Duyuru

Leyla'nın Tebessümü

  /   6981   /   01 Ocak 2014, Çarşamba

 Yazdır

  

 

Sarajevo Sırp ordusu tarafından dört bir yandan kuşatılmış. Bir ölüm kapanı gibi kıstırılmış bir ülke ve Müslüman şehirler. Elektrik, gaz ve ekmek yok.

 

Saraybosna’lı Lejla Müminoviç, henüz 18 yaşında. Sırplar, ateş kusmaya başladığında on beş yaşındaydı. Hayatı yaşamla ölüm arasındaki ince bir çizgi olarak tanımak zorunda kalmıştı. Bütün dünya Bosna’nın Sırplar tarafından 3 ayda teslim alınacağına inanıyordu. Ama öyle olmadı. Üç yıl geçtiği halde Bosna düşmedi. Bosna direndi.

 

Babası Salko Müminoviç, savaşın başından beri direniş ordusuna katılmıştı. Salko, ülkesini korumak adına evden çıkarken son bir defa kızı Lejla’ya sarılıp, buruk ve hüzünlü bir şekilde “Allaha Emanet” demişti.

 

Babasının evden ayrılmasından üç ay sonra bir gece kapıları çalındı. Heyecan ve korkuyla kapıyı dinlediler. Babasının arkadaşı Mirsad’ın sesini tanımıştı. Heyecanla kapıyı açtı ve içeri buyur etti.

 

Mirsad konuşmuyordu, ağlıyordu. Sadece bir cümle söyledi. “Birlikte savaştığımız cephede baban şehit oldu. Başınız sağ olsun”…

 

Annesinin gözlerinden iki damla yaş düştü. Dudaklarından dökülen cümleler belli belirsizdi. “O’ndan geldik, yine O’na döneceğiz”…

 

Babasının şehadeti üzerinden iki yıl geçmişti. Lejla, annesiyle birlikte Sarajevo’nın kenar mahallesindeki küçük evlerinde savaşın bitmesini bekliyordu. Sarajevo, tarihin en şanlı direnişlerinden birini gerçekleştirmişti. Sırplar, Sarajevo’ya giremediler.

 

Saraybosna’yı teslim alamayınca, çevresini kuşatan İgman dağlarına karargâh kurmuşlardı. Dağın yamaçlarına yerleşen Sırp askerleri Saraybosna’ya uzaktan ölüm kusuyorlardı. “Sniper” denilen keskin nişancılar dürbünlü tüfeklerle, canlı hedef arıyorlardı. Her gün masum kadınlar ve çocuklar “avlanıyordu”!

 

İgman Dağı eteklerinden gelen sessiz kurşunlar masum kadın ve çocukların hayatını avlıyordu… Su ve ekmek bulabilmek umuduyla Pazar yerine gitmek için sokağa çıkanların sağ salim geri dönmeleri için dualar ediliyordu.

 

Katil Sniperler, Saraybosna’da sokağa çıkmayı ölüm ruletine çevirmişti. Bu ölüm partisinin adı olarak tarihe şöyle kayıt düşüldü. SARAYBOSNA RULETİ 

 

Srebrenica’dan kötü haberler geliyordu. Sırplar katliam yapmışlardı. Erkeklerin tamamını katletmişlerdi. Sırp çetniklerin musallat olduğu Müslüman genç kızlar, kadınlar ve çocuklar için gözyaşları döktü.

 

Günlerdir evlerinden dışarı çıkmamışlardı. Evde yiyecek hiçbir şey kalmamıştı. Pazaryerinden yiyecek bir şeyler bulmak ümidiyle evden çıkarken içinde garip bir duygu hissetti. Yaklaşık üç yıldır hüzün ve korku dolu günler yaşamışlardı. Ama nedense bu sabah uyandığında içinde tarif edemediği bir heyecan vardı. Annesi, Lejla’nın bu durumuna şaşırmış ve anlam verememişti.

 

Dikkatli bir şekilde ara sokaklardan pazaryerine ulaştı. Havan mermisiyle vurulmuş tramvay’da ölenlerin kan izleri henüz kurumamıştı sanki…

 

Pazar tezgâhları bomboştu. Kimsenin satacak bir şeyi de yoktu… Üç beş tezgâhta olanlar da ateş pahasıydı. BM ambargosu Sırpları değil Boşnakları vurmuştu. Asıl amaçta buydu zaten.

 

Evinin arka bahçesinde yetiştirdiği sebzeleri satan Adnan Selimoviç, Şehit Salko’nun çok eski bir arkadaşıydı. Lejla’yı uzaktan görünce gözleri doldu.

 

Lejla onların elinde büyümüştü sanki. Arkadaşının emaneti olan genç kızı severdi. Kendi çocukları olmamıştı. Lejla onların evladı gibiydi. Tezgâhından bir şeyler verip evine yolcu ederken arkasından hüzünle baktı… Cebinden çıkardığı metali solmuş eski tabakasından bir sigara çıkardı. Derin bir nefes çektikten sonra İgman dağlarına doğru hınç ve öfkeyle üfledi dumanı…

 

Ardından sevgiyle baktığı Lejla’yı bu son görüşüydü.

 

Pazaryerinden uzanan dar sokak meydana çıkıyordu. Meydan tehlikeliydi. Saraybosna Ruleti’ne yakalanmamak için hızlı adımlarla meydanı geçmesi gerekiyordu Lejla’nın. Gelirken bir şey olmamıştı. Daha dün bu meydanda üç kişi keskin nişancıların hedefi olmuştu.

 

Evlerinin olduğu mahalleye götüren sokağa girdiğinde emniyette olacaktı. Birkaç adım kalmıştı. Meydanı bitirmek üzereydi.

 

Çok uzaktaki tepede kendisini dürbünle gözetleyen cani bir Sırp askerinin hedefinde olduğundan habersizdi. Tetiğe bastıktan birkaç saniye sonra hedefinin yere düştüğünü gören Sırp askeri kahkaha atarak, “İşte bir Müslüman daha avladım” diye bağırdı.

 

Göğsünden giren merminin verdiği acı bir sıcaklıkla yere yığılan Leyla, babasını hatırladı. Son bir cümle döküldü dudaklarından. “La İlahe İllallah

 

Saraybosna Ruletini kaybeden Lejla’nın sarı saçları kana bulanmıştı. Ölürken yüzünde beliren huzurlu tebessüm ilahi müjdenin işaretiydi.   

 

Henüz on sekiz yaşındaydı. Hayatının baharında şehit olmuştu babası gibi…

 

Her bahar geldiğinde açan kıpkırmızı çiçekler önceleri yetişmezmiş Bosna topraklarında. Daha önceleri hiç kimse bu çiçekleri görmemiş. 

 

Savaştan sonraki yaz, İgman Dağında açan kan rengindeki bu çiçekler şehitlerin hatırasıymış.

 

Onlara “ölüm çiçekleri” adını takmışlar.

 

Yeni Sakarya Gazetesi, 16 Temmuz 2008  

  

Yorumlar