Duyuru

Sürüden ayrılanı, kurt kapar

Türkiye Haberleri

  /   658   /   21 Eylül 2015, Pazartesi

Akit
 Yazdır

  

Sarp kayalıklı bölgelerde otlatılan sürünün, karşı yamaca geçmek isterken, peş peşe uçurumdan atlamasına dair haberlere rastlamışsınızdır. Birçok kişinin şaşkınlık ya da tebessümle karşıladığı bu hadise, aslında bir gerçeği hatırlatması açısından, oldukça mühimdir. 

Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu Hocanın bir makalesinde okumuştum: Alaaddin Çelebi, 1453’de kaleme aldığı Edeb Yolu (Tariku’l Edeb) isimli eserin “Her bir milletin doğasını teşhis” bölümünde, Anadolu ve Balkan ahalisinin tabiatını şöyle ifade ediyor: “Türk milleti sadık, müşfik ve yavaş taife olur. Koyun gibi ve birbirine muvafakatı, ülfeti, şefkati ve itaati vardır. Görmez misin ki koyunun mecmuası birbirine tabi olur ve bütün hayvanatta koyundan menfaatlisi yoktur. Koyundan yavaşı olmaz ve hem ganem ganimetdür.”

Bir millet düşünün ki koyun gibi, mensubiyetine sadık, bu mensubiyeti paylaşanlara karşı müşfik, medeni olmanın gerektirdiği yavaşlığa, sükûnete sahip. Millet olmanın gereği olarak mensuplarını kollar ve aralarında dostluk vardır. Birbirlerinin sözünü dinlerler ama en önemlisi omuzlarını sürterek yol alacak kadar yakındırlar. 

Bu niteliklere sahip olduklarından başıboş yaşamazlar; birbirlerine menfaatleri dokunur. Ancak mensup olduğu sürü içerisinde birlik ve dirlik kazanacağını bildiklerinden, birdirler ve diridirler. 

Birlik olan, sürtünerek yürüyen bir millete, kurdun dalması zordur.Bünyesinde bölücü ve yıkıcı faaliyetler yürütülemeyen bir milleti dağıtmak, tarih sahnesinden kaldırmak hiç de kolay değildir. Fakat sürüden ayrılanı kurt kapar.

Türk tarihi, bizi koyunluktan (yani sadakat, şefkat ve itaatten) ve sürüden (birlik ve beraberlikten) uzaklaştırılma gayretlerinin sayısız örnekleriyle doludur. 

Topraklarımız üzerinde ne gibi oyunlar oynandığını anlamak için, Türkiye’nin Parçalanması ve İngiliz Politikası adlı kitabını okumak bile yeterli. İngiliz Devlet Arşivi’ndeki belgelerden hazırlanan bu kitap, başta İngilizler olmak üzere, Batılıların Türk milletinin birlik ve beraberliğini çok rahatsız edici bulduklarını gösteriyor. 

İşte, kitaptaki gizli yazışmalardan üç örnek:

İstanbul’daki İngiliz Büyükelçiliği Müsteşarı Mr. Marling’den İngiliz Dışişleri Bakanı Edward Grey’e, 3 Eylül 1912: “Yalnız Balkanları ve Avrupa’yı değil, Arapları, Ermenileri, Kürtleri ve diğer ırkları da imparatorluktan ayırmaya çalışmalıyız.”

İngiliz Dışişleri Bakanlığı’nda Türkiye Sorunu konusunda yapılan toplantıdan, 26 Aralık 1919: “Kürdistan’da hiçbir şekilde Türk bırakılmayacak. Bir tek Kürt devleti mi, yoksa birçok Kürt devleti mi kurulacağı düşünülecek. Ermenilere Amerikan kanalıyla silah sağlanacak.”

İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un Notu, 4 Ocak 1920: “Türkler Avrupa’dan atılmalıdır. Amerikalı Senatör Lodge’ın dediği gibi, İstanbul Türklerden tamamen alınmalı, bir veba tohumu olan savaşların yaratıcısı, komşuları için bir bela olan Türkler, Avrupa’dan silinmelidir.”

Bu noktada, “değişen bir şey var mı?” diye soralım ve “koyun / sürü” mevzusuna geri dönelim.

Bugüne kadar koyunluğun ya da bir sürüye mensubiyetin, aslında hiç de olumsuz olmayan; itaat ve boyun eğme yönü öne çıkarılarak, aslında, birlik ve dirliğimizden duyulan rahatsızlık dile getirildi.

Türk milletinin koyunluğundan rahatsızlık duyanlar, bilerek ya da bilmeden, bu milletin geçmişinden ve geleceğinden rahatsızlık duyuyorlar.

Hal bu ki, rahatsızlık duyulması gereken, itaat ve boyun eğme değil, kime ve nereye itaat edildiği olmalıydı. Çünkü Batılılar, kendisine itaati ve boyun eğmeyi zorlaştırdığı için bu milletin koyunluğunu hakir görüyorlar. 

Batılıların asıl niyeti, koyunluğumuza bir son vermek değil. Aksine bizi, kendi kapitalist sürülerine dâhil etmek istiyorlar. Kapitalist tüketim sürüsünde, adalet ve merhametten yoksun bir yığın haline getirmek istiyorlar. Bizi bir daha cihadı göze alamayacak, şehit veremeyecek hale getirmek istiyorlar.

Eğer İstiklal Harbi’nde o itaat olmasaydı, ‘ardımdakiler kurtulsun’ diyen on binlerce mücahit gözünü bile kırpmadan uçurumdan atmasaydı, belki de bu vatan toprağında rahatça dolaşamayacaktık. 

Açıkça görülüyor ki, sorun koyunluğumuzda değil. Sorun, hangi sürüye mensup olacağımızdadır. Bu sebeple, sürümüzde (Türkiye’de) kalmaya devam etmeliyiz. 

Kurtların her geçen gün daha fazla sürüye yaklaştıkları bugünlerde, bizler de her zamankinden daha fazla itaat ile omuzlarımızın sürtünmesini sağlamalıyız. İşte o zaman birbirimize menfaatimiz dokunacak ve aramızdaki şefkat, sadakat ve adalet artacak.

Belki bir gün biz de liderimizin ardından uçuruma atlamak zorunda kalacağız. Fakat geride kalanlar yola devam edecekler.

  

Yorumlar