Duyuru

Keşke

  /   6871   /   01 Ocak 2014, Çarşamba

 Yazdır

  

 

ibrahimselamet@gmail.com

 

Dostluğuyla iftihar ettiğim Tahir Zeynelhasani, bir konferans esnasında şöyle demişti. “Keşke demeyin. Ah falanca zamanda yaşasaydım demeyin. İnsan halifedir. Sır içimizde gizlidir.  Hangi coğrafyada ve hangi zamanda yaşamak bizim için doğruysa; biz o zaman ve o yerde doğmuşuzdur”.

 

Hepimiz farklı zaman ve mekânlarda keşke dedik. Hem de bir defa değil binlerce kez söyledik…

 

Keşke, şeytandandır der Efendimiz, söylenmesini uygun görmez… Yazılan yazılmış ve yaşanmıştır. Kalem kırılmıştır artık.

 

İşte bu benim son yazım.

 

Keşke yazmasaydım dediğim hiç bir yazım olmadı. Keşke yazsaydım dediğim hiçbir yazı da olmadı.

 

Yazdıklarıma inandım. İnandıklarımı yazdım. En değer verdiğim yazım, “kübik yapı”, en çok etkilendiğim yazım “ah minel aşk” oldu.

 

Siyaset yazıları mı? Geldi ve geçti. Onlar yazı değil bir günlüktü.    

 

Yıllar önce bu gazetede yazmaya başladığımda ilk yazdığım yazının başlığı okuduğunuz gibi; “ilk yazı”ydı.

 

Şimdi de son yazının vakti geldi galiba. İçinde keşke geçmeyen son yazı nasıl yazılır bilmiyorum.

 

Bir dostum kırk oku, bir yaz dedi… O sözü duyduğumdan beri kırk okuma için bir zekât yazısı yazmaya çalıştım şimdiye kadar.

 

Geçmişe ait olan “keşke”ler içlerinde pişmanlık barındırıyor. Yaşadığı kadere değil; kendi yaptığı hatalara ait söylenen keşke belki mazur görülür.

 

İnsan olmanın acziyeti ve mahviyetiyle gelecek zamana dönük söylenen “keşke” içinde dua barındırır. Ümitleri, duaları yeşertirse eğer, masum sayılır.

 

Teşbihte hata olmaz. “Keşke “Simurg”a ulaşan bir kuş olsaydım” sözü, Hz. Feriduddin Attar’ın Mantık’ut Tayr adlı kitabında örnek verdiği güzel kuşlardan olabilmenin duasıdır…

 

Kanatlarının zayıflığına ve tüm yorgunluğuna rağmen mutluluk ülkesine ulaşanlar adına yapılan dua tadında bir keşkedir bu.

 

Keşke şu anda göz açıp kapayıncaya kadar o kutlu belde Mekke’de oluverseydim. Beytullah’a bakan gözü yaşlı, kalbi hüzünlü ve duası makbul güzel kulların zümresine ilhak olsaydım.

 

Şimdi, şu anda keşke Venedik’te gondol gezintisi yapsaydım demekte bir dua, bir taleptir. Yahut Paris’te küçük, loş bir kafede romantik bir müzik eşliğinde kahve içseydim.

 

Çemberlitaş “erenler” ocağında közde demlenmiş bir çay içmek için keşke dediğim gibi.   

 

İlkyazımda şöyle yazmıştım. “Kurşun kalıplar birleşince kelime olur”. Kelimeler yeri gelir kurşun olur. Tank gibi geçerler adamın yüreğinden.

 

İlk ve son yazımı ve bu ikisi arasındakileri hiçbir zaman bilmemiş ve duymamış olanlara sözüm yok.

 

Şimdi bu son yazıma sevinenler olacaktır. İşte bu kadardı. Yazacakları bitti diyeceklerdir. Zaten yazıları işe yaramazdı diyecekler. Varsın desinler.

 

Eyvallah… Onlara cevap bile vermeyeceğim artık.

 

Onlar ki; Necip Fazıl’ın deyimi ile bir kişiye dokuz pul, dokuz kişiye bir pul taksim eden açlar… Kalem sizin olsun, koltuklar sizin. Makam sizin olsun, payeler sizin. Yüz sizin olsun, iki yüz sizin. Ayna sizin olsun, akis sizin. Cam kenarı sizin olsun, loca sizin. İktidar sizin olsun, muhalefet sizin. Yer sizin olsun, gök sizin. Marinalar sizin olsun, küçük dağlar sizin.

 

Yazacaklarım bitmedi daha. Daha yazacak çok şey kaldı geriye. An gelir en iyi söz hiç bir zaman söylenmeyen söz olur. Sözün bittiği an gelince söz dile gelmez, dilsiz olur.

 

Keşke yazsaydı, yazmaya devam etseydi diyenler olur mu bilmem. Eğer var iseler ben onları duymasam da bilirim ki onların talebi dua kabilindendir. Asıl sözler ehline söylenmeli, sırrını ve hikmetini bilen söz ehline. İşte onlara selam olsun.

 

Onlar bilirler ki söylenen ve söylenmeyen, yazılan ve yazılmayan her ne olursa olsun gönülden gönüle bir yol bulur. Yere düşmeksizin sinelerde saklanır. Gıyaben söylenirse dua olur. Vicahen söylenirse gül destesi olur.

 

Keşke daha fazla yazabilseydim. Yazabilseydim eğer keşkelerimi de yazardım anlamak isteyen gönüllere…

 

Belki de veda etmeliyim sizlere. En derinden söylenen kelime ile “El-Veda”.

 

Yeni Sakarya Gazetesi, 03 Eylül 2008 

  

Yorumlar