeceğimiz. Suiistimaller olmasın diye, başında Justi Hoca olmak üzere, Tiran’da zekatı toplayacak bir kurul inşa edelim; böylece cemaati çok olan hocalar çok, diğerleri ise az para almasın.

            Bu sözlerimin gören gözler, işiten kulaklar ve  anlayan kalpler tarafından okunacağını umuyorum. Yıllardır Arnavutluk’ta böyle bir şeyin olmasını istiyorum. Müslümanlar ve hocaları, imamlarla ve camilerle ilgilenecek böyle bir kurumu inşa etmelidirler. Hepimizin de bildiği gibi, KMSH, Arnavutluk’taki İslam hakkında pek endişelenmiyor. Çünkü bu kurum 1923’te kurulduğunda zaten Müslümanları İslam’dan uzaklaştırmak, hilafetten ayırmak ve de rejimin istediği gibi bir İslam üretmek için kurulmuştu.

            Benim için mesele gayet basit. Ya Arnavutluk’taki İslam’ı korumak için bir şeyler yaparız, ya da boş yere, babasının dinini terk etmiş  Barak Obama’nın bize Arap ülkelerinden fonlar göndermesini bekleriz. Gözden kaçırmayalım; Türkiye artık hilafet merkezi değil ve Arap prensler ise Batı’nın otellerindeki beyaz metreslerini düşünüyorlar.

            Artık sorumluluk bizimdir. Bu yazıyı okuyanlar, okumayanlara özetlesinler ve desinler ki, hocalara maaş vererek, millete İslam’ın sesini duyurmalarını sağlayacak, Arnavutluk’taki camilerin ve hocaların hayatlarını kurtaracak büyük bir hayır ve hasenat işlemiş olacağız. İslam kelimelerle inşa edilmiştir. Kelimeler de insanlara ihtiyaç duyarlar. İnsanların özgürce konuşabilmeleri için onların geçim dertlerine bir çare üretmeliyiz ki,  çocuklarımıza ve torunlarımıza bu dünyaya neden geldikleri ve bir gün nereye gidecekleri anlatılabilsin.

            Allah hepimizi affetsin, hidayetinden ayırmasın. Hamd Ona mahsustur. Çünkü O diridir, başlangıcı ve sonu olmayandır. Onun azameti önünde biz bir hiçiz. Dinine hizmet edebiliyorsak ancak o zaman rahmetini umabiliriz. Eğer bunun için çaba sarf etmezsek O bize muhtaç değildir. Ömrümüz sayılı, paramız ise sadece bir illüzyondur. Eğer bunları ona gönderirsek, ebedi bir yatırım haline dönüştürebiliriz.

Müslüman Arnavutluk  için tercüme eden Eliton Pashaj

  

Yorumlar